Yılmaz Özdil Sözcü TV'den neden gönderildi?

Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.

Kelebek etkisi…
Bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen ad.
Yani dünyanın herhangi bir yerinde,herhangi bir zamanında, minnacık bir kelebeğin kanat çırpması…
Yine dünyanın hiç bilmediğimiz bir yerinde, bilmediğimiz bir zamanda, kasırga yaratabilir.

Türkiye’de siyaset-medya ilişkisi de tam böyledir yoldaşlar.
Bir siyasetçinin kanat çırpması, medyada kasırgalar yaratır.
Hiç bilmediğiniz insanlar, hayal dahi edemeyeceği koltuklara oturabilir.
Ya da hak ettiği koltuklardan kaldırılmak zorunda kalabilir.

İYİ Parti lideri Meral Akşener’in 6’lı masadan bir süreliğine kalkması, işte tam da böyle bir kasırga yarattı medyada.

Mesela Alo Fatih ve onun adamları liderliğindeki Habertürk’ün nasıl da, adeta bir İYİ Parti kanalına dönüştüğünü az sonra yazacağım.

Ama önce çiçeği burnundaki Sözcü TV’de yaşanan kasırgaya değinmek istiyorum sırdaşlar.
Malumunuz, Akşener’in masadan kalktığı o kısa süre zarfında çok ilginç şeyler yaşandı.
Medyadaki İYİ Parti-CHP ayrışması hiç olmadığı kadar su yüzüne çıktı.

28 Şubat ve eski devlet gazetecileri bir anda Akşener’in yanında sıralandılar.
Fatih Altaylı ve Yılmaz Özdil İYİ Parti bayrağını en önde taşıyanlar oldular.

Geçtiğimiz günlerde yayın hayatına geçen Sözcü TV’de, Özdil’in Akşener’ciliğinden nasibini aldı.
Çoğu CHP’li gazetecilerden oluşan bir kadroya sahip olan Sözcü TV, Akşener-Kılıçdaroğlu gerilimini olabildiğince kendi açılarından yansıttı.
‘Akşener masayı devirdi’ KJ bantlarıyla yayın sürdürdü.

Fakat kanalın Genel Müdürü olan Özdil yayında ‘Meral Akşener masayı dağıttı diyenler akçeli gazetecilerdir' dedi.

O sırada ekranda ‘Akşener masayı dağıttı’ yazısı duruyordu!
Yani Özdil tüm meslektaşlarını, mesai arkadaşlarını akçeli gazeteci olmakla suçladı.
Hal böyle olunca, kanalda büyük bir tepki oluştu.
İş patronaja gitti ve patronaj da çalışanlarının yanında saf tutmayı tercih etti.
Bence doğrusu da buydu.
Ve sonunda Özdil kanaldan gönderildi.

Tabii Özdil bu.
Egosu büyük.
Durur mu?
Sözcü'deki yazısında ayrılığı şu ifadelerle anlattı:
"Altı yıldır kağıt üzerinde hayal edilen, yapılamaz zannedilen Sözcü televizyonunu sadece 39 günde hayata geçirmeyi başardık. Değerli patronumuz Burak Akbay'a söz verdiğim şekilde 'kurucu' görevimi tamamladım. Anadolu imbiğinden damıtılarak süzülmüş kulağa küpe lafımızdır… Çok muhabbet, tez ayrılık, bırakmayı bilmek lazım. "Parantez açayım… Görevden derhal uzaklaştırılmam için, bir saniye bile görevde kalmamam için, Chp yönetiminin adını kullanarak, aleyhime kampanya başlatılmasına üzülmedim desem, yalan olur.
Akp kampanyalarına alışığım, umurumda bile olmadığını beni tanıyan herkes bilir, ama doğma büyüme bir Chp'li olarak, bu kampanyaya parti kaynaklarının harcanmasına gerçekten üzüldüm. Chp'nin parasına yazık kardeşim. Meral Akşener'in masayı dağıtmadığını, kasten masanın dışına ittirildiğini söylediğim için, ‘Meral Akşener masayı dağıttı diyenler akçeli gazetecilerdir' dediğim için, Chp yönetiminin adını kullanarak benim aleyhime linç kampanyası başlatanlar, ne diyecekler şimdi?"

Özdil’in daha sonra sosyal medyadan yaptığı açıklamasına göre, Kılıçdaroğlu kendisini aradı.
Aradı amma unuttuğu bir şey var.
Mesele CHP yönetiminin kendisine gösterdiği tepki değildi.
Eminim o yönetim içinde Özdil’i sevmeyen, altını kazanlar da vardır.
Ama asıl mesele, kendi meslektaşlarının kendisine gösterdiği tepkiydi.
Bunu da, buraya yazmış olayım…
Kayda geçsin.
Yerine gelen ekibe de başarılar.

HABERTÜRK NASIL İYİ PARTİ TV OLDU?

Sırdaşlar, geçen hafta Habertürk’te ikinci Alo Fatih döneminin başladığını ve Habertürk’ün rotasını Alo Fatih yönetiminde nasıl muhalefete çevirdiğini, bu durumun iktidar kanadında nasıl bir şok etkisi yarattıığını yazmıştım.

Aradan geçen bir hafta, yazdığım kulisleri haklı çıkardı.
Habertürk’ü iktidarın eksenine sokacağım diye, kanalda kendine yakın isimleri kritik noktalara bir kez daha yerleştiren Alo Fatih yani Fatih Saraç, keskin kulaklarıma gelenlere göre, şu sıralar iktidar mensuplarından gelen öfkeli telefon ve mesajları göğüslemekle meşgulmüş.
Zira, uzun bir süredir İYİ Parti’nin alttan alta bir uydusuna dönüşen Habertürk, seçim günü yaklaştıkça artık bu durumu pek de gizleme ihtiyacı hissetmiyor.
Mesela kimse konuşmuyor:
Yakın zamana kadar Habertürk’ün internet sitesine köşe yazan Kürşad Zorlu, birden bire İYİ Parti sözcüsü oldu.
İlişkiler o kadar derin yani.

Asıl ilginç olan Fatih Altaylı’nın hali.
Patronları İYİ Parti eksenine girince pek çok Habertürk çalışanı da, kendine yer kapmak için İYİ Parti’den çok İYİ Parti’ci oldu.

Öyle ki birbirlerinden nefretini asla saklamayan Altaylı ve SBK’nın ablası Sevilay Yılman bile,
ARTIK AYNI KAYIKTA.
Heyhaaaaat kadere bakın…
Akşener’le bir o görüşüyor, bir diğeri.
Neyse yoldaşlar.
Konumuz o değil.

İktidar cenahında, özellikle Kenan Tekdağ’la iyi ilişkiler yürüten isimler, yine keskin kulaklarıma gelenlere göre, büyük bir hayal kırıklığı içindeymiş.
Tekdağ’ın onlara şu cevabı verdiği konuşuluyor: Ben değil kanalın GYY’si yayın politikasından sorumlu.

Eeeee siyasette ne derler?
Dün dündür, bugün bugündür değil mi?
Buna çok güzel bir örneğim var yoldaşlar.
Mesela dönemin İçişleri Bakanı olan Meral Akşener’e karşı, o dönem Aydın Doğan’ın etekleri altında sağa sola kurşun atan Altaylı,
köşe yazısında şu ifadeleri kullanmış: Otobüs tepe dansçısı Meral Akşener.

Ya da bir diğer örnek Altaylı yönetimindeki Kanal D Haberin, Akşener hakkında yaptığı dolandırıcılık haberi.
Sosyal medyada dönen haber şöyle:
Akşener’in İçişleri Bakanlığı’ndan ayrıldıktan sonra erken emekli olabilmek için kendisini eşinin simit fırınında geriye dönük çalışıyormuş gibi gösterdiği anlaşıldı. 1997 yılında İçişleri Bakanlığından ayrıldıktan sonra emekli olmak isteyen Akşener, SSK’ya dilekçe vererek “18 yaşından 24 yaşına kadar (1974-1980) Kocaeli ili İzmit ilçesi İnönü Caddesi 165 numaralı fırında simitçi olarak çalıştım” demiş.

Yani o dönem dolandırıcı, dansçı dedikleri siyasetçiye bugün kahramanlık gömleği biçiyorlar.
Bu bir utanç vesikasıdır.
Ama bizim utancımız değil sırdaşlar.
Her parayı basan patrona göre kişneyen, para basarak ‘gazeteci’ satın alan, ve bu düzene itiraz etmeyenlerin suçu.
Bu da böyle biline.