09 Mayıs 2011 15:53 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:20

ZAMAN GAZETESİ NEDEN BU KADAR ÇOK SATIYOR?

Aydın Engin, T24'te "e-Tırmık" adlı köşesinde Zaman gazetesinin neden bu kadar çok sattığı konusunu irdeledi. İşte o yazı...

İşte Aydın Engin’in o yazısı;

Türkiye’de ulusal düzeyde dağıtılan günlük gazetelerin toplam tirajı 4,5 milyon ile 5,5 milyon arasında değişiyor. Önemli olaylar, günler yaşandığında 5,5 milyona çıkıyor, sıradan günlerde ise 4,5 milyona düşüyor...

Tiraj derken bayiden satılan ya da abonelere yollanan gazeteler, yani net satışın tümü kastediliyor. Bu konuya meraklıysanız aşağıdaki linke tıklayın. En sonuncudan geriye doğru her haftanın tiraj raporlarını ekranınıza getirebilirsiniz.

En sonuncu tiraj raporu 25 Nisan – 1 Mayıs haftasındaki net satışları gösteriyor. Buna göre Zaman gazetesi açık ara ile birinci: 1.009.150. Zaman ile ikinci gazete (Posta: 476.541) arasındaki fark iki kattan da çok. Yazılı medyanın amiral gemisi diye anılan Hürriyet üçüncü sırada ve son haftadaki tirajı 453.193. Hürriyeti Sabah, Habertürk, Sözcü, Fotomaç ve Fanatik izliyor... 36 gazeteden oluşan listenin sonuncusu Hürses (Ben hiç görmedim ama varmış). Tirajı da sadece 2.126.

Geçtiğimiz yıllarda 1 milyon sınırını aşan bir kaç gazete daha oldu. Ama bunlar çok kısa süreli çıkışlardı ve aynı hızla da indiler... Oysa Zaman öyle değil. Yıllardan beri en çok satan gazete o. Üstelik tirajını istikrarlı bir şekilde artırıyor da. Nitekim nisanın son haftasında 1 milyonu aştı ve kolay kolay bu sınırın altına düşmeyecek.

Ancaaaaak...

Zaman’ın 1 milyonluk tirajına biraz daha yakından bakınca, öteki gazetelerde (Belki İhlas Grubu’nun Türkiye gazetesi hariç) olmayan bir özellik var: Zaman gazetesinin son haftadaki 1.009.150’lik tirajının 986.717’si abone satışı. Bayi satışı ise sadece ve sadece 22.434’den ibaret. Yani Zaman gazetesinin toplam satışının sadece yüzde 2,3’ü bayi satışı, geri kalanı (yüzde 97,7) abone satışı.

Yaninin yanisi bir gazete bayiine gidip “Bir Zaman lütfen” diyenler ya da gazete de satan mahalle bakkalına “Bana her gün bir Zaman gazetesi getir” diye tembih edenler sadece ve sadece 22.434’den ibaret.

Peki geri kalanı nasıl oluyor da okura ulaşıyor?

Bu yalın soruya ‘Palavra. Fetullahçılar o kadar abonemiz var deyip hava basıyorlar. Yani yalan’ diye cevap verenler var. Bu ezberci ve bilgi edinmeden de fikir yürütmeye hazır kafalar fena halde yanılıyorlar.

O yalın sorunun içinde bir kaç ilginç cevap yatıyor:

Bir: Palavra filan değil. Çünkü Zaman gazetesi abonelerine kendi özel kanallarından ulaşmıyor. Zaman gazetesinin tümü Doğan Grubu’na ait Yay-Sat gazete dağıtım şirketi üstünden okura ulaşıyor. Yani Zaman, dağıtım gideri olarak gazete başına fiyatının yüzde 20’sini Yay-Sat şirketine tıkır tıkır ödüyor. Zaman’ın fiyatı 80 kuruş. Yüzde 20’si 16 kuruş eder. Çarpın 1 milyonla. 160 bin lira!

Anneeee!.. (Durun, bir çarpma hatası yapıp yapmadığımı kontrol edeceğim...)

Yoooo, yapmamışım . Hata mata yok. Zaman gazetesi her gün (evet her gün) Doğan Grubu’nun dağıtım şirketine 160 bin lira ödüyor. Haftalık, yıllık tutarını artık siz hesaplayın. O kadar sıfırlı çarpma işlemi yapamıyorum. Yapsam bile o sayıyı okuyamıyorum...

İki: Bu para kimin cebinden çıkıyor? Fetullah Hoca Amerika’dan her gün, her hafta ya da her ay para mı havale ediyor? Hayır. Peki Cemaatin legal ya da illegal para kaynaklarından mı karşılanıyor? O da hayır... Ya peki?

Ben tek bir örnek vereyim, siz bu örneği Türkiye’nin 81 iline, o illerin ilçelerine, beldelerine, hatta iri kıyım köylerine yayın.

İstanbul’un Boğaz köylerinden birindeki gazete bayiine, Yay-Sat bölge bayiinden her gün biri küçük, öteki büyük iki paket Zaman gazetesi geliyor. Semt bayii küçük paketi kendine alıyor. Pakette 5 Zaman gazetesi var.. Bazan hiç biri satılmıyor. Bazan yoldan geçen bir otomobil durup “Kardeş bir Zaman versene” diyor. 5 gazeteden satılmayanlar bölge bayiine iade ediliyor.

Büyük pakette tam 100 tane Zaman gazetesi var. Semt bayii paketin iplerini çözmüyor bile. Zaten gazeteler geldikten bir kaç dakika sonra, yani sabahın köründe, İstanbul’da seyyar satıcıların kullandığı üç (bisiklet) tekerlekli arabasını süren bir adamcağız geliyor; 100 gazetelik paketi alıp köyün yamaçlara giden sokaklarında kayboluyor. Bu 365 gün böyle sürüyor. Yaz kış, yağmur, çamur. Hiç aksamıyor. O adamcağız her hafta cuma akşamüstü semt bayiine gelip günde 100 gazeteden toplam 700 gazetenin tutarı olan (80 çarpı 100 çarpı 7) 560 lirayı semt bayiine toka ediyor. Semt bayii de kendi payını ayırıp kalanı Yay-Sat hesabına aktarıyor...

Üç: Peki kim okuyor bu gazeteleri? Bu sorunun cevabını kendiniz de kolayca verebilirsiniz. Yarım gününüzü ayırın. Bulunduğunuz bölgedeki Kaymakamlık, adliye, polis karakolu, nüfus dairesi, karayolları müdürlüğü, ilköğretim okulu ya da lise öğretmenler odası, kuran kursu öğrencilerinin okuma odaları, çevrede oto sanayi varsa hemen bütün oto tamircilerine, yatılı okul yatak ve yemekhanelerine ve benzeri yerlere göz atın. Masaların üstüne bırakılmış Zaman gazetelerini (bazılarında onun yan ısıra Türkiye gazetesini de) göreceksiniz. “Nereden geliyor bu gazeteler” diye sorarsanız cevap hemen hemen aynıdır:

- Valla bilmiyorum. Birisi her gün getirip bırakıyor. Eh biz de göz atıyoruz tabii...

- Parası?

- Valla biz vermiyoruz. Biri bırakıyor işte...

Adamlar doğru söylüyor. Parasını onlar vermiyor. Her köyde, semtte, mahallede, (bazen) sokakta varlıklı bir cemaat mensubu, gücüne göre 50, 100, 200 Zaman gazetesinin parasını üstleniyor ve tıkır tıkır ödüyor. Dağıtım yapan (çoğu) yoksul adamcağızlara da hafta sonları o varsıl adamlara uğrayıp paraları topluca tahsil etmek ve götürüp semt bayiine teslim etmek kalıyor...

* * *

Alışılmıştan uzun bir Tırmık oldu. Ne yapayım, daha kısa anlatamazdım.

Anlatma sebebine gelince...

Zaman gazetesinin dağıtım ağı ve o gazeteyi sıradan insanlara düzenli ulaştıran işleyiş Cemaat’in sadece kuru kalabalık bir taraftar kitlesine dayanmadığının, tıkır tıkır işleyen bir örgütlenmeye sahip olduğunun pek yalın ve anlamlı göstergesi, kanıtı. Milyon tirajlı bir günlük gazete ancak böyle mümkün olabiliyor.

Ders çıkarılacak ve kıskanılacak kadar ilginç değil mi?