18 Eyl 2006 17:46 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:46

YENİ ŞAFAK YAZARI FİKRİ AKYÜZ, "BİR KÖPEĞE DAHİ KÖŞE YAZARLIĞI TEKLİF EDİLEBİLİR" DEDİ. AKYÜZ NEYİ VE KİMİ İMA ETTİ?

Bazı gazeteciler,hayvani bir içgüdüyle hareket etmekten hiçbir zaman kaçınmazlar.Hayvan sevgisi o kadar yüce bir duygudur ki,bir köpeğe dahi köşe yazarlığı teklif edilebilir ve o köpek yazı yazarken hayvan yerine konulmaktan büyük bir "keyif" alır...

İnsan ama 'hayvan gibi' yazan yazarlar listesi!

"Bana karşı anlayışlı davranan tek kişi terzimdi, çünkü her gördüğünde ölçülerimi yeniden alırdı. Onun dışında herkes önceki ölçülerin bana hep uyacağını sandı" diyen Bernard Shaw ne de güzel söylemiş.. Aslında, önceki ölçülerin alınması bile bir iştir. Çünkü bu, "ölçüsüzlük"ten çok daha iyidir!

Hatırlayanlar olacaktır; şu anda adını hatırlayamadığım bir kuvvet komutanı "Fillerin dişleri niçin ağızlarının içinde değildir, hiç düşündünüz mü?" şeklinde jeo-stratejik ve jeo-zoolojik unsurlar içeren bir beyanda bulunmuştu.

Biliyorsunuz; fil, hayvanlar dünyasında "zıplayamayan" tek memeli hayvandır. (Tek memeli derken, tabii ki bir tane memesi vardır anlamında söylemiyorum!)

Hani Bir Demet Tiyatro'da "Eyvah Necdet" isimli bir karakter vardı.. Her cümleye bir hayvan ismiyle başlar ve o hayvanın özelliklerini gayet felsefik bir jargonla izah ederdi. Örneğin; "Mükremin, sen akvaryumdaki balığın hissiyatını bilir misin? Akvaryumdaki balığa güzellik katan akvaryumun camıdır; 'camsız' akvaryumu olanlar sadece 'cansız' balık seyreder.." diye bir takım replikler dile getirirdi.

Sunay Akın bir TV programında güzel bir tespit ve teşbihte bulunmuştu. Diyordu ki Akın: "Bilim ve sanat, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bir kuş gibi, toplumun da uçabilmesi için bu iki kanada yani bilim ve sanata ihtiyaç vardır. Eğer uçabilmeyi sağlayan bu iki kanat yoksa 'kuş' değil, 'tavuk' olursunuz. Tavukların yemlenebilmesi için, önüne birilerinin 'yem' atması gerekir. Birileri yem atarken, diğerleri de tavuğun arkasından yumurtaları "aşırır"!

Tabii, fil deyince aklıma "Filler dövüşür, çimenler ezilir; filler sevişir, çimenler yine ezilir.." şeklindeki, "cüsseli" söz gelir.

Elbette bu özdeyişi söyleyen büyük adamın, bu sözdeki fil ile Silahlı Kuvvetler'i; çimen ile, renginden esinlenerek şeriatı kastettiğini sanmıyorum(!)

Bazı gazeteciler, yazarlar ve politikacılar hayvani bir içgüdüyle hareket etmekten hiçbir zaman kaçınmazlar. Çünkü hayvan sevgisi o kadar yüce bir duygudur ki, bir köpeğe dahi köşe yazarlığı teklif edilebilir ve o köpek yazı yazarken hayvan yerine konulmaktan büyük bir "keyif" alır.

Üstelik çok "hidayetperver" oldukları için halkın da keyiflenmesini isterler. Çünkü "Keyif eşekte olur.." düşüncesiyle milleti eşek yerine koymak isterler.

Bu kişilerden kimi yılan gibi kıvrılır, kimi tilki gibi kurnazlık yapar, kimi köstebek gibi kemirir, kimi akbaba gibi üşüşür, kimi çakal gibi ganimet peşinde koşar, kimi kedi gibi tırmalar, kimi hindi gibi kabarır, kimi horoz gibi öter, kimi kaplumbağa gibi kabuğuna çekilir, kimi bukalemun gibi renk değiştirir, kimi güvercin gibi takla atar, kimi devekuşu gibi başını toprağa gömer, kimi katır gibi inatlaşır, kimi de öküz gibi bakar..

Bu kişiler, güya birilerine "dokundururlar" ama bilinir ki birisine dokunabilmeniz için beş duyu organından biri olan "dokunma duyusunda" problem olmaması gerekiyor.

Bu "eşhas"ın problemi sadece bu değil; aynı zamanda gözleri perdeli, dilleri lâl, kulakları tıkalı. Ama ağızlarının tadını iyi bildikleri için "tat alma" duyuları ziyadesiyle gelişmiştir.

İşte son günlerde ortalığa yayılan, daha doğrusu bilinçli olarak ortaya "salınan" bu pis ve puslu hava, bana "hayvan sevgisini" tekrar hatırlattı.

Kafatasında "nebati beyin" taşıyan bazı okumuşların, iş yazı ve uygulamalara gelince