18 Ağu 2009 09:04 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:50

ZÜLFÜ LİVANELİ EN ÜNLÜ BESTESİNİ NEDEN VODAFONE REKLAMLARI İÇİN VERDİ?...

Hepimizin kulağındadır 'Ey özgürlük!' diye. Zülfü Livaneli'nin bu ünlü bestesi, şu aralar Vodafone'un reklamında duyulmakta. Peki Livaneli bestesini neden reklam müziği yaptı?

Özgürlük

Son günlerde Özgürlük şarkısı melodisinin bir internet reklamında kullanılmasıyla ilgili çeşitli yorumlar alıyorum. Beklenebileceği gibi bunların kimi olumlu, kimi olumsuz.

Bizim web sitemizde de bu konu tartışılıyor ve elbette çok ilgimi çekiyor. Çünkü www.livaneli.net´in forum bölümü bir dostluk, yoldaşlık köşesi, bir fikir paylaşımı platformu.

Ve ben orada yazan her arkadaşımı çok seviyor, çok önemsiyorum, düşüncelerine, eleştirilerine, övgülerine değer veriyorum. Benim ailem gibiler. Bu yüzden bu tartışmada sessiz kalmamak ve düşüncelerimi anlatmak ihtiyacını hissettim. Şimdi size arkadaşlarımın yazılarından iki örnek vereceğim.

Sazsozben rumuzuyla yazan arkadaşımız şöyle diyor: "Bizler öyle sahiplendik ki şarkılarınızı, onları herkesten dinlemek istemiyoruz. Olmuyor, yakışmıyor işte, eksik kalıyor sözler ve söyleyen uyuşmuyor. Bunu anlamalısınız. Sizi bazı programlarda canlı yayın konuğu olarak görmek bizim hoşumuza gitmiyor çünkü o programa dair geçmişten kalma olumsuz düşüncelerimiz olabiliyor. Fakat bu konu Vodafone reklamı kadar üzücü değil. Malesef bu reklam kimi dinleyicilerinizi derinden üzdü. Biz özgürlüğü her yerden internete girebilme özgürlüğü gibi dar yorumlayamıyoruz. Lütfen hak verin ama, ister istemez özgürlük şarkısını dinlerken aklıma bu satırları yazdığım gelecek ilerde aklıma hep... Bu acıyı bize yaşatmayın."



Forum üyesi Ebruli arkadaşımız şöyle cevap veriyor: "Sevgili Sazsozben, sana katılamıyorum, ben şarkının o reklama çok yakıştığını düşünüyorum. İnternet ve TV çağında yaşıyoruz. Livaneli şarkılarının bu şekilde duyulması ve insanlarla paylaşılması güzel bir durum.

Dünyaca ünlü birçok besteci eserlerinin çok farklı ortamlarda kullanılmasına izin veriyor. Bu onların sanatına mı zarar veriyor, besteyi daha az sevilebilir bir hale mi getiriyor? (Örneğin Mikis Theodorakis´in Zorba´sı.)

Livaneli besteleri ne sadece kendisine ne bir siyasi görüşe, ne de bir döneme ait.

O besteleri yapıldığı günden bu yana dinleyen, farklı ırk, dil, dine mensup milyonlarca insana ait."

Şimdi birkaç şey de ben söyleyeyim bu konuda. Öncelikle tartışmayı zehirleyen, başka mecraya sokan "para" meselesini çıkaralım gündemden arkadaşlar.

Türkiye´de insanlar her şeyi paraya bağlamak gibi kötü bir alışkanlığın içine girdiler. Hayatım boyunca para amaç olmadı benim için. Eğer olsaydı beni sürekli konserlerde, sahnelerde, Avrupa ve Anadolu turnelerinde görürdünüz.

Geçenlerde size, örnek olsun diye bir rakam verdim. Televizyonda jüri üyeliği yapmam için ayda 120 milyar lira önerdiklerini ve bunu kabul etmediğimi belirttim. Merak ediyorum, Türkiye´de bugün kaç kişi bu öneriyi geri çevirebilir? Basında kaç kişi buna "Hayır!" diyebilir.

Kusura bakmayın ama benim kazanma potansiyelimin yanında, hayatımı devam ettirmek için çalışarak kazandığım para bir hiçtir.

Hele çalıştığım edisyon şirketinin Vodafone´dan aldığı para devede kulak bile değildir.

Hipodrom konserleri gibi yüzlerce büyük konsere tek kuruş almadan, sadece dayanışma için çıkmış bir kişi söz konusu burada.

Bu tavrımın Türkiye´de pek rastlanılan bir tutum olmadığını herkes bilir.

Peki o zaman bestemi niçin bir reklam müziğine verdim.

Çünkü Nâzım´ın dediği gibi "şarkılarımın sokağa çıkmasını" istiyorum. Bugün sokak bir anlamda televizyondur.

Özgürlük ezgisini milyonlarca kişi her akşam döne döne dinliyor, melodi beyinlerinde yer ediyor.

Yüz binlerce genç internetten indiriyor.

Bu güzel bir şey değil mi?

Şarkı bizim, her zaman bizim.

Bir arkadaş, eskiden babasıyla benim müziğimi gizli gizli dinlediği günleri hasretle anıyor.

Peki, gizli saklı dinlenen bir müziğin, televizyonlarda bangır bangır çalınması, meydanlarda söylenmesi bir zafer değil mi?

Hep gizli mi kalsaydı?

Türkiye´de nüfus artışı çok fazla ve her yıl milyonlarca genç katılıyor hayata. Bunların çoğu internet başından kalkmıyor.

Bu gençlerin bizim müziğimizi, duymaları, öğrenmeleri, merak etmeleri iyi bir şey değil mi?

Bakın arkadaşlar, eğer ben dünyadan kopuk, kendi içine kapalı, dar gruplardan çıkmayan birisi olsaydım, bu besteleri sizler bile duyamazdınız.

1970´lerde elinde sazıyla kaybolup giden yüzlerce ozandan birisi olurdum.

Ama ben farklı bir tutum benimsedim. Geniş kitlelerin, halkın denizinde yıkanmaktan korkmadım.

Ama bu uğurda bedel de ödemedim değil. 70´lerin ve 80´lerin "aydın tutuculuğu" ile nasıl mücadele etmem gerektiğini sizinle paylaşmak istiyorum.

Ama bunun için lütfen yarına kadar bekleyin.


ZÜLFÜ LİVANELİ/VATAN