YILMAZ GÜNEY'İ BÜYÜK YAPAN İDEOLOJİSİ DEĞİL! OSMAN SINAV'DAN ÇARPICI AÇIKLAMALAR!
"Uzun Hikaye" filminin yönetmeni Osman Sınav, Filmarası dergisine ilginç açıklamalarda bulundu.
Film Arası Dergisi, Ekim sayısında, ünlü yönetmen Osman Sınav’ı
konuk etti. Uzun Hikâye filmi ile bir kez daha sinemaseverlerin
karşısına çıkan ünlü yönetmen, Gülcan Tezcan’ın sorularını
yanıtladı. Çektiği tüm projelerde adalet kavramına vurgu yaptığını
söyleyen Osman Sınav, Uzun Hikâye’nin de dosdoğru bir adamın
hikâyesi olduğunu belirtti. Filmin başrol oyuncusu Kenan
İmirzalıoğlu’na övgüler yağdıran Sınav, Yılmaz Güney’i büyük yapan
şeyin ideolojisi değil, onun yerlilik arayışı olduğunu söyledi.
Hikâye kavramının önemine dikkat çeken Sınav, Allah’ın en büyük
hikâye anlatıcısı olduğunu söyledi.
İşte Film Arası dergisi’nin Ekim sayısında yayımlanan röportajdan
bazı bölümler;
TÜRK İNSANI ADALET ARAYIŞINDAN VAZGEÇMEDİ
Bizim sosyalist olmamızın ya da milliyetçi, dindar olmamızın da
gerekçeleri aşağı yukarı aynı yerden besleniyor. Orası neresi?
Orası hak, eşitlik, adalet kavramları. Türk insanı bunlardan
kaçamıyor, bundan vazgeçmiyor. Bundan vazgeçmeyince haktan,
adaletten, alın terinden, eşitlikten yana olması gerektiğinde o
anda neye yakınsa onun adı buysa bu, diyor. Dindar bir ideolojiye
sahip insana bakarsanız bu düşüncelerini bir ideoloji haline
getirmişse gerekçeleri bunlardır. Milliyetçi birisine bakarsanız
yine eşitlik, alın teri, vatanperverlik gibi kavramlardır.
Sosyalist birisi de genel olarak haktan, adaletten, eşit bölüşümden
yanadır. Türk insanının Dadaloğlu’ndan, Köroğlu’ndan hatta çok daha
öncelerinden beri vazgeçemediği temel var oluş biçiminden, adalet
kavramından hareket edişinden kaynaklanıyor. Altında aradığı şey
adalet. İnsanı onurlandıran şey adaletli olmaktır. Adaletten
ayrıldığınız zaman insanlıktan ayrılırsınız.
ARABLARINKİ BAHAR DEĞİL, CEHENNEM!
Problem olan devlet algısı demek bana çok kolay geliyor. Problem
olan devleti yöneten mekanizmada o algıyı yönetenlerde. Yönetim
ideolojisinde. Tabi ki yasaların eşitlikçi, özgürlükçü bir şekilde
düzenlenmesi gerekiyor. Bu baskıcı anlayış sadece bizde değil,
dünyada da var olan bir şey. Dünyadaki haklar ve özgürlükler
meselesinin giderek daha da tartışılan, açılan bir noktaya
gittiğini düşünüyorum. Bana göre dünya global bir despotluğa doğru
gidiyor. Global bir monarşiye doğru gidiyor. Bugün dünyayı global
bir monarşi yönetiyor meselâ. Maalesef hiç de özgürlükler dünyasına
gidiş yok. Ben Arap Baharı’nın cehennem olduğunu düşünüyorum. Bu
cehennem daha bitmedi, bu kadar değil.
MUSTAFA KUTLU İLE AYNI ÇAĞDA YAŞAMAK BÜYÜK
ŞANS
Mustafa Kutlu gençliğimden bu yana okuduğum, takip ettiğim,
tanıdığım bir isim. Mustafa Kutlu ile aynı çağda yaşamak, aynı
şehirde yaşamak, aynı havayı soluyor olmak bana göre hep şanstır.
Mustafa Kutlu duyarlılığının olduğu dönemde yaşıyor olmak, güzel
bir algı, çok hoş bir paylaşım. Kaldı ki ben onun hikâyelerinden
film yapıyorum. Çok keyif verici bir şey. Çok önemli benim için. O
yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum.
KILIÇ GÜNÜ’NDE İKİYÜZLÜLÜĞÜN KURBANI OLDUM
Kılıç Günü, Musa ile Firavun metaforu taşıyan bir hikâye idi. Ama
maalesef o yüzeysel eleştiriler, yüzeysel bakış, toplumun bütün
kesimlerine o kadar çok sinmiş ki, o hafta birinci bölüm
yayınlandığında Aile Koruma Dernekleri, Alperen Ocakları ve
kaosgl grubu tarafından lanetlendik. Bunlar hiçbir zaman bir araya
gelmezler. Yüzeysel algının yarattığı bir körlük var. Bu
ikiyüzlülük. Yüzeysellik, ahlâki zaaf getirir. Samimiyetsizlik
getirir. İşin korkulan tarafı da budur aslında.
ALLAH, EN BÜYÜK HİKÂYE ANLATICISI
Shakespeare dünya kültür mirasının en büyük kurucularından. Hikâye
anlatıcılarından birisi. Kolay olunmuyor büyük bir hikâye
anlatıcısı. Kur’an’da varolan şeyi Shakespeare’de buluyoruz. Çünkü
en büyük hikâye anlatıcısı Cenab-ı Allah. En büyük drama
kurucusu, kader kurucusu Cenab-ı Allah. Bütün kutsal kitaplarda,
sadece Kur’an-ı Kerim’de değil, Tevrat’ta, Zebur’da, İncil’de
aslında hikâye anlatır. Drama kurucuları, üniversitelerdeki drama
bölümleri, Allah niye hikâye anlatıyor sorusunu hiç kendilerine
soruyorlar mı? Bunun üzerine bir tane tez bulabilir misiniz? Bunun
üzerine bir tane değil, bin bir tane tez yazılması lâzım. İşte o
zaman doğru hikâyeler anlatabiliriz. O zaman insanın içinde
kaybolduğu o kaotik ya da şeytani hikâyeler yerine umut veren, daha
doğru algılayan, her türlü zorluğa rağmen, itilip kakılmaya ya da
her türlü adaletsizliğe, her türlü imkânsızlıklara rağmen, doğru
bir yere gitme motivasyonunu insan nasıl edinecek bunu anlarız.
YILMAZ GÜNEY’İ BÜYÜK YAPAN İDEOLOJİSİ DEĞİL
İdeolojik giydirme her zaman yama durmuştur. Bu Yılmaz Güney’de de
yama durmuştur. Yılmaz Güney’i büyük yapan şey ideolojisi değildir.
Onun yerlilik algısıdır. Çok iyi bir yerli kültür yansıtıcısıdır.
Deli Yürek’i bu kadar çok benimseten ve bir kuşağı etkileyen tarafı
da bu yerliliktir. İnsanımızı buradan giderek her alanda bilimde,
siyasette, ticarette v.s. motive edici doğru modeller çıkarmanın
yolu da yine yerlilikten beslenen bir ruhla olabilir.
UZUN HİKÂYE, DOSDOĞRU BİR ADAMIN HİKÂYESİ
Uzun Hikâye biraz buralardan geçen dosdoğru bir adamın hikâyesidir.
Bir portre, kişisel bir hikâyedir. 1940’lı yıllarda
Bulgaristan’daki bir takım zorlamalar içinden kaçarak dedesiyle
Türkiye’ye kaçmış ama annesi babası orada kalmış. Çok küçük
yaşlarda dedesini de kaybedip yapayalnız kalmış. Kitapçının yanında
işe girmiş, daktilo öğrenmiş. Orada hayatı okumuş. Kendini
yetiştiriyor ve bir yazar haline geliyor. Başından her şey
geçmesine rağmen umutlu bir adamın hikâyesi. Çok önemli bir baba –
oğul hikâyesi. Çok önemli bir aşk hikâyesi. Hiç unutulmayacak,
zamanı hiç geçmeyecek bir aşk hikâyesi. Çok duygulu bir masal.
KENAN İMİRZALIOĞLU ÇOK BÜYÜK BİR STAR
Kenan İmirzalıoğlu için yeni bir oyunculuk modeli. Çok gurur
duyduğum biri. Duam çok daha yukarılara çıkabilmesi. Çünkü
potansiyeli olan bir arkadaşımız. Çok büyük bir star. Aynı
zamanda büyük bir oyuncu. Oyunculuk kariyerinde Uzun Hikâye ile
zirvesini yaptı diyebilirim. Durduğu anda, baktığı anda, her
şeyiyle. Çok ince, müthiş şaşırtıcı bir oyunculuğu var.