20 Ara 2012 09:01
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:31
YILDIRAY OĞUR: ''TARAF TÜRK SOLUNUN KARNINI BİRAZ DAHA AĞRITACAK''
Yıldıray Oğur, Taraf'ın kapanmasını en çok sol görüştekilerin arzuladığını iddia etti..
Türk solunun Taraf karın ağrısı üzerine
Taraf kapanacak diye sarhoş narasından biraz daha sofistike analizlerle, surata tükürmekten az daha rafine yorumlarla, “bacıma yan baktınız” magandalığından az biraz daha medeni öfke krizleriyle ortalıklara dökülenlerin pek çoğununun soldan soldan gelmesi hiç şaşırtıcı değil
Çünkü Taraf beş yıl boyunca en çok onların karnını ağrıttı, konforunu bozdu. Abdurrahman Çelebileri işsiz bıraktı. En çok onların hak edilmemiş itibarlarını yerle bir etti. Türk solunun rejimin fikren ve fiilen stepnesi olduğu gerçeği Taraf sayfalarında billurlaştı.
Türk solunun ve uzun yıllardır onun hegemone ettiği Türk sivil toplumunun, entelektüel dünyasının hiçbir zaman “askerî vesayet” diye bir derdi olmamıştı.
Türk solunun, solu ezip geçen 12 Eylül’le bir derdi vardı ama Meclis’i kapatan 12 Eylül’le bir derdi yoktu. Türk solcusu orduyu Türk-İslam sentezi politikaları için, ilerici çizgisini bırakıp burjuva ordusuna döndüğü için, solu silindir gibi ezdiği için sevemiyordu.
Yoksa ilerici bir orduyu hep özlemle arzulamıştı. 27 Mayıs’a halen daha utana sıkıla darbe diyen, uzun yıllar 27 Mayısçı subaylarla solculuk oynamış bir soldu bu. O ilerici orduyla 9 Mart’ta darbe yapmaya çalışmış, Milli Demokratik Devrim için yanıp tutuşmuştu. Türk solunun duvarlara posterleri asılan en büyük kahramanının en radikal eylemi Samsun’dan Anıtkabir’e yürümekti. Türk solunun en parlak ideologu için Kemalizm ilerici bir hamleydi, Türk solcuları CHP’li ailelerin haylaz çocuklarıydı çünkü.
12 Mart’a 40 gün ilerici hamle diye methiyeler yazmış, Genelkurmay’a teşekkür faksları çekmiş, Meclis kapatılsın diye basın açıklamaları yapmış bir soldu bu. Daha Kemalizm’e yakın bir kanadı 12 Eylül’den bile ancak 27 Mayıs’ın yıldönümü kutlamalarını kaldırıp, okullara zorunlu din dersi koyunca ümidi kesmişti.
28 Şubat’ta gelebildiği en ileri nokta “ne darbe ne şeriat” demek olan bu sol, 27 Nisan’da Cumhuriyet Mitingleri’ne koşmuş, “ama”larla suça ortak olmuştu. Solcu mizah dergilerinin kapaklarında Yaşar Büyükanıt’ı Kıvanç Tatlıtuğ gibi çiziyor, solcu akademisyenler üniversite başörtüsü özgürlüğünü bile “ama ya laiklik ne olacak” diyen bildirilerle içlerine sindiremiyorlardı.
Taraf’ın askerî vesayetle hesaplaşması o yüzden onları içten içe tedirgin etti. Çoğunluğu bunu söylemeye utandı. Ama her gözaltı dalgasında ağabeyler, ablalar, tanıdıklar için kefil olundu, askerler bir adım geri atınca, daha eşlerini askerî hastaneye bile sokamamış iktidarın kendi derin devletini kurduğu hikâyeleri anlatılmaya başlandı, darbecilerin yargılanması için “yetmez ama evet” demek bile ihanetle eş tutuldu, evet diyenler de ilk kırılan tavuğun bacağından pişmanlığa zorlandı. Çünkü Türk solunu, hiçbir iddiası olmayan parlamenter demokrasinin üzerinden ordunun vesayetinin kalkması pek ilgilendirmedi, heyecanlandırmadı. Onlar daha çok bunu kimin yaptığıyla ilgilendiler. İlerici askerlerin yerine gerici cemaat ve AKP’nin gelmesinden endişe ettiler.
Çünkü yine Taraf’ın sayfalarında teşhir oldu ki Türk solu fena halde İslamofobikti. Türk solunu Kemalizm’e bağlayan kalın halatlar İslamofobikliğinden geliyordu. Bu ortak duygu sol ile güya muhalif olduğu devletin resmî ideolojisi arasında bir serbest dolaşım bölgesi yaratmıştı. Bu İslamafobik Schengen vizesiyle, holding medyasında radikal solcu olmak, devrimci örgütlerden gelip, darbecilerin avukatı baronun başkanlığına gelmek, sosyal demokrat ekonomistlikten ırkçı dergi yazarlığına transfer olmak, eski liberal ekonomi bakanlığından İşçi Partisi saflarına katılmak, Özgür Gündem’de genel yayın yönetmenliğinden Kemalist ulusalcı gazetenin tepesine yerleşmek, Hürriyet’te beyaz Türklükten Radikal’de solcu vijdan kuaförlüğüne terfi etmek mümkündü, kapılarda pasaport sorulmuyordu.
Taraf, laik bir gazete olmasına rağmen dindarları bir problem, dini bir gerilik kaynağı olarak görmedi. Türkiye’de dindarların değişimin öncüsü olmasından yüksünmedi, hatta dindar kesimdeki demokratikleşme ve liberalleşme dalgasının üzerine çıktı. Başörtüsü ayrımcılığına karşı dik durdu. AKP’nin kapatılma davasına karşı hükümete yakın gazetelerden daha gür bir ses çıkardı. Cemaatfobik olmadı. Sayfalarını dindar entelektüellere açtı. Böylece çok geniş bir demokrat dindar okura ulaşan belki de ilk laik gazete oldu.
Taraf’ın Kürt meselesine en açık biçimde sayfalarını, manşetlerini açması da Kürt sorununda her türlü duyarlılığı parsellemiş, barış kelimesinin patentini almış şiddetsever solu rahatsız etti. Taraf, Kürtlerin hak taleplerine en gür şekilde sahip çıktı. PKK için “terörist” demedi, Öcalan’dan bebek katili diye değil PKK lideri diye bahsetti. Ama aynı zamanda şiddete, silaha karşı da gözünü kapatmadı. Bu yüzden Kürt illerinde hem en çok satan gazete oldu, hem de PKK’nın boykot ettiği tek gazete.
Beş yılın sonunda rejim karşıtı zannedilen Türk solu, rejimi kuran CHP’de iktidar koltuğuna oturdu. Artık antiemperyalizm demeden ağzını açmayan paşalarımız, sömürü, emek, barış demeden cümle kuramayan CHP genel başkanımız, başında Che şapkası takan darbeci baro başkanımız var.
Bir de karnına sürekli ağrılar giren solcularımız. Artık onlar endişeli modernler, huysuz muhalifler, kıllanan adamlar. Gelecekten korkuyorlar, iyimserliği ihanetle eş tutuyorlar. Taraf ortadan kalkarsa karın ağrılarının dineceğini zannetmekteler. Hâlbuki Taraf Türk solunun geniş halk yığınlarına derdini anlatması için belki de ellerine geçen son büyük imkândı. Ama derdi bizatihi toplumun kendisiyle olanlar için kimsenin yapabileceği bir şey yok.
Soldan soldan geliyorlar. Sizi daha da kötü günler, daha şiddetli karın ağrıları bekliyor. Üzgünüm.
Yıldıray Oğur / TARAF
Taraf kapanacak diye sarhoş narasından biraz daha sofistike analizlerle, surata tükürmekten az daha rafine yorumlarla, “bacıma yan baktınız” magandalığından az biraz daha medeni öfke krizleriyle ortalıklara dökülenlerin pek çoğununun soldan soldan gelmesi hiç şaşırtıcı değil
Çünkü Taraf beş yıl boyunca en çok onların karnını ağrıttı, konforunu bozdu. Abdurrahman Çelebileri işsiz bıraktı. En çok onların hak edilmemiş itibarlarını yerle bir etti. Türk solunun rejimin fikren ve fiilen stepnesi olduğu gerçeği Taraf sayfalarında billurlaştı.
Türk solunun ve uzun yıllardır onun hegemone ettiği Türk sivil toplumunun, entelektüel dünyasının hiçbir zaman “askerî vesayet” diye bir derdi olmamıştı.
Türk solunun, solu ezip geçen 12 Eylül’le bir derdi vardı ama Meclis’i kapatan 12 Eylül’le bir derdi yoktu. Türk solcusu orduyu Türk-İslam sentezi politikaları için, ilerici çizgisini bırakıp burjuva ordusuna döndüğü için, solu silindir gibi ezdiği için sevemiyordu.
Yoksa ilerici bir orduyu hep özlemle arzulamıştı. 27 Mayıs’a halen daha utana sıkıla darbe diyen, uzun yıllar 27 Mayısçı subaylarla solculuk oynamış bir soldu bu. O ilerici orduyla 9 Mart’ta darbe yapmaya çalışmış, Milli Demokratik Devrim için yanıp tutuşmuştu. Türk solunun duvarlara posterleri asılan en büyük kahramanının en radikal eylemi Samsun’dan Anıtkabir’e yürümekti. Türk solunun en parlak ideologu için Kemalizm ilerici bir hamleydi, Türk solcuları CHP’li ailelerin haylaz çocuklarıydı çünkü.
12 Mart’a 40 gün ilerici hamle diye methiyeler yazmış, Genelkurmay’a teşekkür faksları çekmiş, Meclis kapatılsın diye basın açıklamaları yapmış bir soldu bu. Daha Kemalizm’e yakın bir kanadı 12 Eylül’den bile ancak 27 Mayıs’ın yıldönümü kutlamalarını kaldırıp, okullara zorunlu din dersi koyunca ümidi kesmişti.
28 Şubat’ta gelebildiği en ileri nokta “ne darbe ne şeriat” demek olan bu sol, 27 Nisan’da Cumhuriyet Mitingleri’ne koşmuş, “ama”larla suça ortak olmuştu. Solcu mizah dergilerinin kapaklarında Yaşar Büyükanıt’ı Kıvanç Tatlıtuğ gibi çiziyor, solcu akademisyenler üniversite başörtüsü özgürlüğünü bile “ama ya laiklik ne olacak” diyen bildirilerle içlerine sindiremiyorlardı.
Taraf’ın askerî vesayetle hesaplaşması o yüzden onları içten içe tedirgin etti. Çoğunluğu bunu söylemeye utandı. Ama her gözaltı dalgasında ağabeyler, ablalar, tanıdıklar için kefil olundu, askerler bir adım geri atınca, daha eşlerini askerî hastaneye bile sokamamış iktidarın kendi derin devletini kurduğu hikâyeleri anlatılmaya başlandı, darbecilerin yargılanması için “yetmez ama evet” demek bile ihanetle eş tutuldu, evet diyenler de ilk kırılan tavuğun bacağından pişmanlığa zorlandı. Çünkü Türk solunu, hiçbir iddiası olmayan parlamenter demokrasinin üzerinden ordunun vesayetinin kalkması pek ilgilendirmedi, heyecanlandırmadı. Onlar daha çok bunu kimin yaptığıyla ilgilendiler. İlerici askerlerin yerine gerici cemaat ve AKP’nin gelmesinden endişe ettiler.
Çünkü yine Taraf’ın sayfalarında teşhir oldu ki Türk solu fena halde İslamofobikti. Türk solunu Kemalizm’e bağlayan kalın halatlar İslamofobikliğinden geliyordu. Bu ortak duygu sol ile güya muhalif olduğu devletin resmî ideolojisi arasında bir serbest dolaşım bölgesi yaratmıştı. Bu İslamafobik Schengen vizesiyle, holding medyasında radikal solcu olmak, devrimci örgütlerden gelip, darbecilerin avukatı baronun başkanlığına gelmek, sosyal demokrat ekonomistlikten ırkçı dergi yazarlığına transfer olmak, eski liberal ekonomi bakanlığından İşçi Partisi saflarına katılmak, Özgür Gündem’de genel yayın yönetmenliğinden Kemalist ulusalcı gazetenin tepesine yerleşmek, Hürriyet’te beyaz Türklükten Radikal’de solcu vijdan kuaförlüğüne terfi etmek mümkündü, kapılarda pasaport sorulmuyordu.
Taraf, laik bir gazete olmasına rağmen dindarları bir problem, dini bir gerilik kaynağı olarak görmedi. Türkiye’de dindarların değişimin öncüsü olmasından yüksünmedi, hatta dindar kesimdeki demokratikleşme ve liberalleşme dalgasının üzerine çıktı. Başörtüsü ayrımcılığına karşı dik durdu. AKP’nin kapatılma davasına karşı hükümete yakın gazetelerden daha gür bir ses çıkardı. Cemaatfobik olmadı. Sayfalarını dindar entelektüellere açtı. Böylece çok geniş bir demokrat dindar okura ulaşan belki de ilk laik gazete oldu.
Taraf’ın Kürt meselesine en açık biçimde sayfalarını, manşetlerini açması da Kürt sorununda her türlü duyarlılığı parsellemiş, barış kelimesinin patentini almış şiddetsever solu rahatsız etti. Taraf, Kürtlerin hak taleplerine en gür şekilde sahip çıktı. PKK için “terörist” demedi, Öcalan’dan bebek katili diye değil PKK lideri diye bahsetti. Ama aynı zamanda şiddete, silaha karşı da gözünü kapatmadı. Bu yüzden Kürt illerinde hem en çok satan gazete oldu, hem de PKK’nın boykot ettiği tek gazete.
Beş yılın sonunda rejim karşıtı zannedilen Türk solu, rejimi kuran CHP’de iktidar koltuğuna oturdu. Artık antiemperyalizm demeden ağzını açmayan paşalarımız, sömürü, emek, barış demeden cümle kuramayan CHP genel başkanımız, başında Che şapkası takan darbeci baro başkanımız var.
Bir de karnına sürekli ağrılar giren solcularımız. Artık onlar endişeli modernler, huysuz muhalifler, kıllanan adamlar. Gelecekten korkuyorlar, iyimserliği ihanetle eş tutuyorlar. Taraf ortadan kalkarsa karın ağrılarının dineceğini zannetmekteler. Hâlbuki Taraf Türk solunun geniş halk yığınlarına derdini anlatması için belki de ellerine geçen son büyük imkândı. Ama derdi bizatihi toplumun kendisiyle olanlar için kimsenin yapabileceği bir şey yok.
Soldan soldan geliyorlar. Sizi daha da kötü günler, daha şiddetli karın ağrıları bekliyor. Üzgünüm.
Yıldıray Oğur / TARAF