Yeni Şafak yazarı: Taraf yazı işlerinin yargılanması, katillerin demokrasinin yakasına yapışmasını hızlandırır!
Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, Balyoz darbe planı haberlerine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında, dönemin Taraf gazetesi yöneticilerine dava açılmasını eleştirdi.
1987-1996 yılları arasında JİTEM'in kontrolündeki Doğu ve
Güneydoğu'da işlenen faili meçhul cinayetleri ve yüzlerce
insanın kaybolmasını hatırlatan Bayramoğlu, "O tarihlerde o bölgede
görev yapan askerlerin kimisi karanlık olayların hiç değilse
içeriden tanıkları… Katiller de kayıp…" dedi. "Bunlar Devlet sırrı
mı, hikmet-i hükümet mi? Hepsi aklandı mı? Ya da bazı darbeciler
gibi kimi kumpasların, tezgahların altında kaldı, görünmez hale mi
geldi?" sorularını yönelten Bayramoğlu, "Kalmazlar, bir tekrar
ortaya çıkar, demokrasinin, huzurun yakasına bir kez daha
yapışırlar" görüşünü dile getirdi. Bayramoğlu, "Devrin değişmesi,
bu dosyaları gündeme getirenlerin, örneğin Taraf Gazetesi yazı
işlerinin peşine düşen bir adliyenin zuhur etmesi, sapla samanın
bir kez karıştırılması ise bunu ancak hızlandırır" ifadesini
kullandı.
Soruşturma kapsamında, Balyoz davası döneminde Taraf gazetesi
muhabiri olan Mehmet Baransu, Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan,
yardımcısı Yasemin Çongar, yazı işleri müdürü ve köşe yazarı
Yıldıray Oğur ile yurt dışında olduğu belirlenen gazeteci Tuncay
Opçin hakkında dava açılmıştı.
Bayramoğlu'nun "Bunlar da mı kumpas altında kaldılar?" başlığıyla
yayımlanan (14 Haziran 2016) yazısı şöyle:
Albay olduğu dönemlerde ünlendi.
Adı ilk kez Hanefi Avcı'nın Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat
Dairesi Başkan Yardımcısı olduğu dönemde Susurluk Komisyonu'na
verdiği ifadede duyuldu. Avcı, bu albayın, binbaşı Cem Ersever'le
birlikte Susurluk'un, yani “devlet merkezli gayri meşru araç ve
eylemler sistemi”nin jandarma ve asker ayağını organize edip,
temsil ettiğini söylüyordu.
Çatlı'yla defalarca telefon görüşmesi yaptığı ortaya çıktı.
Susurluk kazasında Çatlı'nın cesedini teslim alan ve gizli tutan
Jandarma Alay Komutanı oydu...
Devletin hazırlattığı Susurluk raporunda faili meçhul cinayetlerin
baş ismi olarak bilinen Yeşil'in cep telefon numarasının onda
kayıtlı olduğu iddia edildi.
TBMM Susurluk Komisyonu'na ifade vermeyi reddetti…
Tüm bu tartışmalara rağmen albaylıktan tuğgeneralliğe
yükseltildi.
2000'de emekli olduktan sonra adı yeniden siyasi olaylara
karıştı…
Türk mafya birliğini kurmaya çalıştı.
2001'de Bakü'de Azeri basınına “Türk ordusu yardıma hazır” tarzı
beyanatlar verdi.
301. davaları sırasında iyice görünür hale geldi. Kuvayı Milliye
Derneklerinin mitinglerinde boy göstermeye başladı. Hrant Dink'in
davasına müdahil olmak üzere dilekçe verdi ve duruşma salonunda yer
aldı.
Ergenekon operasyonları sırasında tutuklanan ilk isimlerden
oldu.
JİTEM olarak bilinen faili meçhul cinayetlerle anılan resmi yapının
kurucularından olduğunu Ergenekon hakimi karşısında kabul etti.
Veli Küçük, bugün Ergenekon mağduru, belki de kahramanı olarak
aramızda bulunuyor.
Bir başkası, emekli albay, kahraman olmadan vefat etti.
Daha sonra cesedi infaz edilmiş halde Ankara kapısında bulunan
emekli binbaşı Cem Ersever'in komutanı, yüzlerce faili meçhulle
anılan, onlarca itirafçı katili istihdam etmiş JİTEM'in ilk
kurucusuydu…
Beykoz'daki evinde dokuz çuval belge ele geçirildi. JİTEM arşivi
denilen bu belgeler hakkında “devlet sırrı” gerekçesiyle gizlilik
kararı alındı…
Muhtemelen kurumsal yapıya, devlet ve asker politikalarına gönderme
yapan bu belgeler, böylece karanlığa karıştı.
JİTEM'in kurulması, işleyişi, kişiselleşmiş bir kaç dava dışında,
ne idari, ne adli bir doğru dürüst soruşturmaya konu oldu.
Buharlaştı yok oldu.
Türkiye'nin 81 ilinde 81 Jandarma Alay Komutanlığı var. Buralarda
albay, yarbay düzeyinde pek çok asker var. Bu askerlerin muhtemelen
çoğu, bir dönem Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu'sunda Kürt sorunu
açısından güvenlik alanı ve çatışma merkezi olan Hakkari, Şırnak,
Van, Siirt, Diyarbakır, Tunceli gibi belirli sayıda ilde, bu
illerin ilçelerinde görev yaptı.
Bu il ve ilçeler 1987-1996 yılları arasında JİTEM'in cirit attığı,
yüzlerce faili meçhul cinayetin işlendiği, yüzlerce insanın
kaybolduğu yerlerdi.
O tarihlerde o bölgede görev yapan askerlerin kimisi karanlık
olayların hiç değilse içeriden tanıkları…
Katiller de kayıp…
Her söylediği doğrulanan itirafçı Aygan'ın kitabında ismini verdiği
onlarca katil-itirafçı kayıp. Kimilerinin devletin verdiği
kimliklerle, isim değiştirmiş halde, Anadolu'da görev yaptıkları
iddiaları yayılıyor, mahkemeler bu kişileri zaman zaman celp
ediyor. Bunlardan birisi Musa Anter'in katili Hamit Yıldırım,
gazetecilerin çabasıyla birkaç yıl önce Şırnak'ta yakalandı.
Peki diğerleri?
Devlet sırrı mı, hikmet-i hükümet mi?
Hepsi aklandı mı?
Ya da bazı darbeciler gibi kimi kumpasların, tezgahların altında
kaldı, görünmez hale mi geldi?
Kalmazlar, bir tekrar ortaya çıkar, demokrasinin, huzurun yakasına
bir kez daha yapışırlar.
Devrin değişmesi, bu dosyaları gündeme getirenlerin, örneğin Taraf
Gazetesi yazı işlerinin peşine düşen bir adliyenin zuhur etmesi,
sapla samanın bir kez karıştırılması ise bunu ancak hızlandırır.