17 Nis 2017 16:42
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:37
Yıldıray Oğur'un referandum yazısı olay yarattı! "Adil ol, gazetecilik yap! Tetikçileri geri çek!"
Türkiye gazetesi yazarı, referandum sonuçlarıyla ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Referandum sonrası köşe yazarlarının analizleri arasında en dikkat
çekenlerden biri Yıldıray Oğur'un yazısı oldu. Sosyal medyada günün
en çok paylaşılan yazılarından biri olan "Fi" yazısıyla Oğur,
seçmenin verdiği mesajları değerlendirdi.
Seçmenin bu referandum sonuçlarıyla dünyaya, iktidara, medyaya ve muhalefete mesajlar verdiğini yazan Oğur'un medya ile ilgili yorumları şöyleydi:
"İkinci mesaj medyaya; özellikle de iktidara yakın medyaya; tek seslilikten hoşlanmıyorum. Her gün kısalan konuk listelerini çöpe at, farklı seslerin, eleştirilerin medyanda dillendirilmesine fırsat ver, her eleştiriyi düşmanlık olarak görmeyi bırak. Çünkü gazeteciliği bırakıp siyasi propagandiste dönmen, 24 saat “Evet” propagandası yapman beni etkilemiyor, ikna olmak istiyorum. Ekranlardan herkesi tehdit eden, parmak sallayan, hüküm veren tetikçileri geri çek, adil ol ve gazetecilik yap."
İşte Yıldıray Oğur'un yazısı:
Fi ya da Altın Oran, eski Mısırlılar ve Yunanlar tarafından keşfedilmiş, bir bütün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en mükemmel oranları veren geometrik oranın adı.
Galiba referandumdan çıkan 51/49 dengesi de Türkiye’nin siyasi "fi" rakamı.
Bu mükemmel oran bütün Türkiye’ye, iktidara, muhalefete, medyaya ve dünyaya bir şeyler söylüyor.
İlk mesaj dünyaya ve çok net; Türkiye bir muz cumhuriyeti değildir. Türkiye’ye bir Orta Doğu diktatörlüğü muamelesi yapmaktan vazgeçin. 140 yıldır Meclis’i olan, 110 yıldır seçimlerin yapıldığı, 67 yıllık parlamenter demokrasi geleneği olan daha 9 ay önce halkın demokrasiyi canı pahasına sokaktan kurtardığı bir ülkeden bahsediyorsunuz, artık anlayın. Burada hür ve adil seçimler yapılıyor, insanlar kapalı oy kabinlerinin arkasında istediği oyu veriyor ve bu oylar demokratik bir şekilde sayılıyor. İleride bu paketten kaynaklanacak demokratik sorunların çaresi de halkın demokrasiye olan bu tutkusudur.
İkinci mesaj medyaya; özellikle de iktidara yakın medyaya; tek seslilikten hoşlanmıyorum. Her gün kısalan konuk listelerini çöpe at, farklı seslerin, eleştirilerin medyanda dillendirilmesine fırsat ver, her eleştiriyi düşmanlık olarak görmeyi bırak. Çünkü gazeteciliği bırakıp siyasi propagandiste dönmen, 24 saat “Evet” propagandası yapman beni etkilemiyor, ikna olmak istiyorum. Ekranlardan herkesi tehdit eden, parmak sallayan, hüküm veren tetikçileri geri çek, adil ol ve gazetecilik yap.
Üçüncü mesaj CHP’ye; toplumu anlamaya çalışman, muhafazakârların diline ve hassasiyetlerine hitap etmeye çalışman, sesini yükseltmemen önemliydi, kayıtlara geçti ama o kadar geç kaldın ki bunun için samimi görünmedin ve epey acemiydin. Hâlâ kıyıcı rövanş kaygısını, kazanımların elden gitmesi endişesini gideremedin. O yüzden muhafazakâr seçmenin paketi ve iktidarın bazı uygulamalarını sindirememiş bir kesimi, son dakika 'Hayır’ın çıkmasından ve senin bunu kötüye kullanmandan, istikrarsızlıktan korktu ve yine de evet dedi. İlk kez muhafazakâr seçmenle bir ilişki kurmayı başardın.
Dördüncü ve çok net bir mesaj MHP’ye; MHP seçmeni aylardır Bahçeli’nin yapmamak için direndiği o kongreyi sandıkta yaptı. Osmaniye sonuçları bile kimin kaybettiğini söylüyor.
Ve tabii en önemli mesajlar iktidara. 15 Temmuz gibi büyük bir travmaya, Avrupa’dan gelen millî duyguları kabartan tepkilere, PKK’nın 'hayır’ına rağmen yüzde 49 önceliği pakete verdi ve hayır dedi. Referandumun ilk mesajı bazen herkesin unuttuğu onaylanan 18 madde için. Bu kadar kapsamlı ve teknik bir anayasaya paketini anlatma konusunda iktidar aslında büyük bir başarı gösterdi. Yüzlerce siyasetçi, gazeteci, sivil toplumcu aylardır bütün Türkiye’de seferber oldu ve bu paketi anlattı. Paket anlatılamadı demek haksızlık ve gerçekten kaçmak olur. Paket anlatıldı ama aralarında AK Parti seçmenlerinin de olduğu toplumun yarısını ikna edemedi. Eğer tek adam eleştirilerini boşa düşürecek, Meclis’in denge/denetleme hakkını artıracak, rötuşlar yapılsaydı, böylesine tarihî bir reformun arkasında çok daha büyük bir kitle durabilirdi.
İktidar ilk kez bir seçimde pozitif ve gelecek perspektifli bir kampanyadan çok dört tarafımızı sarmış düşmanlı, PKK, FETÖ, DEAŞ’la yan yana düşme tehditli, eskiye dönüş, istikrarsızlık, rövanş korkusuyla kampanya yaptı. Günün sonunda içinde 15 Temmuz’da meydanlara çıkmış kendi seçmenleri de olan, Hayır diyen yüzde 49’un PKK ve FETÖ ile yan yana düşmediği, onlara destek vermediği herhâlde açık.
Bu paket İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere şehirlilerin hayır dediği bir paket olarak kayıtlara geçti. Bu şehirler İzmir hariç daha önce AK Parti’nin birinci çıktığı şehirlerdi. Yani pakete sadece seküler seçmenler değil, AK Parti’nin 15 yıllık hikâyesinin sonucu olan şehirli dindar eğitimli kitlelerin bir kısmı da hayır dedi. Bundan sonra siyasette Ceren Kenar’ın tabiriyle “Rahatsız Şehirli Muhafazakârlar” da var. Ve 2019’a doğru giderken AK Parti’nin artık onları da ikna etmesi gerekiyor. Bunu kendi kadrolarını bile her gün daraltan bir tasfiyecilikle, bütün eleştirileri düşmanlık olarak gören ve fişleyen Pelikancılıkla, kapılarını herkese kapatmış bir medyayla yapmak da mümkün değil. Eğer AK Parti, sandıktan çıkan bu "altın oran"dan gerekli dersleri çıkaramazsa, bu mesajların kodlarını yine yanlış isimler çözüp, gerçeği eğip bükerse 2019’daki ilk başkanlık seçimi dünkü referandumdan daha zor geçebilir.
Toplum, sandıktan çıkardığı bu "altın oran"la ne iktidara bu yetkilerle “atla atına ve koş” dedi ne de muhalefete şu anda taşıyamayacağı ‘Hayır’ zaferini verdi.
Şurası kesin ki bu iki yılda bu altı oranı en iyi anlayan kazanacak...
Seçmenin bu referandum sonuçlarıyla dünyaya, iktidara, medyaya ve muhalefete mesajlar verdiğini yazan Oğur'un medya ile ilgili yorumları şöyleydi:
"İkinci mesaj medyaya; özellikle de iktidara yakın medyaya; tek seslilikten hoşlanmıyorum. Her gün kısalan konuk listelerini çöpe at, farklı seslerin, eleştirilerin medyanda dillendirilmesine fırsat ver, her eleştiriyi düşmanlık olarak görmeyi bırak. Çünkü gazeteciliği bırakıp siyasi propagandiste dönmen, 24 saat “Evet” propagandası yapman beni etkilemiyor, ikna olmak istiyorum. Ekranlardan herkesi tehdit eden, parmak sallayan, hüküm veren tetikçileri geri çek, adil ol ve gazetecilik yap."
İşte Yıldıray Oğur'un yazısı:
Fi ya da Altın Oran, eski Mısırlılar ve Yunanlar tarafından keşfedilmiş, bir bütün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en mükemmel oranları veren geometrik oranın adı.
Galiba referandumdan çıkan 51/49 dengesi de Türkiye’nin siyasi "fi" rakamı.
Bu mükemmel oran bütün Türkiye’ye, iktidara, muhalefete, medyaya ve dünyaya bir şeyler söylüyor.
İlk mesaj dünyaya ve çok net; Türkiye bir muz cumhuriyeti değildir. Türkiye’ye bir Orta Doğu diktatörlüğü muamelesi yapmaktan vazgeçin. 140 yıldır Meclis’i olan, 110 yıldır seçimlerin yapıldığı, 67 yıllık parlamenter demokrasi geleneği olan daha 9 ay önce halkın demokrasiyi canı pahasına sokaktan kurtardığı bir ülkeden bahsediyorsunuz, artık anlayın. Burada hür ve adil seçimler yapılıyor, insanlar kapalı oy kabinlerinin arkasında istediği oyu veriyor ve bu oylar demokratik bir şekilde sayılıyor. İleride bu paketten kaynaklanacak demokratik sorunların çaresi de halkın demokrasiye olan bu tutkusudur.
İkinci mesaj medyaya; özellikle de iktidara yakın medyaya; tek seslilikten hoşlanmıyorum. Her gün kısalan konuk listelerini çöpe at, farklı seslerin, eleştirilerin medyanda dillendirilmesine fırsat ver, her eleştiriyi düşmanlık olarak görmeyi bırak. Çünkü gazeteciliği bırakıp siyasi propagandiste dönmen, 24 saat “Evet” propagandası yapman beni etkilemiyor, ikna olmak istiyorum. Ekranlardan herkesi tehdit eden, parmak sallayan, hüküm veren tetikçileri geri çek, adil ol ve gazetecilik yap.
Üçüncü mesaj CHP’ye; toplumu anlamaya çalışman, muhafazakârların diline ve hassasiyetlerine hitap etmeye çalışman, sesini yükseltmemen önemliydi, kayıtlara geçti ama o kadar geç kaldın ki bunun için samimi görünmedin ve epey acemiydin. Hâlâ kıyıcı rövanş kaygısını, kazanımların elden gitmesi endişesini gideremedin. O yüzden muhafazakâr seçmenin paketi ve iktidarın bazı uygulamalarını sindirememiş bir kesimi, son dakika 'Hayır’ın çıkmasından ve senin bunu kötüye kullanmandan, istikrarsızlıktan korktu ve yine de evet dedi. İlk kez muhafazakâr seçmenle bir ilişki kurmayı başardın.
Dördüncü ve çok net bir mesaj MHP’ye; MHP seçmeni aylardır Bahçeli’nin yapmamak için direndiği o kongreyi sandıkta yaptı. Osmaniye sonuçları bile kimin kaybettiğini söylüyor.
Ve tabii en önemli mesajlar iktidara. 15 Temmuz gibi büyük bir travmaya, Avrupa’dan gelen millî duyguları kabartan tepkilere, PKK’nın 'hayır’ına rağmen yüzde 49 önceliği pakete verdi ve hayır dedi. Referandumun ilk mesajı bazen herkesin unuttuğu onaylanan 18 madde için. Bu kadar kapsamlı ve teknik bir anayasaya paketini anlatma konusunda iktidar aslında büyük bir başarı gösterdi. Yüzlerce siyasetçi, gazeteci, sivil toplumcu aylardır bütün Türkiye’de seferber oldu ve bu paketi anlattı. Paket anlatılamadı demek haksızlık ve gerçekten kaçmak olur. Paket anlatıldı ama aralarında AK Parti seçmenlerinin de olduğu toplumun yarısını ikna edemedi. Eğer tek adam eleştirilerini boşa düşürecek, Meclis’in denge/denetleme hakkını artıracak, rötuşlar yapılsaydı, böylesine tarihî bir reformun arkasında çok daha büyük bir kitle durabilirdi.
İktidar ilk kez bir seçimde pozitif ve gelecek perspektifli bir kampanyadan çok dört tarafımızı sarmış düşmanlı, PKK, FETÖ, DEAŞ’la yan yana düşme tehditli, eskiye dönüş, istikrarsızlık, rövanş korkusuyla kampanya yaptı. Günün sonunda içinde 15 Temmuz’da meydanlara çıkmış kendi seçmenleri de olan, Hayır diyen yüzde 49’un PKK ve FETÖ ile yan yana düşmediği, onlara destek vermediği herhâlde açık.
Bu paket İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere şehirlilerin hayır dediği bir paket olarak kayıtlara geçti. Bu şehirler İzmir hariç daha önce AK Parti’nin birinci çıktığı şehirlerdi. Yani pakete sadece seküler seçmenler değil, AK Parti’nin 15 yıllık hikâyesinin sonucu olan şehirli dindar eğitimli kitlelerin bir kısmı da hayır dedi. Bundan sonra siyasette Ceren Kenar’ın tabiriyle “Rahatsız Şehirli Muhafazakârlar” da var. Ve 2019’a doğru giderken AK Parti’nin artık onları da ikna etmesi gerekiyor. Bunu kendi kadrolarını bile her gün daraltan bir tasfiyecilikle, bütün eleştirileri düşmanlık olarak gören ve fişleyen Pelikancılıkla, kapılarını herkese kapatmış bir medyayla yapmak da mümkün değil. Eğer AK Parti, sandıktan çıkan bu "altın oran"dan gerekli dersleri çıkaramazsa, bu mesajların kodlarını yine yanlış isimler çözüp, gerçeği eğip bükerse 2019’daki ilk başkanlık seçimi dünkü referandumdan daha zor geçebilir.
Toplum, sandıktan çıkardığı bu "altın oran"la ne iktidara bu yetkilerle “atla atına ve koş” dedi ne de muhalefete şu anda taşıyamayacağı ‘Hayır’ zaferini verdi.
Şurası kesin ki bu iki yılda bu altı oranı en iyi anlayan kazanacak...