Yeni Şafak'ın keskin kalemi Yusuf Kaplan Medyaradar'a konuştu: O gazeteciler çağdaş papazlar!
Yenişafak Gazetesi’nin kalemi keskin yazarlarından Yusuf Kaplan Medyaradar’ın usta röportajcısı Alev Gürsoy Cimin’e verdiği röportajda çok bomba açıklamalar yaptı. İşte medya dünyasını sallayacak o çarpıcı sözler…
Diken üzerinde yazıyor, ceketi hep askıda hazır, kimseye eyvallahı
yok. “Virgülüme dokunurlarsa çeker giderim”
diyor… Kalemi çok keskin… O muhafazakâr medyanın vicdan
mahallindeki en önemli isimlerden biri… Entelektüel, dopdolu… Bana
göre biraz da sıradışı… Tüm dünyayı gezmiş neredeyse… Okuyan, yazan
bir fikir adamı… Lafı hiç eğik bükmüyor, hem nalına hem mıhına
türünden yazılar kaleme alıyor… Kalemini kendi mahallesine de öteki
mahallelere de rahatlıkla, hiç çekinmeden doğrultuyor. Gerçi ona
göre bir mahallesi yok, tek tarafı ve yandaş olduğu yer:
“Hakikat”
Kalemi kılıç kadar keskin olan o isim Yenişafak Gazetesi
yazarı Yusuf Kaplan…
Yazılarını zaman zaman dikkatle okusam da röportaj yapma fikri
aslında aklımdan hiç geçmemişti, taa ki o tweeti atana kadar…
"Mücahittik müteahhit olduk, şimdi ise müsait
olduk”
İşte bu tweet sonrası kendisini daha bir dikkatle takip eder oldum.
Ne demek istediğini de kendimce sorguladım durdum. Vicdanına sonsuz
inandığım, görüşlerine her zaman katıldığım ve saygı duyduğum ve
referanslarına itimat ettiğim sevgili arkadaşım Fazıl Ergüt de
sağolsun, Yusuf Hoca’yı bana öyle bir anlattı ki, sanırım dostlar
adamı hiç yanıltmıyor.
Röportaj için Sayın Kaplan’ı aradığımda bana ilk cümlesi
“Sansür yapmayacaksan gel” oldu, tabii bu sözün
üzerine daha bir heyecan yaptım…
Yusuf Kaplan’ın yanına gittiğim de anladım ki, bizim Fazıl az bile
anlatmış onu bana. Evet, Fazıl! Yusuf Hoca tam bir fikir adamı ve
en önemlisi vicdanını kaybetmeyenlerden…
Muhteşem bir salonda bir dünya kitap, beni korkutan
Yoko isimli o sevimli kedi eşliğinde hoca ile
başlıyoruz bu samimi söyleşiye…
Sanırım hayatımda hiç bu kadar güzel bir çay içmemiştim…
Neyse o sağ ben selamet başlıyoruz. Yusuf Kaplan bazı sorularıma
çok kızıyor. Beğenmiyor, “Bu ne biçim, saçma soru”
dediği bile oluyor, ben ise hiç istifi bozmadan devam ediyorum ama
ne yalan söyleyeyim her soruya da “Kızmazsanız şunu da
sormak isterim” diye devam ediyorum… Onu en çok kızdıran
sorum ise, Gülen’in elini öptünüz mü oluyor. Çünkü
2012 yılında Pensilvanya’ya gitmişti. Ama o ziyareti ve nedenini de
gayet açık yüreklilikle anlatıyor.
Ona göre Türk medyası çok sorunlu… Zaten medya diye bir şeyin
varlığına da inanmıyor. Kovulmaktan korkmuyor, sansüre uğrarsam
zaten kalmam ama böyle bir şeyle karşılaşmadım diyor. Dışişleri
Bakanı’nın bazı yazılarından rahatsız olduğunu ve gazeteyi
aradığını dile getiriyor. Hatta iktidara yakın bir kanala çıktığını
ve çok pişman olduğunu anlatıyor. Erdoğan’ı seviyor ama yandaş
değilim diyor. Aslında bir tarafı varmış; o da “Hakikat”
Çok çarpıcı sözleri vardı, ben dinlerken çarpıldım. Eminim sizin de
çok dikkatinizi çekecek, o halde bana müsaade… Bütün güzellikler
sizin olsun, güneşli güzel günler diliyorum size…
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: [email protected]
Fotoğraflar: Emrah Yeşilduman –Anıl Arı
“TÜRK MEDYASI BİRİNİN SÖZCÜSÜ YA DA
GÖZCÜSÜ”
Sizden röportaj talep ettiğim gün telefonda bana “Sansür
yapmayacaksan gel” dediniz ve beni çok şaşırttınız. Böyle bir
endişeye nereden kapıldınız? Bunu çok mu yaşıyorsunuz?
Evet, öyle söyledim çünkü Türkiye’deki medyanın en önemli özelliği
sözcü ya da gözcü olması. Yani kapıkulu her biri. Birilerinin
sözcülüğü ve gözcülüğünden başka bir işlevleri yok.
Pozisyonları, ideolojileri bazı sermaye çevrelerinin kapı
kulluğundan öteye gidemiyor.
“VİRGÜLÜNE BİLE
DOKUNAMAZLAR”
Hiç geldi mi başınıza böyle bir şey? Yazılarınız
sansürlendi mi?
Hayır, gazetede benim başıma böyle bir şey gelmedi. Yazımın tek bir
virgülüne dahi dokunamazlar, dokundukları anda biter zaten iş.
“TÜRKİYE YÖRÜNGESİNİ YİTİRMİŞ BİR
ÜLKE”
Bazen çok keskin yazılara imza atıyor Yusuf Kaplan; böyle
yazıları yazan gazetecilerin başına neler geldiğini görüyoruz.
Korkmuyor musunuz?
Hayır, neden korkayım? Biraz klişe bir laf edeceğim ama biz
Allah’tan başka kimseden korkmayız. Benim tek derdim var, o
da hakikat. Hakikatten kastettiğim şey de; bu insanlık nereye
gidiyor, bölge nereye gidiyor? Dolayısı ile bu ülke nereye gidiyor?
Özellikle Türkiye’nin son yüzyılda yaşadığı bir serüven var, bu
serüven Türkiye’nin normalleşmesini engelledi. Türkiye ne olduğuna
karar verebilmiş bir ülke değil, yörüngesini yitirmiş bir ülkeden
bahsediyoruz. Ülkede bir parti 15 senedir iktidar, peki ipler
elinde mi bu iktidarın?
“BU ÜLKENİN ÇOCUKLARI HALA İKTİDARDA
DEĞİL”
Fazlası ile elinde gibi…
Hayır değil. Bu ülkenin çocukları iktidarda değil hala.
“İKTİDARA İKTİDAR DEĞİL, ONLAR
HÂKİM”
Kimler iktidarda peki?
Bu ülkede küçük azman bir azınlık var ve onlar; kültür dünyasına,
medya dünyasına, iktisadi dünyaya, hariciyeye, Türkiye’nin
elitokrasi ve bürokrasisine hala onlar hâkim. Tayyip
Erdoğan’ın en güçlü olduğu zamanlarda bile TÜSAİD’ın başındaki adam
ne dedi Erdoğan’a “Sen kimsin, seni tanımıyorum” deme cüretini
gösterdi. Peki, o kim Allah aşkına, bu ne had? ABD’de,
Amerika’da böyle bir şey desin bakalım, diyebilir mi? Yok ederler
adamı.
“MEDYAYI VE AYDIN DOĞAN GİBİ İSİMLERİ
MUHATAP ALMASINI İSTEMEM”
Tayyip Erdoğan da çok sert değil mi?
Ona her türlü hakareti, eleştiriyi yapacaklar, hatta küfredecekler
o ne yapacak. Susacak hali yok! Normal şartlarda ben bir devlet
adamının, bir başbakanın medya ile muhatap olmasını, Aydın Doğan
gibi isimleri muhatap almasını istemem. Ama şu da bir gerçek ki
Türkiye’de medya hala birinci güç. Bunu kendileri de söyledi.
Rahmetli Özal bile bunu itiraf etti. Çağımız medya çağı… Medya çağı
iletişim araçları değil ama. Medya çağında en büyük sorun
iletişimsizlik. Bu büyük bir trajedi, hatta trajik komik. Siz böyle
bir dünyada nefes alıp vermeye çalışıyorsunuz. Medya işi gücü her
şeyi bıraktı, mücadele alanı oldu, savaş alanına döndü. Bütün
kavgalar ve savaşlar medya üzerinden veriliyor. Artık bizim
bildiğimiz klasik, normal savaşlar bitti, medya üzerinden
gerçekleştirilen dolaylı Postmodern savaşlar dönemini yaşıyoruz. Bu
pornografi çağıdır. Pornografiden kastım da algı kapılarının
kapanması. Ayrıntıya hapsediyor sizi bu ve baştan çıkarıyor.
“IŞİD İLE UĞRAŞANLAR GERİ
ZEKÂLIDIR”
Nasıl yani?
Sizi resmen köle gibi ele geçiriyor, detaylara boğuyorlar. Mesela
IŞİD gibi bir şey çıkardılar başımıza. Sizi IŞİD ile
uğraştırıyorlar. Ben IŞİD ile uğraşmam, IŞİD ile uğraşanlar da
bence geri zekâlıdır. Kesinlikle meselenin ne olduğunu da
bilmiyordur ya birilerinin sözcülüğünü, gözcülüğünü yapıyordur.
IŞİD bir aktör değildir. IŞİD’in gerisindeki aktör, aktördür. IŞİD
kullanışlı bir İngiliz anahtarıdır.
“KRALİÇENİN VERDİĞİ PASAPORTU REDDEDEN BİR
ADAMIM”
Hocam size de bir ara İngiliz ajanı denildi, mason diyenler
bile oldu. Siz İngiliz deyince sormak istedim… İngiliz ajanı
mısınız?
Bu çok saçma. İngiliz pasaportunu reddeden bir adam nasıl İngiliz
ajanı oluyor? Kraliçenin verdiği pasaportu bu ülkede reddeden kaç
adam var? Bunu söyleyenler kimler bilmiyorum ama ben lekesiz bir
adamım. Ben her şeyinden ve bu dünyadan vazgeçmiş bir adamım,
yarınları da ancak bugünlerinden vazgeçmiş insanlar kurabilir. Ben
ülkenin geleceğini düşünüyorum. Ben gazeteci değilim, fikir
yazıları yazıyorum. İngiliz ajanlığı saçma bir şey. İngiliz
pasaportunu reddeden ikinci bir Türk var mıdır bilmiyorum bunu. Ben
pasaportumu reddettiğimde bütün ailem şaşırdı.
“KİMSEYE EYVALLAHIM YOK, CEKETİM HEP
ASKIDA HAZIR BEKLİYORUM”
Neden reddettiniz?
Neden kabul edeyim? Sonra birkaç cümle kuracaksınız, bir çalışma
yapacaksın, hemen birileri tarafından yaftalanacaksınız. Ben o tür
şeylere özellikle dikkat ediyorum. Ailemden birileri dedi ki, “Sen
manyak mısın, neden reddediyorsun? Yarın bir gün başına bir şey
gelse ne yapacaksın” İyi de benim başıma Türkiye’de bir şey gelecek
diye gidip de İngilizlere mi sığınacağım? Biz bu ülkede
doğduk, bu ülkede öleceğiz.
“O UÇAKLARA BİNMEYEN TEK
ADAMIM”
“Diken üstünde yazıyorum” diyordunuz bir ara; hala öyle
mi?
Hala öyle. Benim ceketim asılı… Hiçbir şekilde hiç kimseye
eyvallahım yok. Mesela Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, bakanların
uçağına binmeyen tek adamım ben.
“FİKİR KİMSENİN PEŞİNDEN
KOŞTURMAZ”
Neden binmiyorsunuz, davet mi gelmiyor?
Fikir siyasalın ya da piyasanın peşinden koşturmaz. O zaman
hakikatten eser kalmaz.
O camianın çok sevdiği ve önemsediği bir isimsiniz ama yine
de…
Eyvallah da, uçakta dolaşmak ne oluyor. Ne gereği var? Benim işim
değil bu. O zaman siyasanın ve piyasanın gölgesinden
kurtulamazsınız ve gerçekleri yazamazsınız.
“DIŞİŞLERİ BAKANI BİR ARA YAZILARIMA
TAKMIŞTI KAFAYI”
Yenişafak gibi hassas bir gazetede yazıyorsunuz. Kaleminiz
de hem nalına hem mıhına türünden, hiç uyarı almıyor musunuz? Çünkü
iktidara yakın bir gazete ve siz zaman zaman iktidarı da uyaran
yazılarla okuru şaşırtıyorsunuz.
Uyarı almıyorum ama bir ara Dışişleri bakanı takmıştı benim
yazılara. Bir yazı yazdım “Hariciye Türkiye’nin altını
oyarken” diye. Çok da önemli bir yazı! İnsanlara yol
gösterecek, önünü, zihnini açacak bir yazı. Sonuçta tüm dünyayı
gezen biriyim ve gördüklerimi aktarıyorum. Gördüğüm iki şey yazdım.
Birincisi; monşerler hala bu ülkede hariciyede kilit yerlerdeler ve
hariciye hala monşerlerin kontrolünde ve bunlar Türkiye’nin
aleyhine çalışıyor. Bu monşer dediğim adam düşünsene Ramazan ayında
Türkiye gibi bir Müslüman ülkede “Biz laik bir ülkeyiz” şeklinde
aşağılık kompleksi olan şeyler yapmaya çalışıyor. Türkiye’nin
ruhunu, ideallerini anlayacak yapıya sahip değiller. Sömürgecilerin
valisi gibi çalışıyorlar burada. Türkiye dünyada
sömürgeleştirilemeyen tek ülkedir ama kendi kendini de
sömürgeleştiren tek ülke.
“EĞER O BAKANIN TELEFONUNA ÇIKSAYDIM
DARMADUMAN EDERDİM”
Yazılarınızdan rahatsız olan Dışişleri Bakanı ile hiç
konuştunuz mu peki?
Ben telefona çıkmadım, çıksam darmaduman ederdim. Ya okuduğunu adam
gibi anlayacak ya da bilip bilmeden öyle tepki vermeyecek. Biz bu
ülke için yüreği yanan insanlarız. Ben orada çok önemli bir şey
söylüyorum önce bunu anlayacak. Ben diyorum ki “Monşerler hala bu
ülkede hâkim, onların olmadığı yerde de paralel şebeke
büyükelçilikleri parmağında oynatıyor” Ben bunu yüreği yanan bir
adam olarak görmüşüm, sen bu yazının neyine tepki gösteriyorsun bir
bakan olarak?
Yazarken hiç kendinize sınır koyduğunuz oluyor mu, bu
“tehlikeli bir ifade ve yahut başıma iş açar, dert açar” diye?
Otosansür uygulamıyorsunuz yani?
Tabii ki, otosansür bir şekilde oluyor. Ben çok güncel yazmıyorum
işin aslı, yazdığımda da arka planla yazıyorum. Çünkü gazeteci
değilim, yazarım, fikir beyan ediyorum.
“LAİKLİKLE İLGİLİ YAZI YAZAMAZLAR,
YAZANLAR SÜRÜNDÜRÜLÜRDÜ”
Şu dönemde yazmak zor ve tehlikeli bir iş galiba. Özellikle
siz köşe yazarları açısından?
Gazeteciler için daha çok geçerli bu bence. Ama son dönem hikâyesi
falan değil. Bu ülkede 25 yıl öncesine kadar insanlar laiklikle
ilgili yazı yazamadı. Yazsa da süründürüldü. Asıl konuşulacak konu
bu. Şimdi bir bakıyorsun adam istediğini yazıyor, ülkenin
Cumhurbaşkanı’na “Faşist, diktatör” diyecek kadar ileri
gidebiliyor. Bu ülkede medya yok, medyadaki insanların çok büyük
sorumluluk sahibi olması gerekiyor. Kendi çıkarlarını elinin tersi
ile itmesi lazım ama bunu yapmıyorlar. Düşünün Hamburg’da,
Fransa’da bir olay oldu ama adamlar medyayı sokmadı. Ama Hamburg
yıkılmadı, olay olmadı bu konu. Onların medyası Almanya’yı ya da
Fransa’yı yerden yere vurmadı. Düşünün Fransa’da üst üste terör
saldırıları oldu ama medya hiçbir şey yapamadı. İnsan hakları vs.
taktıkları yok, vahşi bunlar. Bunların uygarlıkla ilgisi yok
barbarlar ve tezgâh çeviriyorlar. Bunlar terör örgütleri ile falan
savaşmıyor. İslam ile savaşıyorlar, İslam’ın tarih sahnesine
çıkmasını engelliyor. Bunu görmezseniz IŞİD falan diye geveler
dururlar. Mesela El Kaide’yi kim icat etti, ben etmediğime göre,
IŞİD kullanışlı bir İngiliz anahtarıdır dolayısı ile her yerin
anahtarını açar. ABD’nin, Fransa’nın, İran’ın, Rusya’nın, Esed’in
kapısını açıyor. Ama bir tek Türkiye’nin kapısını kapatıyor.
“TÜRKİYE’DE MEDYA YOKTUR, YA HÜKÜMET YA DA
MUHALFET SÖZCÜLÜĞÜ YAPILIYOR”
Ama Türkiye’ye de bu konuda çok sert eleştiriler vardı.
IŞİD’in sınırlarımızdan rahatça geçmesi ve dahası…
Yok, öyle bir şey. Biz kullanışlı aptallar değiliz. Medyaya dönecek
olursak Türkiye’de medya yoktur. Türkiye’de medyanın öznesi yok,
özne halktır ama Türkiye’de medyanın öznesi halk değil. Açın
Hürriyet Gazetesi’ni ya da havuz medyasını halk yok. Ya
hükümet ya da muhalefetin sözcülüğünü yapıyorlar.
“İKTİDARA YAKIN MEDYA DİYORSUNUZ AMA
ORADAKİ ÇOCUKLARIN HEPSİ GEZİCİ”
Hocam siz de havuz medyası diyorsunuz, havuz diye lanse
edilen bir gazetenin yazarı olarak. Bu çok dikkatimi
çekti!
Tabii havuz medyası diyorum. Bir havuz kuruldu… Ve böyle bir durum
var. Bakın beni bir kez A Haber’e çıkardılar ama bir daha çıkmam.
Orada çalışanların çoğu da benim öğrenciler… A Haber’de çalışan
çocukların çoğu sürekli Gezi’ye koşturan çocuklardı. Hepsi Gezici.
Sadece birkaç kişiden oluşan yönetici ekip var, onlar öyle değil.
Neyse beni zorla ısrar edip çıkardılar. O gün yayında haber analizi
yapılıyor ve gazete manşetleri üzerinde konuşuluyor. Gazetede
iktidara yakın bir gazeteydi ve o manşet için ben “iğrenç” böyle
bir manşet atılmaz dedim. Onlar da anladığım kadarı ile o manşeti
öne çıkarmaya çalışıyorlar, tabii ben farklı konuşunca oradaki
yöneticiler kafayı yemiş, “Bu adamı nereden buldunuz da yayına
çıkardınız” diye… Bir daha da oraya çıkmam…
“STAR’DAKİLER DE KANAL 24’TEKİLER DE
GEZİCİ EKİP, BAŞLARI ÖYLE DEĞİL”
Oradaki çocukların hepsi Gezici dediniz buna katılmıyorum.
Öyle olsa çoktan kapının önüne konmuşlardı bence…
Gezi sırasında hepsi oradaydı. Kanal 24’te çalışanlar, Star’da
çalışanlar hepsi Gezici ekipti. Yönetimden bahsetmiyorum orada
çalışan kadrodan bahsediyorum. Bu ülkede medya falan yok,
kendi çıkarlarını düşünen bir zümre var. Tayyip Bey’in medyaya
operasyon çekmesi de biraz buradan kaynaklandı. Patronaj ile ilgisi
falan yok. Bakın Batı’da medya devlete karşı hakların ve sivil
toplumun çıkarlarını korumak için vardır, çoğunluğun haklarını
korur, Türkiye’de ise medya azınlığın çıkarlarını çoğunluğa
dayatmak için var. Baskı yapılıyor vs. deniliyor bunların hepsi
masal.
Yok mu bir baskı peki?
Hayır yok. Asıl baskıyı küçük bir azman azınlık var onlar
yapıyor. Türkiye’nin çıkarlarını savunmuyor, Türkiye’nin
aleyhine çalışıyor, küresel sistemde çalışıyor.
“O MEDYA GRUBU TÜRKİYE’NİN ÇIKARLARINI
DÜŞÜNMÜYOR”
Kim o azmanlar?
Aydın Doğan ve şebekesini buna örnek verebiliriz. Doğan Grubu yani.
Türkiye’nin çıkarlarını düşünmüyorlar. Beyazıt Öztürk olayına bir
baksanıza tam bir tezgâh. Biz bu olayları defalarca gördük.
Aczmendi diye bir şey çıkarmadılar mı geçmişte de başımıza? Milleti
aptal yerine koyuyorlar.
Beyaz olayında ben Beyaz’ın suçlu olduğunu düşünmüyorum.
Siyasi propaganda yapacak bir adam da değil. Bu ülkede hain ve
kahraman ilan edilmek çok kolay.
Ben de aynı şeyi söylüyorum. Bence o adama tezgâh kuruldu. Beyaz da
bir türlü sistemin sözcülüğü ve gözcülüğünü yapmış oldu. Kendisi de
polis çocuğuymuş yani bir de. Bunlar hiç yaşanmamalı.
“SÖZ SÖYLEYEN ADAMIN TUTUKLANMASI KADAR
İLKEL BİR ŞEY YOK AMA O ADAM GAZETECİ DEĞİL”
Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması ile ilgili ne
düşünüyorsunuz?
Söz söyleyen, cümle kuran adamın tutuklanması kadar ilkel bir şey
olamaz. Ama adam birilerinin sözcülüğünü, gözcülüğünü yapıyorsa,
ülkenin altını oyuyorsa yani bir tür beşinci kol faaliyeti
yapıyorsa bu adam gazeteci falan değil ki zaten. Muhbir ile muhabir
arasında sadece bir A harfi var. Hikâye bu.
“O GAZETECİLER ÇAĞDAŞ
PAPAZLAR”
Sizin önünüze MİT TIR’ları haberlerini koysalardı bir
gazetenin de yöneticisi olsaydınız ne yapardınız? Değerlendirir
miydiniz yoksa görmezden mi gelirdiniz. Nasıl bir tavır içerisinde
olurdunuz?
Bu ülkenin çıkarını neyi gerektiriyorsa ona göre hareket edersiniz.
Haberi kutsamanın anlamı yok. Şöyle bir şey söyleyeyim, burada
sanayi devriminin mimarları mühendisler. Saint Simon sanayi
devriminin mimarlarını sanayi devriminin papazları olarak
nitelendirmiştir. Şu an postmodern çağın mimarları da haberciler,
gazeteciler, medya, medya çağı. Şu an medyacılar tam anlamıyla
çağın papazları. Çağdaş papazlar bunlar. Ve bunlar bir cümle
kurmuyor bakın kendileri hiçbir şey söylemiyor. Gazetecilerin en
büyük zaafı bu. Gazeteciler kendileri bir şey söylemiyor,
kendilerine aktarılan şeyi söylüyor. Bulundukları pozisyon aslında
çok problemli. Yani birilerinin söylediği şeyi aktarıyorsunuz siz.
Yani aktarıcı oluyorlar. Bunu ben söylemiyorum, şimdi bana böyle
absürt bir şekilde saldıracaklar ama bunu bizim iletişim
araştırmalarının piri Marshall McLuhan söylüyor.
“TARAF DEĞİLİM, HAKİKATİN
YANINDAYIM”
Hocam hani taraf olmayan bertaraf oluyor ya, Cumhurbaşkanı
Erdoğan da söyledi. Ben sizin tarafınızı merak
ediyorum.
Ben hakikatten yana tarafım. Ülkenin çıkarlarından yanayım.
Müslüman bir adamım.
Medyada bir mahalleniz, tarafınız yok mu?
İlla bir kabileye tıkamak mı gerekiyor insanları! Ben Müslüman bir
adamım ve bu ülkenin çıkarlarını savunuyorum. Ben yandaş,
candaş-ifadelerini kabul etmiyorum. Ben topa giremem çünkü kurduğum
cümleler ağır cümleler, 2 kere 3 kere okuyor insanlar.
“ERDOĞAN’I ÇOK ÖNEMSİYORUM
AMA…”
Erdoğanist misiniz?
Yok hayır. Tayyip Erdoğan’ı çok önemsiyorum. Erdoğanist gibi
laflar çok kötü laflar. Tayyip Erdoğan sembol bir şahsiyettir.
İslam dünyasına gittiğinizde, ta Endonezya’ya kadar, Fas’a kadar,
Güney Afrika’ya kadar! Size sadece 3 kişiyi soruyorlar. Birincisi
Abdülhamit, ikincisi rahmetli Erbakan Hoca, üçüncüsü de Tayyip
Erdoğan.
“ERDOĞAN’I ŞÜKRANLA
ANIYORLAR”
Muhalefeti de soruyorlar mı hocam çok merak
ettim?
Muhalefeti merak eden yok ki… Erdoğan’ı şükranla anıyorlar çünkü
sembol isim. Tayyip Erdoğan’ın yaptığı şu, Erdoğan dalga kırdı bu
ülkede. Türkiye dalga kurma sürecine geçmek üzere. Tayyip
Erdoğan’ın ülkenin geleceği için, bölgenin geleceği için ve
dünyanın geleceği açısından üstlendiği bir rol var. Bu rol her şeye
rağmen sistem içi muhalefet rolü. Şu an küresel sistem çok güçlü.
Yani bir düzen kurmaya kalkışırsanız sizi mahvederler. Yani siz
kendi yolculuğunuzu tabii ki yapacaksınız. Bu dünya böyle gitmez.
20. yüzyıl insanlık tarihinin en karanlık yüzyılıdır. Tarihteki en
iğrenç cinayetler, en iğrenç savaş biçimleri, 90 milyon insanın
katledilmesi ve katlediliş biçimi bu yüzyılda olmuştur. Yani
Osmanlı’yı durdurdu bu adamlar. 300 sene üzerimize geldiler
Osmanlı’yı durdurmak için ve sonunda durdurdular. Ama biz yeniden
geliyoruz. Ve bizim geldiğimizi hissettiler ve paniklediler. Dünya
üzerinde son 200 yıldır tarih burada bu topraklarda yazılıyor.
Osmanlı çökmemiştir Osmanlı’yı sadece durdurmuşlardır. Bunu ben
söylemiyorum ben söyleyince insanlar aşağılık kompleksi
geliştiriyorlar. Çağımızın iki tarih bilimcisinden biri söylüyor.
Arnold Toynbee söylüyor. Bu adam üstelik bizimle savaşan bir adam.
İngiliz istihbaratına çalışan bir adamdır. Adam şunu söylüyor
“Osmanlı insanlığın geleceğidir” Bir Türk tarihçisi böyle bir şey
kurabilir mi? Kuramaz çünkü aşağılık kompleksinin dibini buldukları
için. Türkiye dünyada sömürgeleştirilemeyen tek ülkedir. Ama
dünyada kendi kendini sömürgeleştiren tek ülkedir. Bu çok berbat
bir şey. Bu ülkede dil yok edil ya! Bu ülkede yapılan en büyük
cinayet odur. Bir toplumun dilini yok etmek nedir ya. Alfabeden
bahsetmiyorum. Alfabe bu işin baş tarafı. Ama asıl dil devrimi. Bu
ülkede en büyük yapılan cinayet dilin sekülerleştirilmesidir.
Dolayısıyla İslami içeriğinin ruhunun yok edilmesidir. Yani “Dil
varlığın evidir” der Heidegger. Diliniz varsa yerinizi
koruyabilirsiniz. Yerinizi korumanız doğrultusunda yönünüzü
bulabilirsiniz. Türkiye’de dil yok edildiği için kullandığımız dil
bu ülkenin ruh köklerini yok etme dilidir. Operasyon çekildi ve
dilimizden İslami literatürler çıkartıldı. Bu yüzden birinci sınıf
düşünürler çıkmıyor, birinci sınıf sanat eserleri yapmıyoruz.
Buradan geleceğim nokta şu resmi iyi görmek lazım. Bin yıldır dünya
tarihini 2 aktör yapıyor. Birincisi Müslümanlar ikincisi
Avrupalılar, batılılar. Bu bin yılın ilk 700 yılında
Müslümanlar var. İkincisi de Avrupa’dan Germany’liler. Avrupa’yı
hep kuranlar yıkanlar Germany’liler olmuştur. Onlar da son 300
yıldır tarih yapıyorlar. Bir şekilde Germany’ler de tarihten
çekildiler son 200 yıldır biz de. Son 200 yıldır büyük bir
medeniyet krizi yaşıyoruz biz. Medeniyet krizinin yaşandığı yerde
gök kubbe çıkar. Dolayısıyla toplumlar, düşünme yetisini,
dillerini, yerlerini, yönlerini yitirirler. Burada çok büyük bir
var olma sorunu yaşanmaktadır. Dolayısıyla bu krizi göz önünde
bulundurmadan bir cümle kurduğumuzda hiçbir şey anlayamazsınız.
Şimdi Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği şey, rahmetli Erbakan’ın ve
Abdülhamit’in temsil ettiği şey ne? Bizi tarih yapan şeyleri
yeniden temsil etmesi. Lozan’la biz intiharın eşiğine sürüklendik.
Yani Lozan’la birlikte biz dedik ki İngilizler’e biz
iddialarımızdan vazgeçiyoruz dedik. Ama bu toprak parçası için
etmeyeceğiz dedik.
“TÜRKİYE’DE SÖMÜRGECİ BİR MEDYA
VAR”
Türkiye’nin bağımsızlığı toprak bağımsızlığıdır. Türkiye’de
sömürgeci bir eğitim sistemi var, sömürgeci bir medya var,
sömürgeci bir kültür sistemi var, dışarı üretilen kültürü yani
batılı algılama biçimlerini, zevk biçimlerini ülkeye dayatıyor.
İşte Türkiye sömürgeleştirilemeyen ama kendi kendini
sömürgeleştiren ülke derken bunu demek istiyorum. Dolayısıyla
Türkiye’nin kendi ruh köklerine dönmesi iddialarına yeniden sahip
çıkması yolculuğunda Tayyip Erdoğan kilit rol oynuyor. Bu üç kişi
arasında dolayısıyla Menderes’le birlikte başladı. Menderes bir
yarma harekâtı başlattı. Osmanlı durduruldu ve dolayısıyla
Türkiye’nin iddialarından vazgeçmesi ne demek tarih sahnelerinden
çekilmesi demek. Tarih yapan bir aktörden tarihte tatil yapan bir
figürana bir soytarıya dönüştük biz. Yüz yıldır tarih filan
yaptığımız yok bizim. Neden yapmayacağız. Bin yıldır insanlık
tarihini sen yapıyorsun, ondan sonra çekilmişsin. Niye çekileyim
ben. İngilizlerin, Almanların, Fransızların, Amerikalıların,
Yahudilerin ne işi var burada? Bakın Toynbee çok önemli bir şey
söylüyor o yüzden Tayyip Erdoğan’a saldırıyorlar. Toynbee diyor ki;
‘Osmanlı durduruldu dev uyutuldu. Ve uyanırsa kimse duramaz
karşısında’ diyor. Şimdi, biz yani Türkiye toparlanmaya çalışıyor
mu uyanmaya çalışıyor mu? Evet. Tayyip Erdoğan’la birlikte
Cumhuriyet tarihinde kurduğumuz en büyük proje D-8’dir. En büyük
projedir. İnsanlar böyle tuhaf tuhaf şey yapıyor. Cumhuriyet
tarihinde bizim kurduğumuz en büyük küresel projedir. Ve küresel
sisteme alternatif ne olabileceğini D-8 gösterdi. Tayyip Erdoğan o
D-8’in ikinci ayağını uyguluyor. Türkiye bir umut olduğunu
gösterdi. Biz gelince onlar gidecekler. Biz ne yaptık farklı
etnisitelerin bulunduğu coğrafyayı barış yurduna çevirdik. Biz
buraları Darüsselam yaptık. Belgrad’ın Osmanlı’daki adı
Darüsselam’dır. Darüsselam’ın kurulabilmesi için bir tek şeye
ihtiyaç var o da İslam. Bir yer ancak İslam yurduna
dönüştürüldüğünde orası bütün insanlar için barış ortamına
dönüştürülebilir. Bu Türkiye’deki seküler kafalar için ezber gibi
gelebilir ama hiçbir alakası yok. Bütün medeniyetlerin üzerinde
oturan biziz. Bütün medeniyetlerden beslenen, bütün medeniyetleri
besleyen hepsinden alan ve hepsine veren biziz. Ama batılarla bizi
karşılaştırdığınızda böyle bir şey yok. Yani Çinliler böyle bir
Darüsselam kurdular mı? Bütün farklı dinlerin, kültürlerin
yaşayabildiği bir yer. Hintliler hayır, Ruslar hayır, batılılar,
insan haklarından filan bahsediyor ama biz gelince onlar
gidecekler. Biz gelince onlar buralarda tutunamayacaklar. Biz
burayı 5 asır barış yurduna çevirdik. Bunlar geldiler bir asırda
cehenneme çevirdiler. Biz diyoruz ki defolun gidin diyoruz. Bu
kadar. Tayyip Erdoğan bunu temsil ediyor.
“PUTİN RUS TARİHİNİN BÜYÜK BİR
ADAMI”
Diktatör diyorlar?
İşlerine gelmiyor. Putin’e de diktatör dediler. Ben o zaman
İngiltere’deydim. Putin nedir? Putin Rus tarihinin büyük bir
adamı olarak tarihe geçti şu an.
Erdoğan ile aralarındaki soğuk savaş peki…
Bu saçma bir şey. Geçici bir şey bu.
“ERDOĞAN’A SALDIRIYORLAR
ÇÜNKÜ…”
Peki, başkan olsun mu Erdoğan? Başkanlık sistemine nasıl
bakıyorsunuz?
Türkiye’de Tayyip Erdoğan’ın başkan olma isteği, arzusu talebi
nereden kaynaklanıyor? Adamın kendi kişisel hırsları bilmem ne diye
sunuyorlar. Adam diyor ki ben bu kefenle dolaşıyorum diyor. Kefenle
dolaşan insanın ne hırsı olabilir. Çok saçma sapan bir şey var.
Herkesin kendine göre zaafları var ama adam bir kere bölgenin
yangın yerine dönüştüğünü, Türkiye’nin yeniden toparlanmak üzere
olduğunu, bölgeyi toparlayabileceğini gördü ve dalga kırdı dedim.
Ne yaptı ekonomisini büyüttü. Stratejik hedeflerini genişletti.
Dolayısıyla var oluş nedenini bütün medeniyet coğrafyasına yaydı.
Balkanlar’dan Kafkasya’ya kadar, ta Endonezya’ya kadar, Türkiye’de
bir olay oluyor olumlu ya da olumsuz bütün bu coğrafyalar bizimle
birlikte seviniyor bizimle birlikte üzülüyor. Bu nasıl bir şeydir
ya. Bunu Erdoğan yaptı. İslam dünyasının en büyük sorunu
bağımsızlık. Defolup gitsinler. Biz geleceğimizi gösterdik. Bir
kuvve umut olduğumuzu gösterdik, henüz bir fiile değil. Bir fiile
umut olduğumuzda karşımızda duramayacaklarını kendileri söylüyor.
Biz gelince onlar gidecekler. Onlar bunu anladılar. Tayyip
Erdoğan’a bu yüzden saldırıyorlar. Diktatör filan diye yıpratmaya
çalışıyorlar.
“BAZI BAKANLAR MEDYA ÜZERİNDE OPERASYON
ÇEKMEYE ÇALIŞTILAR”
Erdoğan’ın, medyanın üzerinde çok büyük baskısı olduğu
söyleniyor…
Erdoğan’ın bir baskısı yok ama şöyle bir şey var, hükümetten bazı
insanlar, bazı bakanlar medya üzerinde operasyon çekmeye
çalıştılar. Çünkü hoşlarına gitmeyen şeylerin yazılıp çizilmesi
onları rahatsız ediyor.
“MEDYANIN EN BÜYÜK
SORUNU…”
Türkiye’de medyanın en büyük problemi ne?
Türkiye’deki medyanın en büyük problemi kendi olamamasıdır. Ülkenin
çıkarlarını savunamamasıdır. Mazlum halkın değil küresel sermayenin
sözcülüğünü ve gözcülüğünü yapıyor olmasıdır. Medyanın sorunu
bu.
“ O BAKANA ÇOK KIZDIM, YAPTIĞI ÇOK YANLIŞ
BİR ŞEY”
“Muhafazakâr medya kendisine ihanet ediyor. İktidarla
ilişkisi iğrenç” demişsiniz… Çok ağır geldi. Duydum şaşırdım. Hala
o sözlerinizin arkasında mısınız?
Bunu daha önce bir röportajda söylemiştim. Şimdi buradaki sorun şu;
medya sadece politik bir şey yapmaya çalışıyor. Çok yanlış bir şey
bu. Medya aynı zamanda bir kültür üretecek, bir sanat ortamı
üretecek. Sonuçta toplum çözülüyor, kültür çözülüyor. Dünyanın en
rezil dizilerini bizler yapıyoruz. Hatta bakanın bir tanesi o
dizileri pazarlamaya kalkmış, bu çok berbat bir şey. Muhteşem
Yüzyıl dizisi Amerika’ya girecekmiş, 60 küsur ülkede izleniyormuş.
Ekonomi Bakanı Türkiye’nin dizi ihracat etme esprisini destekliyor.
Şimdi desteklediği şeyler arasında bu dizi de var mesela. Neyi
iddia ediyorsun, neyi savunuyorsun dolayısıyla ne yapıyorsun. Bu
iğrenç bir şey. Yani Muhteşem Yüzyıl dizisi Osmanlı’nın
hatırlanmaması için, unutturulması için yeniden Osmanlı ruhunun
hatırlanmaması için çekilmiş bir proje bu. İlk önce bana getirdiler
o dizinin projesini. Dedim çöpe, çöpe atacaksınız hepsini. Şirketin
başındaki arkadaş getirdi o zaman bana. Dedim ki, siz bu ülkenin
çocuklarıysanız atın bunu çöpe.
“O DİZİLERLE DÜNYAYA AHLAKSIZLIK
SATIYORUZ”
İktidar da çok sert çıkmıştı ama diziye…
Tamam, işte bu bir çelişki diyorum. Bu ne perhiz bu ne lahana
turşusu diyorum. Yani tüm Türkiye’de çekilen diziler Arap
dünyasında, Türk dünyasında, Latin Amerika’yı işgal etmiş durumda.
Latin Amerika dizi cenneti. Yani biz dünyaya ahlaksızlık satıyoruz,
bu olmaz. Örnek vereyim, adam Arap dünyasında birbirine küfrederken
bizim diziler üzerinden küfür geliştirmiş. Birbirlerine küfrederken
çok özür dileyerek söylüyorum ‘Ananı Türk televizyonunda gördüm’
diye küfrediyormuş. Ne kadar iğrenç bir şey bu. Yani bunu biz
yapıyoruz ya… Ve bunu bu iktidar döneminde yapıyor bu insanlar. Bu
olamaz.
“SINIFTA KALDILAR”
Bu iktidarın kültürde, medyada ve eğitimde sınıfta kaldığını
söylüyorum ben. Bunu bangır bangır bağırıyorum. Genç kuşaklarımızı
biz kaybediyoruz. Genç kuşakların kendi medeniyet kökleri ile ruh
ilişkileri sıfırlanmak üzere. Dolayısıyla biz buradan yeni Sinanlar
çıkaramayacaksak, Itriler, Şeyh Galipler, Gazaliler, İbn-ü
Arabiler, Mevlanalar çıkaramayacaksak biz niye yaşıyoruz, mal mıyız
biz?
“ÇEKİP GİTSİNLER! PATAGONYA’DA GAZETECİLİK
YAPSINLAR”
Sizin yöneticilik yaptığınız dönemde nasıldı medya? En zor
süreç, 28 Şubat dönemi gibi bir dönemde yöneticilik yapmışsınız, o
dönem nasıldı? Şimdi diyorlar ki 28 Şubat sürecinden daha ağır bir
dönemi yaşıyor medya.
Benzer yanları çok fazla. Şimdi gerçekten gazetecilik yapmak
isteyenleri bir tarafa koyarak diğerleri için söylüyorum.
Ülkenin çıkarları beni ilgilendirmez diyorlarsa ben de diyorum ki
‘Çeksin gitsinler o zaman gitsinler başka bir yere. Patagonya’da
gazetecilik yapsınlar. Biz bu ülkeyi terk etmedik o yüzden. Yeni
Şafak’ta gazetenin başındayken o zaman biz ne yaptık biliyor
musunuz? Medyada mağdur olan, dışlanan, itilen herkese kapımızı
açtık sonuna kadar. Her görüş vardı. Solcu, sağcı, orta yolcu
hepsi vardı… Hala en özgür medya İslami medyadır. Her kesimden
insan vardır. Mesela Hürriyet’te, Milliyet’te böyle insanlara,
başörtülü insanlara rastlayamazsınız. İslami duyarlılıkları yüksek
insanlara rastlayamazsınız. Nefes aldırmazlar.
“GEZİCİ EKİP HALA ORADA
ÇALIŞIYOR”
Ama Sabah ve benzeri gazetelerde de mesela muhalif bir
insana nefes aldırmazlar…
Tam tersine Gezici ekip orada çalışıyor. Sabah Gazetesi’nde çalışan
asıl ekip, omurga ekip Gezici ekip.
“SOL VEYA KEMALİST MEDYA TÜRKİYE’DE
SINIFTA KALDI”
Bir tane köşe yazarı söylemezsiniz iktidara yakın medyada
bana muhalif olup da orada çalışan ya da yazan…
Köşe yazarı başka. Asıl muhabirdir benim için önemli olan. Asıl
haberi yapan odur. Burada siz o insanları ne kadar dışlıyorsunuz,
ne kadar bağrınıza basıyorsunuz bu önemlidir. Burada sol veya
Kemalist medya Türkiye’de sınıfta kalmıştır. Biz en zor zamanımızda
bile biz onların zor durumda olan yazarlarını, ekiplerini bağrımıza
bastık, kucak açtık. Ama onlar şeyi aştılar…
“O YAZARIN TARZINI SEVMİYORUM, İNSANLARI
AFİŞE EDİP, HEDEF GÖSTERİYOR”
Muhabir kafasına göre haber yazamazki ! Ayrıca şu an para
iktidar medyasında, onlar daha özgür, sol basın dediğiniz basın hiç
yok yani, eridi gittiler. İktidara yakın medya da sanki güç sarhoşu
gibi davranıyor deniliyor…
İster iktidarın, ister sermaye çevrelerinin sözcülüğünü ve
gözcülüğünü yapsın hiç birini onaylamıyorum. Böyle bir şeye
karşıyım. O yüzden bir sürü insanı uyardım. Cem Küçük mesela bizim
arkadaşımız, aynı gazetede yazdık. Şu an Star’da
yazıyor. Mesela ben onun tarzını sevmem. Cem Küçük
insanları afişe ediyor. Biz bunları yapamayız. Acayip bir şekilde
afişe ediyor. Aynı şeyi Samanyolu Televizyonu yaptığında da ben
bunu yazdım, o zaman Ergenekoncu yaftası yedim ben iyi mi… Hakikat
dediğim bu işte benim.
“İT DALAŞI YAPIYORUZ”
Siz vicdanlısınız ama gördüğüm kadarıyla…
Biz ona hakikat diyoruz. Gazetecilik yapacaksan, yazarlık
yapacaksan, ülkede söz söyleyeceksen her ne suretle olursa olsun bu
ülkenin geleceğini göz önünde bulundurmadığın sürece, ülkeyi
düşünmediğin sürece, bu insanı, bu toplumu, bu ülkenin ruh
köklerini, kültürünü, yeniden tarihin akışını şekillendirmesine,
büyük sanatçıları, düşünürleri, bilim insanlarını biz nasıl
çıkarabiliriz. Mesele üzerinde kafa yormadan birbirimizle kavga
ederek bir yere varamayız. İt dalaşı yapıyoruz.
“SAMANYOLU TV ‘Yİ ELEŞTİRDİM ERGENEKONCU
İLAN EDİLDİM”
Gazetecinin gazeteciyi hedef gösterdiği günlerden geçiyoruz
bu da acı…
Olmaz yani bunu konuşturmanıza gerek bile yok beni. Çok yanlış,
çirkin işler… Gerek yok, bana sormayın bunu. Saçma bir şey böyle
bir şey olmaz. Daha önce bunu Samanyolu TV çok yaptı. Ergenekon
sürecinde Çevik Bir’i vahşi bir canavar gibi gösterdi. Tamam, Çevik
Bir’den hiç haz etmem, sevmem… Ama ne olursa olsun tırnak içinde
söylüyorum benim düşmanım bile olsa o düşmanımın her ne surette
olursa olsun sonuçta yapmadığı bir şeyi ona isnat edemem ben. Böyle
bir şey yok. İşte o süreçte onları eleştirdim diye Ergenekoncu
yaftası yedim.
Vicdanlı bakıyorsunuz siz…
Müslüman adamım ben.
“NORMAL ŞARTLARDA İSYAN EDERDİM AMA ONLAR
ÜLKENİN ALTINI OYDULAR”
Keser döndü sap döndü ve Cemaat medyası da süreçte çok zor
günler geçirdi. Kayyum gibi, Samanyolu’na ait bütün kanalları
kapatılması gibi… Süreçte onlar haksızlığa uğradı mı? Medya
organlarının böyle bir şekilde kapatılması sizce doğru
mu?
Şimdi bakın şöyle bir şey var burada siz normal bir ülkede yaşıyor
olsanız, herkes bu ülkenin çıkarı için kavga ediyor olsa bunun için
nefes alıp veriyorsa bu yapılan şeyi onaylamam. Yapılan şey
onaylanmaz yani isyan edersiniz. Ama siz ülkenin altını oydunuz mu?
Böyle bir operasyon çekilmiş MİT TIR’ları üzerinden bilmem ne,
devletin içine acayip bir şekilde yerleşmişler, ondan sonra paralel
devlet değil, paralel din tehlikesi daha tehlikeli bir şeydir. Yani
İslam’ı dize getiremediler. Küresel sistem dize getiremedi,
dönüştüremedi, protestanlaştıramadı, sekülerleştiremedi.
Konfüçyanizm’i, Hinduizm’i, Biduizm’i filan dize getirdi,
dönüştürdü dolayısıyla bitti. Oradan batılıların dünya üzerindeki
hâkimiyetlerini sarsabilecek bir meydan okuma filan gelmesi
beklenmiyor. Çin mesela geliyor diyorlar, Çin gelmiyor, Çin yok
olmaya geliyor. Çin kapitalistleşiyor, yutuluyor ve yutulacak. Çin
bir medeniyet ülkesi olmuyor. Çin geliyor diye kurulan bütün
cümleler yanlış. Çin kapitalistleşiyor. Çin bir medeniyet fikri
olmadığını, bir iddiası olmadığını söylüyor. Bu Çin’in teslim
alınması demektir. İslam’ı teslim alamadılar. Bu tür örgütler
üzerinden teslim almaya çalışıyorlar İslam’ı. Dize getirmeye
çalışıyorlar. Asıl mesele bu. Tehlikeli olan tarafı bu.
“PENSİLVANYA’YA GİTME
NEDENİM…”
Siz de Pensilvanya’ya gitmişsiniz 2012 yılında, neden?
Cemaatçi miydiniz? Cemaate sempatiyle mi bakıyordunuz?
Ya nasıl bir soru soruyorsunuz. O zaman en büyük cemaatçi Tayyip
Erdoğan. Böyle mi diyeceğiz şimdi? Ben oraya neden gittiğimi
yazdım. Gitmeden önce onlara dedim ki “Beni Fethullah Gülen’le özel
olarak görüştürürseniz, İslam’la ilgili, ülkenin geleceği ile
ilgili, dünyanın geleceği ile ilgili önemli sorular var o soruları
sorduracaksanız gelirim ama özel olarak görüşeceğim dedim. “Tamam
hocam dediler, söz” dediler. Söz verdiler gittim. Amerika’da da iki
defa hatırlattım, görüşmeye gitmeden önce. Hocam niye şüphe mi
ediyorsunuz filan dediler bizden. Ama tabi ondan sonra
görüştürmediler. Görüştürmeyince tepem attı. Soramadım; ben de
köşemde yazdım.
“TÜRKİYE'YE BÜYÜK ZARAR
VERDİLER”
Hiç sempati hissettiniz mi Cemaate?
Tabii ki hissettim. Hissetmez olur muyum? Müslüman insanlar, bu
ülkede yaşadığınız için bir sürü şey paylaşıyorsunuz. Onlarla da
bir yığın iyi paylaşımlarımız oldu. Ancak toplamda şöyle bir geriye
dönüp baktığınızda onlar Türkiye’ye büyük zararlar verdi.
Ekonomiden tutun, kamuya kadar. Her şeyden önce kardeşlik duygusunu
acayip bir şekilde zedelediler.
“CEMAATİN EN BÜYÜK
SUÇU…”
Bir zamanlar herkesin el etek öptüğü, ta Okyanus Ötesi’ne
onu ziyaret için gittiği Fettullah Gülen, şimdi terör örgütü lideri
olarak suçlanmaya başlandı. İnsan nerden nereye demeden
edemiyor.
Cemaati en çok eleştiren yazarlardan birisi bendim. Yazılarıma
bakarsanız görebilirsiniz. Tabii kimi durumlarda haksızlığa
uğradıklarında da bunu dile getirdim ama Ergenekon sürecinde de
onlar haksızlık yaparken bunu da yine yüzlerine haykırdım. Cemaatin
en büyük suçu kendilerini tanımamalarıdır, bunu özellikle taban
için söylüyorum. Asıl yapılmak isteneni kavrayamamış
olmalarıdır. Şu anki sistemde İslam’ı teslim alıp dize
getirmek istiyorlar. İslam’ın varoluş zeminini ortadan kaldırmak
istiyorlar. Önlerindeki tek engeli İslam olarak görüyorlar. Bütün
diğer dinleri dize getirdiler ancak İslam’ı dize getirmeyi
başaramadılar. Büyük bir proje var. İslam’ı dönüştürüp, içini
boşaltmak istiyorlar. Ilımlı İslam, Protestan İslam diye bir
projeyi uygulamak istiyorlar. Bu cemaate verilen bir
yükümlülük idi. Onlar bu projeyi üstlendi. Fetullah Gülen gerekirse
“Türkiye’yi feda ederiz” dedi mi? Dedi. Türkiye’yi nasıl feda
edebiliyorsun sen. Böyle bir şey yapılabilir mi? İslam dünyasında
da artık son kare Türkiye. Böyle bir durumda Türkiye’ye destek
vereceğine karşısında duruyor.
“17 ARALIK SÜRECİ BU KORUNAKLI DUVARI
YIKMAKTIR”
17/25 Aralık süreciyle ilgili düşünceleriniz ne, o sürece
nasıl bakıyorsunuz?
Türkiye’nin ekonomik olarak çökmesini sağlamaktı. Tayyip Erdoğan’ın
yapmaya çalıştığı şey dalga kırmaktı. Bizim dalga kurmaya
ihtiyacımız var. Ülkenin ekonomisini ve stratejisini büyüttü, var
oluş coğrafyasını bütün medeniyet coğrafyasına yaydı. Bu
durumlar dalga kırılmasına yol açtı, dolayısıyla korunaklı bir
duvar ördü. 17 Aralık süreci bu korunaklı duvarı
yıkmaktır. Bu operasyon tamamen dış güçler tarafından
yapılmış Türkiye’yi düşürme operasyonuydu. Bu ayakkabı kutuları vs.
tam bir tezgâh ve ahlaksızlıktı. Bunlar iktidarı dize getirmeye,
çökertmeye çalıştılar ama tutmadı. 3. Havaalanı ve 3. Köprü ne
demek biliyor musunuz siz? Bunlar öyle basit şeyler değil…
“HÜKÜMETİN İMKÂNLARINI ÇOK GÜZEL TEPE TEPE
KULLANDILAR”
Cemaat denilen bu yapıyı bu kadar büyüten de iktidar oldu
deniyor. Yol arkadaşlığını bitiren süreç herhalde dershanelerle mi
başladı?
Dershaneler mecburen tetiklendi. Cemaatin en önemli para
kaynağı dershanelerdir. Ben kendilerine sordum dershanelerin ne işe
yaradığını. Bana verdikleri cevapta biz insan yetiştirmeye
çalışıyoruz deseler de dershanelerin asıl amacı finans
sermayesidir. Hükümetin imkânlarını çok güzel tepe tepe
kullandılar.
Fetullah Gülen’i seviyor muydunuz?
Allahu Ekber ya! Nasıl bir sorudur bu… Atatürk ölmedi diye cevap
veriyorum bu soruya.
“ELİNİ ÖPMEDİM””
Pensilvanya’ya gittiğinizde elini öptünüz mü?
Bu da kötü bir soru ama çok merak ediyorsan söyleyeyim. Yok, hayır
öpmedim.
Abdurrahman Dilipak’ın son günlerdeki çarpıcı yazılarını da
sormak istiyorum size. Son zamanlarda AK Parti’ye ve o kesime
yakın isimlere kaset uyarılarında bulunuyor. Okuyor musunuz? Takip
ediyor musunuz?
Yok, hayır okumuyorum. Ben gazete okumam. Televizyon
izlemem.
“KANDİL’İN LİSTESİNDEYİM, TEK BAŞIMA
DOLAŞAMIYORUM”
Tehdit telefonları almışsınız. Doğru mu?
Evet, doğrudur, emniyetten koruma vermek istediler ama ben
istemedim. Çünkü ben sabah namazından sonra yatan adamım, böyle
birine koruma verilmez, adam ölür. Emniyetten bir sistem kurdular
ve 3 dakika içerisinde evimde olabiliyorlar. Rahat
dolaşamıyorsunuz. Kandil'in de listesinde yer alıyoruz.
Neden?
Çünkü bir yığın şeyi ifşa ettim. Hüda-Par’ı öne çıkardım.
Durum vahim, korkuyor musunuz, dikkatli olun?
Yalnız başıma dolaşamıyorum mesela. Toplu taşıma araçlarına
binemiyorum. Bindiğin zaman risk. Hem kendimi hem insanları riske
atmış olurum o durumda.
“SINIRSIZ ÖZGÜRLÜK BİR KARİKATÜRDEN
İBARET”
Basın özgürlüğü konusunda Türkiye’nin en kötü dönemini
yaşadığı söyleniyor. Siz ne kadar özgürsünüz? Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Hükümete ilişkin yanlışlar yapılıyorsa; yanlış yaptıkları şeyleri
söylüyorum. Karşı tarafın ülkenin aleyhine yaptığı şeyleri de
yazıyorum. Yani özgürüm. Türkiye’nin zor bir dönemeçten
geçtiği belli. Bunu konuşmaya gerek yok. Sadece basın değil her
konuda sıkıntı var. Eğitim de var kültür de de. Gerçekten
ülkenin çıkarları konusunda hassas davrandığınız sürece sizin
gazetecilik yapmanızı engelleyecek bir durum söz konusu değildir.
Dünyanın her yerinde bu böyle gerçekleşmekte. Sınırsız özgürlük
diye bir şey zaten yok. O bir karikatür, orada anarşi vardır.
“AK PARTİ MİLLETE ÖZ GÜVEN DUYGUSUNU
KAZANDIRDI”
AK Parti’nin şimdiye kadar yaptığı en iyi iş size göre
neydi?
AK Parti bu topluma öz güven duygusu kazandırmıştır. Anadolu
yarımadasına hapis olmadığını bu toplumun bir medeniyet coğrafyası
olduğunu göstermiştir. Zihni prangaları bir şekilde aşmıştır. En
büyük zararı toplumun hızla sekülerleşmesi olmuştur. İslam’ı
duyarlılıkları kaygıları bir şekilde genç kuşağın zayıfladı.
“İKTİDAR HALA ZENCİ PSİKOJİSİ İLE HAREKET
EDİYOR, EZİKLİK PSİKOLOJİSİ YAŞIYOR”
Bu iktidar da gördüğünüz en büyük yanlış
nedir?
Hala zenci psikolojisi ile hareket ediyorlar, eziklik psikolojisi
var. Hep karşı taraftan onay almak istiyorlar. Bir gerilim
psikolojisi üzerinden hareket ediyorlar. Toplumun gerilimi
kaldıracak bir durumu kalmadı. 7 Haziran sürecinde Türkiye’yi
iç savaşa sürüklemeye çalıştılar. Ancak bu toplum bu duruma
izin vermedi. Şimdi yavaş yavaş Alevi meselesini
kaşıyacaklar. Alevi meselesi gerçekten patlatılırsa Türkiye
parçalanır.
“KEMALİZM KADAR UYDURUK, SIĞ BİR İDEOLOJİ
YOKTUR”
Öyle bir endişeniz var mı?
Evet var. Özellikle Almanlar bu konu üzerinde çalışmalar
yapıyorlar. Bir zaaf gösterdiğimiz takdirde bizi acayip zor durumda
bırakacaklardır. Bizim medyada da adamlar resmen Almanya’nın
resmi sözcülüğünü yapıyor. Hablemitoğlu denen vatandaş Alman
vakıflarını deşifre ettiği için öldürüldü. Kendisi benim ideolojik
olarak onayladığım bir tip değil ama adam körü körüne öldürüldü.
Bakın Almanya’da Aleviliği resmi bir din olarak kabul ettiler.
Böyle bir şey yapmak Türkiye’yi tehdit etmektir. Almanya'da yaşayan
Türk Alevi vatandaşlar bu tür açıklamalara inanırlarsa ihanet etmiş
olurlar. Alevilik ayrı bir din değildir. Bunlara inanırlarsa
hem kendilerine hem de bu topluma ihanet etmiş olurlar. Türkiye'de
iki tür Alevi vardır. Birincisi kırsal Aleviler, diğeri kentsel
Alevilerdir. Kırsal Aleviler, Aleviliğe daha yakın insanlar
Aleviliği o tür insanlarla konuşabilirsiniz. Kentli
Alevilerin çoğunluğu ateist insanlar. Bunların Alevilikle falan bir
ilgisi yoktur. Sadece Sünni olmamak üzerinden kendilerini
tanımlıyorlar. Sosyalist, Kemalist olarak kendilerini görüyorlar.
Şimdi Kemalizm aldı başını gidiyor. Kemalizm kadar uyduruk, sığ bir
ideoloji yoktur. Genç kuşağı Cumhuriyet mitingleri adı
altında kandırmaya bu ideolojiye sürüklemeye çalışıyorlar. Kemalizm
herhangi bir ideoloji değildir.
“KEMALİZM İSLAMİ DİNAMİKLERİN
DERİNLİKLERİNİN VE RUHUNUN BİTİRİLME
PROJESİDİR”
Kemalizm nedir?
Türkiye’de modernleşme projesini Kemalizm’e verdiler. Kemalizm bu
anlamda bir misyon üstlendi. Türkiye’nin sekülerleşmesini
istiyorlar, bu bir modernleşme değildir. Türkiye’nin İslami
dinamiklerinin derinliklerinin ve ruhunun bitirilme projesidir.
Atatürk‘ü seviyor musunuz?
Ne biçim soru soruyorsunuz. Atatürk ölmedi dedim ya…
“KENDİMİZİ DE
ELEŞTİRİYORUM”
Merak ettim Bir tweet attınız? Mücahittik müteahhit olduk,
şimdi ise müsait olduk. Ne demek istediniz?
Zaten şimdiye kadar bunları anlattım. Sonuç olarak bu çok
ciddi bir şeydir. Ulu orta konuşmak istemiyorum. Bu tür cümleleri
kurarken dikkatli olmak gerekiyor. Her şeye müsait olduk derken
kendimizi eleştiriyorum. Bütün toplumun İslami kesimlerini
eleştiriyorum ama İslami duyarlılıkların bir şekilde ıskalanması
söz konusudur. Para ve siyasetle imtihanda çok da başarılı
olmadığımızı görüyoruz. Hatta imtihanı kaybettiğimizi bile
söyleyebiliriz. Makama geçen o koltuğu bırakmak istemiyor.
Şimdi bir şey çıktı, bunu paralelciler de yapıyor. Bürokrasi de
kendi altında çalışan bir adam parlak bir adam ise çok çalışıyorsa
adam paralelci diye yaftalıyor. Bu paralelcilerin taktiğidir. İş
artık zıvanadan çıkmaya başladı. Her şey müsaitlik meselesi
böyle bir şey olarak karşımıza çıkıyor. Bir bakıma ilkelerin
ve ideallerin terkedilmesidir. Ben bunu kastediyorum.
“CİNSELLİK ÜZERİNDEN AYARTARAK SENİ TESLİM
ALMAYA ÇALIŞIYORLAR”
Erasmus konusundaki eleştirileriniz çok dikkat çekmiş ve
eleştirilmişti? Yozlaşma projesi olduğunu söylemiştiniz?
Hatta gayrimeşru çocuklardan bahsetmiştiniz?
Bu konudan ben bahsetmedim. Hürriyet gazetesinden Rum kökenli bir
arkadaş bahsetti. 1 milyon çocuk hikâyesini falan o kaleme aldı.
Ben de onun yazısı üzerine yazdım. Tepkiyi ben aldım çünkü
üzerine gittim. Avrupa için çok önemli bir şey bunlar. Avrupa ulus
sınırlarından kurtulabilmiş değildir. Bakmayın böyle Şengen
vizesiyle sınırların kalktığına falan aldanmayın. Avrupa’ya
sadece Almanlar, Fransızlar, İngilizler çekidüzen vermek
istiyorlar. Avrupa'da ulus kimliğinin üstünde daha evrensel
bir bakış açısı yoktur. Bu çok önemli bir ayrıntıdır. Şimdi
Avrupa’yı yeniden kuracak, yeniden tarihe girdirecek öncü bir kuşak
icat etmek istiyorlar. Bu da Erasmus kuşağıdır. Bütün sınıfsal,
ulusal sınırları ortadan kaldıran özellikle cinsel kimlik üzerinden
elit bir sınıf üretmek istiyorlar. Evet, bu Avrupa için önemli bir
ayrıntı ama bizi ilgilendirmez. Sen Türkiye’den gidiyorsun bir
derdin bir kaygın var. Bir şekilde cinsellik üzerinden ayartarak
seni teslim almaya çalışıyorlar. Ben çocuklarımızı teslim etmeyelim
diyorum. Erasmus'ta iğrenç bir şey yaşanıyor. Açın bakın Ekşi
Sözlüğe Erasmus'la ilgili insanlar iğrenç şeyler yazıyorlar. Şimdi
biz çocuklarımızı neden sürükleyip bu duruma göz yumalım. Eğer
orada bir cemaat yoksa kalacakları yer yoksa o dekaransın içine
düşüyorlar.
“ÇAPSIZ BİR YAZAR O
ARKADAŞ”
Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu da dedi ki “Madem öyle
kendisi neden doktora yapmış İngiltere’de, demek ki orda başına bir
şey gelmiş ki Hocanın bunları yazıyor” …Sizi çok sert eleştirdi. Bu
konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu meseleyi bu arkadaş anlayamamış farklı bir tarafa çekmeye
çalışmıştır. Çapsız bir arkadaş kendisi… Özgür Mumcu benim söylemek
istediğimi ya anlamayacak birisi ya da işine gelmiyor.
“ODTÜ, BOĞAZİÇİ, BİLKENT
KAPATILSIN”
ODTÜ, Boğaziçi, Bilkent kapatılsın dediniz…
Niçin?
Türkiye’nin en iyi üniversiteleri kapatılsın diyorum. Bu
üniversitelerden Beethoven, Mozart, Picasso mu yetişiyor? Hayır.
Bunların karikatürleri mi yetişiyor? Hayır. O zaman ne işe yarıyor
bunlar. Bunlar batıda üretilen şeyleri burada tepe tepe gönüllü
acentalar üretiyorlar. Hiçbir yerde kendi ruh köklerini
dinamitleyen bir üniversiteye izin vermezler. Türkiye’nin en iyi 3
üniversitesi bu üniversiteler ve bu üniversiteler kültürel
köklerimizi medeniyet birikimimizi yerle bir eden eğitim sistemi
mevcuttur. Ben ne yapacağım ki böyle üniversiteyi. Bana ne lazım?
Bana Yunus, Sinan, Şeyh Galip, Fuzuli yetiştirecek üniversiteler
lazım. Böyle bir eğitim sistemi gerekmektedir. Benim ifade etmek
istediğim durum bundan ibarettir. İnsanlar bu açıklamalarımı işine
geldiği gibi anlamak istiyorlar. İşine gelmediği için de saldırıya
geçiyorlar. Siz kölelikten başka bir şey yapmış olmuyorsunuz ki!
Batılılar üretiyor, sen tüketiyorsun. Bunun adı köleliktir.
Sen neden üretemiyorsun? Beyinsiz misin sen? Tabi ki üretemezsin
çünkü kültürel inkâr denen bir şey yaşandı bu ülkede.Cumhuriyetle
birlikte yaşanan en büyük şey budur. Kültürel inkâr dendiğinde
Tanpınar’ın söylediği şey sonuç olarak bizi kültürel intiharın
eşiğine sürükledi. Yani bilerek isteyerek insan intihar eder
mi? Kültürel olarak bir intihar olabilir mi böyle bir şey söz
konusu olamaz.
4+4+4 eğitim sistemi de çok tartışıldı. Bu sistemle ilgili
ne düşünüyorsunuz?
Bu söylediğiniz şey benim için tamamen pornografik. Çünkü ben
eğitim sisteminin tamamen sil baştan değiştirilmesi gerektiğini
düşünüyorum. Kendi medeniyet dinamiklerini öğretemeyen bir
eğitim sistemi sömürgeci bir zihin üzerinden çocuklarını yetiştiren
bir eğitim sistemini istemiyorum.
Size bu güzel röportaj için çok teşekkür ediyorum.
Yüreğinize sağlık…