11 Mar 2025 07:00 Son Güncelleme: 11 Mar 2025 09:11

Yılmaz Özdil, 'Sözcü' sessizliğini köşesinden bozdu! ‘Kelimenin tam anlamıyla infaz edildim…’

Sözcü gazetesine geri dönen Yılmaz Özdil, yaşananları ve istifa sürecini köşesinden paylaştı.

Yılmaz Özdil, 2 yıl sonra Sözcü gazetesine geri döndü. Bugün ilk yazısını kaleme alan Özdil, yaşananları ve istifa sürecini okurlarıyla paylaştı.

Sözcü’deyken, dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olması halinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘kesinlikle kazanacağını’ ve CHP’de, bu örtülü amaca hizmet eden, AK Parti’nin iktidarda kalması için çaba harcayan bir odak bulunduğunu söylediğini hatırlatan Yılmaz Özdil, ardından 42 yıllık meslek hayatında en ağır linç kampanyasıyla karşı karşıya kaldığını ifade etti.

“İktidar medyasının linç kampanyalarına alışığım, işleri bu, üstünde bile durmam, önemsemem, ama bu defa farklıydı, bana yönelik linç kampanyasını CHP yönetiminden bazı milletvekilleri ve sözde muhalif medya organize ediyordu” diyerek yaşananları aktaran Yılmaz Özdil, “Kelimenin tam manasıyla infaz edildim” ifadelerini kullandı.

“İtirazıma devam edersem, yıllardır hukuki-ekonomik baskılarla batırmaya çalıştıkları SÖZCÜ gazetesi ve ellerimle kurduğum, henüz üç gün önce yayın hayatına başlattığım SÖZCÜ Televizyonu zarar görecekti, SÖZCÜ’den ekmek yiyen onlarca basın emekçisi zarar görecekti, patron olarak değil, namuslu meslektaş olarak gördüğüm Burak Akbay zarar görecekti, bıraktım” diyerek istifa sürecini aktaran yazar, “Uğruna mücadele ettiğimiz insanlar tarafından taşlanmayı göze alarak, kalemin namusunu savunmak için elimden geleni yaptım, kariyerimi ortaya koyarak doğru bildiğimi dosdoğru anlattım, anlatmayı beceremediğimi hayat mutlaka anlatır’ dedim” şeklindeki veda notunu hatırlattı ve “Hayat... Hem CHP’ye, hem CHP seçmenlerine, hem SÖZCÜ gazetesine, hem de SÖZCÜ Televizyonu’na anlattı” değerlendirmesinde bulundu.

Yılmaz Özdil’in ‘Yeniden merhaba’ başlıklı yazısından ilgili bölüm şöyle:

Tam olarak iki yıl önceydi.

SÖZCÜ gazetesinden ve bizzat kurduğum SÖZCÜ Televizyonu’ndan istifa ettim. Çünkü... Cumhurbaşkanlığı seçimine günler kalmıştı, açık farkla kazanacak iki adayımız vardı, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu, bağımsız-güvenilir kamuoyu araştırma şirketlerinin tüm anketleri -hatta iktidar yanlısı kamuoyu araştırma şirketlerinin anketleri bile- bunu gösteriyordu. Ama, CHP yönetimi ısrarla genel başkan Kılıçdaroğlu’nu dayatıyordu. Araştırmacı- dürüst- muhalif gazeteci kisvesiyle CHP yönetiminden para alan, CHP’li belediyelerden menfaat sağlayan kiralık medya da bu yönde faaliyet gösteriyordu, kesinlikle yalan olduğunu bile bile, Kılıçdaroğlu’nun yüzde 60’la kazanacağını duyuruyorlardı, CHP seçmenlerini ve CHP’li olmayan muhalif seçmenleri buna inandırmaya çalışıyorlardı.

Türkiye’nin en yüksek tiraja sahip gazetesi SÖZCÜ’deki köşemde ve Atatürk vizyonuyla yayın hayatına başlar başlamaz büyük bir merakla takip edilen SÖZCÜ Televizyonu’nda bu dayatmaya karşı çıktım. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olması halinde, Tayyip Erdoğan’ın kesinlikle kazanacağını söyledim. Guguk kuşu operasyonuyla yuvası ele geçirilen CHP’de, bu örtülü amaca hizmet eden, AKP’nin iktidarda kalması için çaba harcayan bir odak bulunduğunu söyledim. Mutlaka ama mutlaka, Ekrem İmamoğlu’nun veya Mansur Yavaş’ın aday yapılması gerektiğini söyledim. Vay sen misin bunu söyleyerek itiraz eden...

42 yıllık meslek hayatımın en ağır linç kampanyasıyla karşı karşıya kaldım.

İktidar medyasının linç kampanyalarına alışığım, işleri bu, üstünde bile durmam, önemsemem, ama bu defa farklıydı, bana yönelik linç kampanyasını CHP yönetiminden bazı milletvekilleri ve sözde muhalif medya organize ediyordu. Kelimenin tam manasıyla infaz edildim, gizli AKP’li olduğumu filan söylediler, Alevi düşmanı olduğumu söyleyen haysiyetsizler bile oldu, Kürt düşmanı olduğum için itiraz ettiğimi söyleyen tetikçiler oldu, derin devlet imalarında bulunan gerizekalılar oldu, Kılıçdaroğlu’nun gözüne girip CHP’den milletvekili olmak isteyenler birbiriyle yarıştı, namert olduğumu söyleyen kadın profesör bile oldu, CHP’li belediyelerde para karşılığında konferans veren kahraman (!) gazetecilerden bazıları hiç utanmadan CHP’de milletvekili olmak istediğimi, belediye başkanı olmak istediğimi, bu yüzden şantaj yaptığımı bile söylediler, SÖZCÜ bünyesindeki bazı hayret edeceğiniz isimler bile -kimisi ikbal beklentisiyle, kimisi CHP’yle organik bağı yüzünden, kimisi mesleki eziklikle- bu alçakça karalamaya katıldı, daha ben görevimin başındayken benim koltuğum için pazarlıklar bile yapıldı. Çok üzgünüm ama toplumu zehirlemeyi başardılar, beni çok seven, bana çok güvenen insanların zihninde bile “acaba”lar oluşturdular. Şak... Sosyal medyada “SÖZCÜ gazetesini satın almayın, SÖZCÜ Televizyonu’nu seyretmeyin” kampanyası başlatıldı. “Yılmaz Özdil orada olduğu sürece SÖZCÜ’yü boykot edeceğiz” kampanyası başlatıldı.

E, benim açımdan bardağı taşıran damlaydı, hiç tereddüt etmeden istifa ettim.

İtirazıma devam edersem, yıllardır hukuki-ekonomik baskılarla batırmaya çalıştıkları SÖZCÜ gazetesi ve ellerimle kurduğum, henüz üç gün önce yayın hayatına başlattığım SÖZCÜ Televizyonu zarar görecekti, SÖZCÜ’den ekmek yiyen onlarca basın emekçisi zarar görecekti, patron olarak değil, namuslu meslektaş olarak gördüğüm Burak Akbay zarar görecekti, bıraktım.

Bir küçük veda notu yazdım.

“Uğruna mücadele ettiğimiz insanlar tarafından taşlanmayı göze alarak, kalemin namusunu savunmak için elimden geleni yaptım, kariyerimi ortaya koyarak doğru bildiğimi dosdoğru anlattım, anlatmayı beceremediğimi hayat mutlaka anlatır” dedim.

Hayat... Hem CHP’ye, hem CHP seçmenlerine, hem SÖZCÜ gazetesine, hem de SÖZCÜ Televizyonu’na anlattı.