Yurt Gazetesi'nde Mustafa Koç sansürü! O yazıda ne vardı?
Yurt gazetesi yazarı Hakan Gülseven’in Mustafa Koç’un hayatına kaybetmesine ilişkin kaleme aldığı yazı yayımlanmadı.
CHP eski Milletvekili Durdu Özbolat’ın sahibi olduğu Yurt gazetesi,
yazarı Hakan Gülseven’in yazısını yayımlamazken Gülseven’in bir
süre genel yayın yönetmenliğini “gençlere devrettiği” RED dergisi
yazının tamamına yer verdi. RED dergisinin internet sitesinde
Gülseven’in yazısının tam metni yer alırken “Hakaret yok, küfür
yok, ters bir laf yok… Sadece sınıf ayrımından bahsediliyor”
denildi.
İşte Hakan Gülseven’in yayımlanmayan o yazısı:
Son dönemde bir taziye rüzgarıdır gidiyor. Malumunuz, CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir şövalye tavrıyla, kendisine söven
Hasan Karakaya için başsağlığı temennisinde bulunmuştu.
Genelkurmay, keza…
Türkiye’nin en büyük burjuvası Mustafa Koç’un ani ölümü sonrası,
kendisine ‘solcu’ diyen kimi kesimlere de aynı şövalye tavrının
sirayet ettiğini hayretle müşahede ettik! Sosyal medya başsağlığı
mesajlarıyla doldu. Ama en acayibi, HDP eşbaşkanlarının taziye
mesajıydı.
Selahattin Demirtaş’a hiçbir şey demeyeceğim. Ne var ki,
eşbaşkanlığa ‘Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nden gelen Figen
Yüksekdağ’a sınıf düşmanlarını hatırlatmak icap ediyor…
***
Bu devlet, burjuvazinin devletidir. Koç ailesi, bu devletin
sahibidir.
Müteveffa Mustafa Koç’un dedesi Vehbi Koç, 12 Eylül askeri
darbesinin ardından devrimcilerin katledilmesini istediği
mektubunda Kenan Evren’e taleplerini tek tek sıralıyordu:
“Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve
cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatını teçhiz edecek ve
kuvvetlendirecek imkânlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an
önce çıkarılmalıdır. İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan
kanunlar asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bazı sendikaların Türk
Devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı
hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır. DİSK’in kapatılmış
olmasından dolayı bir kısım işçiler sendikal münasebetler yönünden
bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar bu işçileri tahrik
etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına
sızarak, kendi davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum
bilineler, hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler
alınmalıdır.”
Bu mektup, Koç ailesinin ruhudur. Bu mektup, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin özetidir.
***
Son yıllarda enteresan bir hal oluştu. Artık ‘halkla ilişkiler’
başarısından mıdır, cehaletin iyice yayılmasından mıdır bilinmez,
Koç ailesine sempati duymaya başlayan ‘solcu’lar türedi. 12
Eylül’de Kenan Evren’e mektup yazan aile, artık “Avrupa Birliği,
demokrasi, vs.” edebiyatı yapmaya başlamıştı. Sonra, Haziran
Ayaklanması sırasında sanki Divan Oteli’ni halka gönüllü açmışlar
gibi bir hava yaratıldı. Yani sanki aslında Koç ailesi AKP’nin
devrilmesini canı gönülden istiyormuş havası doğdu.
Nihayet Ali Koç kapitalizmi, gelir dağılımı eşitsizliğini,
patronların aşırı kâr ediyor olmasını falan eleştiren acayip
konuşmalar yapmaya başladı ve ‘sempati güzeli’ haline geldi.
Halbuki bütün bunlar birer yanılsamadan ibaretti.
Müteveffa Mustafa Koç 2003 senesinde Holding’in başına geçmişti.
Bu, aşağı yukarı AKP’nin iktidara gelişiyle eşzamanlı bir görev
değişimiydi. AKP iktidarı altında Koç Grubu’nun aktif büyüklüğü
13,1 milyar liradan 73,4 milyar liraya çıktı. Gelirleri 12,8 milyar
lirayken, 51,1 milyar lira oldu. Koç Grubu bu süreçte Tüpraş’ı yok
pahasına kapattı. Yapı Kredi’yi aldı…
AKP’li Türkiye’de Koç Grubu’nun keyfi yerindeydi…
Peki Koçlar pek ‘laik’ ve ‘modern yaşam tarzı’na sahip oldukları
için AKP’ye ‘gıcık’ olabilir mi? Bu sorunun yanıtını, bu iktidarın
tepesindeki Recep Tayyip Erdoğan’dan alalım:
“Bir gün önce Mustafa Bey ve Ali Bey bendeydiler. Hatta şakalaştık.
Kilo verme sürecini paylaştık. Latife yaptık, ‘Alkolü azalttın mı?’
diye. Bunları da konuştuk. Sabah televizyonu açtığımda bu haberi
görünce ben şoke oldum. Anında Ali Bey’i aradım. Rahmi Bey de
yanındaydı. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Türk
sanayisinde ciddi bir performans sergilediler. Çok önemli bir atak
vardı…”
***
O ‘atak’ nasıl vardı?
On binlerce işçinin aşırı sömürüsü, sendikal hakların yok edilmesi,
kamu mallarının ucuza kapatılması üzerine bina edilen bir servetten
söz ediyoruz aslında. Binlerce işçinin acıları pahasına…
Geçen yaz yaşanan metal işçileri direnişinin ardından Koç’un
fabrikalarından bütün öncü işçiler atıldı. Direniş sırasında
kaybedilen iş saatleri, fazla mesai ile gani gani çıkarıldı.
***
Aslında konu Koç ailesi falan da değil. Sermayenin ‘fıtrat’ında
var. Bu ülkede emekçiler ve sosyalistler ne kadar katliam, idam, iş
cinayeti, mahpusluk, işkence, acı yaşamışsa, sorumlusu büyük
patronlardır. Sınıf çıkarları söz konusu olduğunda, burjuvazi
soğukkanlılıkla Vehbi Koç’un mektubundaki kadar berrak bir tutum
alır. Evet, ‘hayırsever’ görünenleri bile… Kaldı ki, burjuvazi
bütün kötülüklerden ‘kolektif olarak’ sorumludur…
Diyeceğim şu: Her sınıf kendi ölüsüne ağlar. Patronların devleti,
bugün Mustafa Koç’u devletin şanına yakışır biçimde uğurlayacak.
Büyük patronlar, ipleri onların kapısına bağlı siyasetçiler ve bir
sürü madrabaz cenazede üzüntülerini beyan edip gözyaşı dökecek.
Emekçilerin, sosyalistlerin ise, patronlara taziye dilemesini kimse
beklemesin. Bir sınıfın diğer bir sınıfı ölesiye sömürdüğü, her gün
iş cinayetlerinde katlettiği, hakkını aradığında mapusa tıktığı,
idam ettiği bir dünyada, sınıflar arasında ‘insani’ bir ilişki
olduğunu varsaymak ahmaklıktır.
Kendi adıma, sermaye sınıfının hiçbir üzüntüsünü
paylaşmıyorum!..