Zaman yazarı cemaatin en büyük hatasını açıkladı!
Zaman yazarı Selçuk Gültaşlı, bugünkü yazısında Hizmet'in hiç mi hatası olmadı diyenlere cevap verdi.
Erdoğan’ın kin küpüne, Gül’ün kariyer avcısına, Arınç’ın susturucu
takılmış vicdana, Davutoğlu’nun iftira makinesine, Babacan’ın lal
kesilmiş işbirlikçiye dönüşebileceğini bir lahza bile aklımıza
getiremedik diye yazan Gültaşlı, öngörüsüzlüğün azabını
çektiklerini belirtti.
İşte Selçuk Gültaşlı'nın yazısı:
Soruyorlar: Bir seneyi aştı; her hafta (imkânın olsa, her gün)
iktidarın 17 Aralık’tan bu yana attığı her adımın, aldığı her
nefesin, yaptığı her icraatın ne kadar yanlış olduğunu yazıp
duruyorsun. Hizmet’in hiç mi kabahati yok?
Cevap veriyorum: Tabii ki var. Hem çok vahim, hem çok azim.
Hizmet, dindar olduğu iddiası taşıyan bir iktidarın ve iktidar
sahiplerinin seviyesinin bu derece düşeceğini, bu kadar
müptezelleşebileceğini, bu kertede müstekrehleşebileceğini; iktidar
adına ne kadar kutsalı varsa bir anda satışa çıkarabileceğini;
adını yüceltmek için uğruna yaşadığını iddia ettiği dini bu kadar
ucuz ve bayağıca istismar edebileceğini öngöremedi. En büyük hatası
budur, bana göre.
Erdoğan’ların, Gül’lerin, Arınç’ların, Davutoğlu’ların,
Babacan’ların bu hallere düşebileceğini ihtiyaten söyleyecek
birileri çıksa doğduğuna pişman ederdik. Erdoğan’ın kin küpüne,
Gül’ün kariyer avcısına, Arınç’ın susturucu takılmış vicdana,
Davutoğlu’nun iftira makinesine, Babacan’ın lal kesilmiş
işbirlikçiye dönüşebileceğini bir lahza bile aklımıza
getiremedik.
Üstad’ın dediği gibi “Gayrimeşru muhabbetin neticesi, merhametsiz
azap çekmek”miş. Şimdi bu öngörüsüzlüğün azabını çekiyoruz.
Erdoğan, Bursa’daki konuşmasının birkaç dakikalık kısmına 4 yalan
sığdırmış. Muhterem Hocaefendi’nin New York Times’ta yayımlanan
makalesinin Bank Asya için yazıldığını söylemiş, ardından da
sormuş: “Sen Hoca mısın, banka patronu mu?” Allah’tan makale bütün
dünyanın ulaşabileceği bir tıklık mesafede. İçinde bir tek banka
ifadesi dahi yok. Erdoğan için sorun değil tabii, seçimleri
kazanmak için gözler karartılmış, bütün kutsallar bu ‘kutlu
yürüyüş, bu eşi benzeri olmayacak medeniyetin ihyası ve 2023
hedefleri’ için seferber edilmiş. Makalede tek bir banka
kelimesinin geçmemesi hikâyeyi bozuyor ama bu ‘güzel’ hikâye hak,
hakikat adına zayi edilmemeli. Efsunlanacak kitleler aşkına,
devşirilecek oylar adına, iktidarda kalınacak uzun yıllar uğruna
hakikat biraz zedelenmiş, ne ehemmiyeti var?
Kol koparan Davutoğlu da Hocaefendi’nin makalesiyle hem Rum, hem
Yahudi, hem de Ermeni lobisini harekete geçirmeye çalıştığına
hükmetmiş. Patronunun gözüne girmek için ‘paralel’le mücadelede her
gün yeni bir hakaret ve iftira savuramayacağı endişesi taşıyan
Hoca, en seviyesiz darbecilerin savunduğu fikir kırıntılarını bile
aratır hale gelmiş. Hocaefendi, hangi sıfatla makale kaleme
alırmış; köşe yazarı mıymış, akademisyen miymiş, ülkesini temsil
eden memur ya da büyükelçi miymiş? Hoca, NYT’yi iktidar medyası ile
karıştırmış. NYT makaleyi yayımlamadan önce Hoca’ya sorup,
müsaadesini talep etseydi, kimlere Türkiye ile ilgili yazılar
yazdırılabileceğine dair bir liste alsaydı da paralellerin ağına
düşmeseydi! Hoca, konuyu sorularla da açmış: “Gerçekten hissederek
söylüyorum; bu ülkenin kamu düzeninden sorumlu olan birisi olarak
değil, bu zata inandığı için onlarca yılını, emeğini, alın terini,
helal rızkını vermiş insanlar adına soruyorum; hiç tahayyül
edebilirler miydi?” Bizim tahayyül edemediğimiz, öngöremediğimiz
sizin bu fikir ve mantık fukarası mülahazalarınız. Hakikaten,
hissederek söylüyorum, sizin bu hallere düşebileceğinizi hayal dahi
edemezdik. Hoca, ayrıca, bu lafları nümayiş ve alâyişle açıkladığı
şeffaflık paketini Erdoğan’ın azarı üzerine rafa kaldırdığı
günlerde söylüyor.
Soyadı Gül olan bir cumhurbaşkanımız vardı. Avrupa Birliği’ne
inanmış, reformcu ve Türkiye’nin ‘yumuşak gücünün yüzü’ hakiki
demokrat olduğunu sandığımız cumhurbaşkanımız. Gül’ü, AB
reformlarını tek tek yok eden kanunları imzalarken, üyelerinin
mühim bir kısmını atamakla övündüğü Anayasa Mahkemesi darbeci ilan
edildiğinde sükût ederken hiç hayal etmemiştik. Bunu da hissederek
söylüyorum.
“Şimdiye kadar hiç kimseye yapmadığımız şeyleri yaptık. Kamet-i
kıymetinin üstünde, o ölçüde liyakati olmayan insanlara değer
atfetme mevzuu, hakikati altüst etme demektir.” demişti Hocaefendi.
Liyakati olmayanlara çok değer atfettik. Bu kadar liyakatsiz
olduklarını öngöremedik.