Yılmaz Erdoğan'la boşanacağı iddia edilen Belçim Bilgin: İnsanlar evlenince birbirlerinin tapusunu almıyor
Oyuncu Belçim Bilgin, Hürriyet’ten Hakan Gence’ye hem eşi Yılmaz Erdoğan’la çıkan boşanma haberlerini hem de yeni dizisini anlattı. İşte o röportaj…
Kariyerinde emin adımlarla ilerleyen, genç bir oyuncuyken Yılmaz
Erdoğan’la yaptığı evlilik nedeniyle bir anda herkesin tanıdığı bir
isim haline geldi. Hem -neredeyse evlendikleri günden beri peşini
bırakmayan- ‘Boşanıyorlar’ haberleriyle hem de başarısını Yılmaz
Erdoğan’la evli olmasına bağlayan ön yargılarla yıllardır mücadele
ediyor. Ona çok yakışan ‘hanımefendi çizgisini’ bozmadan üstelik...
Türkiye’nin belli başlı bütün jönleriyle karşılıklı rol alan Belçim
Bilgin, dört yıl aradan sonra ‘Kördüğüm’ dizisiyle ekrana dönüyor.
Bilgin, evliliği ve kendisini hedef alan önyargılarla ilgili
Hürriyet Pazar’dan Hakan Gence’nin sorularını yanıtladı.
Herkesin merak ettiği soruyla başlayalım: Yılmaz Erdoğan’la
boşandınız mı?
- Hayır, boşanmadık. Bu sorudan o kadar sıkıldım ki... İnsanlar
neden bir insanın evinin içini bu kadar merak ediyor,
anlamıyorum.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler…
- Oturup özel hayatımla ilgili açıklamalar yapmayacağım. Bir tek
şunu söyleyebilirim; birbirini çok seven ve aralarında oldukça
sağlam bir bağ olan bir çiftiz.
Peki evlenip bir de çocuk sahibi olunca aşk şekil
değiştiriyor mu?
- Elbette. Başka türlüsü doğaya aykırı. Ama aşk bitmiyor, biçim
değiştirerek devam ediyor.
Birlikteyken hep sanat mı konuşursunuz?
- Hayır, öyle hayat mı geçer be Hakan!
BAŞKASINA BİR ŞEY HİSSETMESİNE KISKANÇLIKLA ENGEL OLAMAM
Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat, Nejat İşler ve son olarak
İbrahim Çelikkol… Eşiniz Türkiye’nin en yakışıklı adamlarıyla
oynamanızı kıskanıyor mu?- Kıskanmıyor. Ya bak şimdi
düşününce... Hakan, yoksa Yılmaz beni sevmiyor mu (gülüyor)!
Eyvah!
- Şaka bir yana; Yılmaz mesleğini çok önemseyen bir hoca. Bunları
konuşmamız onun işine verdiği özeni azımsayan bir şey oluyor. Bizim
birincil işimiz hislerle ilgili, elbetteki bunları seyirciye
aktarırken konusuna göre partnerlerin olacak ama bunun ötesinde bir
anlamı yok bunun.
Siz onu kıskanmıyor musunuz?
- Hayır! Dediğim gibi; bu bir iş. Profesyonel bir oyuncunun
herhangi bir sahne ile içinde aşk geçen bir sahneye yaklaşımı
arasında bir fark olmayacağını bu işi yapan biri olarak
biliyorum.
Hadi dürüst olun... Partneri Monica Belluci olduğunda bile
böyle mi hissettiniz?
- Tabii ki evet! Onu hayranlıkla karışık, çok seviyorum. Ayrıca
bence insanlar uzun bir ilişki yaşıyor, bir evlilik yürütüyor diye
birbirlerinin tapularını almıyor. Birbirlerinin aklına, kalbine,
ruhuna mühür vurmuyor. Monica’ya veya başka birine bir şeyler
hissetmesine kıskançlıkla engel olamam ancak kendimi yer
bitiririm.
FUTBOLDAN HİÇ ANLAMAZDIM ŞİMDİ BEŞİKTAŞ'LA İLGİLİ HER ŞEYİ
BİLİYORUM
Bu hoşgörü dozu biraz yüksek değil mi?
- Kıskançlık sevdiğim bir huy değil. Eğer birini gerçekten
sevdiğini iddia ediyorsan ki -bence gerçek sevgi koşulsuzdur- o
zaman sevdiğin kişi başka birine karşı gerçekten bir şeyler
hisseder, bunu seni incitmeden yaşar, sana karşı da dürüst
kalabilirse elbette için bir parça titrer, ilişkinizin formu
elbette ki değişir ama içinde yalan, gizlilik olmadığı için onu
affedersin, gidip hissettiği gibi yaşamasına gönülden yol verirsin.
İlişkileri, mülkiyetine dönüştürme çabası yersiz geliyor bana.
Rodin artık altı yaşında. Birlikte nasıl vakit
geçiriyorsunuz?
- Benim oğlum tam bir futbol kurdu oldu. Hayatımızın en büyük
mesaisi de futbol üzerine. Formalar, maçlar… Futboldan hiç
anlamazken şimdi Beşiktaş’la ilgili her şeyi bilir oldum. Artık
okuma-yazma girdi hayatımıza. Birlikte bir şeyler okumak -ki
genellikle onlar da futbolcuların hayatıyla ilgili oluyor- çok
zevkli.
Onunla ilgili gelecek planlarınız var mı?
- İyi kalpli, cömert, saygılı, merhametli, sabırlı, sevgi dolu,
dengeli bir insan olabilmesi... Gerisi o nasıl mutlu olacaksa öyle
olsun.
HENÜZ KENDİMİ İSPATLADIĞIM BİR ROLDE OYNAMADIM
Hayatta nelerle derdiniz var?
- Haksızlıklar, ön yargılar, anlayışsızlık, sevgisizlik... E zaten
dünyada yaşanan her çirkinliğin temeli de bunlar.
Ön yargı demişten siz de buna maruz
kaldınız...
- Hem de çok! Maalesef insanlar bir araya geldikleri zaman
kötülükten besleniyor.
Yılmaz Erdoğan’ın eşi olduğunuz için oyunculuğunuz
hakkındaki ön yargılı yorumlara ne diyorsunuz?
- Umrumda değil. Zaman onlara öyle olmadığını gösterecek.
Zaman mı? Zaten uzun süredir sizi bir sürü işte görmedik
mi?
- Çok güzel filmler yaptım, hepsini seviyorum. Ama henüz yeterince
kendimi ispatladığım bir rolde oynadığımı düşünmüyorum. Öyle kadın
rolleri de her köşebaşında yok zaten. Ama ‘Annemin Yarası’nı
bekleyin! O filmdeki rolüm birçok açıdan bir meydan okuma oldu.
TORPİL, YILMAZ’IN KAPISINDAN GEÇMEZ
“Belçim’le iyi anlaşırsan Yılmaz’ın filminde oynarsın”
deniyor. Sizin böyle bir lobi çalışmanız var mı?
- Ortada bir Yılmaz Erdoğan gerçeği var. Torpil onun kapısından
geçmez. Keşke mümkün olsaydı da bana sırf bu yüzden yaklaşan bütün
sevgili tanışlarıma o fırsatı verebilseydim. Ama öyle bir şey
yok.
Peki şu an hayat nasıl geçiyor?
- Çok yoğun ama mutlu... Dizi zaten zamanımın büyük kısmını alıyor.
Bunun dışında prodüksiyon şirketimi açtım: Big Bloom. Bundan sonra
filmler yapmayı hayal ediyorum. İzleyicilere yaptığım filmler
aracılığıyla bir şeyler hissettirmek, yurtdışı ile ülkemizdeki
değerler arasında bir köprü kurabilmek istiyorum.
Siz bayağı Angelina Jolie-Brad Pitt gibi birlikte
ilerliyorsunuz...
- Onların bir misyonları olduğunu düşünüyorum. Hem kendileri güzel,
hem etraflarını güzelleştirmek için ellerinden gelen her şeyi
yapıyorlar.
MUKADDERAT! BENİM HİKAYEM DE BÖYLEYMİŞ...
Genç yaşta evlenip üstüne bir de erkende çocuk sahibi
oldunuz. Hiç ‘Çok acele ettim’ diye düşündüğünüz oluyor
mu?
- Hayır. Çünkü hayatımdaki birincil mevzum oğlum. Çocukla bir hayat
sürmek çok zevkli.
Gece kulüplerinde arkadaşlarınızla eğlenmek varken ‘evli,
mutlu, çocuklu’ olmaktan sıkılmıyor musunuz?
- Mukadderat! Hiç öyle bir duygu yaşamadım. Ben çok eğleniyorum,
bunun için gece çıkmama gerek yok. Dans etmeyi çok seviyorum ama
bunun da fırsatlarını yakalıyorum. Durup arkama baktığımda ‘Her
şeyi yaşamam gerektiği yaşta yaşamışım’ diye düşünüyorum. Tesadüf
diye bir şey yok. Olan her şey insanın kendi hikayesiyle ilgili.
Benim hikayem de böyleymiş...
İLK AŞKIM; YILMAZ ERDOĞAN...
Peki bu erken olgunlaşma sürecinde ilk aşkı hatırlıyor
musunuz?
-Evet, Yılmaz Erdoğan…
32 yaşındasınız. 10 yıldır ekrandasınız. Hep olması
gerekenden daha olgun, ağır bir havanız var sanki… Bunun sebebi de
hikayeniz mi?
- Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Ne kadar sıkıcı ya! Öyle biri
değilim. Bunun sebebi zihinlerde kalan evli, çocuklu fotoğraflar
yani aslında gene ön yargılar!
O halde o fotoğrafların dışındaki kadını
anlatsanıza?
- Hissettiği gibi yaşayan ve bu konuda asla yalan söyleyemeyen
biriyim. Herkesin kendi sınırları içinde, başkalarını rahatsız
etmedikleri sürece, istedikleri her şeyi istedikleri gibi yaşama,
konuşma özgürlüğünün her koşulda sağlanması gerektiğini
savunuyorum. Hayatı, nefes alabildiğim her anı sevme eğilimindeyim.
İnsanin kendinden bahsetmesi ne garip, inan bana ötesinde kimim,
onu ben de bilmiyorum.
SİNEMA YAPARKEN DAHA MUTLUYUM
Dört yıldır ekrandan uzak durmanızın sebebi yaşanan bir
kırgınlık mı yoksa sisteme olan bir sitem mi?
- Hiçbiri değil. Ben kendimi sinema yaparken çok daha mutlu
hissediyorum. Tabii bunun yanında en büyük sebep; Rodin. Sinema
filmleri altı-yedi haftada çekiliyor ve bitiyor ama diziler uzun
soluklu. O dengeyi kuramamak beni ürküttü. Rodin büyüdü artık,
çalışmanın ne anlama geldiğini daha doğru şekilde anlayacak
yaşta.
Neydi sizi bu işe ikna eden?
- Yönetmen Ömer Faruk Sorak. ‘Aşk Tesadüfleri Sever’ filminden beri
‘Bir daha ne zaman yeni bir şey yaparız’ diye düşünüyordum. Bu
enerjinin başka bir projede nasıl yeşereceğini merak ediyordum.
Haftaya perşembe başlayacak ‘Kördüğüm’ (Fox TV) buna vesile
oldu.
İkinci kez İbrahim Çelikkol’la birlikte
oynuyorsunuz…
- Yönetmenimizle, ekibimizle aramızda konuşmuştuk ve İbrahim’in
olmasını çok istiyorduk. Birbirimizi tanıyoruz, seviyoruz.
Birbirimizle açık konuşabiliyoruz. Bunlar değerli şeyler... İşimize
de yansıyacaktır.
SEVGİYE İNANIRSAK HER ŞEY DEĞİŞEBİLİR
Siyasetle ne kadar ilgilisiniz?
- Siyasetle, siyaset yapacak kadar ilgili değilim. Sadece bir
insan, bir anne olarak vicdan tarafından bakıyorum ve bir can
yitirilmasi, benim de canımı acıtıyor.
Geleceğe dair umutlu musunuz?
- Bazen çok evet, bazen çok hayır.
Türkiye ve dünyada yaşananlar Rodin’in geleceği açısından
sizi endişelendiriyor mu?
- Rodin geçenler de bir resim yaptı; bir adam Eyfel Kulesi’ne
çıkıyor. Gökyüzünde kırmızı kocaman bir dolunay var. Adamın
kafasının altında ve etrafında da kırmızılıklar var. “Bu kırmızılar
Ankara’da patlayan bombalar” dedi. Çocuklar bomba diye bir şey
olduğunu, bunun her an, her yerde patlama ihtimali olduğunu
biliyor. Bir anne olarak elbette endişeliyim.
Çare ne olabilir?
- İnsan iradesi. Eğer sevgiye inanırsak, anlayışlı olabilirsek her
şey değişebilir.