Yeni Şafak iktidara neyin mesajını verdi? Yeni manşet tartışma yarattı!
Yeni Şafak gazetesinin "Hayrettin Hoca'dan İslam dünyasına önemli hatırlatma: Emaneti ehline veriniz" manşeti tartışma yarattı.
Yeni Şafak gazetesi geçtiğimiz gün, İslam Hukuku Profesörü yazar Hayrettin Karaman'ın 'Emaneti ehline veriniz' başlıklı yazısını manşetten yayınladı.
"İslam dünyasına önemli hatırlatma" notu ile verilen yazıda ''Emaneti ehline vermek” elbette gereklidir, ancak ehli nasıl bilinecek ve nasıl bulunacak?'' sorularına yanıt arayan Karaman'ın bu sözleri iktidara yönelik liyakat mesajı olarak yorumlandı.
Yeni Şafak'ın bu ilginç çıkışı akıllara, geçtiğimiz ay yayınlanan ve o dönem Merkez Bankası başkanı olan Naci Ağbal'ı hedef alan "Bu operasyonu kim adına çektiniz" manşetini getirdi.
'EMANETİ EHLİNE VERMEK GEREKİR'
Karaman, 'Emaneti ehline veriniz' yazısında Müslümanlara çeşitli hatırlatmalarda bulundu. Yeni Şafak yazarı, ''Emaneti ehline vermek” elbette gereklidir, ancak ehli nasıl bilinecek ve nasıl bulunacak?'' sorusunu gündeme getirerek, ''Liyakatin vazgeçilemez şart olan ahlak yanında bir de bilgi, kanaat ve beceri tarafı vardır'' ifadelerini kullandı.
Karaman, “Devletin yetkili makamlarında bulunan zevatın bir emanet olan devlet görevlerini şahıslara dağıtırken liyakati esas alması gerekmez mi?” sorusunu da yanıtladı.
İŞTE YAZAR HAYRETTİN KARAMAN'IN DİKKAT ÇEKEN CEVAPLARI
SORU
Devletin yetkili makamlarında bulunan zevatın bir emanet olan devlet görevlerini şahıslara dağıtırken liyakati esas alması gerekmez mi? Bu konudaki eleştiriler ve şikâyetlere ilişkin düşünceniz nedir?
CEVAP
Ustanın yüzünü ak eden çıraklar ve kalfalardır, patronu maddi ve manevi olarak kazandıran istihdam ettiği elemanlardır, devleti yönetenleri muvaffak kılan ve atama sorumluğundan kurtaranlar da iyi seçilmiş devlet görevlileridir. Ustanın, patronun ve üst yöneticinin başarıdaki rolü elbette önde gelir, ancak eli ayağı, bir mânâda ortak aklı olan görevliler onun hem başarısına katkı sağlar ve hatalarını engellerler, hem de bunun tersini yapabilirler.
Şu halde tayin ve nakillerde liyakati ön planda tutmak, olmazsa olmaz şart olarak uygulamak zorunludur.
“Emaneti ehline vermek” elbette gereklidir; ancak ehli nasıl bilinecek ve nasıl bulunacak?
Bu sorunun cevabının üç tarafı var:
-Atayan,
-Atanan hakkında bilgi veren
-Atanan.
Atayanın bu konudaki başarısı, kendi ahlâkı, sorumluluk duygusu ve dünya görüşüne dayalı tercihlerine bağlıdır. En uygun (lâyık) olanı tercih ilkesine bağlı olan bir üst yöneticinin bu “en uygun olanı” bilmesi ve bulması için çok kere şahıslara ilişkin kendi bilgisi yeterli olmaz. Zorunlu olarak itimat ettiği kişilere danışır; işte bu, ikinci ayaktır. Bu kişilerin de dürüst, millet ve memleket menfaatini önde tutan, yaptığı iş ile ilgili olarak sorumluluk duygu ve şuuruna sahip insanlar olması gerekir. İyi niyetli yöneticiyi, ahlâkî veya yeterince titiz olmayan beyanlarıyla yanıltan bu ayak da sonuçtan sorumludur, hatta atayandan daha ziyade sorumludur.
Üçüncü ayağa gelelim:
Âhiretini dünyasına satmamış, üç günlük dünyada makam hırsı, bağlı olması gereken değerleri aşmamış kimseler, önlerine hangi parlak, cazip, birçok kişinin peşinde olduğu ve can attığı imkân, makam, menfaat serilirse serilsin hak etmiyorlarsa, layık değil iseler asla kabul etmezler. İnsanoğlu kendini, başkalarından daha iyi bilir; atayan olsun, tavsiye eden olsun yanılmış iseler bunu düzeltecek olanlar da atanacak olanların tâ kendileridir.
Liyakatin vazgeçilemez şart olan ahlak yanında bir de bilgi, kanaat ve beceri tarafı vardır. Üst yönetici, gerekli danışmaları yaparak kendince meşru ve makul bir karar aldığında, bir icraata yöneldiğinde içtihatlar (bilgiler ve kanaatler) çelişirse en büyük sorumluluğu taşıyan yöneticinin içtihadına uymak gerekir; farklı içtihat ve kanaat taşıyanlar kendi tezlerini ortaya koyarlar, karşı tez kabul edilirse uyan uyar, uymayan affını ister ve çekilir, bozgunculuk yapamaz.
Liyakat konusunda bir önemli husus da merhum hocamız Hacıüveyszade Mustafa Efendi’nin derslerinde bize sıkça hatırlattığı şu benzetmesinde tecelli ediyor: “Evladım, bizden önceki büyüklerimiz de doğru kişiler idi, biz de elhamdülillah öyle olmaya çalışıyoruz. Ancak onlar minare gibi doğru idiler, biz ise kavak ağaçları gibi doğruyuz; rüzgâr ne kadar sert olursa olsun minareyi eğemez, ama kavak ağaçlarını eğebilir”.
Evet, işte o rüzgârlarla imtihan olmamış insanların liyakatleri de zahirdedir. Nice güzel insan sanılanların, fırsat elverdiğinde belli bir yere kadar saptıran rüzgârlara dayandıklarını, ama rüzgâr biraz daha kuvvetli olunca sağa-sola eğildiklerini, ya tevil bile etmeden veya nefsânî tevillerle meşru olmayanı meşru sayıp edindiklerini, yiyip yuttuklarını görüyoruz.
Hâsılı liyakat konusu, emanetleri ehline verme sorumluluğu büyük bir sorumluluktur. Ancak bu yükün altında yalnız atayan değil, atanan ve tavsiye edenler de vardır.
YENİ ŞAFAK'IN NACİ AĞBAL HABERİ
Yeni Şafak gazetesi, 19 mart 2021 günü yayınlanan gazete manşetinde Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ı hedef aldı. Merkez Bankası'nın faiz artırım kararına tepki gösteren gazete, Ağbal'ı 'operasyon yapmakla itham etti.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu'nun (PPK), yüzde 17 olan politika faizini 200 baz puan artırarak yüzde 19'a çıkartması kararı "Bu operasyonu kim adına çektiniz" başlığıyla manşetine taşıdı. Bu manşetten bir gün sonra ise Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ın yerine Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu getirilmişti.
'BU OPERASYONU KİMİN ADINA ÇEKTİNİZ'
İşte Yeni Şafak gazetesinde "Bu operasyonu kim adına çektiniz" başlığıyla verilen haber:
Yüksek faize karşı çıkan 83 milyon vatandaşın sesine kulak tıkayan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK), faizi 200 baz puan artışla yüzde 19’a çıkardı. Merkez Bankası, Kasım-Aralık 2020’de iki adımda yaptığı 675 baz puanlık artışın ardından dün yaptığı 200 baz puanlık artışla birlikte son beş ayda faizleri toplam 875 baz puan artırdı. Yüzde 10,25’ten yüzde 19’e çıkarılan politika faiziyle birlikte Türkiye, dünyanın en çok faiz veren yedinci ülkesi konumuna düştü.
TÜRKİYE'NİN BÜYÜMESİ FRENLENİYOR
Piyasa beklentisinin bile üzerinde yapılan 200 baz puanlık faiz artışı ekonomik gerekçelerle izah edilemeyen bir artış oldu. Pandemi sürecindeki büyük zorluklara rağmen 2020’yi yüzde 1,8’lik büyümeyle kapatmayı başaran Türkiye’nin bu yıl yüzde 5-6 bandında bir büyüme kaydetmesi bekleniyor. Ancak bu büyüme hedefini yakalaması yüksek faiz yüzünden iyice zora girdi. Merkez Bankası’nın Türkiye’nin büyümesini frenleyecek bu operasyonu kimin adına ve hangi amaçla çektiği merak ediliyor.
VUR-KAÇÇILAR DÖRT KÖŞE
Üretim, yatırım ve istihdamın önünde en büyük engel olan, ekonominin çarklarını yavaşlatan yüksek faizin tek kazananı, maalesef faiz lobileri oldu. Paradan para kazanan, piyasalarda “vur-kaç”cı olarak da tanımlanan ve ağırlıklı olarak Londra merkezli olan sıcak para sahipleri, ülkelere girmek için yüksek kazanç kolluyor.
2 AYDA YÜZDE 25 KAZANDILAR
Kasım 2020’de Türkiye’ye giriş yapan 4 milyar dolarlık sıcak para, iki ay gibi kısa bir sürede yüzde 25 kazançla 5 milyar dolar olarak yurt dışına geri çıkarıldı. Bu vurgun, Merkez Bankası’nın beş yaptığı 875 baz puanlık faiz artırımı nedeniyle gerçekleşti. Girdiği ekonomilerde kısa vadeli kalan, parasını katladıktan sonra bir anda yüklü para çıkış yaparak hem döviz kuru, hem de döviz açığına neden olarak ekonomilere zarar veriyor. Faturayı ödemek içinde alın teriyle üretip didinen 83 milyon vatandaş çalışacak.
SANAYİCİ FAİZE ÇALIŞACAK
Oysa özellikle küresel salgının yaşandığı günümüzde yüksek faiz üretim ve yatırımın önüne en büyük engel teşkil ediyor. Banka kredisiyle işini büyütmek, ihracat yapmak isteyen işletmeler artan maliyetler nedeniyle finansmana erişemiyor. Finansman sıkıntısı üretim, istihdam ve ihracat artışını engelliyor. Bugün bir sanayici ya da esnaf bankadan ticari kredi kullanmak istediğinde yıllık yüzde 20,1 faiz ödemek zorunda. Banka kredileri aylık en düşük yüzde 1,5’den başlıyor ve yüzde 2,23’e kadar çıkıyor. Bankadan 18 ay vadeli 100 bin lira kredi çekildiğinde aylık ortalama yüzde 2 faizle hesaplandığında vade sonunda 126 bin lira ödemesi gerekiyor.