26 Oca 2011 16:12 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:59

ZALİMSİN, ZALİM KALACAKSIN! REHA MUHTAR, HINCAL ULUÇ'A FENA ÇAKTI!

Vatan yazarı Reha Muhtar, Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç'u adeta topa tuttu. İşte Muhtar'ın zehir zemberek yazısı...

İşte o yazı;

Yirmibeş yıllık arkadaşın Sezen Aksu’nun “Sen zalim bir insansın Hıncal...” dediği gibi hep insanlara fırsat kollayıp kötülük yapma duygusuyla yanıp tutuşacaksın değil mi Hıncal Abi?..

Birileri mi ayrıldı, o ayrılığın küllenmemiş yangınına burnunu hemen sokacaksın, zehirli iğneni her fırsatta sokup o zehri akıtmak isteyeceksin değil mi Hıncal Abi?..

***

Ne demişti Sezen?..
“Bilen bilir, ne kadar canım yanarsa yansın, ne denirse densin, ne olursa olsun konuşmak cevap vermek adetim değildir... Ama sen zalim bir insansın Hıncal...”
Ne yazık bana ki, Sezen’in o mektubu yazdığı günlerde, onu yumuşatıp arkadaşlığınızın yine de bozulmaması için, kalem oynatmayı denemiştim...
Heyhat...

“Orta sınıf ahlakıyla yetişenlerin çok iyi bildiği o vefa duygusuyla, bana benzemeyeni de sevebilmeyi, anlayabilmeyi değerli addederek, 25 yıla yakın sürdürdüğüm bu arkadaşlıktan hep içime sinmeyen, önceleri adını koyamadığım, içten içe hep rahatsızlık veren tuhaf bir sezginin; sonunda bana rağmen pembe balonu patlatması yüzünden arkadaşlığı bitirdim...” diyordu da Sezen, ben hâlâ belki yumuşar diye düşünüyordum...
Seninle ilgili ne büyük gaflet...

Sen bir kez bile kendi aynanla yüzleşme cesaretini gösteremezdin ki...

Senin baktığın ayna “hep o yalancı, gevrek ve gürültülü kahkahanı rol gibi çalıştığın bir cam” olarak kaldı...
Sahici değildi ki gülmen...

Gülemiyordun, gülmesini öğrenmek için aynada “kahkaha atma çalışmaları yapıyordun...”

Sahteliği, sanallığı matah bir şeymiş gibi insanlara aktarıyordun...

Sezen ise korkuyordu yıllar yılı attığın o sahte kahkahalardan...

***

“Sen en büyük harfler, en iri kelimeler ve büyük kahkahalarla gereğinden fazla sevgiden, iyilikten, dostluktan, sadakatten bahsederken çıkardığın gürültünün bana, hiç durmadan babamın, ‘İnsan en fazla kendinde olmayandan söz eder’ cümlesini hatırlatmasına engel olamadığım için bitiriyorum arkadaşlığımı... Sonunda bir reklam filmi hizmetine sunulan o kocaman kahkahayı, bir türlü sahici bir gülüşe benzetemediğim, insanın içine neşe yerine niye korku saldığını bir türlü keşfedemediğim için sona erdiriyorum...”
diyordu...

***

Çevrede herkese “bahsetmeyin Reha’dan, reklamı oluyor” derken, son günlerde akbaba gibi koku alıp, belaltından vuracak bir şeyler arıyorsun değil mi?..
Oysa Sezen ne güzel söylemişti:

‘Ne olur yazma beni köşende diye her rica ettiğimde; Bu ülkede seni seveni severler...

Çok tepki aldığım zamanlarda patlatıyorum bir Sezen Aksu, ortalık süt liman’ diyebilecek kadar pişkinleşebildiğin için bitiriyorum ilişkimi...”

Son olarak ‘zalimin meclisinde oturan da zalimdir’... Zalimin meclisinde oturmak istemediğim için...”

***

Ben senin gibi “zalim” değilim Hıncal Abi...
Bilenler bilir, ne yakınımda ne uzağımdaki hiçbir kadına zalimlik beslemedim ben...

Yaşın 70’e geliyor Hıncal Abi...
Senin yaşındaki insanlar, “Güzel yaşlanırlar... Ermiş ve bilge olurlar... Doymamış hırslarını terbiye etmiş, yaşama daha barışçıl ve olgun bakmaya başlamış olurlar...”
Küçücük bir duyarlılığın bile olsaydı, böyle durumlarda insanların karşı tarafı üzmemek, varolan çocukları korumak adına konuşmadığını anlardın...

Ancak senden böyle bir hassasiyeti beklemek ne büyük bir gaflet...

İnsanlar bazen çocukları için konuşmaz susarlar desem onu da anlamazsın...

Çünkü senin çocuğun yok Hıncal Abi...
Biyolojik değil, manevi çocuğun da yok...
Büyük gazetelerdeki tam sayfa köşene, değişik kanallarda televizyon programlarına, kazandığın bunca para, şan ve şöhrete rağmen, “küçücük bir çocuğa sevgi vermeyi, ona ‘baba’ derdirtip kendini güvende hissettirmeyi düşünemezsin ki” Hıncal Abi...
Sen böyle sevmesini bilmezsin ki...

***

Kazandığın ve istiflediğin paralarla, yalnızlık korkusu içerisinde yaşlanacaksın, yaşlanıyorsun...

Hiçbirimiz senin “yaşadığını söylediğin geçmiş ilişkilerindeki tuhaflıkları, saçmalıkları, anlamsızlıkları” sorgulamadık, çok şey bildiğimiz halde...
Bu sorgulamama, insani bir sevecenlikten ve koruma isteğinden kaynaklanıyordu...

Ne sınır tanımaz bir cürettir ki bu...
İçinde her türlü tuhaflığı ve garipliği barındıran ‘sen’, kıyısından bile geçemeyeceğin bir “sevgi dünyasını kendisinde yaratmış bir adamı” sorgulamaya cüret ediyorsun...

Hep hayret etmişimdir...
Nasıl olur da geçmişi en kirli ve karanlık olanlar, en fazla temizlikten bahseder, en temiz insanları nasıl sorgularlar diye...

Sanırım o kadar duyarsızlar ki hayata, kendi karanlık dünyalarının dışardan nasıl göründüğünün farkına varamıyorlar...

***

Hıncal Abi,
Bana, Sezen’e, binlerce suçsuz insana ve şimdi koruduğunu söylediğin o insanlara zamanında yaptığın zalimliklere bugüne kadar hakettiğin cevabı vermeme nedeninin “insanlıktan” kaynaklandığını anlayamamış olabilirsin...

Ancak insanlığın bittiği yerler de vardır doğanın işleyişinde...

Sen bir çocuğu “manevi veya biyolojik olarak baba gibi” sevmediğin için bilmezsin...

Ancak bilenler bilir ki, bir canlının “yavrularını ve onların yaşamlarını” tehdit edenleri, doğa affetmez...

Bilmediğin bir şeyi daha söyleyeyim...

Bir baba çocuklarının bugün ve gelecekteki hayatlarının, güvende olabilmesi için, gözünü daldan, budaktan hiç esirgemez...

Engin Ardıç’ın sana yazdığı satırları aktarmamam benim terbiyemden...

Sezen’in kelimeleri ve kendi sözcüklerim yetti bu yazı için...

“Zalimliğin” kendi geçmiş yaşamının dehlizlerinin içinde, boğuluverir sonra...

Reha Muhtar/Vatan