Yıldıray Oğur'un referandum yazısı olay yarattı! "Adil ol, gazetecilik yap! Tetikçileri geri çek!"
Türkiye gazetesi yazarı, referandum sonuçlarıyla ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Referandum sonrası köşe yazarlarının analizleri arasında en dikkat
çekenlerden biri Yıldıray Oğur'un yazısı oldu. Sosyal medyada günün
en çok paylaşılan yazılarından biri olan "Fi" yazısıyla Oğur,
seçmenin verdiği mesajları değerlendirdi.
Seçmenin bu referandum sonuçlarıyla dünyaya, iktidara, medyaya ve
muhalefete mesajlar verdiğini yazan Oğur'un medya ile ilgili
yorumları şöyleydi:
"İkinci mesaj medyaya; özellikle de iktidara yakın medyaya; tek
seslilikten hoşlanmıyorum. Her gün kısalan konuk listelerini çöpe
at, farklı seslerin, eleştirilerin medyanda dillendirilmesine
fırsat ver, her eleştiriyi düşmanlık olarak görmeyi bırak. Çünkü
gazeteciliği bırakıp siyasi propagandiste dönmen, 24 saat “Evet”
propagandası yapman beni etkilemiyor, ikna olmak istiyorum.
Ekranlardan herkesi tehdit eden, parmak sallayan, hüküm veren
tetikçileri geri çek, adil ol ve gazetecilik yap."
İşte Yıldıray Oğur'un yazısı:
Fi ya da Altın Oran, eski Mısırlılar ve Yunanlar tarafından
keşfedilmiş, bir bütün parçaları arasında gözlemlenen, uyum
açısından en mükemmel oranları veren geometrik oranın adı.
Galiba referandumdan çıkan 51/49 dengesi de Türkiye’nin siyasi "fi"
rakamı.
Bu mükemmel oran bütün Türkiye’ye, iktidara, muhalefete, medyaya ve
dünyaya bir şeyler söylüyor.
İlk mesaj dünyaya ve çok net; Türkiye bir muz cumhuriyeti değildir.
Türkiye’ye bir Orta Doğu diktatörlüğü muamelesi yapmaktan vazgeçin.
140 yıldır Meclis’i olan, 110 yıldır seçimlerin yapıldığı, 67
yıllık parlamenter demokrasi geleneği olan daha 9 ay önce halkın
demokrasiyi canı pahasına sokaktan kurtardığı bir ülkeden
bahsediyorsunuz, artık anlayın. Burada hür ve adil seçimler
yapılıyor, insanlar kapalı oy kabinlerinin arkasında istediği oyu
veriyor ve bu oylar demokratik bir şekilde sayılıyor. İleride bu
paketten kaynaklanacak demokratik sorunların çaresi de halkın
demokrasiye olan bu tutkusudur.
İkinci mesaj medyaya; özellikle de iktidara yakın medyaya; tek
seslilikten hoşlanmıyorum. Her gün kısalan konuk listelerini çöpe
at, farklı seslerin, eleştirilerin medyanda dillendirilmesine
fırsat ver, her eleştiriyi düşmanlık olarak görmeyi bırak. Çünkü
gazeteciliği bırakıp siyasi propagandiste dönmen, 24 saat “Evet”
propagandası yapman beni etkilemiyor, ikna olmak istiyorum.
Ekranlardan herkesi tehdit eden, parmak sallayan, hüküm veren
tetikçileri geri çek, adil ol ve gazetecilik yap.
Üçüncü mesaj CHP’ye; toplumu anlamaya çalışman, muhafazakârların
diline ve hassasiyetlerine hitap etmeye çalışman, sesini
yükseltmemen önemliydi, kayıtlara geçti ama o kadar geç kaldın ki
bunun için samimi görünmedin ve epey acemiydin. Hâlâ kıyıcı rövanş
kaygısını, kazanımların elden gitmesi endişesini gideremedin. O
yüzden muhafazakâr seçmenin paketi ve iktidarın bazı uygulamalarını
sindirememiş bir kesimi, son dakika 'Hayır’ın çıkmasından ve senin
bunu kötüye kullanmandan, istikrarsızlıktan korktu ve yine de evet
dedi. İlk kez muhafazakâr seçmenle bir ilişki kurmayı başardın.
Dördüncü ve çok net bir mesaj MHP’ye; MHP seçmeni aylardır
Bahçeli’nin yapmamak için direndiği o kongreyi sandıkta yaptı.
Osmaniye sonuçları bile kimin kaybettiğini söylüyor.
Ve tabii en önemli mesajlar iktidara. 15 Temmuz gibi büyük bir
travmaya, Avrupa’dan gelen millî duyguları kabartan tepkilere,
PKK’nın 'hayır’ına rağmen yüzde 49 önceliği pakete verdi ve hayır
dedi. Referandumun ilk mesajı bazen herkesin unuttuğu onaylanan 18
madde için. Bu kadar kapsamlı ve teknik bir anayasaya paketini
anlatma konusunda iktidar aslında büyük bir başarı gösterdi.
Yüzlerce siyasetçi, gazeteci, sivil toplumcu aylardır bütün
Türkiye’de seferber oldu ve bu paketi anlattı. Paket anlatılamadı
demek haksızlık ve gerçekten kaçmak olur. Paket anlatıldı ama
aralarında AK Parti seçmenlerinin de olduğu toplumun yarısını ikna
edemedi. Eğer tek adam eleştirilerini boşa düşürecek, Meclis’in
denge/denetleme hakkını artıracak, rötuşlar yapılsaydı, böylesine
tarihî bir reformun arkasında çok daha büyük bir kitle
durabilirdi.
İktidar ilk kez bir seçimde pozitif ve gelecek perspektifli bir
kampanyadan çok dört tarafımızı sarmış düşmanlı, PKK, FETÖ, DEAŞ’la
yan yana düşme tehditli, eskiye dönüş, istikrarsızlık, rövanş
korkusuyla kampanya yaptı. Günün sonunda içinde 15 Temmuz’da
meydanlara çıkmış kendi seçmenleri de olan, Hayır diyen yüzde 49’un
PKK ve FETÖ ile yan yana düşmediği, onlara destek vermediği
herhâlde açık.
Bu paket İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere şehirlilerin
hayır dediği bir paket olarak kayıtlara geçti. Bu şehirler İzmir
hariç daha önce AK Parti’nin birinci çıktığı şehirlerdi. Yani
pakete sadece seküler seçmenler değil, AK Parti’nin 15 yıllık
hikâyesinin sonucu olan şehirli dindar eğitimli kitlelerin bir
kısmı da hayır dedi. Bundan sonra siyasette Ceren Kenar’ın
tabiriyle “Rahatsız Şehirli Muhafazakârlar” da var. Ve 2019’a doğru
giderken AK Parti’nin artık onları da ikna etmesi gerekiyor. Bunu
kendi kadrolarını bile her gün daraltan bir tasfiyecilikle, bütün
eleştirileri düşmanlık olarak gören ve fişleyen Pelikancılıkla,
kapılarını herkese kapatmış bir medyayla yapmak da mümkün değil.
Eğer AK Parti, sandıktan çıkan bu "altın oran"dan gerekli dersleri
çıkaramazsa, bu mesajların kodlarını yine yanlış isimler çözüp,
gerçeği eğip bükerse 2019’daki ilk başkanlık seçimi dünkü
referandumdan daha zor geçebilir.
Toplum, sandıktan çıkardığı bu "altın oran"la ne iktidara bu
yetkilerle “atla atına ve koş” dedi ne de muhalefete şu anda
taşıyamayacağı ‘Hayır’ zaferini verdi.
Şurası kesin ki bu iki yılda bu altı oranı en iyi anlayan
kazanacak...