09 Mar 2011 10:12
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:06
YOĞUNLAŞ BAKALIM,KOÇUM BENİM ALTINDAN NE ÇIKACAK, GÖRELİM!
Bir hafta izin isteyen ve kitap yazmak için yoğunlaşacağını söyleyen Ruşen Çakır'a Şamil Tayyar'dan mesaj var.
Sen de yoğunlaş, koçum benim
Geçenlerde televizyonda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu izliyorum, heyecanla şöyle konuşuyordu: “Hiç gazeteciye niye kitap yazıyorsun diye sorulur mu?”
Baktım dün NTV’nin kafası karışık, sağa sola yalpalayan adamı Ruşen Çakır, kitap yazmak için izleyicilerden bir hafta izin isterken, aklınca Oda TV operasyonuna gönderme yapıyor: “Türkiye’de artık bir gazetecinin bir kitap yazması bile başlı başına bir sorun oluyor. Ne yapalım, oluyor diye kitap yazmayı bırakacak halimiz yok. Bu yoğunlaşma için sizden 1 hafta izin istiyorum.”
Yoğunlaş bakalım, koçum benim, altından ne çıkacak, görelim. Cumhurbaşkanını yönlendirmeye çalıştınız ama yemedi.
Hatırlatayım cümlenizi
Operasyon Ergenekon kitabımdan dolayı 20 ay hapis cezası aldığımda göbek atıyordunuz, çıkıp kamuoyuna “Hiç gazeteciye niye kitap yazıyorsun diye sorulur mu?” narası atmadınız. “Türkiye’de artık bir gazetecinin kitap yazması başlı başına sorun” demediniz.
Üstelik cumhuriyet tarihinde eşine rastlanmayacak bir kararla mahkum edildiğim halde.
Taammüden adam öldürmek gibi “taammüden kitap yazmak” suçundan mahkum oldum. İfade aynen şöyle: Sakince bilgi toplayarak zaman içerisinde yazmak...
Ne yani, öfkeyle bilgi toplayıp alelacele bir gecede yazsaydım, ceza almayacak mıydım? Kitap bir tasarımdır; düşünürsünüz, araştırırsınız sonra yazarsınız.
Bu karar, hukuk fakültelerinde ibret olsun diye ders olarak okutulmalı, CHP ve medyanın ağzı bantlı kağıttan kaplanlarına birer nüsha verilmeli, HSYK binasının önüne asılmalıdır.
Üç ayrı davada aldığım 50 aylık mahkumiyet kararı bir kenarda duruyor, sayısını unuttum, diğer ceza davaları sürüyor. Son bir yılda ödediğim tazminat miktarı ise gazetenin ödediği hariç eski parayla 30 milyarı geçti.
Sevilay Yüselir’in, Mehmet Baransu’nun, Adem Yavuz Arslan’ın başına gelenler ortada. Ergenekon ve Balyoz’un üzerine giden yüzlerce gazeteci, 5 bin civarındaki soruşturma ve davayla boğuşuyor.
Ne hazindir, Oda TV operasyonunda tutuklanan Sait Çakır, bu davaların bin 600’ünü açan Savcı Ali Çakır’ın kardeşi.
İşçi Partisi ile el ele sokaklara dökülüp ağızlarını bantlayanlar, TV ekranlarında “şerefsizlik” diyerek salyalarını akıtanlar, yargıdaki bu kuşatmaya kör kaldılar.
Elbette, haksız yere hiç kimsenin, hele meslektaşımın mağdur edilmesine yüreğim el vermez. Son operasyonla ilgili kanaatlerimi pazartesi günkü yazımda paylaştım. Kaldı ki, tutuklanmadan bir gün önce telefonla aradığım Nedim Şener’e, “Seni televizyonda izlerken sıkıntılı gördüm,
yapabileceğim iz bir şey var mı?” diyerek sormuş, aramızda geçen tatsız tartışmaya rağmen teselli etmeye çalışmış birisiyim.
Ancak hiç kimse, bu kalemler üzerinden, medyanın darbeci yapısını aklamaya, yabancı istihbarat örgütleri üzerinden Türkiye’deki toplumu, siyaseti ve devleti biçimlendirme rolünü örtbas etmeye kalkışmasın.
Şamil Tayyar/Star
Geçenlerde televizyonda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu izliyorum, heyecanla şöyle konuşuyordu: “Hiç gazeteciye niye kitap yazıyorsun diye sorulur mu?”
Baktım dün NTV’nin kafası karışık, sağa sola yalpalayan adamı Ruşen Çakır, kitap yazmak için izleyicilerden bir hafta izin isterken, aklınca Oda TV operasyonuna gönderme yapıyor: “Türkiye’de artık bir gazetecinin bir kitap yazması bile başlı başına bir sorun oluyor. Ne yapalım, oluyor diye kitap yazmayı bırakacak halimiz yok. Bu yoğunlaşma için sizden 1 hafta izin istiyorum.”
Yoğunlaş bakalım, koçum benim, altından ne çıkacak, görelim. Cumhurbaşkanını yönlendirmeye çalıştınız ama yemedi.
Hatırlatayım cümlenizi
Operasyon Ergenekon kitabımdan dolayı 20 ay hapis cezası aldığımda göbek atıyordunuz, çıkıp kamuoyuna “Hiç gazeteciye niye kitap yazıyorsun diye sorulur mu?” narası atmadınız. “Türkiye’de artık bir gazetecinin kitap yazması başlı başına sorun” demediniz.
Üstelik cumhuriyet tarihinde eşine rastlanmayacak bir kararla mahkum edildiğim halde.
Taammüden adam öldürmek gibi “taammüden kitap yazmak” suçundan mahkum oldum. İfade aynen şöyle: Sakince bilgi toplayarak zaman içerisinde yazmak...
Ne yani, öfkeyle bilgi toplayıp alelacele bir gecede yazsaydım, ceza almayacak mıydım? Kitap bir tasarımdır; düşünürsünüz, araştırırsınız sonra yazarsınız.
Bu karar, hukuk fakültelerinde ibret olsun diye ders olarak okutulmalı, CHP ve medyanın ağzı bantlı kağıttan kaplanlarına birer nüsha verilmeli, HSYK binasının önüne asılmalıdır.
Üç ayrı davada aldığım 50 aylık mahkumiyet kararı bir kenarda duruyor, sayısını unuttum, diğer ceza davaları sürüyor. Son bir yılda ödediğim tazminat miktarı ise gazetenin ödediği hariç eski parayla 30 milyarı geçti.
Sevilay Yüselir’in, Mehmet Baransu’nun, Adem Yavuz Arslan’ın başına gelenler ortada. Ergenekon ve Balyoz’un üzerine giden yüzlerce gazeteci, 5 bin civarındaki soruşturma ve davayla boğuşuyor.
Ne hazindir, Oda TV operasyonunda tutuklanan Sait Çakır, bu davaların bin 600’ünü açan Savcı Ali Çakır’ın kardeşi.
İşçi Partisi ile el ele sokaklara dökülüp ağızlarını bantlayanlar, TV ekranlarında “şerefsizlik” diyerek salyalarını akıtanlar, yargıdaki bu kuşatmaya kör kaldılar.
Elbette, haksız yere hiç kimsenin, hele meslektaşımın mağdur edilmesine yüreğim el vermez. Son operasyonla ilgili kanaatlerimi pazartesi günkü yazımda paylaştım. Kaldı ki, tutuklanmadan bir gün önce telefonla aradığım Nedim Şener’e, “Seni televizyonda izlerken sıkıntılı gördüm,
yapabileceğim iz bir şey var mı?” diyerek sormuş, aramızda geçen tatsız tartışmaya rağmen teselli etmeye çalışmış birisiyim.
Ancak hiç kimse, bu kalemler üzerinden, medyanın darbeci yapısını aklamaya, yabancı istihbarat örgütleri üzerinden Türkiye’deki toplumu, siyaseti ve devleti biçimlendirme rolünü örtbas etmeye kalkışmasın.
Şamil Tayyar/Star