ZAMAN TEDAVİ ETMEZ! BİRGÜN YAZARI KENDİ DEPREMİNİ KALEME ALDI!
17 Ağustos depremi olduğunda CNN Türk'te çalışan BirGün yazarı Cüneyt Cebenoyan depremde kaybettiği ailesinin ardından hissettiklerini yazdı.
BU YAZIYI YAZMAYI KABUL ETTİM ÇÜNKÜ
"Ece (Temelkuran) ile birlikte CNN Türk'te çalışıyorduk deprem
olduğunda. Beni Perşembe akşamüstü arayıp bu yazıyı yazmamı talep
ettiğinde belki de ret edemememin sebebi, o günleri hatırlamamdır.
Ece'den 30 TL (ya da 30 milyon TL) borç alıp Yalova'ya gidişimi,
Ece'nin acımı paylaşan ilk kişilerden biri oluşunu...
Ama halâ bilmiyorum ne yazacağımı. Üzerinden 14 yıl geçmiş ama ben
o sarsıntının etkisindeyim. Ne kendi duygularımı doğru dürüst
biliyorum, ne de hayatımın nasıl değiştiğinin çok farkındayım.
Çünkü halâ sallanıyorum, halâ kendimde değilim.
30 ARALIK'TA BİR BOMBA PATLADI
Ayşegül'le 1989'da evlendik. Çocuk yapmak çok büyük bir karardı ve
biz cesaret edemiyorduk bir türlü. Sonra 30 Aralık 1994'te bir
bomba patladı. The Marmara Oteli'ndeki Opera Pastanesi'ne Deniz
Demir adlı bir PKK militanı bomba koymuştu. Onat Kutlar eşi
Filiz'le buluşacaktı o pastanede o gün. Ablam da arkadaşı Beyza'dan
doğum günü hediyesini alacaktı. Yasemin bomba patlar patlamaz, Onat
abi 11 gün yaşam mücadelesi verdikten sonra hayatını kaybetti.
Yasemin’in ölümü ailemizi darmadağın etti. Annem bir daha eskisi
gibi olmadı. Yasemin için şiirler, kitaplar yazdı, anma
toplantıları düzenledi. Eskisi gibi olmak istemiyordu zaten.
(...)
ÖLÜME YAŞAMLA CEVAP VERMEK İÇİN
Ölüme yaşamla cevap vermek Yasemin’in ölümünün ardından aklımıza
düştü Ayşegül’le. Ve iki çocuk yapmaya karar verdik. Şansımız yaver
giderse bir erkek, bir de kız çocuğu istiyorduk. Ali böyle oldu. Ve
Ali doğacak gün olarak 30 Aralık’ı yani Yasemin’in öldüğü günü
seçti. 1997’nin 30 Aralık’ında annem ve babam Yasemin’in anma
toplantısındayken Ayşegül Ali’yi doğuruyordu. Kaderin çok acayip
bir tesadüfüydü.
FETHİYE'YE GİTMELERİNE İZİN VERMEDİK
(...) Ali doğunca yaşam biçimimi değiştirmeye karar verdim ve
CNN-Türk’te yazar olarak çalışmaya başladım. Ayşegül de IBM’de
çalıştığı için Ali gündüzleri evde bakıcıyla kalıyordu. Ağustos
ayında annemler Fethiye’ye tatile gitmek istediler Ali’yle
birlikte. Ama arabalarının arka koltuğunda emniyet kemeri yoktu.
Öyle olunca da bebek koltuğunu bağlamak mümkün değildi ve bu riskli
bir şeydi. Biz, emniyet kemeri olmadan yola çıkmalarına itiraz
edince onlar Fethiye seyahatinden vazgeçtiler ve Yalova’da, Yüksel
Sitesi’ndeki yazlıklarına gitmeye karar verdiler. (...)
CÜNEYT ÖZDEMİR'E DİYEMEDİĞİM İÇİN...
15’i akşamı annemi, babamı ve Ali’yi son kez gördüm. Vedalaştık ve
biz İstanbul’a Şişli’deki evimize döndük. Aradan 27-28 saat
geçmişti korkunç sarsıntıyla uyandığımda. Ne kadar uzun bir
sarsıntıydı, ne kadar korkunçtu. Elektrikler kesikti. Telefonlar
çalışmıyordu. Sokağa inip arabanın radyosundan depremin merkezini
öğrenmeye çalıştık ama sağlıklı bir bilgi yoktu. Bunun üzerine
birlikte CNN-Türk’ün merkezine gittik, belki daha sağlıklı bir
bilgi ediniriz diye. Cüneyt Özdemir de gazeteci refleksiyle hemen
kanala gelmişti. Sabahın erken saatinde beni görünce iş yaptıracak
adam bulduğu için sevinmişti. Ben, halâ kendimden utanırım, “buraya
çalışmaya değil aileme ne olduğunu anlamaya geldim” diyemediğim ve
havaalanına helikopter kiralamaya yola çıktığım için. Atatürk
havaalanının daha önce hiç görmediğim garip yerlerinde sersem
sersem helikopter kiralayan yer aradığımı hayal meyal hatırlıyorum.
Bir rüyada gibiydim. Ayşegül ise yalnız başına Yalova’ya gitmeye
karar vermişti. Depremin merkezinin Gölcük olduğunu ancak öğleyin
öğrendim ve derhal yola çıktım. Feribot rıhtıma yanaşırken o kadar
büyük bir sorun yok gibi gözüküyordu. Minibüse binip Yüksel Sitesi
dediğimde bir gariplik olduğunu sezdim. Yüksel Sitesi’ne
geldiğimizde ise… Yüksel Sitesi yoktu. Çevresindeki birçok site az
hasarla ya da hasarsız atlatmıştı depremi ama bizim site tuzla buz
olmuştu. Yanlış yere geldiğimi sandım ama sitenin komşuları,
Şekerbank Kampı ve Aydın 6 Sitesi oradaydı işte. Ortada da bizim
sitenin olması gerekiyordu ama yoktu. Ayşegül’ü buldum. Ayşegül
enkazı gördüğünde bayılmış. Ben yanında değildim. Ben ise kustum.
Sersem gibiydim.
KENDİ ÇOCUĞUM DEĞİL DİYE SEVİNDİĞİMİ UTANÇLA
HATIRLIYORUM
Ve sonra enkaz kaldırma çalışması başladı. Yıkıntıdan nerede
olduklarını bile tahmin edemedik uzun süre. Bir gece, bir çocuğun
cesedi çıkarken oradaydım. Çocuk kapkara olmuştu, toz topraktan.
“Ali değil” diye sevinmiştim belli belirsiz. Ama o çocuğu
unutamadım sonra, utançla hatırladım o korkunç anı.
İnanılmaz bir dayanışma gördüm. Çok sayıda tanıdığım, arkadaşım,
yıllardır görüşmediğim dostlarım koştular yardıma. Ancak birkaç gün
sonra Ali’nin oyuncakları ve giysileri çıkmaya başladı enkazdan.
Artık yaşama şansları kalmamıştı. Ve Ayşegül’le ben, o an orada
olmak istemedik. Arkadaşlarımız ve akrabalarımız çıkardı Ali’yi,
annem Tuncay’ı ve babam Hikmet’i. Onları ölü olarak hiç görmedim.
Görmeliymişim diye düşünüyorum halâ. Sanki öldüklerini halâ anlamış
değilim. Belki de bu nedenle, onları ölü olarak hiç görmediğim için
anlayamıyorum, kavrayamıyorum öldüklerini.
"SARSINTI" HALA SÜRÜYOR
Hayatımız kökünden değişti sonrasında. Ayşegül de ben de işimizden
ayrıldık. Ayşegül psikoloji okudu, ben önce radyoya döndüm, sonra
Birgün’de çalışmaya başladım. Psikolojik yardım almaya başladım.
Son derece irrasyonel işler yaptım, hayatımı maddi olarak çok zora
soktum. Ve bütün bunları bile yeni yeni fark ediyorum. Sarsıntı
sürüyor derken, bunları kastediyorum. Deprem benden hem geçmişimi
hem de geleceğimi aldı. Anne, baba ve çocuk... Bir anda annesiz ve
babasız bir çocuk ve çocuksuz bir baba haline geldim 1999’da.
Yasemin’in öldüğü gün doğan ve nihayetinde annem ve babamı hayata
döndüren Ali, annem ve babamla birlikte bu dünyadan ayrılmıştı.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYINIZ