03 Oca 2011 10:44 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:55

YENİ ŞAFAK YAZARI SALİH TUNA'NIN AİLESİ HANGİ YAZARLARI BEĞENİYOR?

Bizim ailede "yandaş" tesmiye edilenleri de, "malum"ları da sevenler var.

Bizimkilerin en beğendiği köşe yazarları!

Bugün "Kürt sorunu"na ilişkin bir şeycikler yazacaktım. Malumunuz bu "sorun" hakkında kalem oynatmayana fırıncılar ekmek vermiyor!

Her Allah’ın günü onca yazar onca köşeden boşuna diller dökmüyor herhalde!

Diyeceksiniz ki, o kadar dil döküyorlar da ne oluyor?

Valla bir şey olduğu yok!

Hatta "sorun" gitgide derinleşiyor.

Derinleşiyor dediğim, "etnisite"ye dayalı ayrımcılık asabiyeti maalesef halka sirayet etmeye başladı.

Her iki taraf da "Yetti gayri!" diyecek raddeye geldi.

Hulasa, "millet" burnundan soluyor!

Köşe yazarlarımız teşrih masasına yatırdıkları her meseleyi eline yüzüne bulaştıracak kadar "nasipsiz" mi?

Yoksa...

Bu "sorun" kötü huylu da, "neşter" vurulunca yayılma istidadı mı gösteriyor?

Gerçi "Kürt sorunu" hakkında üzerinde adamakıllı düşünülmesi gereken çözümler sunan kimi köşe yazarlarımız yok değil.

Ama bunlar da arada kaynayıp gidiyor. Felaket bir kakofoni var çünkü.

Diyorlar ya; "Kürt sorunu" aynı zamanda "Türk sorunu"dur; elhak doğrudur.

Doğrudur, ama eksiktir.

Zira aynı zamanda "köşe yazarları sorunu"dur!

Size tuhaf gelecek ama söyleyeyim: Bir gün elbet bu sorun çözülecek; lakin köşe yazarlarımız bu sorun olmadan ne yapacak, doğrusu bilemiyorum.

Başlarken, "Bugün ’Kürt sorunu’na ilişkin bir şeycikler yazacaktım" demiş, devamını getirmemiştim.

Derdimi biraz olsun anlattığıma göre artık gönül rahatlığıyla "Vazgeçtim!" diyebilirim.

Zaten vazgeçmeseydim söz konusu "rabarba"ya katkı sunmaktan öteye geçemeyecektim. ("Kürt sorunu" konuşulmasın demiyorum Şinasi. 28 Şubat sürecinde jurnalcilik yapan kimi köşe yazarları meseleyi kendilerine meze yapmasın bari.)

Uzun lafın kısası:

Değil "Kürt sorunu", düşmanımın sorununun bile köşe yazarlarımızın eline düşmesini istemem.

Habbeyi kubbe yapacaklarından eminim.

Köşe yazarlarımız herhangi bir sorunu çözmeye kilitlenmediğinde daha sevimli oluyorlar gibime geliyor.

Bizim ailede "yandaş" tesmiye edilenleri de, "malum"ları da sevenler var.

Mesela, babamın en beğendiği üç yazar Mehmet Barlas, Fehmi Koru ve Cengiz Çandar.

Amcam güne Uğur Mumcu’yu okuyarak başlardı. Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden sonra küstü mü, protesto mu ediyor, bilmiyorum; bir daha onu köşe yazarı okurken görmedim.

Abim köşe yazarlarını pek takip etmez. Hilmi Yavuz’u çok sever ama!

Eşim nerde bir Nuray Mert yazısı görse okur. Ablam Hilal Kaplan ve Nihal Bengisu’ya bayılır.

Oğlum sınavlardan başını kaldıramıyor. Fırsat bulduğunda Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil ve Engin Ardıç okuyor.

Galiba en çok Engin Ardıç’ı seviyor.

Halam biraz aksidir. Sevdiği hiçbir yazarı okumaz. Reha Muhtar, Fatih Altaylı ve Ahmet Hakan’ı okurken rastladım ona.

Yeri gelmişken söyleyeyim, halamın alt kattaki komşusu "Nebahat teyze" okumak hususunda halamdan daha tuhaf. Yazarlar arasında hiçbir ayrım yapmaz. İlkin kimi okuduysa onu sever. (Ahmet Altan’ı okuduysa ona, Oray Eğin’i okuyorsa ona hak verir.)

Teyzem tastamam Nazlı Ilıcak fanatiğidir. Bütün yazılarını kesip saklar.

Dayımın Cumhuriyet gazetesinin dışında köşe yazarı okuduğuna şahit olmadım.

Kuzenlerimden biri Şeker hastası. Bizim Mehmet Şeker’i hiç kaçırmaz. (Biraz "adını an esprisini hazırla" durumu oldu.)

Diğer kuzenim işsiz. Ne zaman görüşsek, o kadar yazıyı nasıl yazıyorsun diye hayran hayran söylenirdi. Geçen gün Yılmaz Özdil’in "1 Ocak" başlıklı yazısını okuyunca, "Bana bir gazetede köşe ayarlayamaz mısın?" dedi.

Kızım henüz köşe yazarlarını takip edecek yaşta değil. Ama geçen gün gizli gizli anlaştık. Önümüzdeki birkaç sene içinde muntazaman beni okuyacak.

Her okuduğu yazı için küçük bir hediye alacağım ama inanın okumasının karşılığı olarak değil, gönlümden koptu.

Salih TUNA / YENİ ŞAFAK