31 Eki 2010 12:04 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:45

YÜZSÜZ VENEDİK TACİRİ! KİMLERE YALVARDIN AYDIN DOĞANLARDAN OLABİLMEK İÇİN?

Zaman yazarı Ahmet Tezcan, isim vermedi, tasvirler yaptı. Ancak kastettiği isim ayan beyan ortadaydı: Ahmet Hakan...Tezcan, Hakan'ı bakın nasıl yerden yere vurdu!

Gön; sadece pantolon askısı üreten bir firma değildir, arada bir kızarır da!


Çocuk fena halde yüzsüz. Suratsız değil hayır. Suratı var. Üstelik suratında bir karış sakal da var. Sakalı sizi şaşırtmasın. Zira o sakal konjonktürel.

Fakat dedim ya, yüzü yok işte. Çocuk fena halde yüzsüz. Ancak bu tam da onun istediği bir şey. Bir yüzü olmasın istiyor çocuk. Bir yüzü olursa şayet iki de gözü olması gerekir. Göz; ayna ister. Ayna; düşman! Kaba! Hatta banal!

Çünkü fazla dürüsttür aynalar. Herkese yalan söyler ama karşısına geçip kendi gözlerine bakana karşı aşırı dürüsttür. Rahatsız edecek kadar dürüst! Bir o kadar da geveze! Bir kere baktın mı, bakıp da kendi gözlerine yakalandın mı, vırvır etmeye başlar aynalar:

"Şiişt bana bak çocuk! Sen değil misin o, elinde kasetle kapı kapı dolaşan malı kendinden ibaret sakallı Venedik Taciri? Kimlere yalvardın ha aydın doğanlardan olabilmek için? Kimleri kimlere aracı koydun? Aracı koyduklarına sonra tepeden bakıp acımayı ne çabuk öğrendin ha! Geldiğin yeri düşün de şaşır, ne çabuk Mark Spitz oldun kerata!"

Dili; bir kadının bile asla erişemeyeceği kadar alaycıdır aynaların. Gözüne gözüne sokar seni kendinin.

"Kıpırdama dur! Baktın bir kere kaçamazsın! Sakalını çekiştirip durman da faydasız! Gön; sadece pantolon askısı üreten bir firma değildir, arada bir kızarır da! Bana kendinden bakmayalı bu gerçeği de unutmuşsun! Kendini unutmuşsun sen! Bu yüzden mi yalnız yatamıyorsun? Geçmişin yatağı, geleceğin yorganı arasında boşlukta asılı kalmış bir cenin olmamak için mi? Yastıkta ruj lekesi, gözyaşından evladır öyle mi çocuk? Ana Kokusu’ndan üretilmiş Parfum de Femme sarhoşluğun ne zaman bitecek söyler misin?"

Çocuk fena halde yüzsüz! Bakmıyor aynalara! Bir yüzü olanlardan ise nefret ediyor! O yüzden, yüzü olmayanlar arasında oturmaktan hoşlanıyor. Yüzün varsa, bir hiçsin! Yüzün yoksa, varsın demektir! Yok, hiç’ten iyidir çünkü! Bu kadar basit! Bu kadar... Primitif!

Ve fakat aynalar olmasa...

"Ne de çok sevmiştin bu kelimeyi ilk öğrendiğinde! Herkes primitif olursa, sen prim yaparsın! Hayat bu kadar basit işte! Bu kadar primitif! Ah çocuk! Kemiklerin yoktu biliyordum, fakat kasların olsaydı keşke biraz! Kelimeler satın almak zorunda kalmazdın o zaman! Dik durmadan diklenmenin efektif fayda sağlayacağı pahalı kelimeler! Ah çocuk! Yüzünden bir parça karşılığı devşirilmiş kelimelerle yaşamanın delirtici boşluğunu daha kaç tabletle doldurabileceksin bilmiyorum? Peki ya sen? Biliyor musun?"

***

Aynalar o kadar da kötü değildir aslında... Hatta, aynalar iyidir de diyebiliriz...

Ama bir şartla:

İyi olan kendinize değil, başkalarına dikiz aynalardır!

Böyle düşünür ve rahat edersiniz, şayet bir yüzünüz yoksa.

Çocuk; bu sebepten rahattır işte, bu nedenle korkusuz ve bukalemun! Sakalının konjonktürel olması bu yüzdendir! Gön; pantolon askıları üreten bir firmadır sadece! İşte bu yüzden... Maundur rengi ve asla kızarmaz! O halde, yalancıdır bütün aynalar! Boşuna konuşurlar:

"Hiç; yok’tan iyidir. Çünkü hiç; her şeydir. Hepsi, her şey yani Tanrı!"

Laf salatasıdır bu! Aynalar bu yüzden gevezedir işte, bu yüzden yalancı!

Sakallı çocuk bunu bilir. Bilir; çünkü o hakikatte aydın doğan olmasa da, sakalı yüzünden, bir bedel karşılığında aydın doğanlardan olunabileceğini fark etmiştir çok önceden. Üstelik ödeyeceğiniz bedel de zaten sizde var olan bir şeydir:

Kendi yüzünüz!

***

Aydın doğanlardan olursanız bir Tanrı’ya ihtiyacınız kalmaz!

Sakallı çocuk bunu çok çabuk kavramıştır: Aydın doğan iseniz tanrı siz olursunuz!

Bunun için satın alınmış kelimelere sahip olmak gerekir sadece. Yüzünüzden vereceğiniz her parça karşılığında satın alınmış kelimeler. Sakallı doğmuş olmanız, bir yüzünüz olduğu anlamına da gelmez. Sakal konjonktürel bir şeydir çünkü. Aslolan aydın doğanlardan olabilmenizdir. Bunun içinse bir yüzünüz olmamalıdır. Yüzünüz yoksa dokunulmaz olursunuz. Hiçbir şey size dokunmaz, hiç kimse... Dokunmaya kalkan yok olur! Çünkü tanrıların yüzü yoktur ve tanrılara dokunulamaz!

Yüzünden düşen bir parça ile satın alınmış kelimelerle aydın doğanlardan olabilmek için cenge çıkan çocuğun tek düşmanı aynalardır.

Aynalar ki; bakacak iki göz ister, iki göz içinse bir yüz olması şarttır!

O halde aynaları kırmak boynumuzun borcu olmalıdır.

Fakat zorlu bir savaştır bu ve gerçek bir cengaverlik gerektirir. Kırıldıkça çoğalır yüzler aynalarda. Daha çok kırmak gerekir. Daha çok parçalamak, ta ki iki göz taşıyacak bir yüz kalmayıncaya dek ufalamak gerekir. Zor bir savaştır bu. Her babayiğidin harcı değildir. Çünkü herkes, kendi yüzüne karşı savaşmayı göze alamaz! Acı verir, kolay katlanılamaz, ağır bir yüktür, geçmişin yatağında gelecek yorganı altında bir cendereye dönüşür geceler. Ana kokusuyla takas edilen Parfum de Femme dışında hiçbir şey dindiremez bu acıyı, katlanılabilir kılamaz.

Sakallı çocuk bunu çabuk kavramıştır.

Kavramak; ne büyük cesaret, ne büyük hüzün!

***

Yağmur yağıyor. Toprağın yüzü yıkanıyor. Islak toprak, ana gibi kokuyor.

Kalkmalıyım. Kalkıp tıraş olmalıyım. Gözlerime bakmalıyım aynada, sakalımı keserken.

Sakalımı kesmem şart, gözlerime bakabilmek için. Çünkü sakal konjonktürel bir şey. Sakalım olmasa da olur. Sözlerimi dinlemeseler de. Ciddiye almasalar da beni, fark etmez!

Fakat her şey anlamsızlaşır bir yüzüm olmazsa.

Bir yüzüm olmalı. Gözlerim olmalı. Yüzüme bakmalıyım. Kendimi görmeliyim. Anamın dudaklarını aramalıyım yüzümde. Anamı sevmeliyim gözlerimle aynada kendime bakarken. Nerden geldiğimi bilmeliyim. Anamın kokusunu duymalıyım genzimde...

Anam, yani etim, kemiğim, toprağım, yani her şeyim, yani...

Hiç işte!

Ahmet Tezcan/Zaman