22 Tem 2015 15:07
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:45
Yeni Şafak yazarı Can Dündar'ı IŞİD'ci ilan etti!
Can Dündar'a Yıldıray Oğur'dan sonra bir tepki de Salih Tuna'dan geldi.
Suruç'ta 32 kişinin ölümü 100'den fazla kişinin yaralanması ile sonuçlanan kanlı saldırı sonrası Twitter'da "MİT'in IŞİD'e bomba ve eleman taşıdığını belgeledik, suçlu ilan edildik. Suruç, AKP'nin ve MİT'in Suriye ve IŞİD siyasetinin kanlı meyvesidir.” mesajını paylaşan Can Dündar'a Yıldıray Oğur'dan sonra bir tepki de Salih Tuna'dan geldi.
Tuna, "Eline güzel bir “kağıt” veya “malzeme” geçtiğinde öyle acemi sevinç gösterileri yapıyor ki “paralel yapı”yı “dan” diye ele vermekten öte geçemiyor" dediği Can Dündar için, "şebek", "vicdansız", "karaktersiz", "aşağılık", "yalancı" gibi sıfatları ima yoluyla dahi kullanmadığı yazısında "Bu kafa ne kadar kamuflaj yaparsa yapsın IŞİD'ci kafadır" yorumunu yaptı.
İşte Can Dündar'a IŞİD'ci yorumu yapan Salih Tuna'nın yazısından dikkat çeken bölümler:
Köpeğine poker oynamayı öğreten adamın biri, “köpeğim harika poker oynuyor ama her zaman ben yeniyorum” demiş.
Madem köpeğin harika poker oynuyor nasıl oluyor da hep sen yeniyorsun, diye sorulunca da, “Çünkü ne zaman eline güzel bir kâğıt geçse kuyruğunu sallıyor” cevabını vermiş.
***
Cumhuriyet gazetesinin Can Dündar'ının da eline MİT Tırlarıyla ilgili bir kâğıt verdiler, o günden beri yapmadığı “şebeklik” kalmadı.
Şimdi de…
Gencecik çocuklarımızın Suruç'ta paramparça edilmesine bütün Türkiye kan ağlarken hiç vakit kaybetmedi; kininin, nefretinin peşine düştü.
İnsanda biraz vicdan olur, vicdan!
Bombaların açtığı “yoldan” yürümek, gencecik çocukların parçalanmış cesetleri üzerinden hesap görmeye çalışmak nasıl bir şeydir?
Galiba böyle “karakterler” var.
Mesela, Şehid Savcı Mehmet Selim Kiraz'ı DHKPC'li teröristler rehin aldığında Mirgün Cabas adlı o insan evladı da twitter hesabından, “Bu eylem nasıl biterse bitsin çıkarılacak tek ders var: çocukları vurmayın, annelerini yuhalatmayın” demişti.
Can Dündar da aynı “karakterle” malul…
Suruç katliamı üzerine bu karakterini tweet marifetiyle ortaya koydu.
Dedi ki: “MİT'in IŞİD'e bomba ve eleman taşıdığını belgeledik, suçlu ilan edildik. Suruç, AKP'nin ve MİT'in Suriye ve IŞİD siyasetinin kanlı meyvesidir.”
Bu nasıl bir kafadır?
Müstevlilerin taşeron örgütü DEAŞ veya IŞİD Suruç katliamıyla, Türkiye'de kaos oluşturmayı, demokratik normale darbe vurmayı, halkları birbirine düşürmeyi ne kadar hedeflediyse, bu kafa da bu hedefe o kadar hizmet etmektedir.
Bu kafa ne kadar kamuflaj yaparsa yapsın IŞİD'ci kafadır.
***
Türkiye gazetesinden Yıldıray Oğur arkadaşımız, Can Dündar'ın mahut tezvirine karşılık 11 soru sordu.
Hiçbirine cevap vermedi.
Bari, MİT'in IŞİD'e bomba ve eleman taşıdığına dair tek bir belge göster denildiğinde, kulağının üzerine yatmasaydı.
Ama yattı.
Anlaşılan o ki “karakteri” böyle.
Ahmet Altan vaktiyle Can Dündar'a “aşağılık” dememek için “yalancı” demişti.
Mesele şuydu:
Taraf gazetesi Aktütün baskınını gündeme getirmişti. Can Dündar da (Milliyet'teki) köşesinde, “Aktütün baskınıyla ilgili görüntülerin 'yabancı devlet servislerinden' geldiğini iddia ediyordu” ve bunu da (kendi ifadesiyle) “başbakanın çok yakınına” dayandırıyordu.
Ahmet Altan da söz konusu yazısında, “kim bu yakınınız” ve “niye böyle iftiralar atıyor” diye başbakana sorduk soruşturduk, böyle bir şey olmadığını öğrendik demiş ve sonra da “mecburen” Can Dündar'a dönmüştü: “Can, sana bu lafları kim söyledi?(…) Senin uydurduğunu sanmam. Her ne kadar o yazıyı niye yazdığını tam anlamasam da bunu birisinden duyup yazmış olmalısın. O kim?...” (13 Kasım 2008, Taraf)
Yazık ki yazık, ne kadar ısrar etse de cevap alamamıştı; Can Dündar sessizliğe gömülmüştü.
***
Malumunuz, Taraf gazetesinin nasıl bir “paralel” proje olduğu deşifre olduğu için Cumhuriyet devreye sokuldu.
Can Dündar'a da Cumhuriyet'in Ahmet Altan'ı görevini verdiler.
Lakin bir şeyi gözden kaçırdılar:
Taraf deşifre olduğu için işe yaramayacağına hükmedildi, tamam anladık; peki Can Dündar'ın da “karakteri” deşifre oldu, onu ne yapacağız?
Karakteri deşifre oldu dediğim…
Gezi olayları döneminde, bir televizyon kanalına telefonla bağlanıp, “polisler annelerin kucağından çocukları alıp TOMA'ların önüne atıyorlar, ben de gidip bir TOMA'nın altına yatacağım…” demişti
Sonra da ortadan kaybolmuştu.
Taksim ve civarında bütün TOMA'ların altına bakıldı. Yoktu. Bir tatil yöresinde (Bodrum'du galiba) ortaya çıktı.
IQ derseniz…
Sayın Cumhurbaşkanımız'ın sesi kısıldığında, “Kısıklı'da oturduğu için sesi kısıldı” şeklinde espri denemesinde bulunan bir insan evladının her tarafı IQ olsa ne yazar.
Dolayısıyla ses tonundan başka bir numarası yok. O da takdir edersiniz ki, manşetlerde ve yazılarda çalışmaz.
Tamam, aşkla cehtle gayret ediyor. Türkiye'yi terörist ülkeymiş gibi gösterebilmek için adeta kendini paralıyor.
Gelgelelim…
Eline güzel bir “kağıt” veya “malzeme” geçtiğinde öyle acemi sevinç gösterileri yapıyor ki “paralel yapı”yı “dan” diye ele vermekten öte geçemiyor.
Tuna, "Eline güzel bir “kağıt” veya “malzeme” geçtiğinde öyle acemi sevinç gösterileri yapıyor ki “paralel yapı”yı “dan” diye ele vermekten öte geçemiyor" dediği Can Dündar için, "şebek", "vicdansız", "karaktersiz", "aşağılık", "yalancı" gibi sıfatları ima yoluyla dahi kullanmadığı yazısında "Bu kafa ne kadar kamuflaj yaparsa yapsın IŞİD'ci kafadır" yorumunu yaptı.
İşte Can Dündar'a IŞİD'ci yorumu yapan Salih Tuna'nın yazısından dikkat çeken bölümler:
Köpeğine poker oynamayı öğreten adamın biri, “köpeğim harika poker oynuyor ama her zaman ben yeniyorum” demiş.
Madem köpeğin harika poker oynuyor nasıl oluyor da hep sen yeniyorsun, diye sorulunca da, “Çünkü ne zaman eline güzel bir kâğıt geçse kuyruğunu sallıyor” cevabını vermiş.
***
Cumhuriyet gazetesinin Can Dündar'ının da eline MİT Tırlarıyla ilgili bir kâğıt verdiler, o günden beri yapmadığı “şebeklik” kalmadı.
Şimdi de…
Gencecik çocuklarımızın Suruç'ta paramparça edilmesine bütün Türkiye kan ağlarken hiç vakit kaybetmedi; kininin, nefretinin peşine düştü.
İnsanda biraz vicdan olur, vicdan!
Bombaların açtığı “yoldan” yürümek, gencecik çocukların parçalanmış cesetleri üzerinden hesap görmeye çalışmak nasıl bir şeydir?
Galiba böyle “karakterler” var.
Mesela, Şehid Savcı Mehmet Selim Kiraz'ı DHKPC'li teröristler rehin aldığında Mirgün Cabas adlı o insan evladı da twitter hesabından, “Bu eylem nasıl biterse bitsin çıkarılacak tek ders var: çocukları vurmayın, annelerini yuhalatmayın” demişti.
Can Dündar da aynı “karakterle” malul…
Suruç katliamı üzerine bu karakterini tweet marifetiyle ortaya koydu.
Dedi ki: “MİT'in IŞİD'e bomba ve eleman taşıdığını belgeledik, suçlu ilan edildik. Suruç, AKP'nin ve MİT'in Suriye ve IŞİD siyasetinin kanlı meyvesidir.”
Bu nasıl bir kafadır?
Müstevlilerin taşeron örgütü DEAŞ veya IŞİD Suruç katliamıyla, Türkiye'de kaos oluşturmayı, demokratik normale darbe vurmayı, halkları birbirine düşürmeyi ne kadar hedeflediyse, bu kafa da bu hedefe o kadar hizmet etmektedir.
Bu kafa ne kadar kamuflaj yaparsa yapsın IŞİD'ci kafadır.
***
Türkiye gazetesinden Yıldıray Oğur arkadaşımız, Can Dündar'ın mahut tezvirine karşılık 11 soru sordu.
Hiçbirine cevap vermedi.
Bari, MİT'in IŞİD'e bomba ve eleman taşıdığına dair tek bir belge göster denildiğinde, kulağının üzerine yatmasaydı.
Ama yattı.
Anlaşılan o ki “karakteri” böyle.
Ahmet Altan vaktiyle Can Dündar'a “aşağılık” dememek için “yalancı” demişti.
Mesele şuydu:
Taraf gazetesi Aktütün baskınını gündeme getirmişti. Can Dündar da (Milliyet'teki) köşesinde, “Aktütün baskınıyla ilgili görüntülerin 'yabancı devlet servislerinden' geldiğini iddia ediyordu” ve bunu da (kendi ifadesiyle) “başbakanın çok yakınına” dayandırıyordu.
Ahmet Altan da söz konusu yazısında, “kim bu yakınınız” ve “niye böyle iftiralar atıyor” diye başbakana sorduk soruşturduk, böyle bir şey olmadığını öğrendik demiş ve sonra da “mecburen” Can Dündar'a dönmüştü: “Can, sana bu lafları kim söyledi?(…) Senin uydurduğunu sanmam. Her ne kadar o yazıyı niye yazdığını tam anlamasam da bunu birisinden duyup yazmış olmalısın. O kim?...” (13 Kasım 2008, Taraf)
Yazık ki yazık, ne kadar ısrar etse de cevap alamamıştı; Can Dündar sessizliğe gömülmüştü.
***
Malumunuz, Taraf gazetesinin nasıl bir “paralel” proje olduğu deşifre olduğu için Cumhuriyet devreye sokuldu.
Can Dündar'a da Cumhuriyet'in Ahmet Altan'ı görevini verdiler.
Lakin bir şeyi gözden kaçırdılar:
Taraf deşifre olduğu için işe yaramayacağına hükmedildi, tamam anladık; peki Can Dündar'ın da “karakteri” deşifre oldu, onu ne yapacağız?
Karakteri deşifre oldu dediğim…
Gezi olayları döneminde, bir televizyon kanalına telefonla bağlanıp, “polisler annelerin kucağından çocukları alıp TOMA'ların önüne atıyorlar, ben de gidip bir TOMA'nın altına yatacağım…” demişti
Sonra da ortadan kaybolmuştu.
Taksim ve civarında bütün TOMA'ların altına bakıldı. Yoktu. Bir tatil yöresinde (Bodrum'du galiba) ortaya çıktı.
IQ derseniz…
Sayın Cumhurbaşkanımız'ın sesi kısıldığında, “Kısıklı'da oturduğu için sesi kısıldı” şeklinde espri denemesinde bulunan bir insan evladının her tarafı IQ olsa ne yazar.
Dolayısıyla ses tonundan başka bir numarası yok. O da takdir edersiniz ki, manşetlerde ve yazılarda çalışmaz.
Tamam, aşkla cehtle gayret ediyor. Türkiye'yi terörist ülkeymiş gibi gösterebilmek için adeta kendini paralıyor.
Gelgelelim…
Eline güzel bir “kağıt” veya “malzeme” geçtiğinde öyle acemi sevinç gösterileri yapıyor ki “paralel yapı”yı “dan” diye ele vermekten öte geçemiyor.