28 Ara 2008 11:06
Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:27
"YÖNETİCİLİKTEN TİKSİNDİM!... BU MESLEKTE TANIDIĞIM İNSANLARIN ÇOĞU PUŞT,ARKADAN BIÇAKLAYICI O....U ÇOCUKLARI"!..SERDAR TURGUT'TAN ŞOK AÇIKLAMALAR!..
Penisin kültürel tarihini inceledi, penis üzerine denemeler yazdı, enine boyuna tartıştı meseleyi, sonunda da adı 'penis yazarı'na çıktı!
Rana'yı ilk gördüğümde evliydim ama âşık oldum ona
Serdar Turgut: Rana'yı ilk gördüğümde 'Tamam hapı yuttun Serdar' dedim, dediğim de çıktı. Çok ciddi süründürdü beni
Rana Turgut: Beni etkileyen onun mizah gücüydü. En başta ciddi değildim; şört eder, kendi yollarımıza gideriz diyordum
Ciddi bir kitle gazetesinde yapılacak belki de en absürt işi yaparak şöhret oldu Serdar Turgut: Penis yazıları yazdı yıllarca...
Penisin kültürel tarihini inceledi, penis üzerine denemeler yazdı, enine boyuna tartıştı meseleyi, sonunda da adı 'penis yazarı'na çıktı! Sonra bir gün 'bu konuda yapabileceğim bütün terbiyesizlikleri yaptım, bitti' diyerek son verdi bu yazılara.
Ancak en az penis kadar 'mühim' başka bir malzemesi daha vardı; karısı Rana! İşte ondan vazgeçmedi, hâlâ onunla uğraşmayı sürdürüyor köşesinden. Hürriyet'ten ayrıldı, Akşam'da yazarlık yaptı, yayın yönetmeni oldu ama karısıyla 'savaş'ı hiç bitmedi.
Turgut'un yazılarını okumayan varsa eğer, aydınlatalım kendilerini hemen: Ona türlü türlü işkenceler eden, onu çılgına çeviren, sabrını taşıran bir kadın Rana. Yazılarında karısı için şöyle cümleler kuruyor mesela: "Evden taşınma hazırlıklarına başladık. İlk 15 dakika içinde Rana'yı tam üç kez boğarak öldürmeyi hayal ettim. Bu taşınma işi 15 gün kadar süreceğine göre ya o yaşama veda edecek ya ben tımarhaneye gideceğim." "Özellikle bağırdığında son derece ilginç bir ses tonuna sahiptir Rana.
Onun sesi, o anda etrafta ne kadar yoğun ve yüksek düzeyde farklı sesler de olsa, onları hemen bastırır. Bir keresinde Niagara Şelalesi'ni seyretmeye gittik, ben şelalenin sesini duyamadan geri geldim." Yani yıllardır evde ezilen, alay edilen, hor görülen 'zavallı' adam olarak karikatürize ediyor kendini Turgut.
Haklı olarak herkes de Rana'yı merak ediyor; 'nasıl bir şeydir bu cadaloz?' diye.
En başta da ben! Öyle ki, kocasının işyerinde de kontrolü ele geçirmiş, hatta gizli yayın yönetmeni olduğu konusunda türlü türlü efsaneler bile dinlemişim.
Sonunda Serdar Turgut'la bir olduk, zor da olsa ikna ettik Rana Hanım'ı. Ben kılıç kalkanları kuşanmış beklerken, ne göreyim? Sessiz sakin, zarif, hatta çok az konuşan bir kadın karşımdaki! Dolayısıyla oklar yön değiştirdi, Turgut'a bu acımasızlığı neden yaptığını sordum röportaj boyunca. Ve bir sürü şey daha...
Akşam'ın yayın yönetmenliği görevinden ayrıldı biliyorsunuz Serdar Turgut; görev değişikliğini, medyayı, oğlunu, yazılarını, hatta bugüne kadar '17 ton içki içtiğini' açıklayan babasını da konuştuk...
Bundan âlâ pazar röportajı mı olur?
- Yazılarınızdan anlaşılan o ki hayatınızın merkezinde eşiniz Rana Hanım var. Gerçekten öyle mi yoksa bunların çoğu kurgu mu?
- Serdar Turgut: Kurgu değil hayır.
Yazarlık mesleğinden dolayı çoğu zaman evde de çalıştığım için hayatımın merkezine Rana'yı koydum. Mutluyum bundan; arada bir mizah yazılarıyla ona takılıyorum. Beraber yıllarımız geçti ve çok zorluklar aştık, birbirimize daha çok yakınlaştık. Seviyoruz birbirimizi!
- Kaç yıllık evlilik sizinki?
- Rana Turgut: 13 yıl oldu.
S.T.: Evlenmeden önce de dört yıl birlikte oturduk. Yani evden çıktık, gittik evlendik.
- Bu kadar yıl sonra bile hayatınızın merkezine eşinizi koymanızın, bundan sıkılmamanızın sırrı nedir?
- S.T.: Tarih boyunca süregelen bir tartışmadır bu. Normal aslında; çok yan yana, bir arada duran insanlardan ilk tanıştıkları andaki gibi coşkulu âşıklar olması pek beklenmemelidir zaten. Bu beklenti niye var bilmiyorum. Önemli olan o süre içinde o coşkulu aşkı, coşkulu bir yakınlığa dönüştürebilmektir. Bu da üzerinde çalışılması gereken bir şeydir elbette.
- Siz bunun üzerinde çalıştınız mı peki?
- S.T.: Evet, çalışıyorum. Çünkü o benim mutluluğum için iyi bir şey. Evin içinde her şey iyi olursa ben mutlu oluyorum. O mutluluk olmazsa benim bütün dünyam mutsuz oluyor. Ben öyleyim, ev odaklıyım, evcilim.
- R.T.: Hayatta nelere önem veriyorsunuz, neleri ikinci veya üçüncü plana atıyorsunuz... Bu değerler evliliğe bakışınızı çok belirliyor sonuçta.
- S.T.: Bir de biz birlikte çok zorluklar atlattık.
Ben ölüyordum, çok ciddi bir hastalıktı, beyin kanaması geçirdim... İşte orada o coşkulu arkadaşlığı görecektiniz; ben sakat oldum, yürüyemiyordum, bana elleriyle baktı Rana.
- Ne kadar sürdü o sakat haliniz?
- R.T.: İki aydan fazla sürdü, sonra Almanya'da tedavi dönemimiz oldu. Çocuğumuz iki yaşlarındaydı daha...
- S.T.: Rana çok sağlam bir kadındır.
Hayatımızın en karışık dönemlerinde o sağlamlığıyla beni sakinleştiriyor. Fakat bu, ona yük getiren bir şey aynı zamanda çünkü ben sorumluluklardan kaçabiliyorum. Hastalıktan kalktım, yayın yönetmenliği yaptım, hiç zamanım olmadı, çocuğun büyüme aşamalarındaki bütün zorlukları Rana yüklendi. Ben şimdi ilgilenmeye başladım oğlanla, dün ilk kez okuldan aldım onu.
SERDAR'IN EVLİ OLMASI BİR ŞEY DEĞİŞTİRMİYORDU
- Serdar Turgut'un yazılarına bakınca despot, kocasını ezen, dehşetengiz bir kadın fotoğrafı var ama hepsi bu kadar! Sizi merak ediyorum...
- R.T.: İkimiz de Ankara TED mezunuyuz.
Sonra ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı'nı bitirdim. Oslo Üniversitesi'nde mesleki kurs da gördükten sonra iç mimar olarak çalışmaya başladım. Hürriyet gazetesinin Ankara bürosu, Hilton oteli, Ceylan Intercontinental Hotel ve Sait Halim Paşa yalısının tasarımı ve restorasyonu projelerinde çalıştım. Lisansüstü çalışmamı ise New York'taki Parsons School of Design'da tamamladım.
Hürriyet'in dekorasyonunu yaparken tanıştık Serdar'la. Oğlumuz Alp'in doğumundan sonra da çalışma hayatını bıraktım.
- S.T.: Meseleyi biraz ilginç yapayım; biz Rana ile tanıştığımızda ben evliydim. Ama âşık oldum ona! Bir gün, çok iyi hatırlıyorum o günü, çok güzel giyinmiş; deri kıyafet, pardösü falan var üzerinde... O anda, 'Tamam hapı yuttun Serdar' dedim içimden ve dediklerim çıktı.
- İlk görüşte aşk yani! ,
- S.T.: İlk görüşte aşk, evet.
- Kaç yıllık evliydiniz o zaman?
- S.T.: 10 yıllık evliydim.
- Peki evli bir adam sizi nasıl ikna etti?
- R.T.: Riski aldım ama Serdar kadar ciddi bir bakışım da yoktu ilk başlarda. Flört edebiliriz ama kendi yollarımıza gideriz diye bakıyordum.
Ama Serdar ısrar etti. Serdar'ı çok evli gibi hissetmiyordum bir de; onun evli olması bir şey değiştirmiyordu.
- S.T.: Çok zor oldu. O zamanki eşim yurtdışındaydı, çıkma teklif ettim, çıktık, arada çok sorunlar, ayrılıklar yaşadık. Ama ben çok net oynadım hep; eşimden ayrılacağımı, kendisiyle evlenmek istediğimi söyledim.
- Geriye dönüp baktığınızda 'Çok süründüm,' diyor musunuz?
- S.T.: Ciddi bir şekilde süründürdü! Rana'yla içip eğlendiğimiz bir bar vardı, ayrıldığımız dönemlerde oraya gidip tek başıma içerdim. Sarhoş olduktan sonra evine gider, kapısına dayanırdım.
Beş-altı kez bunu yaptıktan sonra, en sonunda bir kez affetti beni, bugünlere kadar geldik.
Rana Turgut: Beni etkileyen onun mizah gücüydü. En başta ciddi değildim; şört eder, kendi yollarımıza gideriz diyordum
Ciddi bir kitle gazetesinde yapılacak belki de en absürt işi yaparak şöhret oldu Serdar Turgut: Penis yazıları yazdı yıllarca...
Penisin kültürel tarihini inceledi, penis üzerine denemeler yazdı, enine boyuna tartıştı meseleyi, sonunda da adı 'penis yazarı'na çıktı! Sonra bir gün 'bu konuda yapabileceğim bütün terbiyesizlikleri yaptım, bitti' diyerek son verdi bu yazılara.
Ancak en az penis kadar 'mühim' başka bir malzemesi daha vardı; karısı Rana! İşte ondan vazgeçmedi, hâlâ onunla uğraşmayı sürdürüyor köşesinden. Hürriyet'ten ayrıldı, Akşam'da yazarlık yaptı, yayın yönetmeni oldu ama karısıyla 'savaş'ı hiç bitmedi.
Turgut'un yazılarını okumayan varsa eğer, aydınlatalım kendilerini hemen: Ona türlü türlü işkenceler eden, onu çılgına çeviren, sabrını taşıran bir kadın Rana. Yazılarında karısı için şöyle cümleler kuruyor mesela: "Evden taşınma hazırlıklarına başladık. İlk 15 dakika içinde Rana'yı tam üç kez boğarak öldürmeyi hayal ettim. Bu taşınma işi 15 gün kadar süreceğine göre ya o yaşama veda edecek ya ben tımarhaneye gideceğim." "Özellikle bağırdığında son derece ilginç bir ses tonuna sahiptir Rana.
Onun sesi, o anda etrafta ne kadar yoğun ve yüksek düzeyde farklı sesler de olsa, onları hemen bastırır. Bir keresinde Niagara Şelalesi'ni seyretmeye gittik, ben şelalenin sesini duyamadan geri geldim." Yani yıllardır evde ezilen, alay edilen, hor görülen 'zavallı' adam olarak karikatürize ediyor kendini Turgut.
Haklı olarak herkes de Rana'yı merak ediyor; 'nasıl bir şeydir bu cadaloz?' diye.
En başta da ben! Öyle ki, kocasının işyerinde de kontrolü ele geçirmiş, hatta gizli yayın yönetmeni olduğu konusunda türlü türlü efsaneler bile dinlemişim.
Sonunda Serdar Turgut'la bir olduk, zor da olsa ikna ettik Rana Hanım'ı. Ben kılıç kalkanları kuşanmış beklerken, ne göreyim? Sessiz sakin, zarif, hatta çok az konuşan bir kadın karşımdaki! Dolayısıyla oklar yön değiştirdi, Turgut'a bu acımasızlığı neden yaptığını sordum röportaj boyunca. Ve bir sürü şey daha...
Akşam'ın yayın yönetmenliği görevinden ayrıldı biliyorsunuz Serdar Turgut; görev değişikliğini, medyayı, oğlunu, yazılarını, hatta bugüne kadar '17 ton içki içtiğini' açıklayan babasını da konuştuk...
Bundan âlâ pazar röportajı mı olur?
- Yazılarınızdan anlaşılan o ki hayatınızın merkezinde eşiniz Rana Hanım var. Gerçekten öyle mi yoksa bunların çoğu kurgu mu?
- Serdar Turgut: Kurgu değil hayır.
Yazarlık mesleğinden dolayı çoğu zaman evde de çalıştığım için hayatımın merkezine Rana'yı koydum. Mutluyum bundan; arada bir mizah yazılarıyla ona takılıyorum. Beraber yıllarımız geçti ve çok zorluklar aştık, birbirimize daha çok yakınlaştık. Seviyoruz birbirimizi!
- Kaç yıllık evlilik sizinki?
- Rana Turgut: 13 yıl oldu.
S.T.: Evlenmeden önce de dört yıl birlikte oturduk. Yani evden çıktık, gittik evlendik.
- Bu kadar yıl sonra bile hayatınızın merkezine eşinizi koymanızın, bundan sıkılmamanızın sırrı nedir?
- S.T.: Tarih boyunca süregelen bir tartışmadır bu. Normal aslında; çok yan yana, bir arada duran insanlardan ilk tanıştıkları andaki gibi coşkulu âşıklar olması pek beklenmemelidir zaten. Bu beklenti niye var bilmiyorum. Önemli olan o süre içinde o coşkulu aşkı, coşkulu bir yakınlığa dönüştürebilmektir. Bu da üzerinde çalışılması gereken bir şeydir elbette.
- Siz bunun üzerinde çalıştınız mı peki?
- S.T.: Evet, çalışıyorum. Çünkü o benim mutluluğum için iyi bir şey. Evin içinde her şey iyi olursa ben mutlu oluyorum. O mutluluk olmazsa benim bütün dünyam mutsuz oluyor. Ben öyleyim, ev odaklıyım, evcilim.
- R.T.: Hayatta nelere önem veriyorsunuz, neleri ikinci veya üçüncü plana atıyorsunuz... Bu değerler evliliğe bakışınızı çok belirliyor sonuçta.
- S.T.: Bir de biz birlikte çok zorluklar atlattık.
Ben ölüyordum, çok ciddi bir hastalıktı, beyin kanaması geçirdim... İşte orada o coşkulu arkadaşlığı görecektiniz; ben sakat oldum, yürüyemiyordum, bana elleriyle baktı Rana.
- Ne kadar sürdü o sakat haliniz?
- R.T.: İki aydan fazla sürdü, sonra Almanya'da tedavi dönemimiz oldu. Çocuğumuz iki yaşlarındaydı daha...
- S.T.: Rana çok sağlam bir kadındır.
Hayatımızın en karışık dönemlerinde o sağlamlığıyla beni sakinleştiriyor. Fakat bu, ona yük getiren bir şey aynı zamanda çünkü ben sorumluluklardan kaçabiliyorum. Hastalıktan kalktım, yayın yönetmenliği yaptım, hiç zamanım olmadı, çocuğun büyüme aşamalarındaki bütün zorlukları Rana yüklendi. Ben şimdi ilgilenmeye başladım oğlanla, dün ilk kez okuldan aldım onu.
SERDAR'IN EVLİ OLMASI BİR ŞEY DEĞİŞTİRMİYORDU
- Serdar Turgut'un yazılarına bakınca despot, kocasını ezen, dehşetengiz bir kadın fotoğrafı var ama hepsi bu kadar! Sizi merak ediyorum...
- R.T.: İkimiz de Ankara TED mezunuyuz.
Sonra ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı'nı bitirdim. Oslo Üniversitesi'nde mesleki kurs da gördükten sonra iç mimar olarak çalışmaya başladım. Hürriyet gazetesinin Ankara bürosu, Hilton oteli, Ceylan Intercontinental Hotel ve Sait Halim Paşa yalısının tasarımı ve restorasyonu projelerinde çalıştım. Lisansüstü çalışmamı ise New York'taki Parsons School of Design'da tamamladım.
Hürriyet'in dekorasyonunu yaparken tanıştık Serdar'la. Oğlumuz Alp'in doğumundan sonra da çalışma hayatını bıraktım.
- S.T.: Meseleyi biraz ilginç yapayım; biz Rana ile tanıştığımızda ben evliydim. Ama âşık oldum ona! Bir gün, çok iyi hatırlıyorum o günü, çok güzel giyinmiş; deri kıyafet, pardösü falan var üzerinde... O anda, 'Tamam hapı yuttun Serdar' dedim içimden ve dediklerim çıktı.
- İlk görüşte aşk yani! ,
- S.T.: İlk görüşte aşk, evet.
- Kaç yıllık evliydiniz o zaman?
- S.T.: 10 yıllık evliydim.
- Peki evli bir adam sizi nasıl ikna etti?
- R.T.: Riski aldım ama Serdar kadar ciddi bir bakışım da yoktu ilk başlarda. Flört edebiliriz ama kendi yollarımıza gideriz diye bakıyordum.
Ama Serdar ısrar etti. Serdar'ı çok evli gibi hissetmiyordum bir de; onun evli olması bir şey değiştirmiyordu.
- S.T.: Çok zor oldu. O zamanki eşim yurtdışındaydı, çıkma teklif ettim, çıktık, arada çok sorunlar, ayrılıklar yaşadık. Ama ben çok net oynadım hep; eşimden ayrılacağımı, kendisiyle evlenmek istediğimi söyledim.
- Geriye dönüp baktığınızda 'Çok süründüm,' diyor musunuz?
- S.T.: Ciddi bir şekilde süründürdü! Rana'yla içip eğlendiğimiz bir bar vardı, ayrıldığımız dönemlerde oraya gidip tek başıma içerdim. Sarhoş olduktan sonra evine gider, kapısına dayanırdım.
Beş-altı kez bunu yaptıktan sonra, en sonunda bir kez affetti beni, bugünlere kadar geldik.
Kendime 'şaşı' derim, 'sakar' derim, her şeyi söylerim...
- Rana Hanım'dan gerçekten korkup çekiniyor musunuz?
- S.T.: Mizahta biraz abartma yapmak zorundasınız çünkü rutini yazarsanız, yani her şeyi olduğu gibi yazarsanız komik olmaz.
Yazdıklarımın çoğu abartı tabii ama korkarım kendisinden! Babam da korkar. Yani korkutucu olmaya karar verdiği zaman...
- Ne yapar mesela?
- S.T.: Sesini yükseltebilir! Ben ise böyle şeyler yapan biri değilim, yapsam da çok rahatsız olurum, sabaha kadar uyuyamam. Sakin ortamın insanıyım, kavga insanı değilim. Ayrıca ona söylediğimin bin mislini kendime söylemişimdir; şaşı olduğumu, salak olduğumu, sakar olduğumu, her şeyi söylerim. Bunlar da doğrudur.
- Başka birinden duysanız bu lafları?
- S.T.: Üzülmem böyle şeylere.
- Yazılarında sizi karikatürize etmesine kızmıyor musunuz Rana Hanım?
- R.T.: Kızacak bir şey yok ki. Komik geliyor, hoşuma gidiyor. Gerçekten!
- S.T.: Özelimizi yazmıyorum ki. Her evlilikte olabilecek şeyler benim yazdıklarım. Ben aslında evlilik parodisi yapıyorum.
- Bunu neden yapıyorsunuz?
- S.T.: Ee evlilikler komiktir çünkü! Birbirine tamamen yabancı iki insan, birbirleriyle hayat boyu birlikte yaşamaya çalışıyor. Çok zor, imkânsız bir şey. Aynı evdesiniz, kendinize özgü huylarınız var, hapşırıyorsunuz, tıksırıyorsunuz, bir de yabancı insan var yanınızda, bu zaten parodi.
- S.T.: Mizahta biraz abartma yapmak zorundasınız çünkü rutini yazarsanız, yani her şeyi olduğu gibi yazarsanız komik olmaz.
Yazdıklarımın çoğu abartı tabii ama korkarım kendisinden! Babam da korkar. Yani korkutucu olmaya karar verdiği zaman...
- Ne yapar mesela?
- S.T.: Sesini yükseltebilir! Ben ise böyle şeyler yapan biri değilim, yapsam da çok rahatsız olurum, sabaha kadar uyuyamam. Sakin ortamın insanıyım, kavga insanı değilim. Ayrıca ona söylediğimin bin mislini kendime söylemişimdir; şaşı olduğumu, salak olduğumu, sakar olduğumu, her şeyi söylerim. Bunlar da doğrudur.
- Başka birinden duysanız bu lafları?
- S.T.: Üzülmem böyle şeylere.
- Yazılarında sizi karikatürize etmesine kızmıyor musunuz Rana Hanım?
- R.T.: Kızacak bir şey yok ki. Komik geliyor, hoşuma gidiyor. Gerçekten!
- S.T.: Özelimizi yazmıyorum ki. Her evlilikte olabilecek şeyler benim yazdıklarım. Ben aslında evlilik parodisi yapıyorum.
- Bunu neden yapıyorsunuz?
- S.T.: Ee evlilikler komiktir çünkü! Birbirine tamamen yabancı iki insan, birbirleriyle hayat boyu birlikte yaşamaya çalışıyor. Çok zor, imkânsız bir şey. Aynı evdesiniz, kendinize özgü huylarınız var, hapşırıyorsunuz, tıksırıyorsunuz, bir de yabancı insan var yanınızda, bu zaten parodi.
Rana'nın gücüne hayranım
Sizi çeken şey neydi?
- S.T.: Güzelliği vardı hep kafamda. Woody Allen 'Aşk seksin yanlış telaffuz edilmiş şeklidir,' demiş. Bu etkiliyor insanı, ikimiz de genciz, duygu doluyuz...
(Düşünüyor bir süre...) Anlatması çok zor ya bunca yıldan sonra. Şimdi gücüne hayranım Rana'nın, beni anladığını sanıyorum, onunla rahat hissediyorum.
- R.T.: Beni etkileyen de Serdar'ın mizah gücüydü.
Onunla geçirdiğim vakitten çok keyif alıyordum. Çok art niyetsiz, yüreği temizdi.
Bir de beyni elastiktir Serdar'ın, her türlü ortama, düşünceye açıktır! Kalıplı düşünüp, kalıplı davranan, şablonları olan insanlara tahammülüm yoktur...
- S.T.: Güzelliği vardı hep kafamda. Woody Allen 'Aşk seksin yanlış telaffuz edilmiş şeklidir,' demiş. Bu etkiliyor insanı, ikimiz de genciz, duygu doluyuz...
(Düşünüyor bir süre...) Anlatması çok zor ya bunca yıldan sonra. Şimdi gücüne hayranım Rana'nın, beni anladığını sanıyorum, onunla rahat hissediyorum.
- R.T.: Beni etkileyen de Serdar'ın mizah gücüydü.
Onunla geçirdiğim vakitten çok keyif alıyordum. Çok art niyetsiz, yüreği temizdi.
Bir de beyni elastiktir Serdar'ın, her türlü ortama, düşünceye açıktır! Kalıplı düşünüp, kalıplı davranan, şablonları olan insanlara tahammülüm yoktur...
Bu meslektekilerin çoğu puşt, arkadan bıçaklayıcı
Babanızla söyleşi vardı Akşam'da. O da matrak biri galiba?
- S.T.: O mülakat ben yayın yönetmeniyken yapıldı, yayınlatmamıştım.
Yayın yönetmeni olarak kendi babamı çıkarıp sunmak istemedim. Geçen hafta kullanmışlar, hoşuma gitti. Babam benim için çok şey yapmıştır ama bana yaptığı en büyük katkı okuma zevki aşılamasıdır.
Okumaya müthiş açılmış biriyim sayesinde, çok da iyi okurum. Odama kitap bırakarak sağladı bunu.
Ben de oğluma aynısını yapıyorum. Televizyon seyretmek yerine kitaba bakmaya tercih ediyor, roman okuma tekniğini öğretiyorum ona. Çok iyi bir okuyucu olacak. Tabii köşe yazarı da olabilir, o kötü olur gerçi ya!
- Neden?
- İstemem; çünkü bu meslekte, size söylediğimi zannetmeyin, tanıdığım insanlardan hoşlanmadım.
- Dolayısıyla benden de hoşlanmamış olabilirsiniz!
- Hayır, öyle değil, tanımıyorum sizi. Yakın ilişki içine girdiğim hiçbir insandan hoşlanmadım.
- Bu çok ciddi bir şey!
- Ne yapalım, çoğu puşt, arkadan bıçaklayıcı o...pu çocukları.
- Nedir sizi inciten?
- Oyunlar, yalanlar, bunlar çok sıktı 15 yıldır.
Yöneticilikten de tamamen tiksinmiş durumundayım.
Olanlara da üzülüyorum.
Kıskançlık değil. Çok yıpratıcı bir iş ama kimse de kendiliğinden bırakmaz.
- Neden bırakılmaz?
- Parasal imkânları iyidir, güçtür, sekreteriniz, şoförünüz vardır, hayat kolaydır, insani duygularınızla oynarlar, bunlar insana güzel gelir, tutunmak istersiniz. Ama biz bitişi çok iyi yaptık Allah'tan... Yazmaya âşık olduğum için sorun yok benim için.
- S.T.: O mülakat ben yayın yönetmeniyken yapıldı, yayınlatmamıştım.
Yayın yönetmeni olarak kendi babamı çıkarıp sunmak istemedim. Geçen hafta kullanmışlar, hoşuma gitti. Babam benim için çok şey yapmıştır ama bana yaptığı en büyük katkı okuma zevki aşılamasıdır.
Okumaya müthiş açılmış biriyim sayesinde, çok da iyi okurum. Odama kitap bırakarak sağladı bunu.
Ben de oğluma aynısını yapıyorum. Televizyon seyretmek yerine kitaba bakmaya tercih ediyor, roman okuma tekniğini öğretiyorum ona. Çok iyi bir okuyucu olacak. Tabii köşe yazarı da olabilir, o kötü olur gerçi ya!
- Neden?
- İstemem; çünkü bu meslekte, size söylediğimi zannetmeyin, tanıdığım insanlardan hoşlanmadım.
- Dolayısıyla benden de hoşlanmamış olabilirsiniz!
- Hayır, öyle değil, tanımıyorum sizi. Yakın ilişki içine girdiğim hiçbir insandan hoşlanmadım.
- Bu çok ciddi bir şey!
- Ne yapalım, çoğu puşt, arkadan bıçaklayıcı o...pu çocukları.
- Nedir sizi inciten?
- Oyunlar, yalanlar, bunlar çok sıktı 15 yıldır.
Yöneticilikten de tamamen tiksinmiş durumundayım.
Olanlara da üzülüyorum.
Kıskançlık değil. Çok yıpratıcı bir iş ama kimse de kendiliğinden bırakmaz.
- Neden bırakılmaz?
- Parasal imkânları iyidir, güçtür, sekreteriniz, şoförünüz vardır, hayat kolaydır, insani duygularınızla oynarlar, bunlar insana güzel gelir, tutunmak istersiniz. Ama biz bitişi çok iyi yaptık Allah'tan... Yazmaya âşık olduğum için sorun yok benim için.
İŞTEN ALINDIĞIMI BENDEN ÖNCE İNTERNET SİTESİNE VERİYORLARSA BU ÇOK ÇİRKİN
- Yayın yönetmenliğinden alındığınızı ilk öğrendiğinizde hissettiğiniz şey?
- S.T.: Üzüldüm! İnsanın içi buruluyor. Eleştirilere bakıyorum, gazetenin magazinleşmesi bir eleştiri olarak getiriliyor. Ben de diyorum ki; biz onu kararlaştırdık! Alınan karar üzerine bunları bile bile yaptım ve en uç noktada yaptım. Ben çok ciddi bir okurum; çok ciddi düşünürüm ama ruhen tabloid gazetecisiyim. Magazin dünyasıyla, popüler kültürle çok ilgiliyim, siyasetten hiç hoşlanmam.
Ama patronaj ne istenirse o yapılır.
Gazete dediğiniz bir tane kâğıttır sonuçta, üstünü neyle dolduracağınız büyük bir beyin ameliyatı kadar zor değildir! Yani hiç zor bir şey değil yayın yönetmenliği...
- Böyle mi düşünüyorsunuz?
- S.T.: Değil tabii. Ne olacak, bir dolu yetenekli insan var etrafınızda, muhabir kadronuz da iyiyse çok rahattır işiniz.
- Haberi ilk eşinize mi verdiniz?
- S.T.: Telefonda söylemek istemedim ama babamı aradım hemen çünkü internete düştü. Böyle bir de mekanizma var, bundan tiksiniyorum. Bu insanların zavallı olduğunu düşünüyorum. İşten alındığımı internet sitesi benden önce öğreniyorsa, önce onlara bilgi veriyorlar demek ki. Çok çirkin.
DİNÇ BİLGİN GİBİ BİR PATRON OLSA...
- S.T.: Üzüldüm! İnsanın içi buruluyor. Eleştirilere bakıyorum, gazetenin magazinleşmesi bir eleştiri olarak getiriliyor. Ben de diyorum ki; biz onu kararlaştırdık! Alınan karar üzerine bunları bile bile yaptım ve en uç noktada yaptım. Ben çok ciddi bir okurum; çok ciddi düşünürüm ama ruhen tabloid gazetecisiyim. Magazin dünyasıyla, popüler kültürle çok ilgiliyim, siyasetten hiç hoşlanmam.
Ama patronaj ne istenirse o yapılır.
Gazete dediğiniz bir tane kâğıttır sonuçta, üstünü neyle dolduracağınız büyük bir beyin ameliyatı kadar zor değildir! Yani hiç zor bir şey değil yayın yönetmenliği...
- Böyle mi düşünüyorsunuz?
- S.T.: Değil tabii. Ne olacak, bir dolu yetenekli insan var etrafınızda, muhabir kadronuz da iyiyse çok rahattır işiniz.
- Haberi ilk eşinize mi verdiniz?
- S.T.: Telefonda söylemek istemedim ama babamı aradım hemen çünkü internete düştü. Böyle bir de mekanizma var, bundan tiksiniyorum. Bu insanların zavallı olduğunu düşünüyorum. İşten alındığımı internet sitesi benden önce öğreniyorsa, önce onlara bilgi veriyorlar demek ki. Çok çirkin.
DİNÇ BİLGİN GİBİ BİR PATRON OLSA...
- İlk aklınızdan geçen neydi peki; 'verdiğim emeğe yazık' diye mi düşünüyor insan?
- S.T.: Haklarını da yemeyeyim, bana çok güzel bir çıkış sundular.
'Bu işte görev değişikliği yapacağız' dediler, tamam haklarıdır, gelen arkadaşı da severim (İsmail Küçükkaya) yazdım zaten, o zaman teşekkür ettim patronlara, Mehmet Emin Bey (Karamehmet) de geldi, 'sizin yazı yazmanızı istiyorum' dedi.
Hatta hafta sonunda yazdığım parçalı yazılara devam etmemi istedi, 'Onlara bayılıyorum, mutlaka yapın, benim gibi meşgul insanlar dünyayı yakından takip edemiyor, bizler için iyi oluyor,' dedi. 'Peki efendim,' dedim, el sıkışıp öpüştük.
- Bir şeyler yarım kalmış gibi hissediyor musunuz peki?
- S.T.: Ufuk Güldemir kardeşim bana hep 'Serdar, bu işin başarı kriteri yoktur. Bu iş patronun koltuğudur, her an alır, başkasına verir,' derdi. Ama şunu eklemişti; 'Yapmak istediğin ne varsa onu yap, yanlış da olsa yap, içinde kalmasın!' Benim içimde hiçbir şey yok.
Magazinleştik, terbiyesizlik, edepsizlik yaptık, İstanbul'a yaklaştık, bunu hep bilerek yaptık.
Şimdi geri gitmek istiyorlar.
- Neden görevden alındınız peki, bu konuda bir fikriniz var mı?
- S.T.: Patron ister, değiştirir.
Belki yaptıklarımdan sıkılmıştır, 'Bu adam uygun değil,' demiştir, bilemeyiz.
- İsmail Küçükkaya'nın Karamehmet'in prensi olduğu, Ankara'da pişirildiği ve bu koltuğa hazırlandığı söyleniyordu hep...
Bekliyor muydunuz bu değişikliği?
- S.T.: Bu prens lafı falan bizim patronun istediği bir şey değildir, o öyle ilişkiler kurmaz. Ama İsmail çok çalışkan, hırslı insandır, gençtir de, iyi olur inşallah. Tek şundan endişe ediyorum; kimse Ertuğrul Özkök kadar uzun yayın yönetmenliği yapamayacağına göre, işten alındığında hâlâ genç olacak İsmail, o kötü.
- Neden kötü?
- S.T.: Çünkü bir yerde yayın yönetmenliğinden alındıktan sonra başka yerde yayın yönetmeni olmak çok zor. İyi bir yazar olmanız lazım.
İnşallah o güne kadar iyi bir yazar olduğu ortaya çıkar İsmail'in...
- Akşam'da genel yayın yönetmeniyle birlikte gazetenin çizgisi de değişiyor her seferinde.
Akşam kimliğini bir türlü bulamıyor, nedir bunun sebebi?
- S.T.: Patrondur! Çünkü yön çizecek insanı yok yanında. Bir şeye karar veriliyor ama o sürdürülmüyor.
Mesela herkes biliyor, ben arada Dinç Bilgin Bey'le oturup sohbet ederim, gazeteyi konuşuruz ve müthiş bilgilenirim. Benim hayatta en çok isteyeceğim şeydir; inşallah Allah ona imkân verir de gazete çıkarır bir gün, onun yanında olayım isterim. Çünkü matbaayı biliyor, kâğıdı biliyor, işçileri biliyor, muhabir kullanmayı biliyor, engin bir adam.
İçinde hâlâ gazete kağıdı ateşi var.
Ben bunu bir Rupert Murdoch'ta gördüm, bir Simavi'de. Bunu söylerken şu andaki patronuma kötü bir şey söylemek istemem ama herkes biliyor ki, çok sıcak baktığı bir iş kolu değil gazetecilik. Olsa, Turkcell gibi kaliteli bir şirket haline gelir Akşam, zor bir şey değil.
MURDOCH HAYRANIYIM!
Şimdi daha rahatsınız. Neyi, kimleri okuyorsunuz en çok?
- S.T.: Wall Street Journal okurum, bir tek ondan zevk alırım.
Rupert Murdoch'a hayranım ve yeni biyografisi çıktı, şu anda onun hayatını okuyorum.
Çok çok çok beğeniyorum.
- Akşam'ın başına geçtiğiniz zaman 'Fehmi Koru'yu transfer etmek isterdim' demiştiniz. Sabahları ilk okuduğunuz isimler arasında Koru dışında kim var?
- S.T.: Fehmi Koru'yu her zaman transfer etmek isterim, çok etkili biri çünkü. Onun dışında kendimi okurum mutlaka, başkasını da merak etmem.
- Megalomanlık var mı?
- S.T.: Yok ondan değil; bazen kâğıt üzerinde yazının verdiği anlam başka oluyor. Kâğıt üzerinde nasıl görünüyor, acaba okuyucu okurken ne hissediyor, o duyguyu yaşıyorum.
- S.T.: Wall Street Journal okurum, bir tek ondan zevk alırım.
Rupert Murdoch'a hayranım ve yeni biyografisi çıktı, şu anda onun hayatını okuyorum.
Çok çok çok beğeniyorum.
- Akşam'ın başına geçtiğiniz zaman 'Fehmi Koru'yu transfer etmek isterdim' demiştiniz. Sabahları ilk okuduğunuz isimler arasında Koru dışında kim var?
- S.T.: Fehmi Koru'yu her zaman transfer etmek isterim, çok etkili biri çünkü. Onun dışında kendimi okurum mutlaka, başkasını da merak etmem.
- Megalomanlık var mı?
- S.T.: Yok ondan değil; bazen kâğıt üzerinde yazının verdiği anlam başka oluyor. Kâğıt üzerinde nasıl görünüyor, acaba okuyucu okurken ne hissediyor, o duyguyu yaşıyorum.
BAŞBAKANLA İDDİAYA GİRMEK İSTERDİM
İstanbullu,kentli gazete yapmak istediniz.Akşam'ın yeni yayın yönetmeniİsmail Küçükkaya ise 'Anadolu'yayakın bir gazete yapmak istiyorum,'diyor. Nasıl bakıyorsunuz buna?
- S.T.: Öyle karar almışlar demek ki.
Çok akıllı bir patronları var,kinayeyle söylemiyorum, Digiturk,Turkcell gibi çok önemli şirketleryaratmış. Burada da yaparlar; belki birbildikleri, oyun planları vardır...
- Ankara'nın kodlarını iyi bilen birisim görevde ama Başbakan'la hava kirliliği haberi yüzünden karşıkarşıya geldiler. Ne diyorsunuz?
- Ne kadar büyük bir satranç değilmi? Ben olsaydım ne yapardım diyedüşünüyorum elimde olmadan.
- Ne yapardınız?
- Başbakan 'Yalan' diyor habere,doğru olduğunu biliyorlar ama gürültüyapmamayı tercih ediyorlar. Ben olsamacayip heyecan yaratırdım. Patronunda iznini alıp, Başbakan'la ikisininfotoğraşarını basardım, 'haber doğrudeğilse kapatacağız' diye iddiayasokardım ikisini.
Gürültü çıkarmamakda bir tercihtir tabii ki.
- S.T.: Öyle karar almışlar demek ki.
Çok akıllı bir patronları var,kinayeyle söylemiyorum, Digiturk,Turkcell gibi çok önemli şirketleryaratmış. Burada da yaparlar; belki birbildikleri, oyun planları vardır...
- Ankara'nın kodlarını iyi bilen birisim görevde ama Başbakan'la hava kirliliği haberi yüzünden karşıkarşıya geldiler. Ne diyorsunuz?
- Ne kadar büyük bir satranç değilmi? Ben olsaydım ne yapardım diyedüşünüyorum elimde olmadan.
- Ne yapardınız?
- Başbakan 'Yalan' diyor habere,doğru olduğunu biliyorlar ama gürültüyapmamayı tercih ediyorlar. Ben olsamacayip heyecan yaratırdım. Patronunda iznini alıp, Başbakan'la ikisininfotoğraşarını basardım, 'haber doğrudeğilse kapatacağız' diye iddiayasokardım ikisini.
Gürültü çıkarmamakda bir tercihtir tabii ki.
- Peki Hürriyet'i özlüyor musunuz?
- S.T.: Özlüyorum. Büyük gazetede yazmak her zaman keyiflidir çünkü.
- Yeniden yayın yönetmenliği hevesiniz, hedefiniz var mı peki?
- S.T.: Hayır. Ancak bu işe gönlünü veren bir insan sermaye koyarsa ve bu kişi, ondan çok şey öğrenebileceğim biri olursa yaparım tekrar. Erol Simavi, Dinç Bilgin veya Rupert Murdoch gibi bir isim mesela...
- Ciner grubuna geçecek misiniz, son karar?
- S.T.: Benim haberim yok! Onlarla dostça ilişkilerimiz var, fikir alışverişi yaparız ama böyle bir teklif olmadı. Sonuçta ben yazarım, ihtiyacı olan söyler, gideceksem giderim.
- S.T.: Özlüyorum. Büyük gazetede yazmak her zaman keyiflidir çünkü.
- Yeniden yayın yönetmenliği hevesiniz, hedefiniz var mı peki?
- S.T.: Hayır. Ancak bu işe gönlünü veren bir insan sermaye koyarsa ve bu kişi, ondan çok şey öğrenebileceğim biri olursa yaparım tekrar. Erol Simavi, Dinç Bilgin veya Rupert Murdoch gibi bir isim mesela...
- Ciner grubuna geçecek misiniz, son karar?
- S.T.: Benim haberim yok! Onlarla dostça ilişkilerimiz var, fikir alışverişi yaparız ama böyle bir teklif olmadı. Sonuçta ben yazarım, ihtiyacı olan söyler, gideceksem giderim.
RANA TURGUT: BENDEN İYİ YÖNETİCİ OLUR
- Serdar Turgut'un yazılarını önceden okur musunuz?
- R.T.: Eskiden gösteriyordu, 'İstersen gel bak, oku' diye ama özellikle gidip bakmam.
- S.T.: Eskiden terbiyesiz yazılar yazardım ve göstermek isterdim Rana'ya. Şimdi azalttım çünkü terbiyesizlik konusunda söylenecek her şeyi söyledim! Yani penis hakkında daha ne söylenebilir dünyada, var mı söylenecek şey?
- Rana Hanım gizli yayın yönetmeni olduğunuz bile söylendi. Karışır mıydınız gazetedeki olana bitene?
- S.T.: Bu eleştiri değil, olumlu bir katkı olurdu benim için çünkü benden daha iyi yönetici olacağına eminim!
- R.T.: Belki eleştirilerimi söylemişimdir ama fiiliyatta bir değişiklik olmadı benim bildiğim kadarıyla! Dolayısıyla bu söylenti nasıl çıktı bilmiyorum.
- S.T.: Yazarlarla ilgili düşüncelerini söyler Rana ama genelde aynı yazarları seviyoruz.
Oray'a (Eğin) bayılıyoruz ikimiz de. Bir de ben kendimi seviyorum.
- R.T.: Eskiden gösteriyordu, 'İstersen gel bak, oku' diye ama özellikle gidip bakmam.
- S.T.: Eskiden terbiyesiz yazılar yazardım ve göstermek isterdim Rana'ya. Şimdi azalttım çünkü terbiyesizlik konusunda söylenecek her şeyi söyledim! Yani penis hakkında daha ne söylenebilir dünyada, var mı söylenecek şey?
- Rana Hanım gizli yayın yönetmeni olduğunuz bile söylendi. Karışır mıydınız gazetedeki olana bitene?
- S.T.: Bu eleştiri değil, olumlu bir katkı olurdu benim için çünkü benden daha iyi yönetici olacağına eminim!
- R.T.: Belki eleştirilerimi söylemişimdir ama fiiliyatta bir değişiklik olmadı benim bildiğim kadarıyla! Dolayısıyla bu söylenti nasıl çıktı bilmiyorum.
- S.T.: Yazarlarla ilgili düşüncelerini söyler Rana ama genelde aynı yazarları seviyoruz.
Oray'a (Eğin) bayılıyoruz ikimiz de. Bir de ben kendimi seviyorum.
- Penis yazılarına kızmıyor muydunuz?
- R.T.: Hayır kızmıyordum ama çok haz etmiyordum, okumak keyif vermiyordu. O tip yazıların çok hayranı var ama bana çok hitap etmiyordu açıkçası...
- S.T.: Terbiyesizliğimi, ahlaksızlığımı siyasi-kültürel yazılarda ortaya çıkaracağım şimdi. Onları yazdık, bitti, tükendi artık.
- Özellikle mi seçtiniz penis yazmayı?
- S.T.: Hayır, düşünülmüş bir şey değildi.
Mizah yazmaya karar vermiştim; e mizahta da ne var? Ya evliliğinizi yazarsınız, ya seksüalite! Bunlar evrensel olarak komiktir.
- Bu seks ve penis yazılarının alt metninde başka bir şey yoktu değil mi?
- S.T.: Nedir, açıkça sorun! (kahkahalar)
- Mesela birtakım cinsel sorunlar?
- S.T.: Şimdi Şirin Hanım, 'Cinselliğimde sorun yoktur' hayatta demem! Öyle diyen insanlara da sinirlenirim. Olabilir de tabii..
Freud'a bakarsanız vardır! Her insanın kendi cinselliğiyle bir yerde alay etmesi lazım değil mi? Sonuçta komik bir şey!
- R.T.: Hayır kızmıyordum ama çok haz etmiyordum, okumak keyif vermiyordu. O tip yazıların çok hayranı var ama bana çok hitap etmiyordu açıkçası...
- S.T.: Terbiyesizliğimi, ahlaksızlığımı siyasi-kültürel yazılarda ortaya çıkaracağım şimdi. Onları yazdık, bitti, tükendi artık.
- Özellikle mi seçtiniz penis yazmayı?
- S.T.: Hayır, düşünülmüş bir şey değildi.
Mizah yazmaya karar vermiştim; e mizahta da ne var? Ya evliliğinizi yazarsınız, ya seksüalite! Bunlar evrensel olarak komiktir.
- Bu seks ve penis yazılarının alt metninde başka bir şey yoktu değil mi?
- S.T.: Nedir, açıkça sorun! (kahkahalar)
- Mesela birtakım cinsel sorunlar?
- S.T.: Şimdi Şirin Hanım, 'Cinselliğimde sorun yoktur' hayatta demem! Öyle diyen insanlara da sinirlenirim. Olabilir de tabii..
Freud'a bakarsanız vardır! Her insanın kendi cinselliğiyle bir yerde alay etmesi lazım değil mi? Sonuçta komik bir şey!
ŞİRİN SEVER/PAZAR SABAH