ZAMAN'DA KAVGA DORUĞA ÇIKTI; TÜRKÖNE İHSAN DAĞI'YI UYARDI: PERVASIZ!
Zaman gazetesi yazarları İhsan Dağı ile Mümtazer Türköne arasındaki polemik bugün de devam etti.
Dağı’nın muhafazakarları devlet ile kurdukları ilişki üzerinden
eleştirdiği yazılara yanıt veren Mümtazer Türköne bugünkü yazısında
Dağı’yı tiye aldı ve "Galiba kabahat muhafazakârlarda; liberal
olmayı bir türlü beceremiyorlar." dedi.
İHSAN DAĞI MUHAFAZAKARLARA PERVASIZCA AYAR
ÇEKİYOR
Muhafazakarları "devletleşmek" ya da geleneksel devletin
değerleriyle özdeş hale gelmekle eleştiren İhsan Dağı, MİT
tartışmasına dahil olmuş ve Türköne ile hararetli bir polemiğe
girişmişti. Türköne ise bugünkü yazısında Dağı’ya yanıt verdi ve
"İhsan Dağı, mesafesi yakın olduğu için muhafazakârlara ayar çekme
konusunda daha pervasız davrananlardan." dedi.
İşte Türköne’nin yazısındaki ilgili bölüm:
Türkiye’de liberal olmak, çok yerel bir kimlik; bu yüzden
evrensel kalıplara uymuyor. Çoğunluk muhafazakâr ve demokrasi
karşınıza ya askerî vesayeti ya da çoğunluk iktidarını denetleme
sorunu olarak çıkıyor. Muhafazakâr iktidarın kuşatamadığı kitleler
için savunulacak tek kale kalıyor: Özgürlükler. Liberal olmak,
doğal biçimde kamusal konularda tarafsızlık ilkesinin gerekçesi
oluyor. Kime karşı? Kim iktidarda ise ona karşı. İşin çatallaştığı
yer, iktidar ilişkilerini değiştirme talebinin muhafazakârlardan
gelmesi. Sandık egemen olunca, statü grupları korunaksız kalıyor.
Statüsünü korumaya hamledenlerin, fiilen askerî vesayet düzenine,
şeklen özgürlük tanrıçasının kanatları altına sığınmaktan başka
çaresi kalmıyor. Dikta özlemleri ile liberal değerlerin iç içe
geçmesinin ve Gezi için bu konuda bir hüküm verilememesinin sebebi
bu. Batı’dan baktığınız zaman liberaller, statüsünü korumaya
çalışanlardan ibaretler. Dengeyi bulmak çok zor. Bu sorumluluk
liberal aydınların omuzuna yükleniyor. Bir aydın için liberal
olmak, liberal tarafsızlığa sahip bulunmak; dolayısıyla Olimpos
Dağı’nda dolaşan tanrılar gibi sağa sola nizam verebilmek anlamına
geliyor. İhsan Dağı, mesafesi yakın olduğu için muhafazakârlara
ayar çekme konusunda daha pervasız davrananlardan. Eleştirdiğim
yazısında, muhafazakârları “devletin derinliklerine” savrulmakla,
“devletçi ve statükocu” olmakla suçluyor ve “devletten yeniden
özgürleşerek” tövbe istiğfara davet ediyor. Peki ya elde edilen
sonuç. Sözüm meclisten tamamen dışarıda. At sinekleri dile
gelseydi, acaba ne derdi? At rahatsız oluyor, kuyruk sallayıp sağa
sola hareket ediyor. Kimin sayesinde?
28 Şubat’ın gerçek mimarı Süleyman Demirel’in o günlerin ruhunu
yansıtan ve tarihe geçen vecizesiydi: “Hükümet siyasî bir kurumdur;
MGK devlettir.” MGK’da askerler ağırlıkta olduğu için, askerî
vesayet düzenini yücelten akıl dışı bir sözdü. Hükümet ile devleti
ayırmak, Batı siyaset kavramlarını bilenler için hâlâ çok müşkül
bir iştir. MGK’nın kompozisyonu değiştikten sonra Demirel bile
artık o sözü edemeyecek duruma düşmüşken; liberal değerler adına
devlete mesafeli duruşu muhafazakârlara telkin etmek artık tarih
dışı değil mi? “Devlet biziz” derken, ben devletin emrine
girmiyorum, devleti iradem altına alıyorum. İhsan Dağı’nın
tekrarladığı şekilde, muhafazakârları “devletle özdeşleşme”
suçu işlemekte itham etmek, askerî vesayet dönemi kavramları ile
etrafa ayar çekmek değil mi?
Muhafazakârlık, ortak iyi konusunda liberaller gibi özgürlükçü
değil tekelcidir. Muhafazakârların özgürlükçü olmalarını beklemek
ve “ortak iyi”nin ancak sınırsız özgürlüklerle sağlanacağını onlara
kabul ettirmek, Türkiye’deki liberal aydınlara özgü bir naivlik
olmalı. Galiba kabahat muhafazakârlarda; liberal olmayı bir türlü
beceremiyorlar