ZAMAN YAZARI NOKTAYI KOYDU; 'BEN YOKUM ARTIK'
Zaman Gazetesi yazarı Leyla İpekçi, bugünkü köşe yazısının sonuna ilgğinç bir not düştü..
Ben yokum artık!
Hayatın da bir ömrü var. Telafisi olmuyor ama geçip giden vaktin.
Peki neyle geçiriyorsun vaktini? Hayata vakit kalıyor mu yaşama
telaşından? Bilmiyorum. Biz şimdilerde, daha doğrusu çok uzun
zamandır yeni bir dil kurmak peşindeyiz. Yeni bir dil mi? Evet,
niye şaşırdın? Bıkmadınız mı bu uğraştan? Yorulduk tabii. Ama başka
bir seçeneğimiz mi var? Savaş naraları, çatıştıran nifak tohumları,
fitneciler, nefret moderatörleri... Bütün bu kelimelerin içinde
yaşamak insanı çukurda tutuyor. Biz bahçeye çıkmak istiyoruz.
Üçüncü yollar arıyoruz. Nasıl arıyorsunuz? İmza toplayıp sanal
odalarda tartışıyor musunuz? Elbette, bu kalabalık dünyada
birbirimizle nasıl bir iletişim kurabiliriz başka?
İletişim kurmak ilişki kurmak için yeterli oluyor mu? Önemli mecralarda söz sarf etmekle, hayatın bütün gerçekliğine değmiş oluyor musun? Mücadelene saygım var, ama artık bu tekrarlarla bir yere varamıyorum. Pratik hayatı hiç mi bilmiyorsun? Aktivist olmadan konuşup durmaktan asıl sana bir hayır gelmiyor. Bahçeye çıkmak için bahçeyi aramamız gerek. İyi de, nerede arıyorsun bu bahçeyi? Yine içinde bunaldığımız kendi çukurumuzda değil mi? Gönül dilin değişmedikten sonra bahçede de gidip yasak meyveyi yemeyeceğin ne malum! Ne demek istiyorsun? Niye engellemeye çalışıyorsun bizi?..
Aktivist olmak, dilin afetlerinden kurtarmıyor seni. Aksine, dilinle daha çok suç işliyorsun. İtirazlarını, eleştirilerini yani sana bir kimlik kazandıran tüm bu çevresel, sanatsal ve sanal aktivitelerini ancak kesintisiz bir kötümserlikle devam ettirebiliyorsun. Kötümserlik, muhalif olmanın maneviyatı senin için. Kötümserliğin ideolojisini yapmak, seni daha iyi, daha merhametli, daha yetişkin bir insan yapmadı. Daha agresif, kendine dönük, cüretkar ve nihilist yaptı. Egonu şişirdi. Görüyorum ki sen de iyimser kalarak haksızlıkların üstünü örtüp duruyorsun. Ses çıkarmamak, onaylamaktır. En azından senin çocuksu iyimserliğinden daha şuurludur benim yolum. Bu ülkedeki herkesin ortak acısıyla konuşuyoruz biz. Hepimiz mağduruz, acılarımızı yarıştırmıyoruz. Üçüncü yolları açmamız bu yüzden çok önemli. Bugüne dek hep mağduriyetlerimiz üzerinden birbirimize düşürüldük. Tuzağa düşmemeliyiz bir daha! Haklısın, fakat sağa sola üstten bakarak, haklı olmanın getirdiği gücü istismar ederek, mazlumiyetin dilini unutmaya başladın. Bu da başka bir tuzak. Eskiden benden nefret etmezdin. Mağduriyetin dili seni öyle bir saldırganlaştırdı ki, senden çok farklı olmama tahammül edemiyorsun şimdi. İlle bende bir yanlış bilinç, bir art niyet, bir çıkar ilişkisi arıyorsun bu farklılığımı izah etmek için. Seninle yeni bir dili hangi alfabeyle kuracağımı bilmiyorum. Üzülme, mazlumlar aynı dili konuşur zaten. Neden bizi engellemeye çalışıyorsun, cevap vermedin? Sen yeni bir dil kuralım diyorsun ama yeniden vücut buldun mu acaba? Anlamadım, bu ne demek şimdi!..
Bizi kutuplaştıran şiddet ve nefret diline itiraz etmek çok kıymetli elbette. Fakat mücadelenin yeni bir dil konuşmaya giden yolda tek tek herkesin yeniden vücut bulmasıyla gerçekleşebileceğini söylüyorum sana. Ayakların yere basmıyor, kusura bakma! İç yaşantınla değişeceksin. Tavırlarınla, davranışlarınla. Bütün organlarınla değişeceksin. Dil bütün bu değişimin kültürünü kurabilir ancak. Değişmek... Daha klişe bir şey bulamadın mı? Ufak ya da büyük yalanları hiç söylemeden, sözleri hiç çarpıtmadan durabiliyor mu dilin? Kötü sözlerden sakındırabiliyor mu kendini? Riyadan, gösterişten, hasetten, tahakkümden uzak tutabiliyor mu dilin seni? Su-i zanlarından, önyargılarından, vehimlerinden, vesveselerinden, peşin hükümlerinden kurtarabiliyor mu? Kötülüğü yaymaktan, muammayı çoğaltmaktan, senin gibi düşünmeyenleri kınamaktan, hakir görmekten koruyor mu? Seni izliyorum sanal âlemlerde. Hem yeni dil kuralım diyorsun, hem sabah akşam dil afeti işliyorsun! Sen çok mu farklısın ki?
Haddimizi bilelim diyorum. Biraz olsun gayret etmekten yanayım;
dürüst davranmak, itidalli olmak, hemen dolduruşa gelmemek gibi
konularda. Sadece kendi doğrularına kanıt olacak şeyleri çoğaltma
konusunda da basiret gerekiyor bize. Kul hakkı kalıyor çünkü
insanın üzerinde. Her şeyin hakkı kalıyor. Bizler toplumca bu kadar
ayrışmışken, herkes birbirine saldırıp zulme devam ederken, senin
bu önerilerini fazla didaktik buluyorum. Sen bilirsin. Dosdoğru
olma gayreti sırf sözel bir aktivite değil benim için. İçinde
yaşamadığımız kelimeleri böyle tüketmekten nefsim yalama oldu. Bizi
saldırganlığa yönelten direniş, direniş değildir. Sahiden ben yokum
artık.
Leyla İPEKÇİ / ZAMAN