12 Mar 2010 09:50 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:09

''YOKSA KOLONYA KOKULU FEHMİ AJAN MI?'' ORAY EĞİN'DEN İLGİNÇ ŞÜPHE!..

Medyadaki 'Ajan' gazeteciler tartışması yeniden alevlendi. Yenişafak yazarı Fehmi Koru'nun 'MİT'çi Gazeteciler' yazısının ardından tartışmaya Akşam yazarı Oray Eğin de katıldı.

Yoksa kolonya kokulu Fehmi ajan mı?

Kendisine kötü bir haberim var: Hani bir zamanlar bazı köşe yazarlarını takıntılı olmakla, kendisini tekrar etmekle eleştirirdi ya şimdi aynı derdi o çekiyor. Ne yazık ki Fehmi Koru yeni ve özgün konular üretemez hale geldikçe eski defterleri açıyor, eskiden defalarca yazdığı konuları tekrar gündeme taşıyor. Biraz küf kokuyor doğal olarak da...
Geçenlerde yine Türk basınındaki ajan gazetecilere değinmiş. MİT'in gazetecileri kullandığı basında çok çiğnenmiş bir sakızdır. Yıllardır birileri bunu ortaya atar ama bugüne kadar hiç kanıtlayan çıkmadı. Her şey sadece iddialar üzerine gider. Somut kanıtlar ortaya koyan olmadı. Hep duyumlar...
Fehmi Koru'nun dayanağı da bu konularda yazılmış kitaplar. Bu kitaplardaki iddialara güvenmek ne derece doğru bilmiyorum; eğer herkes hakkında yazılan her kitabı ciddiye alırsak hepimiz ajan çıkarız.
Yıllarca Fehmi Koru'nun da ajan olduğu yazılıp çizilmedi mi? Bir aralar Suriye için çalıştığı konuşulmadı mı? İngiltere'de okuduğu yıllarda ajan olduğu ya da... Şimdi bu iddiaları ciddiye alıp Fehmi Koru'ya ajan demek kolay mı...
Rahmetli Ufuk Güldemir'in Türkiye'de şöhretin bedelini özetleyen bir lafı vardı: Önce eşcinsel oluyorsunuz, sonra AIDS'li, ardından da ajan... Bu dedikoduları üretenlerin herhangi bir dayanağa ihtiyacı yok, 'çamur at, izi kalsın' mantığını yürütüyorlar.
Kolonya kokulu Fehmi Koru'nun da ajan gazeteciler diye işaret ettiği pek çok kaynak bu çamur atma işleminden ibaret. Tıpkı Fehmi Koru'nun ajanlığını konu alan pek çok safsata gibi.
Hala dedikodulara, yıllanarak çürümüş iddialara itibar etmek doğru mu?
Hem şimdi kimin ne olduğunu aydınlatmak çok daha kolay. Hadi eskiden Koru bu konuları kaleme aldığında muhalifti, hükümete pek erişimi yoktu ve marjinal bir gazeteciydi.
Ama şimdi hükümet onların kontrolünde.
Artık bu işleri dedikodudan çıkarıp gerçekliğe dönüştürmenin vakti değil mi? Koru, köşesinden çamur atacağına yakını olduğu bir milletvekiline bu konunun araştırılması için ricacı bulunsa ya... Ya da akrabası olduğu devletin en tepesinden, Cumhurbaşkanı'ndan istese bunu... Araştırılsın, ortaya çıkarılsın... Bunu kolaylıkla yaptırabilir. Herkesin eteğindeki taşlar dökülsün...
Madem bu kadar meraklı ve takıntılı bu konuda gerçekleri öğrenmeye en yakın gazeteci o... Neden bu ayrıcalığını kullanmıyor mu?
Acaba gerçekler ortaya çıktığında kendisine yıllardır yazı malzemesi veren bu konunun çökeceğini mi düşünüyor? Tıpkı Rodos ve Bilderberg komploları gibi... Sadece dedikoduya itibar etmek o yüzden mi işine geliyor?

'Veda' polemiği
- ZÜLFÜ LİVANELİ HAKLI: 'Veda' filmine medyanın önyargılı yaklaştığı, sürekli yermeye yönelik yayın yaptığı doğru. Mirgün Cabas'ın yanına, Livaneli'ye kişisel takıntısı olduğu yıllardır bilinen Hakkı Devrim'i alıp sadece filmi kötülemek için isimler toplayıp program yapması taraflı yayıncılıktır. Bir başka programda NTV spikerinin filmi izlemeden telefon söyleşisinde 'Sizin filminiz beğenilmiyor' diye ilk soruya girmesi kasıtlı ve kötü niyetlidir. Zülfü Livaneli kızmakta, öfkelenmekte haklı. NTV'nin kendi çalışanı Can Dündar'ın yaptığı 'Mustafa' filmine kayıtsız şartsız destek çıkmasıyla 'Veda'yı abartılı bir şekilde yermesi de kasıt ve motivasyon konusunda soru işaretlerini çoğaltıyor.

- ZÜLFÜ LİVANELİ HAKSIZ: Ne olursa olsun, kim ne derse desin, kim ne yazarsa yazsın, istediği kadar sinirlensin, hoşuna gitmesin onunla hesaplaşma yöntemi patronlar üzerinden değildir. NTV'nin yayınlarından duyduğu hoşnutsuzluktan dolayı 'Ferit Şahenk'e çağrıda bulunuyorum' demesi yakışık almıyor. Böyle deyince koskoca Livaneli dinci basından medya patronlarına seslenen tetikçilerle aynı kayığa binmiş oluyor. Mücadele alanı patronlar katı değildir. Livaneli bu gibi durumlarda soğukkanlılığını korumalı, istiyorsa yanıtını köşesinden vermelidir. Muhatap almayabilir, görmezden gelebilir de. Ancak son yıllarda her türlü eleştiriden fazlasıyla inciniyor.

Kürşat Başar'la yeniden
Şu medyada dostluk olmaz denir ya... Kürşat Başar en sevdiğim dostlarımdandır; ta 1995'te tanışmışız, geçenlerde imzaladığı kitaptan fark ettik. Yıllar çabuk geçiyor. Bu gazetede dönüşümlü olarak da yazdık, başka yerlerde beraber işler yapmak için de düşündük, kafa yorduk, bir ara öğleden sonraları Ortaköy'de Myott'ta az fikir üretmedik karşılıklı...
Bütün bu yıllar boyunca tek bir şey değişmedi: Kürşat'ın bana gösterdiği dostluk.
Çarşamba gecesi Fox'ta artık bir televizyon klasiği olan 'Kürşat Başar'la' programının ilk bölümü yayınlandı... Bu ilk programda beraber olalım deyince de bütün röportajlardan, program tekliflerinden kaçan ben koşarak gittim ekrandaki 'yalısına'... Çekimler üç-dört saati buldu herhalde; laf lafı açtı, sohbet sohbeti doğurdu... Ekrana bunun çok az bir kısmı yansıdı ama çok eğlendik...
İzleyen herkesten de çok güzel tepkiler geldi zaten... Bu arada amma çok insan izlemiş! Farklı farklı çevrelerden pek çok kişi...
Fox'a iyi gelecek 'Kürşat Başar'la' ve onu yakından tanımayanlar da en azından haftada bir Kürşat Başar'ın masadan da yansıyan dostluğunu ekranda görebilecek.

Oray Eğin/Akşam