08 Eki 2013 10:17
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:41
YENİ ŞAFAK YAZARINDAN YILMAZ ÖZDİL'E ŞAŞIRTAN DESTEK!
Yeni Şafak yazarı Özlem Albayrak, Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil bugünkü köşesine taşıdı..
Yeni Şafak yazarı Özlem Albayrak, Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil
bugünkü köşesine taşıdı ve Özdil’in Halk TV röportajına isyan
etmekte haklı olduğunu belirtti. Albayrak’ın köşe yazısı şu
şekilde:
"Özdil ve 10 yılda 15 milyon Frankenstein yaratmak!
Frankenstein’ın hikayesini bilirsiniz. Mary Shelley tarafından yazılan, 1818 yılında Büyük Britanya’da yayınlanan modern bir Prometheus romanı olan klasik. Çeşitli uyarlamalara da kaynaklık eden, defalarca filmi çekilen romanın, Fransız devriminin alegorisini yaptığı yorumları da sözkonusudur ki, yazıldığı dönem göz önüne alındığında hiç de yabana atılabilecek bir değerlendirme sayılmaz.
Hikaye, ölümsüzlüğün, aslında ölümsüzlüğün değil insanın hamurunda bulunan ve terbiye edilmedikçe başına bela açma potansiyeli yüksek olan o derin, devasa egonun; itibar ve ikbal hırsının peşine düşen bir tıp öğrencisinin Victor Frankenstein’ın trajedisini anlatır. Frankenstein, insanı yeniden yapmak, böylelikle ölümsüzlüğe ulaşmak için çeşitli mezar ve mahzenlerden topladığı ceset parçalarını birleştirir; ortaya çıkan kütleyi ise galvanizm, simya ve elektrik gücünü kullanarak canlandırırır. Oysa hayat bulan şey bir ucubedir. Devasa ebatlarda olan, çirkinliğinden dolayı herkesin korkup kaçtığı yaratık, toplumdan tecrit edilince kendisine hayat vererek acı çekmesine neden olan yaratıcısının peşine düşer; Victor’un sevdiklerini, aile üyelerini, yeni evlendiği eşini öldürür. Görünürde yarattığı ’şey’ sayesinde ama aslında iktidar hırsı sayesinde kendisi de gerçek acıyı tadan Frankenstein, yaratığı öldürmek için O’nun peşine düşer, ancak yolda ölür. Ucube ise, yaşadığı acıya dayanamayarak kendini yok etme kararı alır ve ortadan kaybolur.
Türkiye’de, ’eğretileme’ gibi bir şey hiç duymamış, kıvrımı bulunmayan düz bir mantıkla ’Bize ucube dedi’ diye atarlanacak bir kesim olduğunun farkındayım, ama sanırım bu riski göze alacağım, zira memlekette olup bitenlerin bu klasik öyküyle kesişim kümesi oldukça geniş. Çünkü yaklaşık 10 yıldır, o ya da bu sebeple hükümete yönelmiş bulunan hoşnutsuzlukları, karşıtlıkları, eleştirileri; itinayla, el emeğiyle iç içe geçirip medyanın simyası ve elektriğini kullanarak canlandırmaya azmetmiş, ahdetmiş bir topluluk var ve topluluğun üyelerinden Yılmaz Özdil nezdinde bazıları, bugün o başıboş öfkenin hedefi olmanın hayal kırıklığını yaşıyor."
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
"Özdil ve 10 yılda 15 milyon Frankenstein yaratmak!
Frankenstein’ın hikayesini bilirsiniz. Mary Shelley tarafından yazılan, 1818 yılında Büyük Britanya’da yayınlanan modern bir Prometheus romanı olan klasik. Çeşitli uyarlamalara da kaynaklık eden, defalarca filmi çekilen romanın, Fransız devriminin alegorisini yaptığı yorumları da sözkonusudur ki, yazıldığı dönem göz önüne alındığında hiç de yabana atılabilecek bir değerlendirme sayılmaz.
Hikaye, ölümsüzlüğün, aslında ölümsüzlüğün değil insanın hamurunda bulunan ve terbiye edilmedikçe başına bela açma potansiyeli yüksek olan o derin, devasa egonun; itibar ve ikbal hırsının peşine düşen bir tıp öğrencisinin Victor Frankenstein’ın trajedisini anlatır. Frankenstein, insanı yeniden yapmak, böylelikle ölümsüzlüğe ulaşmak için çeşitli mezar ve mahzenlerden topladığı ceset parçalarını birleştirir; ortaya çıkan kütleyi ise galvanizm, simya ve elektrik gücünü kullanarak canlandırırır. Oysa hayat bulan şey bir ucubedir. Devasa ebatlarda olan, çirkinliğinden dolayı herkesin korkup kaçtığı yaratık, toplumdan tecrit edilince kendisine hayat vererek acı çekmesine neden olan yaratıcısının peşine düşer; Victor’un sevdiklerini, aile üyelerini, yeni evlendiği eşini öldürür. Görünürde yarattığı ’şey’ sayesinde ama aslında iktidar hırsı sayesinde kendisi de gerçek acıyı tadan Frankenstein, yaratığı öldürmek için O’nun peşine düşer, ancak yolda ölür. Ucube ise, yaşadığı acıya dayanamayarak kendini yok etme kararı alır ve ortadan kaybolur.
Türkiye’de, ’eğretileme’ gibi bir şey hiç duymamış, kıvrımı bulunmayan düz bir mantıkla ’Bize ucube dedi’ diye atarlanacak bir kesim olduğunun farkındayım, ama sanırım bu riski göze alacağım, zira memlekette olup bitenlerin bu klasik öyküyle kesişim kümesi oldukça geniş. Çünkü yaklaşık 10 yıldır, o ya da bu sebeple hükümete yönelmiş bulunan hoşnutsuzlukları, karşıtlıkları, eleştirileri; itinayla, el emeğiyle iç içe geçirip medyanın simyası ve elektriğini kullanarak canlandırmaya azmetmiş, ahdetmiş bir topluluk var ve topluluğun üyelerinden Yılmaz Özdil nezdinde bazıları, bugün o başıboş öfkenin hedefi olmanın hayal kırıklığını yaşıyor."
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN