29 Haz 2018 12:01
Son Güncelleme: 24 Kas 2018 02:43
Yeni Şafak yazarından tartışma yaratacak teklif! İslami Danışma Kurulu mu geliyor?
24 Haziran'ın ardından uygulamaya geçen başkanlık sisteminde Türkiye'nin nasıl yönetileceği tartışılırken kritik bir öneri Yeni Şafak yazarından geldi.
Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman, bugün gazetede "istişare eden
pişman olmaz" başlığıyla sunulan yazısında iktidara "İslami danışma
kurulu" önerdi. Karaman, istişare edilecek kurul sayesinde
yapılacak olanı şöyle anlattı: "Allah’ın ve Rasûlü’nün (s.a.) hükmü
apaçık ortaya çıkınca, yahut istişareden sonra karar verilince
kamuya ait uygulamalarda artık muhâlefete kulak asılmayacak, icraya
geçilecektir. Muhâlifler de -kendi şahsî kanâatlerini muhâfaza
hürriyetine sahip olmakla beraber- cemâatten ayrılmayacak, ortak
hareket edeceklerdir."
Ziraat Bankası'nda Danışmanlık da yapan Hayrettin Karaman'ın yazısının ilgili bölümü şöyle:
"İstişare Allah ve Rasûlü’nün (s.a.) hükümlerini, maksatlarını, ortak akılla düşünüp anlayarak ortaya koymak, hakkında özel talimat (âyet, hadîs) bulunmayan konularda müslümanlar için en uygun, en faydalı düzenleme ve uygulamayı bulmak için yapılacaktır. Allah’ın ve Rasûlü’nün (s.a.) hükmü apaçık ortaya çıkınca, yahut istişareden sonra karar verilince kamuya ait uygulamalarda artık muhâlefete kulak asılmayacak, icraya geçilecektir. Muhâlifler de -kendi şahsî kanâatlerini muhâfaza hürriyetine sahip olmakla beraber- cemâatten ayrılmayacak, ortak hareket edeceklerdir.
Ülkeyi yönetenlerin uygun danışma kurulları olmalıdır, ancak bir de yönetime bağlı olmayan, sivil ve islâmî danışma kuruluna (şûrâ meclisine) ihtiyacımız vardır. Bu kurulu oluşturmanın önünde birden fazla engelin bulunduğu tecrübe ile sabit olmuştur. Ehliyetli kişilerin teşebbüs ederek oluşturacakları bir kurul, icraatıyla güven ve başarı elde ederse bu çizgiyi yakalayamayan diğer teşebbüsler kendiliğinden etkisiz hale gelir ve yok hükmünde olurlar. İslam dünyasından benzer kurullar ile işbirliği yapılınca da “ümmetin şûrâs”na doğru yol açılmış olur.
İslâmî şûrâyı oluşturacak kişilerin iki önemli vasıfları olacaktır: İlim ve başta güvenilirlik olmak üzere güzel ahlak. Böyle bir şûrâ oluştuktan sonra İslâm’ın ve Müslümanların önemli meseleleri bu şûrada tartışılır, karara bağlanır, bu karar din ve vicdan açısından bağlayıcı olur. Aksine fikirler kamuya ait uygulamalarda geçerliliğini kaybeder, asla baş çekme, bölünme sebebi olamaz.
Siyasette ve mevcut şartlarda:
Tamamen veya şartların imkan verdiği ölçüde İslam’ı yönetimde uygulamak isteyen iyi niyetli kimselerin, tek başına edindikleri fikir, tespit ve ictihad yanında iki sınıf insanla istişare etmeleri şarttır:
1. Konunun uzmanları, bilim adamları,
2. Din alimleri.
Hakikati bulmaya ve mevcut durum ve şatlarda Şâriin maksadına en uygun olanı uygulamaya niyetli olan siyasetçilerde taassup ve istibdad olmaz; iyi niyetle ve tevazu ile dinlerler, raporları gözden geçirirler, istişare sonunda ittifak hasıl olmayan konularda yetkileri içinde sorumluluğu yüklenerek tercihlerini yapar ve uygularlar.
İslâmî sistemde muhalefet, iktidarın hataya düşmemesi için en önemli ve değerli bir kurumdur ve istişare organıdır; çünkü takva sahibi muhalif müminlerde ihtiras olmaz, tenkitlerini ortak değerler ve erdemler içinde kalarak yaparlar, hedefleri iktidarı yıpratıp onun yerini almak değil, yanlış ve zararlı kararları ve uygulamaları önlemek olur."
Ziraat Bankası'nda Danışmanlık da yapan Hayrettin Karaman'ın yazısının ilgili bölümü şöyle:
"İstişare Allah ve Rasûlü’nün (s.a.) hükümlerini, maksatlarını, ortak akılla düşünüp anlayarak ortaya koymak, hakkında özel talimat (âyet, hadîs) bulunmayan konularda müslümanlar için en uygun, en faydalı düzenleme ve uygulamayı bulmak için yapılacaktır. Allah’ın ve Rasûlü’nün (s.a.) hükmü apaçık ortaya çıkınca, yahut istişareden sonra karar verilince kamuya ait uygulamalarda artık muhâlefete kulak asılmayacak, icraya geçilecektir. Muhâlifler de -kendi şahsî kanâatlerini muhâfaza hürriyetine sahip olmakla beraber- cemâatten ayrılmayacak, ortak hareket edeceklerdir.
Ülkeyi yönetenlerin uygun danışma kurulları olmalıdır, ancak bir de yönetime bağlı olmayan, sivil ve islâmî danışma kuruluna (şûrâ meclisine) ihtiyacımız vardır. Bu kurulu oluşturmanın önünde birden fazla engelin bulunduğu tecrübe ile sabit olmuştur. Ehliyetli kişilerin teşebbüs ederek oluşturacakları bir kurul, icraatıyla güven ve başarı elde ederse bu çizgiyi yakalayamayan diğer teşebbüsler kendiliğinden etkisiz hale gelir ve yok hükmünde olurlar. İslam dünyasından benzer kurullar ile işbirliği yapılınca da “ümmetin şûrâs”na doğru yol açılmış olur.
İslâmî şûrâyı oluşturacak kişilerin iki önemli vasıfları olacaktır: İlim ve başta güvenilirlik olmak üzere güzel ahlak. Böyle bir şûrâ oluştuktan sonra İslâm’ın ve Müslümanların önemli meseleleri bu şûrada tartışılır, karara bağlanır, bu karar din ve vicdan açısından bağlayıcı olur. Aksine fikirler kamuya ait uygulamalarda geçerliliğini kaybeder, asla baş çekme, bölünme sebebi olamaz.
Siyasette ve mevcut şartlarda:
Tamamen veya şartların imkan verdiği ölçüde İslam’ı yönetimde uygulamak isteyen iyi niyetli kimselerin, tek başına edindikleri fikir, tespit ve ictihad yanında iki sınıf insanla istişare etmeleri şarttır:
1. Konunun uzmanları, bilim adamları,
2. Din alimleri.
Hakikati bulmaya ve mevcut durum ve şatlarda Şâriin maksadına en uygun olanı uygulamaya niyetli olan siyasetçilerde taassup ve istibdad olmaz; iyi niyetle ve tevazu ile dinlerler, raporları gözden geçirirler, istişare sonunda ittifak hasıl olmayan konularda yetkileri içinde sorumluluğu yüklenerek tercihlerini yapar ve uygularlar.
İslâmî sistemde muhalefet, iktidarın hataya düşmemesi için en önemli ve değerli bir kurumdur ve istişare organıdır; çünkü takva sahibi muhalif müminlerde ihtiras olmaz, tenkitlerini ortak değerler ve erdemler içinde kalarak yaparlar, hedefleri iktidarı yıpratıp onun yerini almak değil, yanlış ve zararlı kararları ve uygulamaları önlemek olur."