07 Mar 2012 10:59
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:24
YETİŞ AHMET YETİŞ ERTUĞRUL, NAZLI ILICAK AYDIN DOĞAN'I GÖTÜRÜYOR!
Patronunuz elden gidiyor ruhunuz duymuyor! Siz hâlâ birbirinize laf sokmakla, birbirinizi yemekle meşgulsünüz.
Yetiş Ahmet yetiş Ertuğrul, Aydın Doğan’ı götürüyorlar!
Son günlerde Nazlı Ilıcak’a bir haller olduğunu fark ediyordum ama kendini bu kadar "geliştirebileceğini" tahmin etmiyordum.
Bu yaşta bu enerji, bu cevvaliyet, bu kıvraklık pes doğrusu!
Ben daha misket oynarken o siyah-beyazlı televizyonlarda Uğur Mumcu’yla kıyasıya tartışırdı.
Ben şimdi yeni demlediğim çaydan bir bardak alıp içmeye üşenirken, o yerinde duramıyor maşallah.
Yazıyor çiziyor, televizyon programları yapıyor, araya kitap sıkıştırıyor; üstelik "twitter"dan hiç çıkmıyor.
Bütün bu işlerin arasında da, Aydın Doğan’ı "götürüyor."
"Götürüyor" dediğim, "Aydın Doğan’ın kendisi iyi, çevresi kötü" edebiyatıyla vakit tüketmek yerine aslanlar gibi "pratiğini" yapıyor.
Ahmet Hakan biraderim ve Ertuğrul Beyciğim siz uyuyun bakalım.
Patronunuz elden gidiyor ruhunuz duymuyor! Siz hâlâ birbirinize laf sokmakla, birbirinizi yemekle meşgulsünüz.
Nazlı Ilıcak’ın bir internet sitesinin (rotahaber) "Aydın doğan hakkında soruşturma açılır mı" sorusuna verdiği cevaba bakar mısınız: "Sanmıyorum. Dava mahkemelerde açılırsa zaten gazete patronları bundan sorumlu olmuyor. Daha ziyade yazı işleri müdürleri ve köşe yazarları hakkında yapılıyor. Gazetelerin tutumundan patronlar sorumlu değil..."
İllaki mahkeme açacaksanız gazetecilere açın; "Aydın Doğan’ıma dokunamazsınız" demeye getiriyor. (Bir de, "MİT’ime dokunamazsınız" başlıklı yazılarla Sayın Başbakan’a laf sokuşturmaya çalışıyordunuz Nazlı Hanımcığım, aşk olsun.)
Aydın Doğan’ın (Bahattin Yücel hakkındaki şantaj iddialarına) "Ertuğrul Özkök bunu yapmışsa şerefsizin tekidir..." şeklinde gösterdiği tepkiye de "Onu samimi buluyorum" diyor; "Haberdar olmadığını düşünüyorum..."
Hele Aydın Doğan’ın "Biz beyaz kağıt gibiyiz" sözünü öyle müthiş tevil ediyor ki, olursa o kadar olur: "Burada şunu demek istiyor, bizim üzerimize her şey saldırılıyor. Vur abalıya anlamında medya hedef alınıyor."
Demirel’i tevil ede ede ne hale gelmiş görüyorsunuz değil mi?!
"Cinci Cemile" tezviratından "Gerekirse silah kullanırız" kolpasına kadar medyanın 28 Şubat sürecinde neleri, nasıl, kimlerle, niçin yaptığını Nazlı Hanım bilmez mi?
Bilir elbette.
Bütün bunları bildiği halde, "Türkiye’nin en namuslu kesimi bence gazeteciler ve gazetelerdir" diyen Aydın Doğan’ın, "Gazeteleri böyle hükümetleri düşüren bir şekilde yansıtmak, kamuoyunun önünde bu kadar küçük düşürmek de doğru değil (...) Beyaz kağıt gibiyiz ama bize çok laf atıyorlar..." şeklindeki sözlerini nasıl "tevil" ediyor peki?
İyi o zaman...
Türkiye’nin o en "namuslu" kesimi addedilen gazetelerin Merve Kavakçı olayı ardından kendisi hakkında yazıp çizdiklerini de tevil etsin de, görelim.
Sürmanşetten "Uğursuz kadın" demişlerdi hani; elini attığı her şeyi kurutuyor; kocasını, yazdığı gazeteyi batırdı, girdiği partiyi kapattırdı...
Neyse, fazla uzun etmeyelim.
İlhan Selçuk nasıl ki işkencecilerimi affettim demişti, Nazlı Ilıcak da kendisine psikolojik işkence yapanları affetmiş demek ki.
Soru şudur:
İlhan Selçuk AK Parti’ye "topyekûn" karşı durmak için işkencecilerini affetmişti; Nazlı Hanım ne uğruna "affediciliğe" soyundu acaba?
Diyor ki: "Ama ben böyle kötü ilişkileri muhafaza etmek taraftarı değilim. Bu bakımdan geldi geçti bir dönemdi. Şimdi normal ilişkiler içindeyiz..."
"Normal ilişkiler" dediği de, Aydın Doğan’la (ailecek) ev ve yemek davetleri şeklinde sık sık biraya gelmeler işte.
Vaktiyle "Aydın Doğan iyi, çevresi kötü" denilmişti de Ahmet Hakan ve Ertuğrul Beyciğim hop oturup hop kalkmıştı.
Şimdi mezkur söz fiiliyata dönmüş, suspus oturuyorlar.
Patronunuz elden gidiyor, uyanın. (Ters kolpaya gelmeyelim Şinasi, Nazlı Hanım elden gidiyor olmasın!)
Salih Tuna/Yeni Şafak
Son günlerde Nazlı Ilıcak’a bir haller olduğunu fark ediyordum ama kendini bu kadar "geliştirebileceğini" tahmin etmiyordum.
Bu yaşta bu enerji, bu cevvaliyet, bu kıvraklık pes doğrusu!
Ben daha misket oynarken o siyah-beyazlı televizyonlarda Uğur Mumcu’yla kıyasıya tartışırdı.
Ben şimdi yeni demlediğim çaydan bir bardak alıp içmeye üşenirken, o yerinde duramıyor maşallah.
Yazıyor çiziyor, televizyon programları yapıyor, araya kitap sıkıştırıyor; üstelik "twitter"dan hiç çıkmıyor.
Bütün bu işlerin arasında da, Aydın Doğan’ı "götürüyor."
"Götürüyor" dediğim, "Aydın Doğan’ın kendisi iyi, çevresi kötü" edebiyatıyla vakit tüketmek yerine aslanlar gibi "pratiğini" yapıyor.
Ahmet Hakan biraderim ve Ertuğrul Beyciğim siz uyuyun bakalım.
Patronunuz elden gidiyor ruhunuz duymuyor! Siz hâlâ birbirinize laf sokmakla, birbirinizi yemekle meşgulsünüz.
Nazlı Ilıcak’ın bir internet sitesinin (rotahaber) "Aydın doğan hakkında soruşturma açılır mı" sorusuna verdiği cevaba bakar mısınız: "Sanmıyorum. Dava mahkemelerde açılırsa zaten gazete patronları bundan sorumlu olmuyor. Daha ziyade yazı işleri müdürleri ve köşe yazarları hakkında yapılıyor. Gazetelerin tutumundan patronlar sorumlu değil..."
İllaki mahkeme açacaksanız gazetecilere açın; "Aydın Doğan’ıma dokunamazsınız" demeye getiriyor. (Bir de, "MİT’ime dokunamazsınız" başlıklı yazılarla Sayın Başbakan’a laf sokuşturmaya çalışıyordunuz Nazlı Hanımcığım, aşk olsun.)
Aydın Doğan’ın (Bahattin Yücel hakkındaki şantaj iddialarına) "Ertuğrul Özkök bunu yapmışsa şerefsizin tekidir..." şeklinde gösterdiği tepkiye de "Onu samimi buluyorum" diyor; "Haberdar olmadığını düşünüyorum..."
Hele Aydın Doğan’ın "Biz beyaz kağıt gibiyiz" sözünü öyle müthiş tevil ediyor ki, olursa o kadar olur: "Burada şunu demek istiyor, bizim üzerimize her şey saldırılıyor. Vur abalıya anlamında medya hedef alınıyor."
Demirel’i tevil ede ede ne hale gelmiş görüyorsunuz değil mi?!
"Cinci Cemile" tezviratından "Gerekirse silah kullanırız" kolpasına kadar medyanın 28 Şubat sürecinde neleri, nasıl, kimlerle, niçin yaptığını Nazlı Hanım bilmez mi?
Bilir elbette.
Bütün bunları bildiği halde, "Türkiye’nin en namuslu kesimi bence gazeteciler ve gazetelerdir" diyen Aydın Doğan’ın, "Gazeteleri böyle hükümetleri düşüren bir şekilde yansıtmak, kamuoyunun önünde bu kadar küçük düşürmek de doğru değil (...) Beyaz kağıt gibiyiz ama bize çok laf atıyorlar..." şeklindeki sözlerini nasıl "tevil" ediyor peki?
İyi o zaman...
Türkiye’nin o en "namuslu" kesimi addedilen gazetelerin Merve Kavakçı olayı ardından kendisi hakkında yazıp çizdiklerini de tevil etsin de, görelim.
Sürmanşetten "Uğursuz kadın" demişlerdi hani; elini attığı her şeyi kurutuyor; kocasını, yazdığı gazeteyi batırdı, girdiği partiyi kapattırdı...
Neyse, fazla uzun etmeyelim.
İlhan Selçuk nasıl ki işkencecilerimi affettim demişti, Nazlı Ilıcak da kendisine psikolojik işkence yapanları affetmiş demek ki.
Soru şudur:
İlhan Selçuk AK Parti’ye "topyekûn" karşı durmak için işkencecilerini affetmişti; Nazlı Hanım ne uğruna "affediciliğe" soyundu acaba?
Diyor ki: "Ama ben böyle kötü ilişkileri muhafaza etmek taraftarı değilim. Bu bakımdan geldi geçti bir dönemdi. Şimdi normal ilişkiler içindeyiz..."
"Normal ilişkiler" dediği de, Aydın Doğan’la (ailecek) ev ve yemek davetleri şeklinde sık sık biraya gelmeler işte.
Vaktiyle "Aydın Doğan iyi, çevresi kötü" denilmişti de Ahmet Hakan ve Ertuğrul Beyciğim hop oturup hop kalkmıştı.
Şimdi mezkur söz fiiliyata dönmüş, suspus oturuyorlar.
Patronunuz elden gidiyor, uyanın. (Ters kolpaya gelmeyelim Şinasi, Nazlı Hanım elden gidiyor olmasın!)
Salih Tuna/Yeni Şafak