22 Mayıs 2016 11:57
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:32
Yeni Şafak yazarından Ankara'yı sarsacak bomba iddia!
Yeni Şafak gazetesi yazarı Ergün Yıldırım, Binali Yıldırım'ın 'Partili Cumhurbaşkanı'nın yardımcısı' olacağını yazdı.
AK Parti bugün üçüncü genel başkanını seçiyor. Köşe yazarlarının
gündemi de AK Parti Kongresi. En dikkat çeken yazı ise Yeni Şafak
gazetesi yazarı Ergün Yıldırım'dan geldi.
"Binali Yıldırım son genel başkan ve son başbakan olacak" diye yazan Ergün Yıldırım, Binali Yıldırım'ın görevine Başbakan olarak değil, "Partili Cumhurbaşkanı'nın yardımcısı' olarak devam edeceğini yazdı.
Ergün Yıldırım'ın yazısının detayları şöyle:
"Bugün Ak Parti yeni genel başkanını seçiyor. Binali Yıldırım, son genel başkan ve son başbakan olacak. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle beraber başlayan sürecin önemli bir durağı bu.
Erdoğan, halk tarafından cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren Türkiye yeni bir siyasal aşamaya geçti ve yine Erdoğan bu fiili durumu birçok konuşma ve eyleminde de ifade etmekten uzak durmadı. Aslında bu tutumlarıyla başkanlık ya da partili cumhurbaşkanlığı da fiili durum haline geliyordu. Erdoğan, klasik bir cumhurbaşkanı değildi ve geride bıraktığı başbakanlık ve genel başkanlık da yine eski biçimiyle sürmeyecekti. Erdoğan, artık halkın seçtiği cumhurbaşkanıydı ve geride kalan da buna eklemlenerek çalışan bir cumhurbaşkanı yardımcısı konumunda yer alacaktı.
Yaşadığımız sürecin özeti budur.
DAVUTOĞLU ESKİ SİSTEME DEVAM ETTİ
Erdoğan halkın seçtiği cumhurbaşkanı statüsüyle, Davutoğlu ise eski Başbakan ve eski Genel Başkan tarzıyla hareket etmeye devam etti. Oysa bu tarz, yeni siyasal değişim süreci karşısında anlam kaybına uğruyordu. Bundan dolayı her an iki başlılık sorunuyla karşı karşıya geliniyordu. Sorun Davutoğlu'nun kişisel durumuyla alakalı olmanın ötesinde siyasal değişim ile alakalıydı. Ne cumhurbaşkanı eski cumhurbaşkanıydı ne de başbakanlık eski başbakanlıktı. Buna birde Erdoğan'ın karizmatik liderliği, partiyi siyasal hareket olarak dizayn etmesi ve tabanıyla güçlü duygusal bağlar oluşturmasını da eklememiz -if gerekir. Türkiye, bariz bir biçimde köklü bir siyasal sistem değişimine girmiş bulunuyor. Mesele bunun sürdürülmesi, oyunlaştırılması ve tamamlanmasıydı. Aslında yeni anayasa tartışmalarının en önemli ayaklarından birisi de buydu.
Bugün Ak Parti yeni genel başkanını ve başbakanı seçiyor. Binali Yıldırım, yeni Genel Başkan ve Başbakan olacak. Kişisel özellikleri itibariyle Ak Parti siyasetinin kalkınma vizyonunu temsil ediyor. Ancak bununla beraber başkanlık ve partili cumhurbaşkanlığı içinde konumlanmaya uygun roller üstlenecek biri olması açısından bir anlamı var. Siyasetin genel yapısı içinde de bunlar önemli. Köklü değişmelerde gerekli rolleri üstlenen, yeni durumlara göre tutumlarını değiştiren kadrolar ve siyasetçiler önem taşıyor. Pragmatik, esnek ve yeni yapıya uygun tavırlar siyaset için reel politiğin gereği.
Binali, (öznel ya da şahsi olmanın ötesinde) buna karşılık geliyor. Eski siyasal tarzlardan uzaklaşmayı kabul eden ve yeni doğan yapı içinde de yer alamaya aday olan biri. Başka bir ifadeyle eski başbakanlık sistemini terk eden ve halkın seçtiği cumhurbaşkanı ile uyumlu çalışan bir siyasetçi olarak kabul görüyor. Temsil ettiği siyasal tutum budur.
Ak Parti, yeni döneme halkın seçtiği cumhurbaşkanıyla girdi. Ak Parti, doğan yeni sisteme eklemlenerek içinde yaptığı kimi değişmelerle yoluna devam ediyor.
Yeni siyasal sistem ile Ak Parti ortak bir kaderi temsil ediyor. Bundan dolayı parti ve sistem özdeşleşiyor. Parti, siyasal değişmenin ana öznesi haline geliyor. Siyasal değişmeleri yürütecek ve anlamlandıracak bir yapısal rol üstleniyor.
Yeni anayasayı yapacak, yaşanan fiili partili Cumhurbaşkanlığını yasallaştıracak ve Türkiye'yi kronik sorunlardan tamamıyla kurtaracak bir kaderdir bu. Ak Partinin bu kaderi, Türkiye'nin de siyasal kaderi. Teşkilat, birikim ve liderlik bu kaderin en önemli temellerini oluşturuyor.
Binali Yıldırım'a kimsenin klasik başbakanlık rolünü yüklemesine gerek yok. Zaten böyle bir beklentinin karşılığı da yok. Bunun düşük profil teziyle ya da Erdoğan'ın tek adam olmasıyla da ilişkisi bulunmamakta. Bütün bunların ötesinde Türkiye'nin klasik oligarşik bürokrasisi, atomik demokratik sistemi ve koalisyoncu parlamenter yapısından tamamıyla kurtulmak için aranan yeni sistem süreciyle alakalıdır. Türkiye bu arayışa halkın seçtiği Cumhurbaşkanı Erdoğan'la başladı. Artık Ak Parti yeni genel başkanı ve başbakanını buna göre seçerek sürecin büyük bir kısmı tamamlanmış olacak.
"Binali Yıldırım son genel başkan ve son başbakan olacak" diye yazan Ergün Yıldırım, Binali Yıldırım'ın görevine Başbakan olarak değil, "Partili Cumhurbaşkanı'nın yardımcısı' olarak devam edeceğini yazdı.
Ergün Yıldırım'ın yazısının detayları şöyle:
"Bugün Ak Parti yeni genel başkanını seçiyor. Binali Yıldırım, son genel başkan ve son başbakan olacak. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle beraber başlayan sürecin önemli bir durağı bu.
Erdoğan, halk tarafından cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren Türkiye yeni bir siyasal aşamaya geçti ve yine Erdoğan bu fiili durumu birçok konuşma ve eyleminde de ifade etmekten uzak durmadı. Aslında bu tutumlarıyla başkanlık ya da partili cumhurbaşkanlığı da fiili durum haline geliyordu. Erdoğan, klasik bir cumhurbaşkanı değildi ve geride bıraktığı başbakanlık ve genel başkanlık da yine eski biçimiyle sürmeyecekti. Erdoğan, artık halkın seçtiği cumhurbaşkanıydı ve geride kalan da buna eklemlenerek çalışan bir cumhurbaşkanı yardımcısı konumunda yer alacaktı.
Yaşadığımız sürecin özeti budur.
DAVUTOĞLU ESKİ SİSTEME DEVAM ETTİ
Erdoğan halkın seçtiği cumhurbaşkanı statüsüyle, Davutoğlu ise eski Başbakan ve eski Genel Başkan tarzıyla hareket etmeye devam etti. Oysa bu tarz, yeni siyasal değişim süreci karşısında anlam kaybına uğruyordu. Bundan dolayı her an iki başlılık sorunuyla karşı karşıya geliniyordu. Sorun Davutoğlu'nun kişisel durumuyla alakalı olmanın ötesinde siyasal değişim ile alakalıydı. Ne cumhurbaşkanı eski cumhurbaşkanıydı ne de başbakanlık eski başbakanlıktı. Buna birde Erdoğan'ın karizmatik liderliği, partiyi siyasal hareket olarak dizayn etmesi ve tabanıyla güçlü duygusal bağlar oluşturmasını da eklememiz -if gerekir. Türkiye, bariz bir biçimde köklü bir siyasal sistem değişimine girmiş bulunuyor. Mesele bunun sürdürülmesi, oyunlaştırılması ve tamamlanmasıydı. Aslında yeni anayasa tartışmalarının en önemli ayaklarından birisi de buydu.
Bugün Ak Parti yeni genel başkanını ve başbakanı seçiyor. Binali Yıldırım, yeni Genel Başkan ve Başbakan olacak. Kişisel özellikleri itibariyle Ak Parti siyasetinin kalkınma vizyonunu temsil ediyor. Ancak bununla beraber başkanlık ve partili cumhurbaşkanlığı içinde konumlanmaya uygun roller üstlenecek biri olması açısından bir anlamı var. Siyasetin genel yapısı içinde de bunlar önemli. Köklü değişmelerde gerekli rolleri üstlenen, yeni durumlara göre tutumlarını değiştiren kadrolar ve siyasetçiler önem taşıyor. Pragmatik, esnek ve yeni yapıya uygun tavırlar siyaset için reel politiğin gereği.
Binali, (öznel ya da şahsi olmanın ötesinde) buna karşılık geliyor. Eski siyasal tarzlardan uzaklaşmayı kabul eden ve yeni doğan yapı içinde de yer alamaya aday olan biri. Başka bir ifadeyle eski başbakanlık sistemini terk eden ve halkın seçtiği cumhurbaşkanı ile uyumlu çalışan bir siyasetçi olarak kabul görüyor. Temsil ettiği siyasal tutum budur.
Ak Parti, yeni döneme halkın seçtiği cumhurbaşkanıyla girdi. Ak Parti, doğan yeni sisteme eklemlenerek içinde yaptığı kimi değişmelerle yoluna devam ediyor.
Yeni siyasal sistem ile Ak Parti ortak bir kaderi temsil ediyor. Bundan dolayı parti ve sistem özdeşleşiyor. Parti, siyasal değişmenin ana öznesi haline geliyor. Siyasal değişmeleri yürütecek ve anlamlandıracak bir yapısal rol üstleniyor.
Yeni anayasayı yapacak, yaşanan fiili partili Cumhurbaşkanlığını yasallaştıracak ve Türkiye'yi kronik sorunlardan tamamıyla kurtaracak bir kaderdir bu. Ak Partinin bu kaderi, Türkiye'nin de siyasal kaderi. Teşkilat, birikim ve liderlik bu kaderin en önemli temellerini oluşturuyor.
Binali Yıldırım'a kimsenin klasik başbakanlık rolünü yüklemesine gerek yok. Zaten böyle bir beklentinin karşılığı da yok. Bunun düşük profil teziyle ya da Erdoğan'ın tek adam olmasıyla da ilişkisi bulunmamakta. Bütün bunların ötesinde Türkiye'nin klasik oligarşik bürokrasisi, atomik demokratik sistemi ve koalisyoncu parlamenter yapısından tamamıyla kurtulmak için aranan yeni sistem süreciyle alakalıdır. Türkiye bu arayışa halkın seçtiği Cumhurbaşkanı Erdoğan'la başladı. Artık Ak Parti yeni genel başkanı ve başbakanını buna göre seçerek sürecin büyük bir kısmı tamamlanmış olacak.