Yılmaz Özdil'den olay yazı: Şerefsiz basınımız gene haklı çıktı!
"Kulübeci zihniyeti Avrupa Fatihi diye alkışlaya alkışlaya 15 senedir iktidarda tutuyorlar"
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, iktidara dönük eleştirisinde "Kulübeci
Abdullah'ı önce başbakan, sonra cumhurbaşkanı yapan, kulübeci
zihniyeti Avrupa Fatihi diye alkışlaya alkışlaya 15 senedir
iktidarda tutan ve neticede bahçedeki kulübeye konulan sayın
ahalimizi tebrik ederim" görüşünü dile getirdi.
Yılmaz Özdil'in "Bahçedeki kulübe" başlığıyla yayımlanan
yazısı şöyle:
Sene 1995.
Bademler muhalefette.
Abdullah Gül, TBMM'de konuşuyor.
“Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne giremeyeceği kesindir, bunu
Avrupalılar söylemektedir, çünkü Avrupa Birliği, Hıristiyan
Birliği'dir, medya pembe tablo çiziyor, halkın beyni yıkanıyor,
Türkiye'yi bu duruma getirenler suçludur, anlaşmaların hepsi
kağıt üstündedir, AB'nin peşine takılarak Türkiye'yi daha da
fakirleştireceksiniz, siz bu zihniyette olursanız, sizi zenginler
köşkünün bahçesinde kulübeye koyarlar.”
*
Sene 2002.
Bademler iktidara geldi.
*
Sene 2003.
Asrın liderimiz başbakan olur olmaz resmi temaslar için
Almanya'ya gitti, “en geç sekiz senede AB'ye üye oluruz” dedi.
Haysiyetsiz basınımız “sekiz seneye kalmaz” manşetleri attı.
*
Sene 2004.
Haysiyetsiz basınımız haklı çıktı. Hemen o sene AB'ye girdik.
Asrın liderimiz, kulübeci Abdullah'la beraber Brüksel'den
Ankara'ya geldi, kilometrelerce konvoyla karşılandı, “Avrupa
Fatihi” pankartları açıldı, AB bayrağını simgeleyen mavi balonlar
gökyüzüne bırakıldı, güpegündüz havayi fişekler fırlatıldı,
kulübeci Abdullah'la beraber kamyonun üstüne çıkarak şehir
turu atan asrın liderimiz, “bayramımız kutlu olsun, hedef tam
üyelikti, tam üyelik alındı” dedi. “Hamdolsun başardık, bizim
hükümetimize nasip oldu, inşallah bu başarımız ilerde
romanlarda yazılacak” dedi. Türkiye seninle gurur duyuyor
sloganları atıldı. Kendisine “işte lider işte AB” yazılı çiçek
takdim edildi. Hep bir ağızdan “memleketim” şarkısı söylendi.
Şerefsiz basınımız “dünya bize hayran” manşetleri attı.
*
Şerefsiz basınımız gene haklı çıktı. Hakikaten hayran olunmayacak
gibi değildi. Çünkü, baktık ki şahane giriyoruz, 2004 henüz
bitmeden AB'ye bi daha girdik.
*
Takvimde başka gün kalmamış gibi tam 29 Ekim'de, asrın liderimiz
kulübeci Abdullah'la birlikte Roma'da Papa heykelinin önünde AB
anayasasına imza attı. Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasasından
devamlı şikayet eden ve ısrarla değiştirmek isteyen asrın
liderimiz, AB anayasasını pek beğenmişti, kelimesine dokunmadan,
şak diye imzaladı.
*
Ahlaksız basınımız AB'ye giriş üstüne giriş yapmamızın
heyecanıyla olsa gerek, Papa 5'inci Sixtus'un önünde imza
atıldığını yazdı. Halbuki, papa papaydı ama, 5'inci Sixtus
değildi, 10'uncu Innocestus'tu. Ortak özellikleri Türk düşmanı
olmalarıydı. Amaaan, bu tür mevzuları kafaya takmaya değmezdi,
AB'ye girmiştik ya, sen ona bak'tı... Ahlaksız basınımız
“demokrasimiz taçlandı” manşetleri attı, “dünya gıptayla bizi
izliyor” yorumları yazıldı.
*
Ramazan ayıydı. Asrın liderimiz, İtalya cumhurbaşkanıyla öğle
yemeğine katıldı, oruçlu olmadığı anlaşıldı, CHP'lilerin
ramazan ayında oruçlu olup olmadıklarını paparazzi gibi
teleobjektiflerle, gizli kameralarla takip eden yavşak basınımız,
asrın liderimizin oruçlu olmadığından hiç bahsetmedi. Roma
seferini 250 muhabirle takip etmelerine rağmen, abuk sabuk
detayları bile en ince ayrıntılarına kadar yazmalarına rağmen,
oruç mevzusunu sansürlediler.
*
O akşam... Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu için Roma
Büyükelçiliğimize gidildi. Salondaki masada “nice yıllara”
yazılı pasta vardı. Beleşçi basınımız pek sevindi, meyveli
pastanın bütün açılardan fotoğrafları çekildi, pastanın
önünde anonslar çekildi. “Cumhuriyet Bayramımızı kutlama pastası
değil mi?” diye soruldu...
Değildi. Kulübeci Abdullah 29 Ekim doğumluydu. Asrın liderimiz,
kulübeci Abdullah'a doğumgünü sürpriz partisi düzenlemişti.
“Hadi kes bakalım Abdullah” dedi. Kulübeci Abdullah pastayı kesti.
Asrın liderimiz, kulübeci Abdullah'a dolmakalem hediye etti, sonra
da beleşçi basınımıza izahat verdi, “sabahtan beri bunu
hazırlıyorduk, çaktırmadan bu noktaya kadar getirdik” dedi.
Beleşçi basınımız “Avrupa Birliği'ni taçlandıran doğumgünü
partisi” diye manşet attı.
*
Taçlana taçlana bi hal olduk.
2005'te gene taçlandık.
Avrupa Birliği'ne Brüksel ve Roma'dan sonra, bu defa Viyana'da
girdik.
*
Asrın liderimiz “hedef tam üyelikti, hamdolsun tam üyelik alındı”
dedi. Bu defa havayi fişekleri sayın ahalimiz yerine yalaka
basınımız fırlattı. En büyük puntolarla “merhaba Avrupa”
manşetleri atıldı. “Üçüncü Viyana kuşatması” diyen de vardı,
“Cumhuriyetin ilanından sonra en büyük adım” diyen de... Bazıları
“her şey ona kısmet oldu, dimdik durdu” diyerek, asrın liderimizin
hakkını teslim ediyordu. İşsizliğin sona ereceği, soluduğumuz
havanın, içtiğimiz suyun daha temiz olacağı bile yazıldı.
Otlaklarımızdaki hayvanlarımızın bile daha mutlu, daha huzurlu
olacağı yazıldı. Köşe yazılarına çok güldüğüm duayen
sıfatlı bi gazteci mesela... “Kompleksli ahmakların kafası ermiyor,
tarihi zaferdir bu” diye yazdı.
*
2006'da sadece AB'ye girmekle kalmadık, asrın liderimiz Viyana'daki
halı saha maçında Avrupa Birliği karmasında forma giydi. Sayın
hükümetimiz kaç paraysa ödedi, Viyana sokaklarındaki reklam
panoları kiralandı, asrın liderimizin vole atarken çekilmiş
posterleri konuldu. Asrın liderimizin vole atarkenki reklamlarında
“Avrupa Birliği takımının yeni forveti, birlikte daha
güçlüyüz, Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan” yazıyordu.
Asrın liderimizin ısınma hareketleri sırasında, sayın
hükümetimizin bakanları tribünde bayrak salladı, bayrağı en
coşkulu şekilde kulübeci Abdullah sallıyordu. Sayın gurbetçi
ahalimiz salonu doldurmuştu, tezahüratla inletiyordu. Goygoycu
basınımız, tırışkadan halı saha maçına dünya kupası finali
muamelesi yaptı, naklen yayınlayan televizyonlar bile oldu, “AB'de
doksana taktık, AB'nin golcüsüyüz” manşetleri döşendi. Asrın
liderimiz biri penaltıdan iki gol attı. Yavşak köşe yazarlarımız
“Avrupa Birliği'ni Tayyip Erdoğan sırtladı, Avrupa'ya galibiyeti
başbakanımız getirdi, AB'nin santraforuyla gurur duyduk” diye
yazdı.
*
2006'ın ramazan ayında... Almanya başbakanı Merkel, İstanbul'a
geldi, AKP'nin iftarına katıldı. Mozart'ın Türk Marşı'yla
karşılandı, ezan okundu, hurmayla oruç açıldı, AB'nin milli
marşı olan Beethoven'ın 9'uncu senfonisiyle uğurlandı.
*
(Şimdilerde umreci Mustafa Ceceli'nin ezanıyla, Orhan Gencebay'la
Hande Yener'le filan oruç açan asrın liderimiz, AB'ye girdiğimiz
dönemlerde Mozart ve Beethoven'dan başkasını iftara
çağırmıyordu.)
*
E gir gir, sıkıldık haliyle. Bir süre girmedik AB'ye.
*
2013'te, Geri Kabul Anlaşması'nı imzalayan asrın liderimiz,
müjdeyi bizzat verdi. “Bu imza tarihidir, milattır, bu attığımız
imzayla Türk vatandaşlarına Avrupa kapıları açılıyor, vizeler
kalkıyor, Türk vatandaşları üç sene içinde Avrupa'ya vizesiz
seyahat edecek” dedi. Hiç kimse çıkıp “10 sene önce sekiz seneye
kalmaz dememiş miydiniz?” demedi. Alkışladılar.
*
Üç sene geçti.
2016 oldu.
Bu defa müjdeyi stratejik Ahmet Kiziroğlu verdi.
“Vizeler kalkıyor, Türk vatandaşları üç sene içinde Avrupa'ya
vizesiz seyahat edecek, ufkunuzu geniş tutun” dedi. Hiç kimse
çıkıp “ne ufukmuş be birader, üç sene önce de üç sene sonra
dememiş miydiniz?” demedi. Alkışladılar.
*
Baktı ki güzel alkışlıyorlar, stratejik Ahmet Kiziroğlu gene
2016'da net tarih verdi. “Kayserili pazarlığı yaptık, Haziran ayı
sonunda Avrupa'ya vizesiz gireceğiz, üstüne altı milyar euro
verecekler” dedi. Akp'yi yalamaktan dilinde pütür kalmayan
aşağılık basınımız “AB zirvesine stratejik damga vurduk, ne
istediysek aldık” manşetleri attı.
*
(Geçen ay Kayserili pazarlığının birinci yıldönümünü
kutladık!)
*
Ve, dün itibariyle... Bahçedeki kulübedeyiz!
*
Kulübeci Abdullah'ı önce başbakan, sonra cumhurbaşkanı yapan,
kulübeci zihniyeti Avrupa Fatihi diye alkışlaya alkışlaya 15
senedir iktidarda tutan ve neticede bahçedeki kulübeye konulan
sayın ahalimizi tebrik ederim.