06 Kas 2020 09:15 Son Güncelleme: 06 Kas 2020 09:37

Yüksel Aytuğ basın mensuplarına seslendi: "Ağlayın haberci dostlarım, utanmayın, ağlayın"

Sabah yazarı Yüksel Aytuğ, İzmir depremi sonrasında arama kurtarma çalışmalarını takip eden basın mensuplarına seslenerek "Ağlamaktan utanmayın haberci dostlarım" çağrısında bulundu.

İzmir'i sarsan 6.6'lık depremin ardından günlerce devam eden arama kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları duygu dolu anlara sahne oldu. Umutların tükendiği 65. ve 91. saatlerde enkaz altından çıkarılan Elif ve Ayda bebekler tüm Türkiye'yi gözyaşlarına boğarken, ağlayan, boğazı düğümlenen yalnızca ekranları başındaki halk değildi. Muhabir ve spikerler başta olmak üzere çalışmaları takip eden, haber aktaran basın mensupları da gözyaşlarını tutamadı. Bu durum bazen eleştiri alırken, bazen de büyük destek gördü.

Sabah gazetesi yazarı Yüksel Aytuğ da bugünkü köşesinden o habercilere seslenerek, "Ağlamaktan utanmayın haberci dostlarım" çağrısında bulundu:

Neymiş efendim, habercilik soğukkanlılık gerektirirmiş, haberci duygularını kontrol etmek zorundaymış, asla ağlamazmış. Bütün bunlar, vicdanlardan reyting sağmak adına yapılan ajitasyonmuş...

Şimdi bulundukları plazaların camlarından dışarı bakarak bunları yazıp söyleyenlere soruyorum: Siz hiç deprem enkazında bulundunuz mu? Ben bulundum. 1999 Marmara Depremi'nde bir akrabamın Avcılar'da bulunan evini kontrol etmek için bölgedeydim. Yol kenarında yıkılmış bir apartmanın enkazında kurtarma operasyonu vardı. Belki yardımım dokunur diye oraya koştum. Gerçekten de insan gücüne ihtiyaç vardı. Zemin katında oto galerisi yapmak için kolonları kesilen bina un ufak olmuştu. Açılan bir hayat koridorundan kapıcı dairesine ulaşılmaya çalışılıyordu. Elden ele molozları tahliye etmek için elimde kova ben de o dehlize girdim. Kokusu burnumda, beton tozunun çapağı hâlâ gözlerimde sanki. Yanımdan çıkartılan cesetlerin bembeyaz yüzlerini unutamıyorum.

Şimdi söyleyin bana: 3 gün boyunca gözünü kırpmadan bu sahneleri yaşayan muhabir, 65 saat sonra kurtarılan Elif'e, 91'inci saatin sonunda hayat bulan Ayda'ya ağlamasın da ne yapsın? Bizler ekran başında gözyaşına boğulurken, enkazın yanındaki yorgun muhabir, evindeki küçük kızını hatırlayıp empati kuran sunucu nasıl buz gibi soğuk, taş gibi donuk kalsın?

Vicdanı, merhameti olmayandan haberci de olmaz. O dediğiniz haberciliği ancak Japonların icat ettiği robot spiker yapar...

Ağlayın haberci dostlarım, utanmayın, ağlayın... Elif'e, Ayda'ya ağlamayanın kanı kurusun...