Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu: Dokunulmazlıkların kaldırılması çok tehlikeli
2013 yılında Akil İnsanlar Heyeti arasında yer alan, Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu, BBC Türkçe'ye konuştu...
2013 yılından geçen Temmuz ayına kadar sürdürülen çözüm süreci
sırasında Akil İnsanlar Heyeti arasında yer alan, Yeni Şafak
gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu, dokunulmazlıkların kaldırılmasını
"çok tehlikeli" bulduğunu ve bu sürecin riskler barındırdığını
söyledi.
Kürt siyasal hareketinin Meclis’in dışına itilmesi halinde
"şiddetin doğrulanmasının" söz konusu söyleyen Bayramoğlu için
bundan sonra HDP’nin ne yapacağı kilit önem taşıyor.
Meclis’te bugün yapılan oylamada dokunulmazlıkların bir kereliğine
ve sadece fezlekesi Meclis’e ulaşmış milletvekilleri için
kaldırılmasını öngören Anayasa değişikliği 376 oy ile kabul
edildi.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Bayramoğlu, bu kararı "çok
demokratik bir istikamet"değil diyerek yorumluyor:
BBC Türkçe: Dokunulmazlıkların kaldırılması sizce bu
tehlikeli, riskleri olan bir süreç mi?
Dokunulmazlıkların kaldırılmasını ben çok tehlikeli buluyorum, her
anlamda. Bir referanduma gidilmesi ihtimali çok daha tehlikeliydi.
Ama dokunulmazlıkların bu şekliyle, bu niteliğiyle kaldırılması
bence demokratik alanı, siyaset alanını son derece daraltacak;
sadece belli sayıda bir milletvekilini değil adeta üç siyasi
partinin, AKP, CHP, MHP’nin yeni bir iktidar bloğu oluşturarak,
HDP’yi dışlaması anlamına gelecek bir tabloyu karşımıza
çıkarabilir, çıkaracaktır sembolik olarak.
"Çok demokratik bir istikamet değil"
Böyle bir tablonun fiili olarak nasıl ortaya çıkacağı ise adli
süreçlerin nasıl gideceğine, Kürt hareketinin ve Kürt partisinin
nasıl tepki vereceğine bağlı. Ama bir iki kişiyle ilgili çok somut
ve şiddet içeren iddialar araştırılsaydı iş bu noktaya
gelmezdi.
Bugün Türkiye dokunulmazların kaldırılmasının terörle mücadelede
bir araç olduğu gibi bir tanıma doğru hızla gidiyor. Bu tabii
siyasi alanı daraltacak bir hamledir ve çok demokratik bir
istikamet değil sanıyorum.
BBC Türkçe: Karamsar bir tablodan bahsediyoruz. AKP bu
belirsizlikleri nasıl göze alıyor, ya da sizce AKP’nin önünde bir
belirsizlik yok mu?
Bir kere bu çok yeni bir tutum değil. Daha önce pek çok kez
karşımıza çıktı. İdamların oylandığı bir Meclis’ten bahsediyoruz,
Deniz’lerin asılması oylamasında Adalet Partili milletvekillerinin
elleri havaya zıplıyordu. Bırakın dokunulmazlıkların kaldırılmasını
insan hayatlarının bile iki parmağın ucunda olduğu zamanlar
yaşandı. Genel olarak merkez sağın da bu konularda ana
politikasının asayişçi olduğu bir gelenekte yaşıyoruz. Son dönemler
itibariyle baktığımda ben şunu görüyorum AK Parti yönetiminde: Bu
çözüm süreci istedikleri başarıyla bitmediği gibi çözüm süreci AK
Parti’ye oy kaybettirdi. Çözüm süreci karşısında Kürt hareketinin
takındığı tavır, Rojava’daki gelişmelerden sonra Türk siyasal
sisteminin altından kalkamayacağı istikamette gitti ve gelişti.
Öyle olunca asayiş politikalarına geri dönüş, örgütün gücünü kırma,
kırdıktan sonra tekrar siyasete dönme ihtimali etrafında bir yeni
güvenlik politikası AK Parti bünyesinde önem kazandı. Özellikle
Tayyip Erdoğan bunu dile getiriyor. Özellikle kurmaylarına
baktığınızda, ana hatlarıyla bu görüşü, yani örgütü kabul
edilebilir bir seviyeye indirmek ve daha sonra düşünülebilir bir
siyaseti konuşmaktan bahsediyorlar. Bu tabii açıkça deklare
edilmiyor. Açıkça deklare edilen Tayyip Erdoğan’ın söylediği “son
teröriste kadar mücadele” gibi daha savaşçı bir tavır. Ama bunu bu
şekilde okumak lazım.
"Dokunulmazlıklar geniş bir tablonun bir
parçası"
Gerek AK Parti’nin milliyetçi oylara ihtiyacı açısından gerek Kürt
hareketinin tutturmuş olduğu ve Türk siyasal sisteminin karşılık
veremediği gelişmeler açısından; Kürt sorununu, Suriye’ye taşımak,
Suriye’deki modeli Türkiye’ye taşımak gibi olguları, Türkiye kendi
geleceği için büyük bir tehdit olarak görmeye başladı. Bu
çaresizlik, bu politikasızlık bu tabloyu karşımıza çıkardı.
Dokunulmazlıklar bunun bir parçası. Önemli olan dokunulmazlıkların
kalkmasından sonra nasıl adımlar atılacağı. Gerçekten asayişçi
adımlar kesinleşirse daha faşizan bir düzen kurulur tabii. O zaman
başka bir tartışma yaparız. Şimdi daha sembolik düzeyde,
sağcılaşma, içe kapanma, muhafazakarlaşma politikası izleniyor.
BBC Türkçe: Dünyadan nasıl tepkiler
bekliyorsunuz?
Tayyip Erdoğan’ın liderliği ile Batı arasındaki ilişki kronik bir
kriz haline gelmiş durumda. Türkiye’de haklı ya da haksız, kabul
edilir ya da edilmez, Batı tarafından daha otoriter bir lider
Tayyip Erdoğan algısıyla ortaya konuyor. Bu karar bunu
arttıracaktır. Kürt politikası açısından baktığınız zaman bir
siyasi partinin Meclis’te temsil edilmesi, dokunulmazlıkları
kaldırılmasıyla iyice yaralanacaksa, birkaç ismin ötesinde tüm
siyasi partiyi kuşatacaksa bu demokratik ülkeler tarafından
tepkiyle karşılanır. İkinci boyutu da bu. Tayyip Erdoğan’ın imajı
ve ayrıca bu tür adımların içerdiği anti-demokratik görüntüler
olumsuz bir tablo çıkaracaktır.
BBC Türkçe: Bundan sonra dönemi nasıl
görüyorsunuz?
HDP’nin nasıl reaksiyon vereceği çok önemli. Eğer aldığı prensip
kararını, yani Meclis’ten çekilmemeyi, yani Meclis’te kalmayı ve
direnmeyi siyaset yolunu kapatmamayı benimserse bütün bu olanlara
rağmen bir miktar daha kabul edilebilir bir tablo çıkar karşımıza.
Ama aksi olursa, HDP’nin siyasi alandan çekilmesi söz konusu olursa
bu hem seçimlerin yenilenmesine gidecek kadar ucu açık bir süreci
başlatır, hem de Kürtler ve Türkler açısından bir başka meydan
okuma olur. Siyasi imkanların bitmesi şiddeti daha çok doğrulanan
bir hale getirir.
BBC Türkçe: Peki ya kalırsa?
Ama HDP Meclis’te kalırsa, neler gelişecek sorusu da son derece
önemli. Bir iki milletvekili ile ilgili adım atılabilir. Ama HDP’li
bütün milletvekilleriyle ilgili keskin adımlar atılırsa, sembolik
isimler örneğin Sırrı Süreyya Önder, örneğin Selahattin Demirtaş
ile ilgili gözaltı gibi durumlar ortaya çıkarsa bu hiç şüphe yok
ki, onların tutuklanıp tutuklanmamasının doğru olup olmamasının
ötesinde bir etki yaratır. Bu etki de yeniden çok ciddi
kutuplaşmayı, yeniden protestoları, hiç şüphe yok ki, yargının
uygulamalarının otoriterleşmesini yeniden başlatacak bir süreci
önümüze çıkarır.
BBC Türkçe: Bunun sonuçları ne olur?
Bunun sonucunu öngörmek kolay değil ama çok büyük riskler taşıdığı,
toplumsal çatışmadan tutun, iç gerginliklere, demokrasinin
gerilemesine kadar pek çok ihtimal karşımıza çıkıyor. Size bir
örnek vereyim. Geçenlerde Giresun’da iki kere PKK saldırısı oldu.
Daha sonra 700- 1000 kişi silahları omuzlarına alarak PKK’lı avına
çıktılar. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Bu tam bir
paramiliter bir yapılanmanın meşrulaşması ve doğrulanmasıdır. Bu ve
buna benzer hadiseler olduğunu düşündüğümüz zaman bu inanılmaz bir
iç çatışma işareti olur ve bu paramiliter yapıların neredeyse
sistem tarafından kollanması, doğrulanması anlamına gelir ve
altından kalkılamaz tablolara yol açar. 1970’lerin ikinci yarısında
bunları yaşadık. Bu tür işaretler, bu tür riskler çok büyük olarak
karşımızda duruyor. Dokunulmazlıklar meselesi sadece
dokunulmazlıklar meselesi değil Türkiye’de. Bugün çok daha ötesinde
bir siyasetten kopuş ihtimaline işaret edebilecek bir nokta. Umarım
o noktaya gelmeyiz ve sistem telafi eder ama şu anda bile olan
Meclis’te, CHP, AK Parti ve MHP’nin kurduğu bir iktidar bloku var.
İstediği kadar CHP’den bazı milletvekilleri evet dememiş olsun.
Böyle bir tablo, sistemin partilerinin siyasi alanda Kürt
partisinin varlığıyla ilgili bir negatif pozisyonunu ortaya
koyuyor. Bu resim güzel bir resim değil.
BBC Türkçe: Bu tablodan AKP’nin çıkarı, sağladığı fayda
nedir politik olarak?
AK Parti devleti yöneten bir siyasi parti. Daha da ötesinde devlet
ile özdeşleşmeye başlamış bir siyasi parti. Kürt politikasında,
meselesinde çeşitli yöntemleri denediler ve bugünkü koşullar
içerisinde devlet adına atmak zorunda olduğu adım olarak görüyorum.
Burada bir faydadan çok, bir alternatifsizlik, bir siyasetsizlik
var. Bu siyasetsizliğin çözülebilmesi sadece AK Parti ile ilgili
bir mesele değil. CHP de olsaydı çok farklı davranamazdı gibi
geliyor bana. Bu siyasetsizlik çok kronik bir hal. Bu Ak Parti’nin
çıkarından öte kendini dayatan bir konjonktür olarak ele alınmalı.
Burada talep siyaseten pek çok aktöre yöneltilmeli diye
düşünüyorum.