08 Tem 2017 11:14
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:58
Yılmaz Özdil'den olay yazı: Şerefsiz basınımız gene haklı çıktı!
"Kulübeci zihniyeti Avrupa Fatihi diye alkışlaya alkışlaya 15 senedir iktidarda tutuyorlar"
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, iktidara dönük eleştirisinde "Kulübeci
Abdullah'ı önce başbakan, sonra cumhurbaşkanı yapan, kulübeci
zihniyeti Avrupa Fatihi diye alkışlaya alkışlaya 15 senedir
iktidarda tutan ve neticede bahçedeki kulübeye konulan sayın
ahalimizi tebrik ederim" görüşünü dile getirdi.
Yılmaz Özdil'in "Bahçedeki kulübe" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Sene 1995.
Bademler muhalefette.
Abdullah Gül, TBMM'de konuşuyor.
“Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne giremeyeceği kesindir, bunu Avrupalılar söylemektedir, çünkü Avrupa Birliği, Hıristiyan Birliği'dir, medya pembe tablo çiziyor, halkın beyni yıkanıyor, Türkiye'yi bu duruma getirenler suçludur, anlaşmaların hepsi kağıt üstündedir, AB'nin peşine takılarak Türkiye'yi daha da fakirleştireceksiniz, siz bu zihniyette olursanız, sizi zenginler köşkünün bahçesinde kulübeye koyarlar.”
*
Sene 2002.
Bademler iktidara geldi.
*
Sene 2003.
Asrın liderimiz başbakan olur olmaz resmi temaslar için Almanya'ya gitti, “en geç sekiz senede AB'ye üye oluruz” dedi. Haysiyetsiz basınımız “sekiz seneye kalmaz” manşetleri attı.
*
Sene 2004.
Haysiyetsiz basınımız haklı çıktı. Hemen o sene AB'ye girdik. Asrın liderimiz, kulübeci Abdullah'la beraber Brüksel'den Ankara'ya geldi, kilometrelerce konvoyla karşılandı, “Avrupa Fatihi” pankartları açıldı, AB bayrağını simgeleyen mavi balonlar gökyüzüne bırakıldı, güpegündüz havayi fişekler fırlatıldı, kulübeci Abdullah'la beraber kamyonun üstüne çıkarak şehir turu atan asrın liderimiz, “bayramımız kutlu olsun, hedef tam üyelikti, tam üyelik alındı” dedi. “Hamdolsun başardık, bizim hükümetimize nasip oldu, inşallah bu başarımız ilerde romanlarda yazılacak” dedi. Türkiye seninle gurur duyuyor sloganları atıldı. Kendisine “işte lider işte AB” yazılı çiçek takdim edildi. Hep bir ağızdan “memleketim” şarkısı söylendi. Şerefsiz basınımız “dünya bize hayran” manşetleri attı.
*
Şerefsiz basınımız gene haklı çıktı. Hakikaten hayran olunmayacak gibi değildi. Çünkü, baktık ki şahane giriyoruz, 2004 henüz bitmeden AB'ye bi daha girdik.
*
Takvimde başka gün kalmamış gibi tam 29 Ekim'de, asrın liderimiz kulübeci Abdullah'la birlikte Roma'da Papa heykelinin önünde AB anayasasına imza attı. Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasasından devamlı şikayet eden ve ısrarla değiştirmek isteyen asrın liderimiz, AB anayasasını pek beğenmişti, kelimesine dokunmadan, şak diye imzaladı.
*
Ahlaksız basınımız AB'ye giriş üstüne giriş yapmamızın heyecanıyla olsa gerek, Papa 5'inci Sixtus'un önünde imza atıldığını yazdı. Halbuki, papa papaydı ama, 5'inci Sixtus değildi, 10'uncu Innocestus'tu. Ortak özellikleri Türk düşmanı olmalarıydı. Amaaan, bu tür mevzuları kafaya takmaya değmezdi, AB'ye girmiştik ya, sen ona bak'tı... Ahlaksız basınımız “demokrasimiz taçlandı” manşetleri attı, “dünya gıptayla bizi izliyor” yorumları yazıldı.
*
Ramazan ayıydı. Asrın liderimiz, İtalya cumhurbaşkanıyla öğle yemeğine katıldı, oruçlu olmadığı anlaşıldı, CHP'lilerin ramazan ayında oruçlu olup olmadıklarını paparazzi gibi teleobjektiflerle, gizli kameralarla takip eden yavşak basınımız, asrın liderimizin oruçlu olmadığından hiç bahsetmedi. Roma seferini 250 muhabirle takip etmelerine rağmen, abuk sabuk detayları bile en ince ayrıntılarına kadar yazmalarına rağmen, oruç mevzusunu sansürlediler.
*
O akşam... Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu için Roma Büyükelçiliğimize gidildi. Salondaki masada “nice yıllara” yazılı pasta vardı. Beleşçi basınımız pek sevindi, meyveli pastanın bütün açılardan fotoğrafları çekildi, pastanın önünde anonslar çekildi. “Cumhuriyet Bayramımızı kutlama pastası değil mi?” diye soruldu...
Değildi. Kulübeci Abdullah 29 Ekim doğumluydu. Asrın liderimiz, kulübeci Abdullah'a doğumgünü sürpriz partisi düzenlemişti. “Hadi kes bakalım Abdullah” dedi. Kulübeci Abdullah pastayı kesti. Asrın liderimiz, kulübeci Abdullah'a dolmakalem hediye etti, sonra da beleşçi basınımıza izahat verdi, “sabahtan beri bunu hazırlıyorduk, çaktırmadan bu noktaya kadar getirdik” dedi. Beleşçi basınımız “Avrupa Birliği'ni taçlandıran doğumgünü partisi” diye manşet attı.
*
Taçlana taçlana bi hal olduk.
2005'te gene taçlandık.
Avrupa Birliği'ne Brüksel ve Roma'dan sonra, bu defa Viyana'da girdik.
*
Asrın liderimiz “hedef tam üyelikti, hamdolsun tam üyelik alındı” dedi. Bu defa havayi fişekleri sayın ahalimiz yerine yalaka basınımız fırlattı. En büyük puntolarla “merhaba Avrupa” manşetleri atıldı. “Üçüncü Viyana kuşatması” diyen de vardı, “Cumhuriyetin ilanından sonra en büyük adım” diyen de... Bazıları “her şey ona kısmet oldu, dimdik durdu” diyerek, asrın liderimizin hakkını teslim ediyordu. İşsizliğin sona ereceği, soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun daha temiz olacağı bile yazıldı. Otlaklarımızdaki hayvanlarımızın bile daha mutlu, daha huzurlu olacağı yazıldı. Köşe yazılarına çok güldüğüm duayen sıfatlı bi gazteci mesela... “Kompleksli ahmakların kafası ermiyor, tarihi zaferdir bu” diye yazdı.
*
2006'da sadece AB'ye girmekle kalmadık, asrın liderimiz Viyana'daki halı saha maçında Avrupa Birliği karmasında forma giydi. Sayın hükümetimiz kaç paraysa ödedi, Viyana sokaklarındaki reklam panoları kiralandı, asrın liderimizin vole atarken çekilmiş posterleri konuldu. Asrın liderimizin vole atarkenki reklamlarında “Avrupa Birliği takımının yeni forveti, birlikte daha güçlüyüz, Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan” yazıyordu. Asrın liderimizin ısınma hareketleri sırasında, sayın hükümetimizin bakanları tribünde bayrak salladı, bayrağı en coşkulu şekilde kulübeci Abdullah sallıyordu. Sayın gurbetçi ahalimiz salonu doldurmuştu, tezahüratla inletiyordu. Goygoycu basınımız, tırışkadan halı saha maçına dünya kupası finali muamelesi yaptı, naklen yayınlayan televizyonlar bile oldu, “AB'de doksana taktık, AB'nin golcüsüyüz” manşetleri döşendi. Asrın liderimiz biri penaltıdan iki gol attı. Yavşak köşe yazarlarımız “Avrupa Birliği'ni Tayyip Erdoğan sırtladı, Avrupa'ya galibiyeti başbakanımız getirdi, AB'nin santraforuyla gurur duyduk” diye yazdı.
*
2006'ın ramazan ayında... Almanya başbakanı Merkel, İstanbul'a geldi, AKP'nin iftarına katıldı. Mozart'ın Türk Marşı'yla karşılandı, ezan okundu, hurmayla oruç açıldı, AB'nin milli marşı olan Beethoven'ın 9'uncu senfonisiyle uğurlandı.
*
(Şimdilerde umreci Mustafa Ceceli'nin ezanıyla, Orhan Gencebay'la Hande Yener'le filan oruç açan asrın liderimiz, AB'ye girdiğimiz dönemlerde Mozart ve Beethoven'dan başkasını iftara çağırmıyordu.)
*
E gir gir, sıkıldık haliyle. Bir süre girmedik AB'ye.
*
2013'te, Geri Kabul Anlaşması'nı imzalayan asrın liderimiz, müjdeyi bizzat verdi. “Bu imza tarihidir, milattır, bu attığımız imzayla Türk vatandaşlarına Avrupa kapıları açılıyor, vizeler kalkıyor, Türk vatandaşları üç sene içinde Avrupa'ya vizesiz seyahat edecek” dedi. Hiç kimse çıkıp “10 sene önce sekiz seneye kalmaz dememiş miydiniz?” demedi. Alkışladılar.
*
Üç sene geçti.
2016 oldu.
Bu defa müjdeyi stratejik Ahmet Kiziroğlu verdi.
“Vizeler kalkıyor, Türk vatandaşları üç sene içinde Avrupa'ya vizesiz seyahat edecek, ufkunuzu geniş tutun” dedi. Hiç kimse çıkıp “ne ufukmuş be birader, üç sene önce de üç sene sonra dememiş miydiniz?” demedi. Alkışladılar.
*
Baktı ki güzel alkışlıyorlar, stratejik Ahmet Kiziroğlu gene 2016'da net tarih verdi. “Kayserili pazarlığı yaptık, Haziran ayı sonunda Avrupa'ya vizesiz gireceğiz, üstüne altı milyar euro verecekler” dedi. Akp'yi yalamaktan dilinde pütür kalmayan aşağılık basınımız “AB zirvesine stratejik damga vurduk, ne istediysek aldık” manşetleri attı.
*
(Geçen ay Kayserili pazarlığının birinci yıldönümünü kutladık!)
*
Ve, dün itibariyle... Bahçedeki kulübedeyiz!
*
Kulübeci Abdullah'ı önce başbakan, sonra cumhurbaşkanı yapan, kulübeci zihniyeti Avrupa Fatihi diye alkışlaya alkışlaya 15 senedir iktidarda tutan ve neticede bahçedeki kulübeye konulan sayın ahalimizi tebrik ederim.
Yılmaz Özdil'in "Bahçedeki kulübe" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Sene 1995.
Bademler muhalefette.
Abdullah Gül, TBMM'de konuşuyor.
“Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne giremeyeceği kesindir, bunu Avrupalılar söylemektedir, çünkü Avrupa Birliği, Hıristiyan Birliği'dir, medya pembe tablo çiziyor, halkın beyni yıkanıyor, Türkiye'yi bu duruma getirenler suçludur, anlaşmaların hepsi kağıt üstündedir, AB'nin peşine takılarak Türkiye'yi daha da fakirleştireceksiniz, siz bu zihniyette olursanız, sizi zenginler köşkünün bahçesinde kulübeye koyarlar.”
*
Sene 2002.
Bademler iktidara geldi.
*
Sene 2003.
Asrın liderimiz başbakan olur olmaz resmi temaslar için Almanya'ya gitti, “en geç sekiz senede AB'ye üye oluruz” dedi. Haysiyetsiz basınımız “sekiz seneye kalmaz” manşetleri attı.
*
Sene 2004.
Haysiyetsiz basınımız haklı çıktı. Hemen o sene AB'ye girdik. Asrın liderimiz, kulübeci Abdullah'la beraber Brüksel'den Ankara'ya geldi, kilometrelerce konvoyla karşılandı, “Avrupa Fatihi” pankartları açıldı, AB bayrağını simgeleyen mavi balonlar gökyüzüne bırakıldı, güpegündüz havayi fişekler fırlatıldı, kulübeci Abdullah'la beraber kamyonun üstüne çıkarak şehir turu atan asrın liderimiz, “bayramımız kutlu olsun, hedef tam üyelikti, tam üyelik alındı” dedi. “Hamdolsun başardık, bizim hükümetimize nasip oldu, inşallah bu başarımız ilerde romanlarda yazılacak” dedi. Türkiye seninle gurur duyuyor sloganları atıldı. Kendisine “işte lider işte AB” yazılı çiçek takdim edildi. Hep bir ağızdan “memleketim” şarkısı söylendi. Şerefsiz basınımız “dünya bize hayran” manşetleri attı.
*
Şerefsiz basınımız gene haklı çıktı. Hakikaten hayran olunmayacak gibi değildi. Çünkü, baktık ki şahane giriyoruz, 2004 henüz bitmeden AB'ye bi daha girdik.
*
Takvimde başka gün kalmamış gibi tam 29 Ekim'de, asrın liderimiz kulübeci Abdullah'la birlikte Roma'da Papa heykelinin önünde AB anayasasına imza attı. Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasasından devamlı şikayet eden ve ısrarla değiştirmek isteyen asrın liderimiz, AB anayasasını pek beğenmişti, kelimesine dokunmadan, şak diye imzaladı.
*
Ahlaksız basınımız AB'ye giriş üstüne giriş yapmamızın heyecanıyla olsa gerek, Papa 5'inci Sixtus'un önünde imza atıldığını yazdı. Halbuki, papa papaydı ama, 5'inci Sixtus değildi, 10'uncu Innocestus'tu. Ortak özellikleri Türk düşmanı olmalarıydı. Amaaan, bu tür mevzuları kafaya takmaya değmezdi, AB'ye girmiştik ya, sen ona bak'tı... Ahlaksız basınımız “demokrasimiz taçlandı” manşetleri attı, “dünya gıptayla bizi izliyor” yorumları yazıldı.
*
Ramazan ayıydı. Asrın liderimiz, İtalya cumhurbaşkanıyla öğle yemeğine katıldı, oruçlu olmadığı anlaşıldı, CHP'lilerin ramazan ayında oruçlu olup olmadıklarını paparazzi gibi teleobjektiflerle, gizli kameralarla takip eden yavşak basınımız, asrın liderimizin oruçlu olmadığından hiç bahsetmedi. Roma seferini 250 muhabirle takip etmelerine rağmen, abuk sabuk detayları bile en ince ayrıntılarına kadar yazmalarına rağmen, oruç mevzusunu sansürlediler.
*
O akşam... Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu için Roma Büyükelçiliğimize gidildi. Salondaki masada “nice yıllara” yazılı pasta vardı. Beleşçi basınımız pek sevindi, meyveli pastanın bütün açılardan fotoğrafları çekildi, pastanın önünde anonslar çekildi. “Cumhuriyet Bayramımızı kutlama pastası değil mi?” diye soruldu...
Değildi. Kulübeci Abdullah 29 Ekim doğumluydu. Asrın liderimiz, kulübeci Abdullah'a doğumgünü sürpriz partisi düzenlemişti. “Hadi kes bakalım Abdullah” dedi. Kulübeci Abdullah pastayı kesti. Asrın liderimiz, kulübeci Abdullah'a dolmakalem hediye etti, sonra da beleşçi basınımıza izahat verdi, “sabahtan beri bunu hazırlıyorduk, çaktırmadan bu noktaya kadar getirdik” dedi. Beleşçi basınımız “Avrupa Birliği'ni taçlandıran doğumgünü partisi” diye manşet attı.
*
Taçlana taçlana bi hal olduk.
2005'te gene taçlandık.
Avrupa Birliği'ne Brüksel ve Roma'dan sonra, bu defa Viyana'da girdik.
*
Asrın liderimiz “hedef tam üyelikti, hamdolsun tam üyelik alındı” dedi. Bu defa havayi fişekleri sayın ahalimiz yerine yalaka basınımız fırlattı. En büyük puntolarla “merhaba Avrupa” manşetleri atıldı. “Üçüncü Viyana kuşatması” diyen de vardı, “Cumhuriyetin ilanından sonra en büyük adım” diyen de... Bazıları “her şey ona kısmet oldu, dimdik durdu” diyerek, asrın liderimizin hakkını teslim ediyordu. İşsizliğin sona ereceği, soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun daha temiz olacağı bile yazıldı. Otlaklarımızdaki hayvanlarımızın bile daha mutlu, daha huzurlu olacağı yazıldı. Köşe yazılarına çok güldüğüm duayen sıfatlı bi gazteci mesela... “Kompleksli ahmakların kafası ermiyor, tarihi zaferdir bu” diye yazdı.
*
2006'da sadece AB'ye girmekle kalmadık, asrın liderimiz Viyana'daki halı saha maçında Avrupa Birliği karmasında forma giydi. Sayın hükümetimiz kaç paraysa ödedi, Viyana sokaklarındaki reklam panoları kiralandı, asrın liderimizin vole atarken çekilmiş posterleri konuldu. Asrın liderimizin vole atarkenki reklamlarında “Avrupa Birliği takımının yeni forveti, birlikte daha güçlüyüz, Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan” yazıyordu. Asrın liderimizin ısınma hareketleri sırasında, sayın hükümetimizin bakanları tribünde bayrak salladı, bayrağı en coşkulu şekilde kulübeci Abdullah sallıyordu. Sayın gurbetçi ahalimiz salonu doldurmuştu, tezahüratla inletiyordu. Goygoycu basınımız, tırışkadan halı saha maçına dünya kupası finali muamelesi yaptı, naklen yayınlayan televizyonlar bile oldu, “AB'de doksana taktık, AB'nin golcüsüyüz” manşetleri döşendi. Asrın liderimiz biri penaltıdan iki gol attı. Yavşak köşe yazarlarımız “Avrupa Birliği'ni Tayyip Erdoğan sırtladı, Avrupa'ya galibiyeti başbakanımız getirdi, AB'nin santraforuyla gurur duyduk” diye yazdı.
*
2006'ın ramazan ayında... Almanya başbakanı Merkel, İstanbul'a geldi, AKP'nin iftarına katıldı. Mozart'ın Türk Marşı'yla karşılandı, ezan okundu, hurmayla oruç açıldı, AB'nin milli marşı olan Beethoven'ın 9'uncu senfonisiyle uğurlandı.
*
(Şimdilerde umreci Mustafa Ceceli'nin ezanıyla, Orhan Gencebay'la Hande Yener'le filan oruç açan asrın liderimiz, AB'ye girdiğimiz dönemlerde Mozart ve Beethoven'dan başkasını iftara çağırmıyordu.)
*
E gir gir, sıkıldık haliyle. Bir süre girmedik AB'ye.
*
2013'te, Geri Kabul Anlaşması'nı imzalayan asrın liderimiz, müjdeyi bizzat verdi. “Bu imza tarihidir, milattır, bu attığımız imzayla Türk vatandaşlarına Avrupa kapıları açılıyor, vizeler kalkıyor, Türk vatandaşları üç sene içinde Avrupa'ya vizesiz seyahat edecek” dedi. Hiç kimse çıkıp “10 sene önce sekiz seneye kalmaz dememiş miydiniz?” demedi. Alkışladılar.
*
Üç sene geçti.
2016 oldu.
Bu defa müjdeyi stratejik Ahmet Kiziroğlu verdi.
“Vizeler kalkıyor, Türk vatandaşları üç sene içinde Avrupa'ya vizesiz seyahat edecek, ufkunuzu geniş tutun” dedi. Hiç kimse çıkıp “ne ufukmuş be birader, üç sene önce de üç sene sonra dememiş miydiniz?” demedi. Alkışladılar.
*
Baktı ki güzel alkışlıyorlar, stratejik Ahmet Kiziroğlu gene 2016'da net tarih verdi. “Kayserili pazarlığı yaptık, Haziran ayı sonunda Avrupa'ya vizesiz gireceğiz, üstüne altı milyar euro verecekler” dedi. Akp'yi yalamaktan dilinde pütür kalmayan aşağılık basınımız “AB zirvesine stratejik damga vurduk, ne istediysek aldık” manşetleri attı.
*
(Geçen ay Kayserili pazarlığının birinci yıldönümünü kutladık!)
*
Ve, dün itibariyle... Bahçedeki kulübedeyiz!
*
Kulübeci Abdullah'ı önce başbakan, sonra cumhurbaşkanı yapan, kulübeci zihniyeti Avrupa Fatihi diye alkışlaya alkışlaya 15 senedir iktidarda tutan ve neticede bahçedeki kulübeye konulan sayın ahalimizi tebrik ederim.