Zerrab işin kılıfı hedefte o var! Erdoğan ABD’ye giderse tutuklanabilir mi?..
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, “Zerrab Operasyonu”nun asıl hedefini ve Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesi tutuklanma ihtimalini tartıştı…
Olağanüstü gelişmeler yaşanıyor… 17-25 Aralık sürecinin öne çıkan
ismi Reza Zerrab, belli ki uzun süredir gizli bir şekilde
hazırlanan girişimle Miami’ye giriş yaptığı esnada tutuklandı.
Şahsına yönelik temel iddialar “yolsuzluk, dolandırıcılık ve kara
para aklama” olarak tarif ediliyor. Hakkında istenen ceza ise
toplamda 75 yıl. Diğer ayrıntılarına girmiyorum. Zaten günlerdir
yazılıp çiziliyor. Beni kafamdaki sorulara götüren bunlar değil.
İşin ucu nereye varır bilinmez!..
Tabii Rıza Zerrab’ın böylesi bir “risk”i görememesi, adeta tıpış
tıpış ABD’ye gitmesi de oldukça “safça” olmuş. (Daha sert ve başka
bir kelime kullanmamak için “safça” dedim!) Ne amaçla gitti, kimler
tarafından yönlendirilip, “yem”lendi sorulmaya değer ama konumuz
direkt bu değil. (Daha önce giriş-çıkış yaptığı için kendini
emniyette hissetmiş anlaşılan. “Gel, gel yapmışlar!) Hani bu
“işadamı” milleti kendisini çok “akıllı” sanır ya! Yahut da
İran-ABD arasında gizli bir anlaşma var, bu "bile bile lades" onu
da ben göremiyorum o zaman...
ZERRAB İŞİN KILIFI HEDEFTE ERDOĞAN VAR!..
Neyse siz yukarıda “Bilinmez” dediğime bakmayın. Lafın gelişi öyle…
Öyle çünkü; aslında belli ki bu her bakımdan bir “siyasi operasyon”
Hedefinde ise doğrudan Erdoğan var. Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan’ı
seçimler, terör, kaos, istikrarsızlık ve diğer psikolojik
operasyonlar ile deviremeyeceklerini anlayan kimi güçler ince
planlanmış “Zerrab Hamlesi” ile bu sefer başka bir düğmeye basmış
görünüyorlar. Operasyon görünürde “hukuki” olsa da (Tıpkı 17/25
Aralık’ın kendisi gibi) gerçekte tümüyle siyasi bir operasyon
olarak duruyor. Burada öne çıkan isim Zerrab olsa da, hedefte
Erdoğan var.
Zaten operasyonu yürüten ekipten FBI Bölge Direktör Yardımcısı
Rodriguez’in “Bugün ilan edilen suçlamalar, bu kişilerin
gerçek ortaklarını gizlemeye çalışanlara bir mesaj
göndermeli” demesi bile asıl niyetin bir dışa vurumu gibi.
TIME Dergisi’ne kapak olacak kadar parlatılan ve adı “yıldız savcı”
ya çıkan (Bir sonraki dönem ABD başkanlığına aday yapılırsa
şaşırmam!) ve operasyonu yürüten Başsavcı Preet Bharara’nın twitter
üzerinden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “takibe alması” bile
başlı başına bir “mesaj” gibi.
Ayrıca savcının “pazarlaması” da iyi yapılıyor doğrusu. Cemaatin
finansörlerinden ve ABD’deki “Marketler Zinciri”nin patronu
olduğu söylenen Adem Arıcı hakkında iddianame hazırlamasının
hatırlatılması, şiş kebap teklifini “rüşvet olur” diye reddetmesi
gibi. Kim bilir daha ne cilalamalar yapılacak?
“OPERASYON” NASIL BİR SEYİR İZLEYEBİLİR?
Bu konuda kesin şeyler söylemek için henüz erken görünse de
birilerinin olayı “tırmandırmak” istedikleri açık görünüyor. Bu
anlamda bir tür “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” vakası
mevcut yani. Şimdi bu çerçeveden bakalım…
1) Şüphesiz operasyonun izleyeceği seyir öncelikle
ve önemli ölçüde “kilit isim” Zerrab’tan alınacak ifadelerin
içeriğine bağlı. Şayet Zerrab 75 yıllla korkutulur (Ki öyle
gözüküyor) ve “pazarlığa” davet edilirse paçayı kurtarmak için
neler “döküleceği” meçhul. Sırf az ceza ile yırtmak için
ilgisi-ilgisiz her ismi söyleyebilir. Bir tür “itirafçılığa”
zorlanacaktır.
2) Nasıl Zerrab operasyonu gizli yürütüldüyse
savcının elinde muhtemel isimlere yönelik başka hazır dosyalar
olabilir. Şayet istenen sonuç sağlanırsa operasyon Zerrab’ı aşıp,
“dar” çerçeveden bir anda “geniş”e sıçrayabilir. Kapsam umulmadık
şekilde genişleyebilir.
3) Bu isimler Türkiye siyasetinin tepe
noktalarındaki siyasetçi ve bürokratları kapsayabilir. Temel hedef
ise Erdoğan ve yakın çevresi olacaktır.
4) Bu yönüyle olay Erdoğan’ı önce zorda bırakma ve
tasfiye etme operasyonuna dönüşebilir. Muhtemelen yerine geçecek
isim (veya isimler) ve restorasyon planı bile hazırdır.
5) Operasyonun arkasında İsrail yanlısı, “Neo-Con”
ekip vardır. Bu ekibin önde gelenleri arasındaki eski Türkiye
büyükelçileri Morton Abromowitz ve adı “Sömürge valisi”ne çıkan
Eric Edelman’ın (Ergenekon Operasyonları’nın arkasındaki asıl isim
odur!) bir süre önce Erdoğan’a “istifa” çağrısı yapması
hatırlanmalıdır. Burada “Demokrasi” bahanedir. Bunun üzerine
Erdoğan’ın “Ben gidersem Türkiye kaybeder” demesi ise manidardır.
Sadece “kişisel ve yüksek egosu” ile izah edilemez.
6) Olay ilk bakışta “Erdoğan’ı tasfiye” gibi
görünse de (Ki, ben şu an öyle düşünüyorum) Erdoğan’ı “kontrol
etme”, “dizginleme”, “frenleme” amaçlı da olabilir. (Hoş, “kontrol
edemeyeceklerini anladılar bence ve o yüzden bu kozu oynuyorlar.)
Bu kesim Türkiye üzerindeki isteklerini daha kolay kabul
ettirecekleri bir “lider” arayışı içindedir. Bunların AKP ile bir
sorunları yoktur ve muhtemelen AKP içinde de kontakları vardır.
7) Son Zerrab olayı ile birlikte ibre “kısmen
etkisizleştirmek”ten “tamamıyla etkisizleştirme” boyutuna varmış
görünüyor. İş “ayar atma”dan “kalem kırma”ya dönmüşe benziyor.
8) Bu kontrol etme çabasının öncelikle iki ayağı
var görünüyor. Birincisi Suriye ve Ortadoğu konusunda bazı
noktalarda ayak dirememesini sağlamak (Kobane, Kürtler gibi),
Suriye konusunda kendi “oyununu” kurmaya çalışmamak ve “yeni
anayasa” konusunda daha geniş ve gevşek bir “federatif yapı” ya
zorlamak.
9) Her halükârda Erdoğan “zorda” bırakılmak
isteniyor. Bir “çember daraltma” yapılıyor.
Öyle veya böyle, Erdoğan üzerine dönen bir şeyler olduğu aşikâr.
Burada Zerrab, sadece “kullanışlı isim” olarak göze çarpıyor.
İddiaların doğruluğu veya yanlışlığı ikinci planda. Bir anlamda
işin “mizanseni” gibiler.
UYARIYORUM: ERDOĞAN ABD’YE GİDERSE
TUTUKLANABİLİR!
Şimdi asıl ve en önemli iddiama geçiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı bu
ayın sonunda, 29 Mart- 02 Nisan 2016 tarihi itibariyle ABD’ye
gidiyor. “Nükleer Güvenlik Zirvesi”ne katılması gerekiyor. (Ne
ilginç değil mi, tam bu tarihten önce “Zerrab Operasyonu”için
düğmeye basılıyor nedense!) İşte bu esnada ABD’deki söz konusu
çevreler (Şayet istenen ifadeleri “pazarlıkla” o vakte kadar
alırlarsa) “Erdoğan’ı da tutuklama” için harekete geçebilirler.
Bu büyük bir skandal olsa da Obama’da “Ne yapalım, burası hukuk
devleti, ben savcılara karışamam” deyip kenara çekilebilir.
Böylelikle Erdoğan’a karşı –hukuki görünümlü- direkt “ABD Darbesi”
gerçekleşmiş olur. Bunu göze alabilirler mi bilmem, ama bir
“ihtimal” olarak düşünmekte yarar var. Bunun olmasını isteyecek,
Türkiye’de ve dünyada hoş karşılayacak hatta adeta bayram yapacak
kesimler mevcut.
Amacım –kimileri gibi- belli ki zaten karışmaya doğru giden
süreci daha da karıştırmak değil. Ancak aldığım “tuzak kokusu”nu da
gizleyemem. Bu diplomatik açıdan mümkün mü bilemem. Ama birileri
her tür çılgınlığı göze almışa benziyor. Bu konuda şu ihtimaller
aklıma geliyor:
1) Erdoğan’a doğrudan bir tutuklama girişimi
olur.
2) Tutuklama girişimi olur ama salıverilir. Bu
iyice “yıpratma” amaçlı gerçekleşir.
3) Tutuklama olmaz ama hakkında iddialar o esnada
dile getirilerek hazır uluslar arası camia önünde iken köşeye
sıkıştırılır.
4) Tutuklama olmaz. Ancak bazı şeyler
“hissettirilip”, dikte edilmeye çalışılır.
5) Hiçbir şey olmaz. Olay sadece “Zerrab”la
sınırlı kalır. ABD’de başka güçler devreye girer.
6) Bütün bunlar benim boş ve saçma bir
faraziyemdir…
MUHTEMEL BİR “ABD KUMPASI”NI REDDEDİYORUM!
Sonuç olarak; böylesi bir durumun gerçekleşmesini dört gözle
bekleyecek hatta zil takıp oynayacak tiplerden değilim. Değilim
çünkü bunu ABD’nin ülkemdeki siyasete müdahalesi hatta “darbesi”
olarak görürüm. Beğenelim beğenmeyelim, sevelim sevmeyelim “Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı” sıfatı taşıyan bir kişiye karşı
yapılacak bu tarz bir hareketin aslında Türkiye’ye yapılmış bir
hareket olarak kabul ederim. Şayet bir gün Erdoğan gidecekse ya da
–şu veya bu nedenle- yargılanacaksa bile bunun Türkiye’nin kendi
“iç dinamikleri” tarafından sağlanmasını, herhangi bir “dış gücün”
bunu yapmasını istemem. Hakaret sayarım!
“Erdoğan nefreti” ile gözü kararmışlardan ve bu yüzden her tür
saçmalığa prim verenlerden de değilim. “Ne ve nasıl olursa olsun,
kim götürürse götürsün Erdoğan gitsin” diyemem. “Muhalif” olmayı bu
derece ayağa düşüremem. Çünkü bilirim ki bugün Erdoğan’ı bu şekilde
gönderenler yarın öbür gün yerine gelecekleri de bu gibi
operasyonlarla göndereceklerdir. Bu her şeyden önce Türkiye
Cumhuriyeti’nin onur, haysiyet ve şerefini yerle bir etmektir.
Hangi gerekçe ile olur ise olsun kabul edemem. Gene bilirim ki; bu
operasyonu yapanların asıl amacı hak, hukuk, adalet değildir. Bu
aslında Türkiye siyasetini “dizayn etme” ve yerine hevesli
“kuklalar” yerleştirme çabasıdır.
Olanlara veya olacak olanlara birde bu açıdan bakın derim…
24.03.2016.
[email protected]