13 Kas 2014 16:09
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:54
Yeni Şafak yazarından bomba gibi PKK iddiası
Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, çözüm sürecinde gelinen aşamayı yazarken, PKK'nın kendini lağvedip, silahlı mücadeleyi bıraktığını ilan etmesinin üzerinde çalışıldığını söyledi.
Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi ABDülkadir Selvi yazısında,
“Suriye'de PYD devam edecek ama Türkiye'deki PKK'nın kendini
lağvedip, silahlı mücadeleyi bıraktığını ilan etmesinin üzerinde
çalışılıyor. Çözüm süreci 6-8 Ekim olaylarından güçlenerek çıktı
diyemeyeceğim. Çünkü şu aşamada öyle bir şey yok. Ama 90'lı yıllara
mı dönülüyor derken, silah bırakmanın konuşulduğu bir konjonktürü
yakaladık” dedi.
Abdülkadir Selvi’nin Yeni Şafak’ta “PKK silahlı mücadeleyi bırakıyor mu?” başlığıyla yayımlanan (13 Kasım 2014) yazısı şöyle:
PKK silahlı mücadeleyi bırakıyor mu?
Aysel Tuğluk, çözüm sürecini bitirmenin coşkusunu kutlamak için Nişantaşı con conlarıyla şampanya patlatmaya hazırlanırken, çözüm sürecinde umut verici gelişmeler yaşandı.
Aysel Hanım'ın hevesi bir kez daha kursağında kaldı. Bir umut Cemil Bayık. Cemil abisi Aysel Hanım'ı yalancı çıkarmaz.
Çünkü Kandil'den habire çözüm sürecini torpillemek için elinden geleni yapıyor.
Kobani ve 6-8 Ekim olayları üzerinden süreci bitiremeyen Bayık, son olarak, 'El Nusra Afrin'e saldırırsa süreci bitiririz' tehdidini savurmuş.
Yakında 'Pandalar doğum yaparsa çözüm sürecini bitiririz' derse şaşırmayın.
48 kişinin hayatına mal olan 6-8 Ekim kalkışmasına rağmen, çözüm süreci ayakta kalmayı başardı.
Özal'ın başlattığı 1.çözüm sürecini Bingöl katliamı ile Erdoğan'ın başlattığı 2. çözüm sürecini habur ve Oslo ile akamete uğratanlar, üçüncü çözüm sürecini 6-8 Ekim mezarlığına gömmeyi başaramadılar.
Süreç ağır yara aldı.
Bu süre zarfında, 'Barış barış' diyen nice ekran bülbüllerinin, savaş baltalarını gömdükleri topraktan çıkarıp, savaş naraları attıklarına tanık olduk.
Kobani bahane edilerek çıkarılan olaylardan dolayı çözüm süreci ciddi bir yara aldı. Ama bu şok aynı zamanda sürecin rasyonel bir zemine oturmasını sağladı.
Başbakan Davutoğlu, 6-8 Ekim olaylarından sonra bir araya geldiği Akil İnsanlar heyetine, çözüm süreci zarar görmesin kaygısıyla PKK'nın yaptığı bazı şeylerin görmezden gelindiğini söylemişti.
AK Parti'nin Afyon kampında yapılan tartışmalara baktığımızda yaşananlar görmezden gelinen şeylerin görülmesini ve ciddiye alınmasını sağladı.
'Kamu otoritesi sağlanacak' vurgusu daha fazla yapılır oldu. Görüldü ki, çözüm süreci bölgede PKK'nın şehir otoritesi haline gelmesi tehlikesini doğurmuş. Dağdaki PKK'nın silah bırakmasını ve siyasi mücadeleye dönmesini sağlamak için geliştirilen sürecin, şehirlerin silahlı unsurlarca zaptu rapt altına alınmasına doğru gittiği gerçeği ile yüz yüze gelindi.
Çözüm demek, dağdaki PKK'nın şehir otoritesi haline gelmesi demek değil.
Ve yine görüldü ki PKK'nın taşkınlıkları, Kürt sorununu çözerken, bir Türk sorunu üretme kabiliyeti taşıyor.
O nedenle 6-8 Ekim olayları çözüm sürecine balans ayarı yapılmasına yol açtı.
Bu süre zarfında Öcalan'ın rolü de dikkat çekiciydi. Eylül ayında, 'Yol Haritası' üzerinde anlaşmaya varan Abdullah Öcalan, 6 Ekim tarihinde görüştüğü kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla, 'Çözüm için 15 Ekim'e kadar biz bekleriz. Gelen heyetlerle dediklerimizi onlara aktarırız, ondan sonra da yapacağımız bir şey kalmaz' mesajını vermişti. Aynı gün başlayan olaylarla 48 kişi öldürüldü.
Olayların durması için 8 Ekim gecesi çağrı yapan Öcalan'ın bu süre zarfında inisiyatifi elden kaçırma endişesi yaşadığı anlaşılıyor. İmralı aynı zamanda savaşı göze alamayacağını düşündüğü hükümetin savaşı göze aldığını gördü.
Hükümet ise çözüm sürecini uzun sürelere yaymanın, her defasında daha ağır bedeller ödemeyi gerektirdiğini tecrübe etti. Çözüm süreci tapu dairesi idare edilir gibi yönetilecek bir süreç değil 'Hayırlı işlerde acele edin' sözü sadece nişan ve düğün merasimleri için söylenmiş bir söz değil. Bu noktada hükümete yönetilecek en önemli eleştiri, süreci hak ettiği önem ve hızla yönetip, nihayete erdirmemesi oldu.
İRA sürecinin önemli ismi Jonathan Powel'in dediği gibi, 'makası açmamak' gerekiyor. Makas açılınca 'üçüncü güç'ler devreye girmeye ve süreci sabote etmeye çalışıyorlar. Yaşadığımız sorun bu.
Sürecin bir tomografisi çekildi. Sinir uçları tespit edildi. Ağrı eşikleri ölçüldü. Sürecin bir ölçüde enfekte olduğu ortaya konuldu. Aysel Tuğluk, süreç ölsün de helvasını yiyelim diye bekledi, Cemil Bayık ise canlı süreci mevtaya çevirmek için elinden geleni yaptı ama süreç ölmedi tam aksine yaşıyor. Salı gününden itibaren hızlı bir tedavi sürecine alındı.
Bu aşamada ihtiyatlı bir iyimserlik içinde olmak gerekiyor. Çünkü ayı oyuna girdi. ABD, 'üçüncü göz' adı altında sürece dahil olmak için her şeyi yapıyor. Züccaciye dükkanına girmiş bir fil gibi hareket ediyor.
Ağır bir trafik kazası geçiren çözüm adlı hastamız yoğun bakımdan çıktı. Durum raporuna gelince.
Taraflar çözüm iradesini yenilediler. Ama bazı düzenlemeler, değişiklikler yapılıyor.
Başbakan Davutoğlu'nun başkanlığında yapılan toplantıda, çözüm masasının muhafaza edilmesi kararı alındı. Masa duruyor, çözüm zemini sağlamlaştırılacak ve masanın üstü aktif hale getirilecek.
Bunun için baştan konulan şartlar geçerliliğini sürdürüyor.
1-Geri çekilme tamamlanacak.
2-Kamu otoritesi sağlanacak.
Bu arada ABD'nin, 'üçüncü göz' olma önerisine sıcak bakılmıyor. Ama Akil İnsanlar Heyeti arasından 'üçüncü göz' işlevini yerine getirecek bir yapı oluşturulacak.
3-İmralı heyetlerinin görüşmesi başlayacak. Ama hemen değil. Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken'den oluşan İmralı heyeti devam edecek. Heyet değişmiyor. Bu sür zarfında Hatip Dicle ve Ceylan Bağrıyanık'ın heyete eklenip eklenmemesi kararlaştırılacak.
Öcalan ise kamu otoritesi ve geri çekilme konusundaki ısrarı çok gerekli görmüyor. Çünkü o daha büyük bir adım için hamle yapmaya hazırlanıyor.
Bu arada PKK'nın Türkiye'deki silahlı faaliyetlerine son vermesi yani silahlı mücadelenin sonlandırıldığının ilan edilmesinin üzerinde çalışılıyor. Bu konuda bir takvimlendirme de konuşuluyor. Suriye'deki konjonktür ve Irak'taki gelişmeler nedeniyle Kandil'in tüm bölgelerde silah bırakması seçeneği gerçekçi olmaktan çıktı.
Suriye'de PYD devam edecek ama Türkiye'deki PKK'nın kendini lağvedip, silahlı mücadeleyi bıraktığını ilan etmesinin üzerinde çalışılıyor. Çözüm süreci 6-8 Ekim olaylarından güçlenerek çıktı diyemeyeceğim. Çünkü şu aşamada öyle bir şey yok. Ama 90'lı yıllara mı dönülüyor derken, silah bırakmanın konuşulduğu bir konjonktürü yakaladık.
Çözüm iradesinin korunması ve masanın muhafaza edilmesi dahi önemliydi. Ama hele bir de Türkiye topraklarında silahlı mücadelenin sonlandırılması müthiş bir şey olacak.
Abdülkadir Selvi’nin Yeni Şafak’ta “PKK silahlı mücadeleyi bırakıyor mu?” başlığıyla yayımlanan (13 Kasım 2014) yazısı şöyle:
PKK silahlı mücadeleyi bırakıyor mu?
Aysel Tuğluk, çözüm sürecini bitirmenin coşkusunu kutlamak için Nişantaşı con conlarıyla şampanya patlatmaya hazırlanırken, çözüm sürecinde umut verici gelişmeler yaşandı.
Aysel Hanım'ın hevesi bir kez daha kursağında kaldı. Bir umut Cemil Bayık. Cemil abisi Aysel Hanım'ı yalancı çıkarmaz.
Çünkü Kandil'den habire çözüm sürecini torpillemek için elinden geleni yapıyor.
Kobani ve 6-8 Ekim olayları üzerinden süreci bitiremeyen Bayık, son olarak, 'El Nusra Afrin'e saldırırsa süreci bitiririz' tehdidini savurmuş.
Yakında 'Pandalar doğum yaparsa çözüm sürecini bitiririz' derse şaşırmayın.
48 kişinin hayatına mal olan 6-8 Ekim kalkışmasına rağmen, çözüm süreci ayakta kalmayı başardı.
Özal'ın başlattığı 1.çözüm sürecini Bingöl katliamı ile Erdoğan'ın başlattığı 2. çözüm sürecini habur ve Oslo ile akamete uğratanlar, üçüncü çözüm sürecini 6-8 Ekim mezarlığına gömmeyi başaramadılar.
Süreç ağır yara aldı.
Bu süre zarfında, 'Barış barış' diyen nice ekran bülbüllerinin, savaş baltalarını gömdükleri topraktan çıkarıp, savaş naraları attıklarına tanık olduk.
Kobani bahane edilerek çıkarılan olaylardan dolayı çözüm süreci ciddi bir yara aldı. Ama bu şok aynı zamanda sürecin rasyonel bir zemine oturmasını sağladı.
Başbakan Davutoğlu, 6-8 Ekim olaylarından sonra bir araya geldiği Akil İnsanlar heyetine, çözüm süreci zarar görmesin kaygısıyla PKK'nın yaptığı bazı şeylerin görmezden gelindiğini söylemişti.
AK Parti'nin Afyon kampında yapılan tartışmalara baktığımızda yaşananlar görmezden gelinen şeylerin görülmesini ve ciddiye alınmasını sağladı.
'Kamu otoritesi sağlanacak' vurgusu daha fazla yapılır oldu. Görüldü ki, çözüm süreci bölgede PKK'nın şehir otoritesi haline gelmesi tehlikesini doğurmuş. Dağdaki PKK'nın silah bırakmasını ve siyasi mücadeleye dönmesini sağlamak için geliştirilen sürecin, şehirlerin silahlı unsurlarca zaptu rapt altına alınmasına doğru gittiği gerçeği ile yüz yüze gelindi.
Çözüm demek, dağdaki PKK'nın şehir otoritesi haline gelmesi demek değil.
Ve yine görüldü ki PKK'nın taşkınlıkları, Kürt sorununu çözerken, bir Türk sorunu üretme kabiliyeti taşıyor.
O nedenle 6-8 Ekim olayları çözüm sürecine balans ayarı yapılmasına yol açtı.
Bu süre zarfında Öcalan'ın rolü de dikkat çekiciydi. Eylül ayında, 'Yol Haritası' üzerinde anlaşmaya varan Abdullah Öcalan, 6 Ekim tarihinde görüştüğü kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla, 'Çözüm için 15 Ekim'e kadar biz bekleriz. Gelen heyetlerle dediklerimizi onlara aktarırız, ondan sonra da yapacağımız bir şey kalmaz' mesajını vermişti. Aynı gün başlayan olaylarla 48 kişi öldürüldü.
Olayların durması için 8 Ekim gecesi çağrı yapan Öcalan'ın bu süre zarfında inisiyatifi elden kaçırma endişesi yaşadığı anlaşılıyor. İmralı aynı zamanda savaşı göze alamayacağını düşündüğü hükümetin savaşı göze aldığını gördü.
Hükümet ise çözüm sürecini uzun sürelere yaymanın, her defasında daha ağır bedeller ödemeyi gerektirdiğini tecrübe etti. Çözüm süreci tapu dairesi idare edilir gibi yönetilecek bir süreç değil 'Hayırlı işlerde acele edin' sözü sadece nişan ve düğün merasimleri için söylenmiş bir söz değil. Bu noktada hükümete yönetilecek en önemli eleştiri, süreci hak ettiği önem ve hızla yönetip, nihayete erdirmemesi oldu.
İRA sürecinin önemli ismi Jonathan Powel'in dediği gibi, 'makası açmamak' gerekiyor. Makas açılınca 'üçüncü güç'ler devreye girmeye ve süreci sabote etmeye çalışıyorlar. Yaşadığımız sorun bu.
Sürecin bir tomografisi çekildi. Sinir uçları tespit edildi. Ağrı eşikleri ölçüldü. Sürecin bir ölçüde enfekte olduğu ortaya konuldu. Aysel Tuğluk, süreç ölsün de helvasını yiyelim diye bekledi, Cemil Bayık ise canlı süreci mevtaya çevirmek için elinden geleni yaptı ama süreç ölmedi tam aksine yaşıyor. Salı gününden itibaren hızlı bir tedavi sürecine alındı.
Bu aşamada ihtiyatlı bir iyimserlik içinde olmak gerekiyor. Çünkü ayı oyuna girdi. ABD, 'üçüncü göz' adı altında sürece dahil olmak için her şeyi yapıyor. Züccaciye dükkanına girmiş bir fil gibi hareket ediyor.
Ağır bir trafik kazası geçiren çözüm adlı hastamız yoğun bakımdan çıktı. Durum raporuna gelince.
Taraflar çözüm iradesini yenilediler. Ama bazı düzenlemeler, değişiklikler yapılıyor.
Başbakan Davutoğlu'nun başkanlığında yapılan toplantıda, çözüm masasının muhafaza edilmesi kararı alındı. Masa duruyor, çözüm zemini sağlamlaştırılacak ve masanın üstü aktif hale getirilecek.
Bunun için baştan konulan şartlar geçerliliğini sürdürüyor.
1-Geri çekilme tamamlanacak.
2-Kamu otoritesi sağlanacak.
Bu arada ABD'nin, 'üçüncü göz' olma önerisine sıcak bakılmıyor. Ama Akil İnsanlar Heyeti arasından 'üçüncü göz' işlevini yerine getirecek bir yapı oluşturulacak.
3-İmralı heyetlerinin görüşmesi başlayacak. Ama hemen değil. Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken'den oluşan İmralı heyeti devam edecek. Heyet değişmiyor. Bu sür zarfında Hatip Dicle ve Ceylan Bağrıyanık'ın heyete eklenip eklenmemesi kararlaştırılacak.
Öcalan ise kamu otoritesi ve geri çekilme konusundaki ısrarı çok gerekli görmüyor. Çünkü o daha büyük bir adım için hamle yapmaya hazırlanıyor.
Bu arada PKK'nın Türkiye'deki silahlı faaliyetlerine son vermesi yani silahlı mücadelenin sonlandırıldığının ilan edilmesinin üzerinde çalışılıyor. Bu konuda bir takvimlendirme de konuşuluyor. Suriye'deki konjonktür ve Irak'taki gelişmeler nedeniyle Kandil'in tüm bölgelerde silah bırakması seçeneği gerçekçi olmaktan çıktı.
Suriye'de PYD devam edecek ama Türkiye'deki PKK'nın kendini lağvedip, silahlı mücadeleyi bıraktığını ilan etmesinin üzerinde çalışılıyor. Çözüm süreci 6-8 Ekim olaylarından güçlenerek çıktı diyemeyeceğim. Çünkü şu aşamada öyle bir şey yok. Ama 90'lı yıllara mı dönülüyor derken, silah bırakmanın konuşulduğu bir konjonktürü yakaladık.
Çözüm iradesinin korunması ve masanın muhafaza edilmesi dahi önemliydi. Ama hele bir de Türkiye topraklarında silahlı mücadelenin sonlandırılması müthiş bir şey olacak.