Zaman'ın eski yazarı Cemaat'e sert çıktı: 'Artık düşün yakamızdan!'
Zaman'dan geçen yıl istifa eden Yeni Şafak yazarı Leyla İpekçi, 14 aralık süreci sonrasında sert bir yazı kaleme aldı...
Geçen Aralık ayında, yaşanan dersane kavgası nedeniyle Zaman
gazetesiyle yollarını ayıran Leyla İpekçi, bugün Yeni Şafak'taki
köşesinde Cemaate yönelik eleştirilerini, uzun bir sireden sonra
ilk kez dile getirdi.
Zaman gazetesindeki son yazısında cemaat ve hükümet arasında
yaşanan kavga sonrasında ortaya çıkan nefretin hak aramayı
adaletsizliğe dönüştürdüğüne dikkat çeken İpekçi, "Nefret ederek
hak aramak bizi adaletli davranmaktan uzağa düşürüyorsa... Hak
arama hakkımızı nefretin yayılmasını engellemekten öteye koymaya
başlamışsak... Her şeyi bu uğurda kırıp döküyorsak... Hakikat üzere
ittifak etme gayretimiz nefsin sınırlı terimlerine hapsolmuşsa...
Hakka giden yolu tıkayan 'İsmail'lerimizi bir bir kurban etmemiz
gerekiyor olabilir." demiş ve eklemişti: "Yazabileceğim hiçbir
şeyin kalmadığını görüyorum şu an için... "Allah ile beraber başka
bir ilaha tapma. O'ndan başka ilah yoktur. O'nun yüzünden
(zatından) başka her şey helak olucudur. Hüküm O'nundur ve siz O'na
döndürüleceksiniz."
İpekçi, bu gönderleler ile dolu cümlelerin ardından yazısının
sonunda "Benden buraya kadar. Hakkınızı helal edin." diyerek
Zaman'a veda etmişti.
ARTIK DÜŞÜN YAKAMIZDAN
"Cemaatin gönüllerde açtığı yaralardan bir yara" isimli yazısında
Leyla İpekçi, "İnsanlar bir araya gelince nefret ve öfke
çoğaltıyorlar, dini cemaatte de farklı olmuyor" yorumunu yaptı.
Zaman'a veda ederken sergilediği tutum yüzünden sosyal medyada linç
edildiğini, beddua ve lanetler ile karşılaştığını, kibirli ve hatta
kafir ilan edildiğini anımsatan İpekçi "Burada acımasızca bana ve
benim gibi başka birçoklarına yapılan ile devlete (dolayısıyla
hepimizin dolaylı dolaysız olarak hayatına) yapılan arasında hiçbir
fark olmadığını biliyorum uzun zamandır" yazdı.
"Kayda geçsin diye tekrar etmek zorundayım" diyen İpekçi, geçen yıl
Zaman gazetesinden ve yayınevinden ayrıldığını anımsattı ve
kimsenin taraftarı olmadığı için işsiz kalmayı yeğlediğini, bir
yere transfer olmadığını ve Yeni Şafak'ta, Zaman'dan aldığı paranın
neredeyse yarısını aldığını açıkladı.
İpekçi, kendisini gemiyi ilk terkedenler olarak adlandıranlara
"artık yakamızdan düşün" diye seslendiği yazısında 14 Aralık
operasyonu için de "Şimdi hiçbir şey olmamış gibi insan
hakları ve batı demokrasisi çığlığı atanların din kisvesiyle
örttükleri ne kadar zulüm varsa ortaya hakkıyla çıkmalı."
yazdı.
İşte İpekçi'nin yazısından çarpıcı bölümler:
DELİLLERİ SORGULAMA GEREĞİ DUYMADIK
(...) Bizler Ergenekon'un varlığını iliklerimize kadar yaşarken de,
sonrasındaki açılımlar sürecinde de... Ümraniye'de bir evde ele
geçirilen bombaları, Poyrazköy'deki, Erzincan'daki ele geçirilen
delilleri, sahte imza tartışmalarını, Tübitak raporlarını vs.
Sorgulama gereği duymadık. Hepsi de emin olduğumuz delillerdi.
(...) Hanefi Avcı olayını, Mit krizini, Ergenekon ve Balyoz
soruşturmalarındaki bit yeniklerini, Kürt açılımının kışkırtıcı
cinayetlerini vs. yeniden ele alıyoruz bu dönem. Şimdi cemaatin
içindeki bir grubun silahlı örgüt kurmaktan yargılanması söz konusu
olduğu günlerdeyiz. Yeniden açılıyor gerçekler.
(...)
İNSANLAR BİR ARAYA GELİNCE NEFRET
ÇOĞALTIYORLAR
Dini cemaat olmayı teşvik eden kanaat önderlerinin yaklaşımındaki
riskli yönlendirmelere de şerh düşen pek çok yazı yazdım bir
yıldır. Herkes gibi ben de acizane. Okuma zahmetine pek
katlanmadılar. Hemen biatçı filan ilan ettiler. İnsanlar bir araya
geldiğinde gerçeği anlamaya çalışmıyor. İnsanlar bir araya gelince
nefret çoğaltıyorlar ve öfke. Dini cemaatte de farklı
olmuyormuş.
BİR CÜMLE KURDUM, HAKARETLER, BEDDUALAR, LANETLER
DİNMEDİ
İftiralar sınır tanımadı. Bu zulme son vermek maksadıyla kendi
üslubumun dışına çıkarak net bir cümle kurdum sadece bir kez, tam
anlayacakları dilden. Günlerce hakarete maruz kaldım sosyal
medyada. Beddualar, lanetler dinmedi. Beddua, alaycılık ve hakaret
içeren tivitlerinin sayısı milyonu geçti.
NE KAFİRLİĞİM KALDI NE KİBİRİM
Tevhid hakikatini bilmediklerini söyledim, iftiralara maruz
kaldığım bir yazıyı vesile ederek. Ne kafirliğim kaldı ne kibrim.
Oysa bu kışkırtıcı cümle tam da delili oldu bunun. Tevhidin
hakikati insanın ferdî olarak nefsinde yansır. Demeç vermekle,
akidenin ne olduğunu anlatmakla onu tebliğ etmiş olmadınız hiçbir
zaman. Hakkın, yüzünü sadece sevdiklerinizden değil
sevemediklerinizden de gösterdiğini bilerek davranmanız beklenirdi
kendinizi ve bizi İslam'ı en iyi tebliğ edenler olduğuna
inandırmışsanız hele.
BANA YAPILANLA DEVLET YAPILAN ARASINDA HİÇ BİR FARK
YOK
Burada acımasızca bana ve benim gibi başka birçoklarına yapılan ile
devlete (dolayısıyla hepimizin dolaylı dolaysız olarak hayatına)
yapılan arasında hiçbir fark olmadığını biliyorum uzun zamandır.
Cemaatleşmenin aşk ve irfanı sindiren, yok sayan niteliği daima
ortaya çıkıyor er geç. Birörnek öfkelenen, birörnek nefret edip
intikam yöntemleri geliştiren, ezbere konuşan, proje ilişkiler
kuran, sahte duyarlılıklar geliştiren, toplu hezeyanlar içinde
haklı çıkmak adına adalet ve tevhid duygumuzu yerle yeksan eden,
arkadaşlıkları arkadan hançerleyen... Böyle cemaatçiliklerle
maalesef aşk ve irfan ehli olup hakikati gönülden gönüle aktarmak
mümkün olmuyor.
Samimi ve sahici bir davet ve tebliğ için insanın vahyi gönlüne
indirmesi gerekiyor semadan. Bunun için de gece gündüz hatim yapmak
yetmiyormuş. İsterse dünyanın dört bir yerine gitsin, insanları
davet ettiğiniz şey maalesef hakikat olmuyor. 'Toplu irşad' diye
bir mekanizma işlemiyor kalp ahlakı söz konusu olduğunda.
ARTIK BİZİM YAKAMIZDAN DÜŞÜN
Gemiyi ilk terk edenler, arkamızdan vuranlar diye hakkımızda
aylarca kaba saba üsluplarla yazı yazanlar, yüksek miktar paraya
satılmakla itham edenler, cemaatin ekmeğini yerken sövüyorsun diye
alay edenler, artık bizlerin yakasından düşsün. Kayda geçsin diye
tekrar etmek zorundayım:
Gazeteden olduğu gibi, yayınevinden de bir yıl önce ayrıldım.
Taraftarlılık üzerinden kurmadığım için meselemi, işsiz kalmayı
yeğledim. Bir yere transfer filan da olmadığım gibi, bir kez daha
belirteyim: Aylar sonra bu gazetede yazmaya başladığımda aldığım
para, Zaman'da aldığım paranın neredeyse yarısına yakın.
"SAVAŞ HİLEDİR"
17 Aralık darbe süreciyle birlikte etrafımdaki pek çok kişide aynı
hissiyat belirdi:
Cemaatin kullandığı "savaş hiledir" sözünün ne kadar tehlikeli bir
sosyolojiye tekabül ettiğiyle ilgili olarak. (Gerekirse kamufle
olur, her türlü takiyyeyi, tedbiri yaparız. Yıllarca ölü hücre olur
uyuruz. Masumuz, bir tek kanıt bile yok diye kafa tutarız sonra
da.) Bu sözlerin yaşanmışlığı ve şahitliği pek çok kişinin hayat
hikayesinde yerini aldı, alıyor maalesef.
Etrafımdaki hemen herkesin "bizi bu kadar enayi yerine
koyabildiklerine nasıl inanıyorlar" deseler de bir vakitler tıpkı
benim gibi onların dürüst ve sahici olduklarına inandıklarını
biliyorum. Bunu da kayda geçirmemiz gerek. Kendilerini kandırılmış
hissedenlerin artık cemaatin (maalesef tamamıyla ilgili olarak)
söylediği ve yaptığı hiçbir şeye güvenememeleri başlı başına bir
sorun. Bu onları vicdanlarda yargılamaya yeterken kurunun yanında
yaş da yanıyor.
Elbet bir kez daha suçlular dışarıda, masumlar içeride kalmasın
ama: Şimdi hiçbir şey olmamış gibi insan hakları ve batı
demokrasisi çığlığı atanların din kisvesiyle örttükleri ne kadar
zulüm varsa ortaya hakkıyla çıkmalı. Emin olmanın, iman etmenin,
emaneti ehline vermenin vicdanlarda, gönüllerde ve vatan nezdindeki
karşılığını yeniden ele almanın zamanıdır. Hepimiz için.