Yeni Şafak yazarı Özkök'e patladı: 'Tanrısal ayarlarını' Erdoğan bozdu!
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk Kabataş olayını savunan 13 yazara tepki gösteren Ertuğrul Özkök için çok sert bir yazı kaleme aldı.
Kabataş'ta saldırıya uğradığını iddia eden Zehra Gelin ve onu
Diliniz KABA Vicdanınız TAŞ başlıklı ortak bir yazıyla savunan 13
yazara tepki gösteren Ertuğrul Özkök için çok sert bir eleştiri de
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk'ten geldi.
Öztürk, "Mış gibi demokratlar" başlıklı yazısında "Biz 13 yazar
arkadaş, Kabataş olayını yeniden köpürten Gezi artıklarının, kadın
yazarlarımızı linç etmesine itiraz ettik ve ortak bir başlıkla yazı
yazdık. Kendimiz tartıştık, kendimiz karar aldık, öyle herkese de
yaymadık. Şimdi, CHP’den paralelcilere, ulusalcılardan komünistlere
kadar herkes bu ortak tavrımıza tepki verme derdinde. Bizi
hükümetten talimat almakla suçlayandan tutun, çıkar çetesi kurmaya
kadar her şeyle itham ettiler." dedi.
Kendisinin öğrenciyken sırf sakallı olduğu için Hürriyet'in
kapısından içeri dahi alınmadığını, Kanal 7’de çalıştığı için
yaptığı başvuruların reddedildiğini anımsatan Kemal Öztürk,
Özkök'ün genel yayın yönetmenliğinden ayrıldıktan sonra
Erdoğan gibi, ‘muhtar olamayacak Kasımpaşalıyla’ arayı düzeltmek
için ne kadar çaba harcadığına şahit olduğunu da açıkladı ve şöyle
devam etti:
UZAKTAN BAKAN DEMOKRASİ VE BASIN ETİĞİ KAYGISI
SANIR
Dün Hürriyet Gazetesi’nden Ertuğrul Özkök, köşesinde yaptığımız
şeyi iki nedene bağlamış: “Biat denen şahsiyetsizleşmenin en
zavallı hali. Menfaat çeteleşmesinin saadet zinciri”. Özkök’ün bu
hakaret cümlelerinin benzerlerini CHP Lideri Kılıçdaroğlu da grup
konuşmasında tekrarladı.
Uzaktan bakanlar, bu eleştirileri demokrasi kaygısı ve basın etiği
nedeniyle yaptıklarını zanneder. Öyle değil. Bunların tamamı ‘mış
gibi demokrat’, ‘mış gibi özgürlükçü’ insanlardır. Geçenlerde yıl
dönümünü andığımız 28 Şubat öncesi ve sonrasında başımızdan
geçenler, bugün bu insanların hem şahsiyetini, hem de zihniyetini
tam olarak tarif ediyor.
HÜRRİYET'İN KAPISINDAN SOKMADILAR
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde bitirme tezi olarak
bana Hürriyet Gazetesi reklam politikası konusu verildi. Bunu
araştırmak için gazeteye gittiğimde beni içeri sokmadılar.
Sakallıydım ve aynı zamanda Kanal 7’de çalışıyordum. Mecburen
tezimi değiştirdim.
Okulu bitirdikten sonra belgesel yönetmenliğine başladım. Halide
Edip Adıvar’ın hayatını konu edinen bir belgesel için sponsor
olarak İş Bankası ile anlaştım. Banka son anda vazgeçti, gerekçesi
ise Kanal 7’de, Yeni Şafak’ta çalışan biri olmamdı.
Ne TRT, ne de Anadolu Ajansı, bizim gibi gazetecileri kapısından
içeri sokmadı, hiçbir proje teklifimize evet demedi. Anasol D
Hükümeti’nin hiçbir bakanı, hiçbir devlet kurumu yöneticisi, bir
gazeteci olarak bizimle görüşmedi. Uzun yıllar televizyonlar bizi
ekranlara çıkarmadı, gazeteler görüşlerimizi sormadı, yayınevleri
kitaplarımızı satmadı. Yıllarca ambargolu bir hayat sürdük.
Bir ara 32. Gün programında çalışmaya başlayınca, beni
tanımadıklarından, yüzüme kapanan bütün kapıların nasıl açıldığını
gördüm. O kapılar arkasında nasıl bir nefret ve hınçla muhafazakar
camiadan bahsedildiğine şahit oldum.
ÖZKÖK BİR ZİHNİYETİN TEMSİLCİSİDİR
Hepsi, 28 Şubat öncesi ve sonrasında yaşadığımız travmalardı. Bize
o travmaları yaşatanlarla, bugün Kabataş’ı bahane edip kadın
yazarları linç etmeye kalkanlar aynı kişilerdir. Bugün hala
köşelerde yazı yazıyor, televizyon yönetiyor, gazetelerde yayın
yönetmenliği yapıyorlar. Bu insanların hükümetle ilişkileri iyi
olduğu dönemlerde biz en demokrat camiaydık, araları bozulduğunda
ise diktatör ve çeteye dönüştük.
Bu ithamları yapanların başında Ertuğrul Özkök geliyor. İktidar ve
medya ilişkileri üzerine onun gibi yeteneklisi gelmemiştir. Bir
mastır tezi olmayı hak ediyor bence. Siyasetin solu ve sağı fark
etmez, Özkök tümüyle iyi ilişkiler kurabilme becerisi gösteren
nadir insanlardandır. Çünkü Özkök kendini solcu gibi gösterse de,
savunduğu bir ideolojisi yoktur. Onun ideolojisi egosu ve
çıkarlarından ibarettir sadece.
TANRI YAZARLARIN DRAMI
Türkiye’nin en eski ve önemli gazetesinde yayın yönetmeni olduğu
dönemlerde, ‘Tanrı Parçacığı’ zannedersiniz ki onun içinde
keşfedildi. Öylesine muktedir ve öylesine güçlüydü.
Özkök’ün ‘Tanrısal ayarlarını’ R. Tayyip Erdoğan bozdu. Erdoğan,
Özkök’ü önemsemedi, çoğu kez uçağına almadı ve muhatap kabul
etmedi. Çünkü ‘Muhtar bile olamaz’ manşetini attığından beri ona
hiç güvenmedi. Özkök çıkarları ve egosu nedeniyle öylesine
değişkendi ki, ona güven duymak mümkün olmuyordu.
ERDOĞAN İLE ARAYI DÜZELTME ÇABASINA BEN ŞAHİT
OLDUM
Özkök’ün, Hürriyet’teki o özel asansörle çıkılan ‘Tanrı katından’
inip, ölümlüler dünyasına geldiğini, Erdoğan gibi, ‘muhtar
olamayacak Kasımpaşalıyla’ arayı düzeltmek için ne kadar çaba
harcadığına ben şahit oldum. Erdoğan, tüm göz yaşartan çabalarına
rağmen Özkök ile yakın olmadı.
Sonunda Özkök, Hürriyet’in yayın yönetmenliğinden alındı ve yerine
Enis Berberoğlu getirildi. Özkök’ün ayarları işte o zaman tamamen
bozuldu. Öylesine tuhaf şeyler yazdı ki, yazıları okunmaz,
söyledikleri dinlenmez oldu. Dikkat çekmek için kendi yatak
odasından bile fotoğraf yayınladı. Yazıları aile içinde okunmayacak
kadar seviye kaybetti.
ASKERLER DEĞİŞTİ AMA DERİ FETİŞİZMİ AYNI YERDE
DURUYOR
Görevlerimiz gereği Özkök gibi, onlarca yazar, gazeteciyle
anlatmadığımız bizi şok eden çok şey yaşadık. Bunları anlatmamamız
nezaketimizdendir, acizliğimizden değil. Ancak bizim şahit
olduğumuz onca etik yoksunu şeye rağmen, hala bize demokratlık
dersi, basın etiği dersi vermelerine de tahammül edemiyoruz
artık.
Biz, linç edilmek istenen yazarları, tacize uğrayan bir kadını
koruduğumuz için, “şahsiyetsiz, zavallı, menfaat çetesi” oluyorsak,
kendi menfaat ve kişisel ikbali için söylemedik yalan, yapmadıkları
yalakalık bırakmayanlar ne oluyor, artık milletin takdirine
bırakıyorum.
Bu ülke sahte demokratlardan çok çekti. Kabataş’ı köpürtenler,
kadın yazarlarımızı linç etmeye kalkanlar, basın etiği havariliği
yapanlar, geçmişin intikamının peşindeler. Hepsi Gezi’de fabrika
ayarlarına, darbecilerle kol kola girdikleri 28 Şubat ayarlarına
geri döndüler.
Askerler bile bugün demokrasiden yana değişti ama Özkök’ün temsil
ettiği deri fetişisti zihniyet hala aynı yerde duruyor.