31 Ağu 2010 08:36 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:35

YİĞİT BULUT KENDİ KENDİNİ SANSÜRLEDİ! İKİ İSMİ EKLEDİ, BAKIN NELERİ ELEDİ?

Yiğit Bulut, taşra baskısında yeralıp şehir baskısında çıkartıldığı için "sansür" iddialarına neden olan yazısını iki ismi ekleyerek yeniden yayınladı.

Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut’un kaleme aldığı "Türk medyasının ‘yapılanalım birlikte hareket edelim’ sorunsalı" başlıklı yazısı Gazete Habertürk’ün taşra baskısında yeralırken şehir baskısından çıkartılmıştı. Bu durum "sansür" iddialarına neden olurken Bulut ise yaptığı açıklamada yazıda gördüğü bazı eksiklikler dolayısıyla kendi isteğiyle yazıyı geri çektiğini ve isim vermeden yazdığı yazıyı isimlendirerek Salı günü yeniden yayınlayacağını duyurmuştu.

Bulut o yazıyı bugün yayınladı yayınlamasına ama yazı oradan buradan kesilerek adeta "yayınlanır" hale getirilmişti.

Bulut’un önceki köşe yazısında Reha Muhtar’a verdiği desteğin esamesi okunmuyor, Özkök ile ilgili olarak yazdığı bölümlerin birçoğu ise bulunmuyordu.İki yazı karşılaştırıldığında ortaya çıkan durum için söylenecek söz Yiğit Bulut’un kendi kendini "sansürlediği" idi.

İşte Yiğit Bulut’un bugünkü yazısı...

Türk medyasının ‘yapılanalım birlikte
hareket edelim’ sorunsalı-Tam versiyon




Sevgili dostlar, cumartesi günü Reha Muhtar‘ın yazısından yola çıkarak kafamda bir yazı tasarladım, amacım özellikle internet siteleri ve bağlantılı köşeler tarafından iftira-karalama-yalan üçgeni üzerinden yürütülen kampanyalara dikkat çekmek, yaşananları-yaşadıklarımı anlatmaktı... Yazıyı kaleme aldıktan sonra istediğim gibi olmadığını daha doğrusu bana yakışır şekilde açık olmadığını fark ettim... Şehir dışında hareket halinde olduğum için yenisini yazmam mümkün değildi; dönünce detaylı yazmak üzere pazartesine bıraktım... Çok da isabet oldu! Yazı ruh buldu ve taşrada “erken dönen” bir yerde çıkan bölüm sonrası “linç çetesi” ortalığa döküldü, her zaman yaptıklarını en iyi bildikleri şekilde yapmaya koyuldular...

Sevgili dostlar, ortaya atılan iddialar komik ve bir o kadar da sistemin nasıl çalıştığını göstermesi açısından “örnekti”! Yazı tam olarak yazılamadan “ruh” buldu ve sanki arkadaşlara bilerek “yem vermiş” gibi “sazan” sürüsü halinde atladılar... Hatta şunu bile yazdılar; korktular, yazıyı geri çektiler! Bizleri hiç tanıyamamışlar!

Şimdi gelelim “yazılmadan” malzeme olan yazıma...

İşte o meşhur yazı, hem de tam yazmak istediğim gibi...

Sevgili dostlar, Türk medyasında özellikle son 8 yıl içinde daha doğrusu 2003 sonrasında AK Parti ve tezlerine karşı olma bahanesiyle “nasırlaşan bir yapılanma” ortaya çıktı... Bu yapı doğrudan siyasi otoriteyi ve Türk basınını hedef aldı. Kendi tarafına çekmek, susturmak, etkisizleştirip-itibarsızlaştırmak istediklerine, köşe yazarı oldukları gazeteler ve kurdukları internet odalarında “yalan haberler” eşliğinde saldıran bu yapılanma, son yıllarda sayısız yalan habere imza attı, itibarsızlaştırma kampanyaları yürüttü... Açık söyleyeyim; bunlarla uğraşma gücü ve isteği olmayan birçok yazarı da yalan-iftira kampanyası ile yanlarına çekmeyi başardılar... Bu noktada diyeceksiniz ki; amaçları ne? Amaç çok açık ve net: Kamuoyunu kontrol etmek, köşe yazarlarını baskı altına almak, yönlendirmek... Bu arkadaşların kullandıkları yöntemlerle üzerinde başarılı oldukları birçok isim oldu. Bugün bu arkadaşların “kontrolünde” olan gazete genel yayın yönetmenleri bile var. Soracaksınız; sen bu yapılanmayı ilk ne zaman fark ettin? Çok açık hiç dolandırmadan yazayım; Ertuğrul Özkök ile ilk çatışmaya başladığım dönemde, bana saldıranların “aynı çember” içinde ve bu arkadaşların Soner Yalçın‘ ın çevresinde yerleşik olduğunu fark ettim... Gelelim işin “kontrol etme” kısmına... Dostlarım, işin “kontrol” kısmı, bana göre sadece “kişisel tatmin” olarak nitelenecek kadar masum değil! En önemlisi; bu “toplanmanın” mensuplarının daha önce Türkiye’de “yaymaya çalıştıkları” Türkiye’de her şeyi “Museviler” kontrol eder, hepimiz aslında köken olarak “Yahudi”yiz tezlerine bakarsanız; amaçlarının farklı ve motivasyonlarının başka devletlerin gizli servislerinden dahi gelmiş olabileceğini rahatlıkla anlayabilirsiniz. Psikolojik savaşın tezi çok açık; karşıt görün ama toplumu karşıt göründüğüne hayran bırak! Aslında birçok alanda işbirliği yapabileceğimiz İsrail ile neden “bu kadar kötüyüz”ün detayını da “bu biraderlerin” stratejilerinde arayabilirsiniz!

Sonuç: Türk medyasında “kendi kendini doğuran, besleyen” bu tip yerleşik yapılanmaların “sırrı” çözülmeden, “kamuoyunda” sır gibi duran birçok yumak çözülemez...

Son söz: Yukarıda bir örnek verdim, şimdi anlayanlara başka konularda da birkaç örnek daha vereyim. Türkiye denklemi sırlarla dolu, işte gördüklerim; X çözülmeden Y, Z çözülmeden Ergenekon’un Almanya’dan İsrail’e, Irak’tan Amerika’ya bağlantıları deşişre edilemez! Bu grafik çizilemeden Ergenekon, ne kavramsal, ne de fiilen anlaşılamaz! Bütün bu hücreler aydınlanmadan da; sadece “dış kabuğa” yapışanlar gider, ana yapı yerinde kalır. Anlayana çok ama çok önemli detayları paylaştım! Sorgulamaya devam edeceğiz...

Not: Esen rüzgârdan dahi “komplo teorileri” üretip, akıllarınca psikolojik savaş yürütenlere bir çağrım var; ben ve çevremdekiler demirden korksak, trene binmezdik! Elinizden geleni ardınıza koymayın!

Yiğit Bulut/Gazete Habertürk

İŞTE ÖNCEKİ YAZI