20 Haz 2013 23:52 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:14

ZOMBİYE DÖNÜŞEN YIĞINLAR SALDIRIYOR, LİDERLER ÇARESİZ! DÜNYA SAVAŞI Z

İnsanlığın geleceği tehdit altında ve son savaş çoktan başladı. Brad Pitt'li World War Z ve haftanın diğer filmleri Cineradar köşemizde...

SESSİZ EV

Babam iyi bir sinema seyircisi ve gerilim filmleri düşkünüydü ancak film izlemekle ilgili tuhaf refleksler geliştirmişti. Kendi gençliğinde sinemada izlediği büyük prodüksiyonlar yüzünden olsa gerek, sinemanın deneysel tarafına hep kuşkuyla yaklaşırdı. Onun en çok hatırımda kalan sözüdür; “yine üç kişiyle film çekmişler”!

Babamdan bahsetmemin sebebi onu çok özlemem ya da geçtiğimiz haftanın babalar günü olması sebebiyle yazının içinde korsan bir eylem yapıp anmaya çalışmak değil. Onun nezdinde günümüz sinema seyircisinin basit bir profilini çıkarmaya çalışıyorum sadece…

Sessiz Ev tam da babamın nefret ettiği gibi bir film… Üç kişiyle, (aslında 5) tek plan ve gerçek zamanlı çekilmiş, alıştığı türden bir korku/gerilim filmi izleyeceğini düşünen seyirciyi şaşırtacak bir tür denemesi…

Korku sineması seyirciyi görsel ve işitsel tetikleyicilerle uyarmak üzerine kurulu olduğundan tam bir klişeler bataklığıdır ve birbirinin aynı filmler genel bir gişe endişesiyle çekilir durur. Bazen de yönetmenin biri kafayı “daha önce hiç kimsenin çekmediği” bir film çekmekle bozar ve ortaya yeni bir furya başlatıcı çıkarır. Blair Cadısı ya da Paranormal Activity filmlerinde olduğu gibi…

İşte bu hafta izleyeceğimiz Sessiz Ev (Silent House) filmi de böyle bir deneme olan Uruguay yapımı La Casa Muda’nın yeniden çevrimi. Hollywood Latin korku sinemasından beslenmeye devam ediyor. Amiyane tabirle ‘tıpkısının aynısı’ olan bu filmin neden bir de Amerikalı oyuncularla çekilmiş olduğu sorusuna ise şöyle bir cevabım var. Amerikan seyircisi sadece Amerikalı karakterlerle özdeşleşebiliyor. Asyalıların 80’ler film afişlerinde karakterleri çekik gözlü çizmeleri gibi bir his bu…

Hikaye, 1940’larda Uruguay’da bir orman evinde geçen olaylardan esinlenerek oluşturulmuş. Sarah okuluna ara vermiş, duygusal problemleri olan tipik bir Amerikan genci… Babası ve amcasıyla birlikte eski evleri alıyor, restore ediyor ve satıyorlar. Yine böyle bir çabanın içindeyken işler tuhaflaşıyor ve evin içinde kimliği bilinmeyen biri ya da bir şey tarafından terörize ediliyorlar. Sarah, elinde Vincent Price filmlerini hatırlatırcasına tuttuğu bir ışıldak/fener ile kapana kısıldığı evden çıkmak için uğraşırken biz de arkasına sinmiş vaziyette dehşete ortak oluyoruz. Filmin en büyük numarası da bu; kamera filmin başkahramanı Sarah’ı ilk kareden itibaren 85 dakika boyunca takip ediyor ve gerçek zamanlı bir “tekinsiz ev korkusu” yaratmayı deniyor.

Film, bu “tek plan” numarasını ‘sahici’ kılmak için başrol oyuncusunun performansına güveniyor. Burada değilse de ABD’de epey bir medyatik olan Mary Kate ve Ashley Olsen’in kardeşi Elizabeth Olsen’in bu anlamda harika bir oyunculuk çıkardığını söyleyebilirim. İkiz ablalarından farklı olarak gerçekten yetenekli biri ve oyunculuk performansı görülmeye değer ancak aynı şeyi babasını oynayan Adam Trese ve amcasını oynayan Eric Sheffer Stevens için söylemek mümkün değil. Onlar daha çok Supernatural dizisinin bir bölümünde yer alan konuk oyuncular gibiler.

Filmi sevmemi engelleyen de Finale yakın dönemeçten sonra bu ikilinin verdiği kötü oyunculuk performansı oldu. La Casa Muda’yı da izlemiş olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır. Tabi burada bir yönetmen tercihi de var gibi görünüyor. La Casa Muda’yı çok etkileyici yapan ve bizim de yakın olduğumuz o latin duygusallığı gidip yerine karakterler arası mesafeli bir ilişki girince hikayenin özü de ölüyor.

Sessiz Ev, denenecek hiçbir şeyin kalmadığının düşünüldüğü korku türünde teknik açıdan devrimsel bir çalışma (Aslında bu cümleleri asıl filmi düşünerek yazıyorum). Blair Cadısı’ndan beri bu tür şeyler deneyen yönetmenlerin ortak derdi, seyirciyi filmin içine çekebilmek. Sessiz Ev bu anlamda başarılı ancak hikaye fazla tahmin edilebilir. Korku filmi takipçileri ilk 10 dakikada olayın nereye gideceğini çözeceklerdir ve film tamamen finale odaklandığı için arada yaşananları, evin içindeki o gereksiz keşif turlarını izlerken sıkılacaklar.

Yapacak çok önemli bir işiniz yoksa ve “bitti, tükendi” denilen bir türde hala yeni gösteriler yapılabileceğini görmek istiyorsanız Sessiz Ev’i izleyin derim. Sadece türün meraklılarına önereceğim bir film…

Murat Tolga Şen / [email protected]

WORLD WAR Z



Gerry Lane iki kızı ve sevgili eşiyle mutlu bir hayat sürdüren bir aile babasıdır. Bir gün arabaları trafikte sıkıştığında her zamankinden farklı olarak yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu fark ederler. Tehlike hızla yaklaşmaktadır... Ailesini güvenli bir bölgeye yerleştiren Gerry, ikiye ayrılan dünyayı kurtarmak için zamana karşı yarışacaktır.

Brad Pitt’in hem başrolünü hem de yapımcılığını üstlendiği film, insanlar ve zombiler arasında yaşanan sıra dışı bir savaşı odağına alıyor. Film Max Brooks’un aynı adlı kitabından uyarlandı.

38 ŞAHİT



İş gezisinden evine dönen Louise, yaşadığı sokakta bir cinayet işlendiğini öğrenir. Gecenin karanlığında hunharca katledilmiş bir kadın vardır ortada fakat suç mahalinde hiçbir tanık yoktur. Herkes cnayetin uyudukları bir sırada işlendiğini iddia etmektedir. Pierre, Louise’in kocası da o anda evde değil işyerindedir. Louise bir müddet sonra aslında bu cinayetin 38 şahiti olduğunu ve bunlardan brinin de kocası Pierre olduğunu öğrenir. “Bu kadın nasıl öldü” romanından uyarlanan bu filmde şahitlerin vicdanlarının sorularına verdikleri cevapları izlerken kendi vicdanınınla da başbaşa bırakıyor seyirciyi...

HİPNOZCU



Stockholm’ün banliyölerinden birinde bir aile vahşice öldürülür. Joona Linna adındaki bir komiser olayı araştırmakla görevlendirilir. Joona olay mahalline vardığında, sadece ailenin engelli erkek çocuğunun bu vahşet dolu saldırıdan kurtulduğunu öğrenir. Kısa süre sonra da ailenin o sırada evde olmayan bir kızlarının sağ olduğu bilgisi gelir. Komiser biran önce kıza ulaşıp onun da korunma altına almasını ister. Olayların aydınlanması içinse sağ kalan erkek çocuğun bildiklerini anlatması gerekir. Engelli çocuğun konuşabilmesi için komiser bir hipnoz uzmanını davaya dahil etmeye karar verir. Dedektifle birlikte çalışan psikiyatrist Erik Maria Bark, çocuğu konuşturup, olayın aydınlatılmasını sağlar. Ama bu çocuğun bildiklerini anlatması başkalarını tehlikeye düşürecek midir?

En son Altın Küre adayları arasında yer alan Salmon Fishing in the Yemen filminin yönetmenliğini üstlenen Lasse Hallström’un yönettiği filmin baş rollerinde Tobias Zilliacus, Mikael Persbrandt ve Lena Olin yer alıyor.

İNŞALLAH



Chloe Kanadalı genç bir doktordur. Yaşamı Ramallah’taki Türk Kızılayı’nda doktorlara yardım etmekle, akşam da Kudüs’e geçerek İsrailli bir asker olan kapı komşusu Ava arasında gidip gelmektedir. Yaşadığı çelişkilerle Chloe, her gün iki kent arasındaki kontrol noktalarında gidip gelir ve hamile mülteci kadınların barındığı çadırlarda hastalarını muayene eder.Bu arada Rand adındaki hastalarından biriyle de arkadaş olur. Ailesiyle tanıştıktan sonra işgal atındaki yaşam bölgelerinde hayatının nasıl aktığına da şahit olacaktır. Her gün uçurumun iki farklı yanını gören Chloe, birbirlerine düşman arkadaşları arasında köprü kurmaya çalışsa da her iki tarafa da aslında yabancı olduğunu fark edecektir.

Belgeselleriyle tanınan Fransız sinemacı Anais Barbeau-Lavalette’in ikinci uzun metrajlı işi olan filmin başrolünde ise en son Café de Flore filminde izlediğimiz Evelyne Brochu yer alıyor.

RÜZGARLAR



Murat sinema filmleri için ses kayıtları alan, sesin ve görselin bellek biriktiren biridir. Bozulmadan kalan nadir yerlerden olan Gökçeada’da ses kayıtları alan Murat, adaya dair bir fotoğraf sergisi de açmak ister. Ada ile ilgili çalışırken, tesadüfen 80 yaşlarındaki Madam Styliani ile tanışır ve genç adamla yaşlı kadın arasında samimi bir dostluk doğar.

Murat madamın kendi sesinden onun hayat hikayesini kaydeder. Fakat adaya bir sonraki gelişinde madamın vefat ettiğini öğrenir. Kadının tek mirasçısı olan torunu Eleni Fransa’dan cenaze işlemleri için bir süreliğine Gökçeada’ya gelmiştir. Murat’ın aldığı kayıtlar, Eleni’nin de çocukluğuna ve kendi tarihine bir yolculuk olacaktır. Öte yandan köklerine yapacağı yolculuğun başlangıcı olurken Murat’ın da adayla kurduğu bağ farklı bir boyut kazanır.

Senarist, yapımcı ve yönetmen Selim Evci’nin ikinci uzun metrajlı işi olan filmin kadrosunda Yusuf Nejat Buluz, Mediha Didem Türemen, Rüçhan Çalışkur ve Zeynep Gülmez yer alıyor.

SEVİMLİ CANAVARLAR ÜNİVERSİTESİ



Mike ve Sully Sevimli Canavarlar’dan (Monsters, Inc.) sonra yeniden beraberler! Canavar olmak öğrenilebilir! Bu sefer maceranın öncesine, ikilinin üniversite günlerine dönüyoruz. İkili henüz sıkı dost değiller ama bu çılgınca eğlenmeyecekleri anlamına da gelmiyor.

Pixar stüdyolarının çok sevilen animasyonunda orijinal dublaj kadrosunda Billy Crystal, John Goodman ve Steve Buscemi gibi isimler karakterlere hayat verirken yönetmen koltuğunda Dan Scanlon oturuyor.