'Zeki Müren'den hamile kalıp kürtaj yaptıran üç kadın kimdi?'
Magazinci Sacit Aslan: Bunu açıklamaktan imtina etmiyorum. İkisi vefat etti
Daha önce bir televizyon programında Zeki Müren'den hamile kalan üç
kadının çocuk aldırdığını öne süren, "Gazinocular Kralı Fahrettin
Aslan"ın oğlu Sacit Aslan, iddiasını yineleyerek bu kez isim de
verdi. "Üç kadın da çok aşıktı Zeki Bey'e" diyen Aslan, "Bunu
açıklamaktan imtina etmiyorum. İkisi vefat etti. Birinin adı Nimet.
Diğeriyse bir zamanların en popüler artistlerinden Sevinç Pekin...
Üçüncüsünün de adını verirsem iş iyice sarpa sarar, mahkemelik
oluruz vallahi" diye konuştu.
Hürriyet gazetesinin magazin yazarlarından İzzet Çapa'nın
sorularını yanıtlayan (8 Şubat 2015) Sacit Aslan'ın
açıklamalarından satır başları şöyle:
* "Kara kutu" gibi adamsın vallahi Sacit Abi!
- İzzet bırak edebiyat yapmayı da başlayacaksan başla
röportaja.
* Dur abi sen de daha şimdiden sinirleniyorsun
ama!
- Sonradan mı sinirleneyim? Ne diyorsun oğlum sen?
* Hiç sinirlenme Sacit Abi, gel başlayalım
muhabbete...
- O zaman ak kutuyu, kara kutuyu bırak da adam gibi sorularını
sor!
* Peki baş üstüne! Yaşadıklarını bir kitapta toplayacağın
doğru mu?
- Evet Allah nasip ederse bu hafta başlıyoruz. Ben böyle sana
anlattığım gibi anlatacağım, çok sevdiğim ve saydığım Necef Uğurlu
da kaleme alacak.
* Eyvah, ünlüler dünyası karışacak!
- Ulan sanki çok düzgünler de ben karıştıracağım ortalığı. Öyle
senin düşündüğün gibi insanları ifşa etmeye yönelik bir kitap
olmayacak. Kendi çocukluğumdan, bilinmeyenlerimden bahsedeceğim.
Ünlülere gelince, herkesin bildiği fakat önemli detaylarına vakıf
olmadığı konular var. Bunlara açıklık getirmeyi düşünüyorum.
* Ya herkesin bilmedikleri?
- Eh bir iki tane öyle vukuat da olacak. Bir Stad Oteli macerası
var ki inan onu ben bile unutmak istiyorum.
* Madem unutmak istiyorsun, ne diye her şeyi ortalığa
döküyorsun?
- Herkes kendini doğru anlatmak, ifade etmek ister. Ben internet
sitem kurulana kadar bunu yapamadım açıkçası. Oradaki yazılarımı
içimden geldiği gibi yazıyorum. Amacım kitapla da bunun bir adım
ilerisine gitmek...
* Milletin kirli çamaşırlarını ortaya döküyorsun da, sen de
sütten çıkmış ak kaşık değilsin herhalde...
- Değilim tabii. Sonuçta renkli bir alemin içerisindeydim, gençtim,
yakışıklıydım, benim de zaaflarım oldu. Ama şunu rahatlıkla
söyleyebilirim ki bu camiada benim kadar düzgün kalan bir adam yok
denecek kadar azdır. Varsa bile ben tanımıyorum! Kahpeliklerim hiç
olmadı, yapılmasına da asla müsaade etmedim.
* "Ah keşke mazbut bir ailenin çocuğu olsaydım" dediğin
oldu mu?
- Aah ah nereden düştüm ben bu mahalleye? Kabahat benim annemde
(gülüyor). Kim bilir belki de annemle babam o tüberküloz
hastanesinde karşılaşmasaydı, ben başka bir adamın çocuğu
olabilirdim.
‘Kabadayı aleminde 2-3 kez babamın biletini
kestiler’
* Sanırım senin hikayene başlamadan önce babanı anlatmak
gerek... Bizim "Gazinocular Kralı" diye tanıdığımız Fahrettin Aslan
gerçekte kimdir?
- 1932'de Erzurum'da doğmuş. Altı kardeşin en küçüğüydü. Annesi ve
babasını çocuk yaşta kaybedince İstanbul'a büyük abisi Mustafa'nın
yanına gelmiş. Mustafa Amcam da almış babamı Sirkeci'deki İpek
Palas Oteli'nde işe sokmuş.
* Ne iş yapıyormuş Fahri Bey otelde?
- Oteller zincirinin CEO'su olmuş! Ulan ne yapacak? Ne derlerse ona
koşuşturuyormuş. Amcam, babam için "Çok çalışkan, cabbar, hiçbir
işten kaçmayan, yırtık ve kurnaz bir adamdı" derdi hep.
* Gazino dünyasıyla nasıl tanıştı peki?
- Amcam sazı sözü seven bir adamdı. Boğaz'da Manolya Bahçesi diye
bir mekanı vardı. Hatta Zeki Müren'in o meşhur Manolya şarkısı bu
mekanda yazılmıştır.
* Dükkanın isminden mi ilham almış?
- Zevzeklik etme de dinle oğlum! Gazinonun ortasında kocaman bir
manolya ağacı varmış. Zeki Bey efkarlı olduğu bir gece bu şarkıyı
yazmış. Zeki Bey kabul etmese de bu şarkının gerçek beste ve
güftesi Şükrü Tunar'a aittir. Neyse amcamın vesilesiyle babam bu
çevreye giriyor ve Rüyam Gazinosu'nu işletmeye başlıyor. Annemle
bana da gazinonun arkasında kalmamız için bir yer tahsis ediyorlar.
Daha sonra da babamın eli biraz para görünce Yeniköy'de üç katlı,
çift daireli bir apartmana taşındık.
* Zengin olup, mahalle değiştirdiniz yani...
- Yok yahu öyle düşündüğün gibi zengin falan değildik. Fakat babam
o tarihte de herkesin çekindiği, çalışkan, kabadayı, yırtık bir
adamdı.
* Büyük Maksim'de komi olarak çalışırken patron olduğu
efsanesi doğru mu peki?
- Asla yok öyle bir şey, tamamen milletin uydurması! Rüyam'ı
işletirken alt katımızda oturan Ermeni Ligor Amca bir gün babama
"Sen niye işini büyütmüyorsun?" deyip, faizle borç para veriyor.
Babam da bunun üzerine Baltalimanı'ndaki Belvü Gazinosu'nu açıyor.
Orası muazzam bir yer; Fahrettin Aslan da genç, atak, akıllı bir
patron. Belvü'ye Zeki Bey'i, Adnan Şenses'i, Sevim Çağlayan'ı
çıkarıyor ve haliyle yer yerinden oynuyor.
* Bir anda bütün İstanbul onu konuşuyor!
- Aynen öyle! Tabii diğer gazinocuların dikkatini çekiyor bu durum.
Emin Yeyman da bir gün Belvü'ye geliyor. "Sen çalışacaksın, ben
diğer işleri üsteleneceğim, gel seni Maksim'e yüzde 50 ortak
yapalım" diyor. Babam da Ligor Amca'dan faizle yine borç alıp
teklifi kabul ediliyor.
* Ve tarih yazılmaya başlanıyor...
- Artık ne yazılıyor bilemem ama en nihayetinde 1961 itibariyle
Fahrettin Aslan Büyük Maksim'e ortak oluyor.
* Fahri Bey'in kaderi faizle aldığı parayla değişirken,
yıllar sonra kendisinin de faizle para sattığı
söylenir...
- Kendine ait paraları değil, başka yerlerden aldıklarının üzerine
1-2 puan faiz koyup satardı. Zaten 84 yılında bunun gibi işleri
yüzünden başımız çok ağrıdı.
* Fahri Bey'in devrin ünlü mafyalarından da olduğu
söylenir...
- Hayır değildi. Bir kere önce şunu belirteyim ki ben ezelden beri
Türkiye'de mafya denilen hadisenin varlığına inanmıyorum. Bu ülkede
kabadayılık vardır. Kendi mıntıkalarında veyahut İstanbul genelinde
dönem dönem racon kesen insanlardan bahsediyorum. Mafya Türkiye'de
tam karşılığı olan bir iş değil. Mafya dediğin adam uyuşturucudan
beyaz kadın ticaretine kadar her türlü yasa dışı işle meşguldür.
Benim tanıdığım insanlarda bunların hiçbiri yoktu, en fazla
kumarhane işletirlerdi.
* Mario Puzo gibi konuşmayı boşver de Fahri Bey kabadayı
mıydı onu söyle bari...
- Hayır değildi ama kabadayılarla hukuku çok olan bir adamdı. Fakat
bu insanlarla asıl haşır neşir olan amcam Mustafa Aslan'dı. Haliyle
o da babamın arkasındaki görülmeyen güçtü. Aslında babamı kabadayı
aleminin içinde sevmeyen de çoktu. Amiyane tabirle 2-3 kez de
biletini kestiler.
Fahrettin Aslan'ı havaalanında 200 polis
bekliyordu
* 1984'te başımız çok ağrıdı demiştin...
- Türkiye'de o dönem döviz yasağı vardı. Yurtdışına para çıkarmak
yasaktı. Bir gün, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı'nın
eline yurtdışına para kaçıranların listesi geçiyor. Listeyi bir
görsen, baştan sonra ünlü işadamlarının isimleriyle dolu.
* Eyvah!
- Eyvah ki ne eyvah! Balcı, Fahrettin Aslan'ı maşa olarak
kullanmaya karar verip, "İçeriye girmek istemiyorlarsa sen bu
adamlardan gerekli parayı topla ve bana getir. Paraların yarısı da
senin olsun" diyor. Babam da aba altından sopa göstererek ünlü
işadamlarından paraları topluyor.
* Kısacası haraç topluyorlar...
- Haraç değil de sus payı... Adamlar zaten suç işledikleri için
oyuna 1-0 mağlup başlıyorlar. Neyse uzatmayalım, Fahri Bey ile
müdür yaklaşık 5 milyon doları cebe indiriyorlar.
* Nasıl yakalanıyorlar peki?
- İhtilalin ilk yıllarında Ankara Karanfil Sokak'ta Kaçakçılık ve
İstihbarat Dairesi kuruluyor. Başına da Kenan Evren'in damadı Erkan
Gürvit getiriliyor. Şükrü Balcı hakkında istihbarat raporları var.
Onu yakalamak için bir ekip kuruluyor. Olan bitenin hesabını sormak
üzere harekete geçtiklerinde zaten her şey çorap söküğü gibi
gelişiyor. Balcı da bunu duyunca yurtdışına kaçtı.
* Fahri Bey ne yaptı?
- Ne yapacak 4 Nisan 1984 günü Güney Afrika'dan döndüğünde Ankara
Esenboğa Havalimanı'nda gözaltına alındı. Bunu tutuklamak için 200
kişilik polis ekibi göndermişler.
* Hapis yattı mı?
- O kadar para götürdükten sonra bir çay içip karakoldan çıkmadı
herhalde. 11 ay hapis yattı adam.
‘Arzu'yu hapse girmekten kurtardığıma
pişmanım’
* Baban hapisteyken sen ne yaptın?
- Ne yapayım Maksim'i idare etmeye çalışıyorum. Babam hapse
girdikten sonra Allah rahmet eylesin muhasebecimiz Şerafettin Bey
her gün önüme bir hesaplar çıkarıyordu ki olan biteni telaffuz
etmek mümkün değil.
* Neden ki?
- İşte demin bahsettiğim para alıp satma işlerinden dolayı tam 754
milyon lira borç ortaya çıktı. Düşün, önüme gelen senetleri ataç
tutmuyordu.
* Tabii bütün yük senin üzerine kaldı...
- 1984 yılında patronluğum başladı başlamasına da her gün sinirden
kafayı yiyordum. Ben bu borçlarla ne yapacağımı düşünürken, babamın
hapse girmesinden 20-25 gün sonra eşi Arzu Aslan'a bir telefon
gelmiş. Hattın öbür ucundaki adam Kaçakçılık ve İstihbarat
Dairesi'nden aradığını, 10 milyon lira nakit parayı Ankara'ya
getirirse Fahri Bey'in serbest kalacağını söylemiş.
* İhtilal döneminde oluyor muydu böyle şeyler?
- Dur da dinle... "Kocanı kurtarmak istiyorsan parayı toparla, 7
uçağına bin, biz seni aldırırız" demişler. Ben de o gün hasbelkader
babamın evine gittim. Ne yapıyorsunuz ediyorsunuz falan diye
konuşurken Arzu "Ankara'ya gidiyorum" dedi. "Hayırdır?" diye
sorunca telefonda konuştuklarını anlattı. Parayı toplamış, 7
uçağını bekliyor.
* Ne yaptın bunu duyunca?
- "Fahrettin Aslan rüşvet ve iltikaptan yargılanıyor. Mahkemeye
öyle bir şey ispat etmek istiyorlar ki; bakın karısı bize 10 milyon
lira vermeye kalktı diyecekler seni de tutuklayacaklar" diyerek
vazgeçirdim.
* Sen olmasan Arzu Aslan da hapse girecekti
yani...
- Orası öyle de o gün Arzu'yu durdurduğumdan dolayı çok pişmanım!
Bugünkü aklım olsa "En doğrusunu yapıyorsun Arzu. 7'yi bekleme 5
uçağıyla git" demeyen şerefsizdir! (gülüyor)
* Peki nasıl kalktın bu kadar borcun altından?
- İşte orada Seda Sayan'ın bu aileye katkısını hiç unutmam. Seda'ya
kızarım ama hakkını yiyemem. Aynı gün dönüşümlü olarak üç ayrı
gazinoda çalıştırıyordum kızı. Caddebostan, Büyük ve Taşlık
Maksim... Hepsinin kadrosu değişik ama tümünün solisti Seda Sayan.
Durmaksızın çalıştık. Bütün gelirleri topladım, borçları ödedim,
kimsenin maaşını aksatmadım, hapisten çıktığında da Fahri Bey'e
bankada 90 milyon lira para bıraktım.
Zeki Müren, Cevdet Sunay'a gladyatör kostümüyle
söyledi
* Adnan Menderes ve Cevdet Sunay'ın da Maksim
müşterilerinden olduğu doğru mu?
- Menderes'i hatırlamıyorum ama Cevdet Sunay'ı gözümle gördüm.
* Zeki Müren şortlu kostümüyle salıncaktan inerek sahneye
çıkınca Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın gazinoyu terk ettiği gece
orada mıydın?
- Yahu kim çıkarıyor bu saçmalıkları? Öyle bir olay olmadı ki! Bir
kere Sunay, Zeki Bey'i dinlemeye Taşlık Maksim'e geldi. Orası açık
alan! Hangi salıncaktan inmiş sahneye? Bunların hepsi palavra!
* Tamam Sacit Abi kızma da o geceyi anlat...
- Zeki Bey'i izlemek üzere köşkten bir ay önce rezervasyon yapıldı.
O gece en öndeki masaya Cumhurbaşkanı oturdu. Zeki Bey önce
smokinle çıktı, 40 dakikalık bir program yaptı. O gece diğer
masalar, Cumhurbaşkanı'nın masasından yaklaşık 3 metre sonra
başlıyordu. Arada korumalardan duvar kurulmuştu. İlk bölümden sonra
o meşhur kostümlerini giydi.
* Şu şortlu, pullu, payetli olanı mı?
- Evet, finalde topuklu ayakkabıları ve gladyatör kostümüyle çıktı.
Sahneden inince de smokiniyle gidip Cevdet Bey'in yanına oturdu.
Ben bunu görüp "Ulan utanmadan bu adama bir de homoseksüel
diyorlar. Baksana masada resmen diplomat oturuyor" dedim.
* Ama Fahri Bey bir röportajında Cevdet Sunay'ın gazinoyu
terk ettiğini anlatmış.
- Babam, Zeki Bey'e "Cumhurbaşkanı'nın karşısında o kıyafeti
giymeyeceksin" demiştir, o da dinlememiştir. Çünkü Zeki Bey'e öyle
kumandanlıklar sökmezdi. Kostümünü giyip çıktı sahneye zaten. 12
sene aralıksız çalıştığı Maksim'lerde kendi yaptığı repertuvarın
dışına çıkıp istek şarkı bile okumazdı. Ayrıca Cumhurbaşkanı'ndan
bahsediyoruz. Böyle bir olay yaşansa ertesi gün bütün gazeteler
manşetten verirdi. Bak bakalım öyle bir haber var mı?
* Peki ne oldu da yolları ayrıldı bu ikilinin?
- Maksim'de o dönemlerde yaklaşık senenin 6 ayı Zeki Müren, diğer 6
ayı da Behiye Aksoy çalışırdı. Büyük iş yapıp, inanılmaz paralar
kazandırıyorlardı. Maksim'in Maksim olmasında muazzam rol
oynadılar. Ama Fahrettin Aslan hangi mevkiye gelmiş olursa olsun
sonuçta anasız babasız sokakta büyümüş, aile kavramı olmayan, her
şeyi parayla çözebileceğini zanneden bir adamdı. İşinde mükemmel
ancak özel hayatında son derece mutsuz biriydi. Bir gece nahoş bir
hadise yaşandı, babam Zeki Bey'e yapılmaması gereken bir davranış
biçimi sergiledi. Yağmurlu bir gecede, çalışanlarına emir vererek
Paşa'nın bütün elbiselerini Kazancı Yokuşu'ndan aşağıya attırdı.
Bununla da yetinmeyip, Zeki Bey'e tokat attı. O da yaşadığı sürece
bu olayı asla unutmadı ve zaten birbirlerine dargın öldüler.
* Zeki Müren'in yediği tokatların gerçek nedeni
neydi?
- Fahri Bey "Sana paşa paşa dedik, sen kendini hakikaten paşa mı
sandın" diye bağırıp vurmaya başladı. Kapris yapıldı mı
dayanamazdı. Mesela Leyla Sayar'ın kulağının sağır olmasının sebebi
de babamdır. Kaldı ki Zeki Bey durup dururken kapris yapan bir adam
değildi. Bir şey talep ediyorsa yüzde 100 haklıdır.
* Şımarık bir yıldız değildi yani Zeki
Müren...
- Asla, kimse böyle bir şey söyleyemez... Bir kere Zeki Bey o kadar
önemli ve saygın bir adamdı ki, hiçbir zaman özel yaşamının
sanatının önüne geçmesine izin vermedi.
* Bir televizyon programında Zeki Bey'den hamile kalan üç
kadının çocuk aldırdığını söyledin. Kimdi bu isimler?
- Evet, üçü de çocuk aldırdı. Üçü de çok aşıktı Zeki Bey'e. Bunu
açıklamaktan imtina etmiyorum. İkisi vefat etti. Birinin adı Nimet.
Diğeriyse bir zamanların en popüler artistlerinden Sevinç Pekin...
Üçüncüsünün de adını verirsem iş iyice sarpa sarar, mahkemelik
oluruz vallahi.
* Ama böyle de yarım bırakılmaz. Haydi söyle kimdi o üçüncü
isim?
- Hâlâ sahnelerde ve televizyonlarda izliyorsunuz diyeyim. O
kendini bilir. Benden bu kadar!
'Muazzez Abacı'ya el kaldırmak cesaret ister, döver
adamı!'
* Fahri Bey'in dayağını yemeyen sanatçı var
mıdır?
- 1-2 kişi vardır tabii.
* Kim mesela, Muazzez Abacı mı?
- Ona el kaldırmak cesaret ister, döver adamı vallahi
(gülüyor).
* Kaç kere dünya evine girdi baban?
- Üç kere... Benim annem, İnci Birol ve Arzu. Annemden üç kardeşiz.
Ben, rahmetli Selçuk ve Atilla, İnci'den Esin ve Esra, Arzu'dan da
Mehmet.
* Kardeşlerinle görüşüyor musun?
- Hiçbiriyle görüşmüyorum çünkü benim yaşayan kardeşim yok. Tek
başına, yalnız bir adamım.
* Neden peki, çok mu ters bir adamsın?
- Ben vicdanımın el vermediği, mantığımın basmadığı, inanmadığım,
hissetmediğim zaman yuvarlak laflar söyleyemem. Kardeşim de olsa,
evladım da olsa söyleyemem. Ben "emret padişahım" deyip salla başı
al maaşı tarzı bir adam değilim, olamam da. Bunu eleştiriyorlar.
Dik adam diyorlar. Aslında değilim. Sen bana yaşanmamış, yalan
yanlış, hayal ürünü olan hayatını doğrudur diye teyit ettirmeye
çalışırsan, yollarımız ayrılır. Artık bu söylediklerimden kim ne
anlarsa anlarsın.
* İyi bir baba mıydı Fahri Bey?
- Şimdi Fahri Bey'in iyi babalığını... Tövbe estağfurullah, tövbe
beni günaha sokacaksın! Babalık para vermek, oğluna araba almak,
bir dediğini iki etmemek, kasadan 50 bin dolar verip de seyahate
göndermek ise iyi babaydı. Fakat adam hayatında altı çocuğunu
karşısına alıp beraber yemek yememiş, ele yaptığı gibi ailede de
böl-yönet politikası uygulamıştır. Eh şimdi böyle bir adamın
çocukları arasındaki uyumsuzluğun sorumlusu da o çocuklar olamaz
değil mi?
* Sizlere kardeşlik duygusu aşılamadı yani...
- Hangi çocuğu daha iyi ispiyonaj yapıyorsa onu ön plana çıkardı.
Bunu yapmayanları da geri planda tuttu. Fakat bana kimse patronluğu
vermedi. Ben o konumu ellerimle, söke söke aldım arkadaş. Eğer
hayatımı oraya adamışsam, Fahrettin Aslan falan iplemem, üstüne
basar geçerim. Biz Fahrettin Aslan'la hiçbir zaman baba-oğul
değildik, iki iş arkadaşıydık. İktidar mücadelesi başladığı zaman
arkadaşlık falan biter. Dünyada iki şeyi paylaşamazsın; bir beraber
olduğun kadını, iki iktidarı.
7 yıldır hakkım olan 5 milyon doları almaya
çalışıyorum
* Çok tartışır mıydınız?
- Babamla yaşadığı bazı rezillikler nedeniyle çok sık tartışırdık.
İlişki yaşadığı sekreterini bile oryantal yapacak kadar garip
olaylar geçti başımızdan.
* Gazinocular Kralı'nın oğlu Sacit çok çapkınlık yaptı
mı?
- Milletin fotoğrafına bakıp aşık olduğu kadınlarla sabahtan akşama
kadar beraberdik. Senin de sorduğun suale bak... Bir uçan, bir
kaçan kurtulmuş. Laf mı konuşuyorsun Allah aşkına?
* "Bu hatunu odama getirin" diye emirler veriyor
muydun?
- Emire gerek yoktu ki, o kadınlar zaten senin sırtındaki maymun.
Tuzağı kuranlar da onlar... İki üç kere bu tuzaklara düştükten
sonra da nasırlaşmaya başlayıp uyanıyorsun.
* Zengin bir adam mısın? Bu kadar saltanattan sana ne
kaldı?
- Tam otomatik kol saati... Saat başı guguk kuşu çıkıp, ötüyor
(gülüyor).
* O kadar para ne oldu gerçekten?
- Suya düştü. Su nerde? İnek içti. İnek nerde? Dağa kaçtı. Dağ da
yandı bitti kül oldu.
* Sacit Abi bırak da dalgayı, para ne oldu onu söyle
sen...
- Nerede olacak Arzu Hanım'la Mehmet Bey'de para.
* Sen niye almadın?
- Almadım değil, alamadım!
* Fahri Bey'in oyununa mı geldin?
- Hayır, şimdi orada herkesin anlamadığı ya da anlamak istemediği
bir nokta var. Beni oyuna getirmediler. Fahrettin Aslan 5 milyon
dolar nakit karşılığında 12 milyon dolarlık miras payımdan feragat
edip etmeyeceğimi sordu. Baktım bunlarla aynı yolda yürümemin
imkanı yok, teklifi kabul ettim.
* 5 milyon dolara tüm hisselerini devrettin
yani...
- Aynen öyle! Şeytan azapta gerek misali, "Tamam verin benim
paramı, herkes yoluna baksın" dedim. Ama hatam imzayı, parayı
almadan atmak oldu. Üç ay sonra babam vefat edince, Mehmet Efendi
bana "Sen parayı zaten aldın" dedi.
* İnsanlar senin parayı almadığına nasıl
inansın?
- Yahu kardeşim 5 milyon dolar dediğin 100'lük banknotlar halinde
90 kilo yapar. Bu para yatakta saklanmaz, yastık altına konulmaz.
Evde tutulacak bir meblağ hiç değil. Bu parayı bana ödediklerine
dair hiçbir banka hareketi yok. İşte o yüzden de yedi senedir
mahkemelerimiz devam ediyor. Yoksa, imzayı bana şöyle attırdılar
böyle attırdılar diye bir iddiam yok. Ben bilerek 10-12 milyon
dolarlık hissemi 5 milyon dolara onlara sattım fakat paramı
alamadım.
* Yasemin Kutsi'yle evlenmene de çok karşı
çıkmışlar...
- Yasemin ile evlenmem onları rahatsız etmiş olabilir. Ama ben
onların evlerine hizmetçi almıyordum, sevdiğim kadınla
evleniyordum. Arzu Aslan istemese ne olacak! Benim de onların
hayatında istemediğim çok şey oldu. Arzu, Buckingham Sarayı'ndan
geldi de benim mi haberim yok! Hâlâ kadını görünce Azrail canımı
almaya geldi, benimle pazarlık yapıyor zannediyorum (gülüyor).
Sacit Aslan'ın gözünden onlar...
- TÜRKAN ŞORAY: Türkan Şoray, Maksim'de sahneye
çıkmayı kabul etmeyen nadir yıldızlardan biriydi. Tabii bahsettiğim
Türkan Hanım'ın en sükseli dönemleri... O zamanlar, Şoray'ın
sahneye çıkmasına zaten izin vermeyecek Rüçhan Adlı diye de bir güç
var ortada. Çok önemli bir yıldız, çok meziyet sahibi bir kadın
amenna ama bu durumu tescilleyen Rüçhan Adlı gerçeğini de unutmamak
lazım. Şoray'ın gerek konuşmalarında gerekse kitabında Rüçhan Bey
gibi bir adamı telaffuz etmemesi büyük bir eksiklik ve ayıptır.
- HARİKA AVCI: Harika Avcı öyle milletin bilip
bilmeden anlattığı gibi tembel falan bir kadın değildi. Aksine
işine son derece sadık, gazinoda hiçbir kaprisi olmayan, patronla
mesafesini çok iyi koruyan bir sanatçıydı. Harika Avcı'nın
başındaki en büyük bela güzelliği oldu. Sahneye çıktığında
güzelliğinden dolayı arkadaki sazı bile göremediğiniz dört kadın
gelmiştir bu piyasaya; Emel Sayın, Güngör Bayrak, Yasemin Kutsi ve
Harika Avcı. Kıskandığı için Arzu Aslan'ın sahneye çıkmasına
müdahale ettiği ilk kadın Harika Avcı'dır. Bu yüzden yapılabilecek
bütün promosyonları Seda Sayan için yaptırmış, Harika'nın da sahne
hayatını böylece bitirmiştir.
- DENİZ SEKİ: Deniz Seki'nin durumunda her kim
olursa, tabii ki üzülürsün. Fakat olayı öyle bir hale getirmeye
çalışıyorlar ki sanki bu cezayı veren, sorgulamayı yapan savcılar
ve hakimler yazı tura atarak bu kararı aldılar. "Başkaları da
içiyordu, başkaları da yapıyordu da niçin onlar sokakta geziyor?"
Sokakta gezmiyorlar. Onların tutuksuz yargılananları var. Yarın
öbür gün cezaları verilir, onanırsa onları da kapar götürürler.
Burada zaten cezayı içicilikten almadı Deniz... Bazıları bu durumu
niye görmezden gelmeye çalışıyor, anlamıyorum. A ama o tapelerde
kadının sesi yoksa ve bu bir düzmeceyse o zaman söylenecek bir şey
yok tabii.
- TUĞÇE KAZAZ: Görüyor musun memleket ne hale
geldi! Yahu düne kadar Yunan Adaları'nda papazın önüne oturup
istavroz çıkaran biri şimdi kalkmış bu memleketi yoktan var eden
Atatürk'e dil uzatıyor kardeşim! Canı sıkılınca da Yunanistan'dan
döndü. Kelime-i şehadet getirip tekrar Müslüman oldu. Yarın öbür
gün bir Musevi'ye aşık olursa, gidip hahamın karşısında
oturmayacağını nereden bileceğiz.