10 Eyl 2016 13:53
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 21:31
Yeni Şafak yazarından Özden Örnek'e: Ağır ol bakalım, sen kimsin?
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'e sert çıktı.
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Balyoz davası kapsamında yaklaşık 3,5 yıl cezaevinde kalan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'in "Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu yargılanırsa şaşırmam. Ve bence yargılanmaları lazımdır" ifadesine tepki gösterdi. Tuna, Ağır ol bakalım, sen kimsin? 'Darbe günlükleri' iddiasıyla hâlâ kamuoyu vicdanında aklanmış değilsin, 'Davutoğlu yargılansın' demek haddine mi?" ifadesini kullandı.
Salih Tuna'nın "Ahmet Davutoğlu yargılansın mı?" başlığıyla yayımlanan (10 Eylül 2016) yazısı şöyle:
Bilmesek, bu ülkede hiç yaşamasak, 15 Temmuz darbe kalkışması dışında Türkiye'de hiçbir darbe yaşanmadığını gündüz gözüyle bize yutturacaklar.
Yapmayın etmeyin efendiler!
Bir olalım, birlik olalım, “bozgunculara” karşı “direniş hatlarını” tahkim edelim, dedik diye, o kadar da değil.
Başbakan Menderes'in idam edildiği 27 Mayıs, yaşı tutmayan çocukların yaşlarının büyütülerek idam edildiği 12 Eylül, “seçilmiş sivil demokratik hükümeti” iş yapamaz hale getiren ve “irtica” diyerek yaz aylarında Kur'an öğrenmeye çalışan çocukları tarassut altında tutan 28 Şubat neydi?
Darbe değil miydi?
FETÖ de işte bu darbelerin ve darbecilerin “açtığı yoldan” yürümek için TSK'ya 1980'li yıllardan beri “sızmadı” mı?
Mehmet Emin Kazcı dostumuz geçenlerde muhabbet arasında,TSK'nın darbe yapma geleneği veya yeteneği olmamış olsaydı, FETÖneden TSK'ya eleman sızdırmak için onca zaman, onca emek harcasın ki, demişti.
Gerçekten de darbe yapmayacak veya askeri vesayet kurmayacak, hulasa, “seçilmiş sivil demokratik hükümete” ve anayasaya dibine kadar bağlı kalacak askeri / generali FETÖ ne yapsın?
Demem o ki; tüm darbeler, en çok da 28 Şubat, milletle (ki, Mehmetçik de millete mündemiçtir) ordu arasında çok derin yaralar açmıştı.
Bu yaralar hâlâ da kapanmış değildir.
FETÖ'nün asker kılığına girmiş kahpe dölleri de zaten bu yaraları kaşıyarak, kanatarak devletin “kılcal damarlarına” yerleşmedi mi?
Bakıyorum da kimsecikler bunu itiraf etmiyor!
İtiraf etmedikleri gibi nedense birçoğunun kanları bitlendi.
Her darbeye tuzunu alıp koşan “Fehmi Bey'in iyi insanı Ertuğrul Özkök” bile (Halime Kökçe'ye aklı sıra akıl vermek sadedinde) “siyasetçiler FETÖ ne istediyse verdiler” şeklinde cart curt etmeye başladı.
Siz değil misiniz FETÖ'nün MİT TIRlarına varıncaya kadar ürettiği tüm malzemeleri korkunç bir iştahla tüketen?
Köşe yazdığın Hürriyet başta olmak üzere tüm medya grubunuzu 17 Aralık 2013'ten sonra FETÖ'nün emrine vermediniz mi? Erdoğan olmasaydı kim bilir daha nelerinizi verecektiniz!
FETÖ'nün darbesi başarılı olsaydı, “maklube dükkanı” bile açardın; cibilliyetini bilmiyor muyuz?
Sen değil misin, “demokrasi darbeyle de gelir” diyen, hâlâ utanmadan ne konuşuyorsun!
Hadi diyelim, “darbesevici Özkök elemanı” böyle; diğerlerine ne oluyor peki?
FETÖ tee 80'lerden beri TSK'ya sızıp yüzde 70'ini ele geçirirken, milleti millet yapan mana iklimiyle savaştık, yıllar yılı sakalla, başörtüsüyle uğraşırken, yaşam tarzını bize benzeten FETÖ'lerin takiyesine aldandık diye itiraf eden neden çıkmıyor?
Çıkmadığı gibi Oramiral Özden Örnek kalkmış, Ahmet Davutoğluiçin “yargılansın” diyebiliyor.
Ağır ol bakalım, sen kimsin?
“Darbe günlükleri” iddiasıyla hâlâ kamuoyu vicdanında aklanmış değilsin, “Davutoğlu yargılansın” demek haddine mi?
İşin tuhafı, bu tarz çıkışları, sadece Özden Örnek değil, son günlerde emekli askeri bir hakim de dahil olmak üzere birçok zevat yapmaya başladı.
İşin daha da tuhafı…
Üzerinden kaç gün geçtiği halde “siyaset hırsızları” ve “NATO'cu muhafazakarlar”ın ağzını bıçak açmadı.
Halbuki…
Erdoğan'ın yanında duran bizim gibi yazarlara sıra gelince linç dahil her türlü melaneti sergilemekte gayet acul hareket etmişlerdi.
Mesela, FETÖ, “14 Ağustos'ta görün bakın neler olacak” diye racon kesmişti de, “Erdoğan düşmanı AKP'li fırıldaklar” hiç sektirmeden 14 Ağustos'ta manipülasyon marifetiyle fakiri linç ettirmişlerdi. (Lütfen, 15 Ağustos 2016 ve 20 Ağustos 2016 tarihli yazılarıma bakın.)
Onları anlıyorum…
Baştan beri, “bu hareketin tek bir lideri var; o da Erdoğan'dır” dediğim için, liderliği “akıl - bilek – yürek” diye üçe bölüp “siyaset hırsızlığı” yapmaya çalıştıklarını deşifre ettiğim için, bir deDavutoğlu'nun “Suriye politikasını” 2012'den beri eleştirdiğim için beni kafaya taktılar.
Tamam da, Ahmet Hakan, Davutoğlu'na, “delikanlı değilsin” dedi, üzerinden kaç gün geçti, sosyal medya dahil hiçbir yerde neden bir cümleyle de olsa tepki göstermediler?
Neden?
Ahmet Hakan, “Ahmet Davutoğlu Ahmet Altan kadar olamadı”başlıklı yazısında şöyle demişti: “Ahmet Davutoğlu'na günlerdir soruyorum: / “Özel Kalem Müdürünüz Gürcan Balık, sizi Cumhurbaşkanı'ndan habersiz Pensilvanya'ya götürmek suçlamasıyla tutuklu... Oysa siz Cumhurbaşkanı'nın konudan haberdar olduğunu söylemiştiniz. Bu durumda Gürcan Balık niye içeride ve siz neden susuyorsunuz? / Davutoğlu'dan gık bile çıkmadı, çıkmıyor. / Madem öyle... Hükmümü vereyim: /Ahmet Altan, Ahmet Davutoğlu'ndan daha delikanlı çıktı…”(6 Eylül 2016, Hürriyet)
Kaç gündür bakıyorum, Ahmet Hakan'ın ağzının payını vermişler mi diye!
Nerdeee!
Taştan ses var bunlardan yok.
Şu sıralar bambaşka şeylerle mi iştigal ediyorlar, bilemiyorum.
Benim bildiğim, çok yetenekli elemanlardı. O kadar ki, “bul karayı al parayı” cinsinden “ikinci yeni” veya “ikinci yarı” gibi üretimlerlePR'lar yapıyorlardı. Efsane oluşturmak için de gündüz gözüyle “menkıbe” üretiyorlar, 1 Kasım seçimlerinde AK Parti'ye verilen yüzde 50 oyun tek başına Davutoğlu'nun başarısı olduğunu söylüyorlardı.
Sayın Erdoğan'a 15 Temmuz öncesi “diktatör” diyorlar, Erdoğan'ı düşürmek niyetiyle Akşener güzellemesi yapacak kadar kendilerinden geçiyorlar, güya Davutoğlu'nu savunmak işgüzarlığıyla da 2012'de vefat eden bir İslam alimine bühtan ediyorlardı.
Gelgelelim…
Sayın Davutoğlu'na “yargılanacaksın” veya “delikanlı değilsin” diyorlar, koro halinde susuyorlar.
Erdoğan'ın yanında duranlar Davutoğlu'na, “gözünün üstünde kaşın var” dediğinde kıyameti kopartıyorlar; fakat, Erdoğan karşıtları, Davutoğlu'na ağzına geleni söyleyince, suspus oluyorlar.
Bunlara ne desem bilmem ki…
Başkalarını bilmem ama sizin delikanlı olmadığınız kesin, mi desem?!
Salih Tuna'nın "Ahmet Davutoğlu yargılansın mı?" başlığıyla yayımlanan (10 Eylül 2016) yazısı şöyle:
Bilmesek, bu ülkede hiç yaşamasak, 15 Temmuz darbe kalkışması dışında Türkiye'de hiçbir darbe yaşanmadığını gündüz gözüyle bize yutturacaklar.
Yapmayın etmeyin efendiler!
Bir olalım, birlik olalım, “bozgunculara” karşı “direniş hatlarını” tahkim edelim, dedik diye, o kadar da değil.
Başbakan Menderes'in idam edildiği 27 Mayıs, yaşı tutmayan çocukların yaşlarının büyütülerek idam edildiği 12 Eylül, “seçilmiş sivil demokratik hükümeti” iş yapamaz hale getiren ve “irtica” diyerek yaz aylarında Kur'an öğrenmeye çalışan çocukları tarassut altında tutan 28 Şubat neydi?
Darbe değil miydi?
FETÖ de işte bu darbelerin ve darbecilerin “açtığı yoldan” yürümek için TSK'ya 1980'li yıllardan beri “sızmadı” mı?
Mehmet Emin Kazcı dostumuz geçenlerde muhabbet arasında,TSK'nın darbe yapma geleneği veya yeteneği olmamış olsaydı, FETÖneden TSK'ya eleman sızdırmak için onca zaman, onca emek harcasın ki, demişti.
Gerçekten de darbe yapmayacak veya askeri vesayet kurmayacak, hulasa, “seçilmiş sivil demokratik hükümete” ve anayasaya dibine kadar bağlı kalacak askeri / generali FETÖ ne yapsın?
Demem o ki; tüm darbeler, en çok da 28 Şubat, milletle (ki, Mehmetçik de millete mündemiçtir) ordu arasında çok derin yaralar açmıştı.
Bu yaralar hâlâ da kapanmış değildir.
FETÖ'nün asker kılığına girmiş kahpe dölleri de zaten bu yaraları kaşıyarak, kanatarak devletin “kılcal damarlarına” yerleşmedi mi?
Bakıyorum da kimsecikler bunu itiraf etmiyor!
İtiraf etmedikleri gibi nedense birçoğunun kanları bitlendi.
Her darbeye tuzunu alıp koşan “Fehmi Bey'in iyi insanı Ertuğrul Özkök” bile (Halime Kökçe'ye aklı sıra akıl vermek sadedinde) “siyasetçiler FETÖ ne istediyse verdiler” şeklinde cart curt etmeye başladı.
Siz değil misiniz FETÖ'nün MİT TIRlarına varıncaya kadar ürettiği tüm malzemeleri korkunç bir iştahla tüketen?
Köşe yazdığın Hürriyet başta olmak üzere tüm medya grubunuzu 17 Aralık 2013'ten sonra FETÖ'nün emrine vermediniz mi? Erdoğan olmasaydı kim bilir daha nelerinizi verecektiniz!
FETÖ'nün darbesi başarılı olsaydı, “maklube dükkanı” bile açardın; cibilliyetini bilmiyor muyuz?
Sen değil misin, “demokrasi darbeyle de gelir” diyen, hâlâ utanmadan ne konuşuyorsun!
Hadi diyelim, “darbesevici Özkök elemanı” böyle; diğerlerine ne oluyor peki?
FETÖ tee 80'lerden beri TSK'ya sızıp yüzde 70'ini ele geçirirken, milleti millet yapan mana iklimiyle savaştık, yıllar yılı sakalla, başörtüsüyle uğraşırken, yaşam tarzını bize benzeten FETÖ'lerin takiyesine aldandık diye itiraf eden neden çıkmıyor?
Çıkmadığı gibi Oramiral Özden Örnek kalkmış, Ahmet Davutoğluiçin “yargılansın” diyebiliyor.
Ağır ol bakalım, sen kimsin?
“Darbe günlükleri” iddiasıyla hâlâ kamuoyu vicdanında aklanmış değilsin, “Davutoğlu yargılansın” demek haddine mi?
İşin tuhafı, bu tarz çıkışları, sadece Özden Örnek değil, son günlerde emekli askeri bir hakim de dahil olmak üzere birçok zevat yapmaya başladı.
İşin daha da tuhafı…
Üzerinden kaç gün geçtiği halde “siyaset hırsızları” ve “NATO'cu muhafazakarlar”ın ağzını bıçak açmadı.
Halbuki…
Erdoğan'ın yanında duran bizim gibi yazarlara sıra gelince linç dahil her türlü melaneti sergilemekte gayet acul hareket etmişlerdi.
Mesela, FETÖ, “14 Ağustos'ta görün bakın neler olacak” diye racon kesmişti de, “Erdoğan düşmanı AKP'li fırıldaklar” hiç sektirmeden 14 Ağustos'ta manipülasyon marifetiyle fakiri linç ettirmişlerdi. (Lütfen, 15 Ağustos 2016 ve 20 Ağustos 2016 tarihli yazılarıma bakın.)
Onları anlıyorum…
Baştan beri, “bu hareketin tek bir lideri var; o da Erdoğan'dır” dediğim için, liderliği “akıl - bilek – yürek” diye üçe bölüp “siyaset hırsızlığı” yapmaya çalıştıklarını deşifre ettiğim için, bir deDavutoğlu'nun “Suriye politikasını” 2012'den beri eleştirdiğim için beni kafaya taktılar.
Tamam da, Ahmet Hakan, Davutoğlu'na, “delikanlı değilsin” dedi, üzerinden kaç gün geçti, sosyal medya dahil hiçbir yerde neden bir cümleyle de olsa tepki göstermediler?
Neden?
Ahmet Hakan, “Ahmet Davutoğlu Ahmet Altan kadar olamadı”başlıklı yazısında şöyle demişti: “Ahmet Davutoğlu'na günlerdir soruyorum: / “Özel Kalem Müdürünüz Gürcan Balık, sizi Cumhurbaşkanı'ndan habersiz Pensilvanya'ya götürmek suçlamasıyla tutuklu... Oysa siz Cumhurbaşkanı'nın konudan haberdar olduğunu söylemiştiniz. Bu durumda Gürcan Balık niye içeride ve siz neden susuyorsunuz? / Davutoğlu'dan gık bile çıkmadı, çıkmıyor. / Madem öyle... Hükmümü vereyim: /Ahmet Altan, Ahmet Davutoğlu'ndan daha delikanlı çıktı…”(6 Eylül 2016, Hürriyet)
Kaç gündür bakıyorum, Ahmet Hakan'ın ağzının payını vermişler mi diye!
Nerdeee!
Taştan ses var bunlardan yok.
Şu sıralar bambaşka şeylerle mi iştigal ediyorlar, bilemiyorum.
Benim bildiğim, çok yetenekli elemanlardı. O kadar ki, “bul karayı al parayı” cinsinden “ikinci yeni” veya “ikinci yarı” gibi üretimlerlePR'lar yapıyorlardı. Efsane oluşturmak için de gündüz gözüyle “menkıbe” üretiyorlar, 1 Kasım seçimlerinde AK Parti'ye verilen yüzde 50 oyun tek başına Davutoğlu'nun başarısı olduğunu söylüyorlardı.
Sayın Erdoğan'a 15 Temmuz öncesi “diktatör” diyorlar, Erdoğan'ı düşürmek niyetiyle Akşener güzellemesi yapacak kadar kendilerinden geçiyorlar, güya Davutoğlu'nu savunmak işgüzarlığıyla da 2012'de vefat eden bir İslam alimine bühtan ediyorlardı.
Gelgelelim…
Sayın Davutoğlu'na “yargılanacaksın” veya “delikanlı değilsin” diyorlar, koro halinde susuyorlar.
Erdoğan'ın yanında duranlar Davutoğlu'na, “gözünün üstünde kaşın var” dediğinde kıyameti kopartıyorlar; fakat, Erdoğan karşıtları, Davutoğlu'na ağzına geleni söyleyince, suspus oluyorlar.
Bunlara ne desem bilmem ki…
Başkalarını bilmem ama sizin delikanlı olmadığınız kesin, mi desem?!