03 Şub 2022 11:06 Son Güncelleme: 03 Şub 2022 11:18

Yılmaz Özdil'den Kemal Kılıçdaroğlu'na mektup!

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, bugünkü "Çocuk" başlıklı yazısında Kemal Kılıçdaroğlu'na mektup yazdı. Özdil'in yazısındaki "Bazı tiplerin lavuk olduklarını düşündüğüm için imzasız mektubumu size Şero eliyle gönderiyorum" ifadeleri dikkat çekti.

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na mektup yazdı. Özdil, bugünkü "Çocuk" başlıklı yazısında dikkat çeken ifadeler kullandı.

Özdil, "Etrafınızı kuşatan ve sizin de sırtını sıvazladığınız ikinci cumhuriyetçi bazı tiplerin lavuk olduklarını düşündüğüm için, posta kutusunda imha etmesinler diye, imzasız mektubumu size Şero eliyle gönderiyorum" dedi.

YILMAZ ÖZDİL'İN YAZISI ŞÖYLE:

(Şero eliyle, Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na iletilmesi ricasıyla… Anadolu Bulvarı, No 12, Söğütözü, Çankaya, Ankara, posta kodu 06510)

Kemal bey…

İzin verirseniz önce kendimi tanıtayım, sadece zeybek oynarken diz çöken Kuvvacı bir ailenin çocuğuyum, Mustafa Necati'nin öğrencisiyim, dolayısıyla kalbinizi kırmak istemem ama, her Kemal'in değil, Mustafa Kemal'in askeriyim, ilkokuldan beri kompozisyon tarzı yazı çizi işlerinden pek anlamadığım için, mektubumda yazım hatalarım olursa, peşinen özür dilerim.

Etrafınızı kuşatan ve sizin de sırtını sıvazladığınız ikinci cumhuriyetçi bazı tiplerin lavuk olduklarını düşündüğüm için, posta kutusunda imha etmesinler diye, imzasız mektubumu size Şero eliyle gönderiyorum, bence orada en güvenilir isim o.

Kemal bey…

Trabzon'da yaşanan trajediyi dehşetle izledik.

Doğma büyüme bu ülkenin insanı olarak, tarihimiz boyunca, masum duygulara sahip çocuklarımızın böylesine korkunç şekilde alet edildiğini görmemiş, böylesine ürkütücü bir hadiseye şahit olmamıştık.

Kendi ağzıyla “ben dünyanın en kötü adamıyım” diyen içişleri bakanı süleyman soylunun organizasyonuyla, henüz dokuz yaşındaki evladımızı miting kürsüsüne çıkardılar, oyuncak otomobil verdiler, asrın liderimiz “mikrofona söyle” diyerek eline mikrofon tutuşturdu, size “hain” dedirttiler, gevrek gevrek gülerek izlediler.

(Mustafa Kemal'e “vatan haini” damgasıyla idam fermanı çıkardıkları için, Chp'nin gelmiş geçmiş tüm genel başkanları benzer iftiralara maruz kaldığı için, siyasal dinci rakiplerinizin yapıştırmaya çalıştığı “hain” yaftası, sizi küçültmez, aksine taltiftir.

Chp'nin tarihi, emperyalizmin ve maşalarının iftira tarihidir.

Dolayısıyla, bu utanç verici hadiseye sırıtanlara acıyarak, acı acı gülümsediğinizi tahmin ediyorum.)

Kutsal kitabımızı, bayrağımızı, şehitlerimizi alet edenlerin, çocuklarımızı da alet etmesi elbette şaşırtıcı değildi. Ama elbette, Türkiye'nin bir numaralı gündemi olması da şaşırtıcı olmadı.

Medyadaki haberlerden takip ettik, o masum evladımızın babasının 10 yıldır hapiste olduğu, cinayet nedeniyle 22 yıla mahkum edildiği, babasını kurtarmak için ağlaya ağlaya asrın liderimizin yanına gitmeye çalıştığı yazıldı, babasına olan hasreti sömürülmüştü.

O sırada siz bir tweet attınız, “lütfen küçük çocuğumuzla ilgili haberi paylaşmayın, o daha çok küçük” dediniz.

Gazetecilikten hiç anlamam ama, bana sorarsanız yanlış yaptınız.
Çünkü bu sadece sizinle ilgili değildi.

Sadece o masum çocuğumuzla da ilgili değildi.

Bizimle, hepimizle, bu ülkede yaşayan herkesle ilgiliydi.

Aynı korkunç muameleye, farklı farklı şekillerle, 20 yıldır hepimiz maruz kalıyoruz.

Çünkü, bu aslında bizatihi saray zihniyetiyle ilgiliydi.

“Haberi paylaşmayın” diyerek, bu tarihi haberin bütün yönleriyle tartışılmasını engellediniz, değişmemesi gereken gündemi değiştirdiniz, saray zihniyetinin yaptığı yanına kaldı.
Üstelik…

Chp'de ikbal arayan ne kadar goygoycu varsa, Chp ekranlarında boy göstermeye çalışan ne kadar mutant gazeteci varsa, tweetinizin üstüne atladı, sizin ne kadar asil bir yürek taşıdığınızı, siyasi ahlak timsali olduğunuzu, bu tweetiniz nedeniyle dünya siyasetine örnek olduğunuzu filan yazdılar.

Eminim, bu vıcık vıcık yağcılıkları görünce sizin içinizden de kusmak geliyordur ama, biliyorsunuz Türkiye böyle, yalaka tayfası sadece Akp'de değil.

Lakin, size mektup yazmamın sebebi de bu değil.

Kemal bey…

Az önce de ifade ettiğim gibi, gazetecilikten filan anlamam, hobi olarak gazete okuruyum, hepsi bu… Ama yaradılış itibariyle meraklı bir insanım, ayıptır söylemesi, halk arasındaki tabirle başıma ne geliyorsa ya meraktan ya kürekten geliyor, işin kötü tarafı, bazen gazetecilerin merak etmediği konuları merak ediyorum.

Mesela, o masum evladımızın babasına niye 22 sene hapis giydirmişler merak ettim.

Kendi çapımda kurcaladım.
Hayret etmedim desem yalan olur.
Çünkü “cinayet” falan yok.

Meğer… 2005 yılında, tee Erzurum mahkemesinden alınan bir teknik takip kararıyla, tee Trabzon'da bazı kişilerin telefonlarını dinliyorlar, miting kürsüsüne çıkarılan bu masum evladımızın babasının da aralarında bulunduğu altı kişiyi tutukluyorlar, otomobillerinde yapılan aramada iki tabanca, yüz kadar mermi, adam dövmek için muşta, alacak/verecek defterleri buluyorlar, içeri atıyorlar.

Bu masum evladımız henüz dünyada bile yok.

Babası o sırada 26 yaşında.

Malum, yirmili yaşlarda herkes bazı hatalar yapabilir, eğitimsizlik, çevre faktörleri, yanlış arkadaşlar, insanın başını belaya sokabilir.

Tam olarak öyle oluyor.
İçeri atıyorlar.
Biraz yatıyor.
E, somut suç yok.
Çıkıyor.

(Devletin görevi sadece suça karışanları kulağından tutup hapse atmaktan ibaret olmamalı, mümkünse rehabilitasyon da devletin görevi olmalı… Hapisten çıkınca toplumdan dışlananlara yardımcı olunmalı, yeniden fırsat tanınmalı… Ama bunlar yapılmıyor.
Bunlar yapılmadığı için, hapse girerek suçunun bedelini ödeyenler, çıktıktan sonra suçlu muamelesi görmeye devam ediyor.

O çevreye mahkum ediliyor.)

2010 yılı oluyor.

Henüz 26 yaşındayken cezaeviyle tanışan o masum evladımızın babası, bir barda kavgaya karışıyor, birini tabancayla vurarak yaralıyor. Karşılıklı ateş açıldığı için, mermiler sekiyor, tesadüfen yoldan geçen bir kadın da ayağından yaralanıyor.

Kimse ölmüyor.

Yani ortada “cinayet” yok.

O masum evladımızın babası yeniden tutuklanıyor, yeniden hapse atılıyor, o sırada eşi hamile, hapse girdikten sonra oğlu dünyaya geliyor.
Yargılanıyor.

Beş yıl önce karıştığı dava, bu dosyaya ekleniyor, organize çete deniyor, şak, 22 seneyi yapıştırıyorlar!

Cinayet yok.
Terör yok.
Organize suç yok.
10 senedir yatıyor.
12 sene daha yatacak.
Belli ki biri buna kafayı takmış…
Açık cezaevine aktarılmasına bile izin verilmiyor.
Eşi ve oğlu, on senedir çaresizce çırpınıyor.
Devlette çalmadıkları kapı kalmıyor.
Kapı duvar.

“Burada bir yanlışlık var” diye yalvarıyorlar, kimse dinlemiyor.
“Lütfen dosyaya tekrar bakın” diyorlar, nafile.
Bu çaresizlikle asrın liderimizin mitingine gidiyorlar.
Ve, bu hazin duygularla hüngür hüngür ağlayarak yardım isteyen o masum çocuğumuzun eline mikrofon tutuşturuluyor, çocuksu duyguları istismar ediliyor, gevrek gevrek gülünüyor.

Kemal bey…

Adalet yürüyüşü yaptınız.
“Bu ülkeye adaleti getireceğim” diyorsunuz.

Bu hadise, tarihi bir adalet fırsatını ayağınıza getirdi.

Hasreti ve çaresizlik duyguları istismar edilen o masum çocuğun babasının davasında adaletsizlik var.

Sizin de sık sık dile getirdiğiniz gibi, memleketi soyanlar elini kolunu sallayarak dolaşıyor. İzbe tarikat yurtlarında gariban çocukların ırzına musallat olanlar, intihar etmelerine, diri diri yakılarak can vermelerine sebep olanlar korunup kollanıyor. 12 yaşındaki kız çocuklarını koynuna alan dedesi yaşındaki sapıklara af çıkarılıyor. Kadına şiddet uygulayanlar karakolun bir kapısından giriyor, öbür kapısından çıkıyor, kadınları hunharca katledenlere mahkemede kravat taktı diye iyihal indirimi uygulanıyor. İçişleri bakanı süleyman soyluyla fotoğrafı olan illegal tiplerin kılına bile dokunulmuyor.

Bu çocuğun babasını 10 senedir yatırıyorlar.
Cinayet yok.
Terör yok.
12 sene daha yatıracaklar.
El insaf.

Yaralamaya 22 sene olur mu?
Açık cezaevine aktarılmasını bile engelliyorlar.
Belli ki, birileri kafayı özellikle takmış.
İçeri tıkmışlar.
Unutulmasını sağlamışlar.

(2010 yılında sayın hükümetimiz bu memleketin emniyet teşkilatını, adliye teşkilatını kumpasçılara teslim etmişti. Bu dava da öyledir demiyorum, asla… Ama 2010 yılındaki polisiye operasyonların, mahkeme kararlarının kaç tanesi doğruydu Allah aşkına?)

Hukuktan sorumlu genel başkan yardımcınız var.
İnsan haklarından sorumlu genel başkan yardımcınız var.
Hukukçu milletvekilleriniz var.
Trabzon'da CHP'li saygın avukatlar var.

Kemal bey…

Bu dosyaya baktırın.
Gördüğüm kadarıyla yeniden ele almak mümkün.
Bu dosyanın yeniden ele alınmasını sağlayın.

Kemal bey…

Hukukun herkese lazım olduğunu, herkese gösterin.
Tarihi terbiyesizliğe, tarihi cevapla karşılık verin.
Bu masum çocuğun babasıyla kavuşmasını sağlayın.

Takdir elbette sizin.
İkizleri öpüyorum.
Şero'ya selam.
Yengeye saygılar
İmza, bir dost"