06 Haz 2011 09:55
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:25
YOK ÖYLE BAŞKALARININ SIRTINDAN KAHRAMANLIK TASLAMAK...MERTSEN SÖYLEYECEKSİN!
Star yazarı Ahmet Kekeç, yaptığı açıklama nedeniyle Başbakan'ın "mert değil namert" çıkışına muhatap olan Nuray Mert'e çağrıda bulundu...
Mert dayanır, namert kaçarmış!
Böyle diyor Can Dündar... Kendi yandaşları tarafından “romantik isyankar” diye “ti”ye alınan, özel hayatı kurcalanan, bilmem ne taksisindeki görüntüleri yine kendi yandaşları tarafından şurda burda dolaştırılan Can Dündar...
Nuray Mert’i savunan bir yazı yazmış.
Bu “mert kadın”ın, laik kesimi kızdırmak pahasına vaktiyle kimlere sahip çıktığını anlattığı yazısında, sırasıyla Başbakan’a, “İslamcı” addedilen kesime, yandaş kalemlere verip veriştirdikten ve The Economist dergisine selamını çaktıktan sonra hükmünü yapıştırıyor:
“Nuray çetin cevizdir; ‘Mert dayanır...’ atasözünün delili gibidir. Bu gazetenin kapısından giren yazarlar, tarihin ağırlığını sırtlarında taşırlar, yazdıkları her satırın bedelini ağır ödeyebileceklerini bilirler. Ama yine tarihte kayıtlı bir hakkaniyete güvenirler...”
Ben de tam bunu söylüyordum işte.
Madem bir kapıdan giriyorsun ve tarihin ağırlığını sırtında taşıyorsun, bakalım hakkaniyetten yana mısın? Bakalım, kendini savunusuna adadığın hanımefendi “tarihe kayıtlı hakkaniyet” karşısında nasıl bir pozisyonda?
Dün baktım, hanımefendi de kendini savunmuş, “DSİ, baraj” filan diyerek konuyu başka mecralara çekiyor...
Hazır kamu otoritesine meydan okuyacak bir fırsat geçti eline... Durur mu?
Hem, bu işi Can Dündar gibi “romantiklere” bırakacak değil ya.
Önce bir “hadis”ten giriyor, “haksızlık karşısında susan”ın pozisyonun hatırlatıp kendi pozisyonunu sağlama aldıktan sonra mevcut iktidara yaranmak için kırk takla atan gazetecilere verip veriştiriyor, sonra da Başbakan’ın sözleri karşısında susmanın kendisi açısından “alçaklık” olacağını söylüyor.
Okuduğunuzda, “Evet, mert kadınmış” diyorsunuz.
Fakat, konu kimin ne kadar mert ya da namert olduğu değil.
Konu, yanlış hatırlamıyorsam, duble yollarla Dersim harekâtı arasında kurulan ilişkiydi. Yanlış mı hatırlıyorum yoksa?
Hanımefendi, hükümetin duble yollarla bölgeye şiddet götüreceğini iddia ediyordu ve “benzetmek gibi olmasın ama” diyerek 1935’lerde Dersim harekatını kolaylaştırmak için bölgede başlatılan “imar çalışmalarını” hatırlatıyordu.
Bir de, bir “rapor”dan söz ediyordu.
Hangi rapor bu?
Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bilmek istiyorum.
Dersim harekâtını kolaylaştırmak için başlatılan imar çalışmaları nedir ve bu çerçevede neler yapılmış?
Hükümetin duble yollarla bölgeye götüreceği şiddetin nev’i nedir?
Bilmek istiyorum.
Duble yollarla şiddet arasında bir ilişki kuracaksak, batı illerine yapılan duble yolları nasıl tevil edeceğiz?
Madem ortaya bir iddia attın, kaçmak yok, tek tek anlatacaksın...
Duble yollarla giden şiddet, başka yollar bulamıyor mu?
Başbakan, Şırnak ve Hakkari’ye havaalanı açacaklarını söylüyordu. Burada ne tür bir şiddetin altyapısı hazırlanıyor?
Bilelim, anlat...
Hanımefendi “Mevcut hükümetin değil, mevcut devlet politikalarının ısrar ettiği güvenlikçi mantığı eleştirdim...” diyor.
Peki, boşaltılan köyler, karakol baskınları, Heron skandalı hangi güvenlikçi politikaların ürünüdür?
Bunlara ilişkin neden bir tek eleştirisi yok hanımefendinin?
Hatırladığım kadarıyla, sözlerinin arasında “Dersim katliamı” tamlaması da geçiyordu. O zaman, haksızlık karşısında susmamayı şiar edinmiş bir “mert kadın” olarak bize Dersim’de ne olduğunu anlatsın... Daha önce içinde Dersim geçen bir yazısını, bir konuşmasını, bir beyanatını hatırlamıyoruz çünkü.
Bilelim, ne olmuş Dersim’de?
Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim’de olup bitenlerin “devrimlerin tarihsel meşruiyeti içinde” olağan karşılanması gerektiğini söylüyordu.
Kendisi ne diyor?
Devlet Dersim’de katliam mı yapmıştır?
Hükümetin duble yollarla götüreceği “muhayyel şiddeti” diline dolayan ve istikbaldeki haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmayacağını söyleyen hanımefendi, “somut ve mevcut haksızlıklar” karşısında da (yurt baskınları, molotof kokteyllerle yakılan öğrenciler, öldürülen din adamları, PKK tarafından tehdit edilen Kürt aydınları, emirle açılıp kapatılan kepenkler, vs...) “dilsiz şeytan olmamayı” düşünüyor mu?
Madem bir kapıdan girdin ve tarihin ağırlığını sırtında taşıyorsun, iddianı tafsilatlandıracaksın...
Yok öyle başkalarının sırtından kahramanlık taslamak...
Bölgeye şiddet duble yollar üzerinden nasıl, ne zaman ve hangi enstrümanlarla gidecek?
Mertsen söyleyeceksin.
Ahmet Kekeç/Star
Böyle diyor Can Dündar... Kendi yandaşları tarafından “romantik isyankar” diye “ti”ye alınan, özel hayatı kurcalanan, bilmem ne taksisindeki görüntüleri yine kendi yandaşları tarafından şurda burda dolaştırılan Can Dündar...
Nuray Mert’i savunan bir yazı yazmış.
Bu “mert kadın”ın, laik kesimi kızdırmak pahasına vaktiyle kimlere sahip çıktığını anlattığı yazısında, sırasıyla Başbakan’a, “İslamcı” addedilen kesime, yandaş kalemlere verip veriştirdikten ve The Economist dergisine selamını çaktıktan sonra hükmünü yapıştırıyor:
“Nuray çetin cevizdir; ‘Mert dayanır...’ atasözünün delili gibidir. Bu gazetenin kapısından giren yazarlar, tarihin ağırlığını sırtlarında taşırlar, yazdıkları her satırın bedelini ağır ödeyebileceklerini bilirler. Ama yine tarihte kayıtlı bir hakkaniyete güvenirler...”
Ben de tam bunu söylüyordum işte.
Madem bir kapıdan giriyorsun ve tarihin ağırlığını sırtında taşıyorsun, bakalım hakkaniyetten yana mısın? Bakalım, kendini savunusuna adadığın hanımefendi “tarihe kayıtlı hakkaniyet” karşısında nasıl bir pozisyonda?
Dün baktım, hanımefendi de kendini savunmuş, “DSİ, baraj” filan diyerek konuyu başka mecralara çekiyor...
Hazır kamu otoritesine meydan okuyacak bir fırsat geçti eline... Durur mu?
Hem, bu işi Can Dündar gibi “romantiklere” bırakacak değil ya.
Önce bir “hadis”ten giriyor, “haksızlık karşısında susan”ın pozisyonun hatırlatıp kendi pozisyonunu sağlama aldıktan sonra mevcut iktidara yaranmak için kırk takla atan gazetecilere verip veriştiriyor, sonra da Başbakan’ın sözleri karşısında susmanın kendisi açısından “alçaklık” olacağını söylüyor.
Okuduğunuzda, “Evet, mert kadınmış” diyorsunuz.
Fakat, konu kimin ne kadar mert ya da namert olduğu değil.
Konu, yanlış hatırlamıyorsam, duble yollarla Dersim harekâtı arasında kurulan ilişkiydi. Yanlış mı hatırlıyorum yoksa?
Hanımefendi, hükümetin duble yollarla bölgeye şiddet götüreceğini iddia ediyordu ve “benzetmek gibi olmasın ama” diyerek 1935’lerde Dersim harekatını kolaylaştırmak için bölgede başlatılan “imar çalışmalarını” hatırlatıyordu.
Bir de, bir “rapor”dan söz ediyordu.
Hangi rapor bu?
Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bilmek istiyorum.
Dersim harekâtını kolaylaştırmak için başlatılan imar çalışmaları nedir ve bu çerçevede neler yapılmış?
Hükümetin duble yollarla bölgeye götüreceği şiddetin nev’i nedir?
Bilmek istiyorum.
Duble yollarla şiddet arasında bir ilişki kuracaksak, batı illerine yapılan duble yolları nasıl tevil edeceğiz?
Madem ortaya bir iddia attın, kaçmak yok, tek tek anlatacaksın...
Duble yollarla giden şiddet, başka yollar bulamıyor mu?
Başbakan, Şırnak ve Hakkari’ye havaalanı açacaklarını söylüyordu. Burada ne tür bir şiddetin altyapısı hazırlanıyor?
Bilelim, anlat...
Hanımefendi “Mevcut hükümetin değil, mevcut devlet politikalarının ısrar ettiği güvenlikçi mantığı eleştirdim...” diyor.
Peki, boşaltılan köyler, karakol baskınları, Heron skandalı hangi güvenlikçi politikaların ürünüdür?
Bunlara ilişkin neden bir tek eleştirisi yok hanımefendinin?
Hatırladığım kadarıyla, sözlerinin arasında “Dersim katliamı” tamlaması da geçiyordu. O zaman, haksızlık karşısında susmamayı şiar edinmiş bir “mert kadın” olarak bize Dersim’de ne olduğunu anlatsın... Daha önce içinde Dersim geçen bir yazısını, bir konuşmasını, bir beyanatını hatırlamıyoruz çünkü.
Bilelim, ne olmuş Dersim’de?
Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim’de olup bitenlerin “devrimlerin tarihsel meşruiyeti içinde” olağan karşılanması gerektiğini söylüyordu.
Kendisi ne diyor?
Devlet Dersim’de katliam mı yapmıştır?
Hükümetin duble yollarla götüreceği “muhayyel şiddeti” diline dolayan ve istikbaldeki haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmayacağını söyleyen hanımefendi, “somut ve mevcut haksızlıklar” karşısında da (yurt baskınları, molotof kokteyllerle yakılan öğrenciler, öldürülen din adamları, PKK tarafından tehdit edilen Kürt aydınları, emirle açılıp kapatılan kepenkler, vs...) “dilsiz şeytan olmamayı” düşünüyor mu?
Madem bir kapıdan girdin ve tarihin ağırlığını sırtında taşıyorsun, iddianı tafsilatlandıracaksın...
Yok öyle başkalarının sırtından kahramanlık taslamak...
Bölgeye şiddet duble yollar üzerinden nasıl, ne zaman ve hangi enstrümanlarla gidecek?
Mertsen söyleyeceksin.
Ahmet Kekeç/Star