Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni yazdı: Rusya ile yumuşama zorunluluk haline geldi!
İbrahim Karagül bugünki yazısında, Rusya ile ilişkilerde değişikliklere gidilmesi gerektiğine değindi
Yeni Şafak gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül,
Türkiye’nin Suriye politikası ve 24 Kasım 2015’te savaş uçağının
düşürülmesiyle bozulan Rusya ile ilişkilerde değişikliklere
gidilmesi gerektiğine değinerek, “Suriye politikasında değişiklik,
Rusya'yla yumuşama zorunluluk haline geldi” dedi.
Karagül’ün bugün (30 Mayıs 2016) yayımlanan “Türkiye’nin
Suriye ve Rusya politikası değişecek mi?” başlıklı yazısı
şöyle:
Sorularla başlayalım:
Türkiye'nin Suriye politikasında bir değişiklik olacak mı?
Türkiye'nin, Rusya ile ilişkilerinin bir yumuşama dönemine girme
ihtimali var mı?
İçeride teröre ve terör görünümdeki “iç işgal” girişimine çok ağır
operasyonlarla karşı koyan ve ciddi başarı sağlayan Türkiye, bundan
sonra sınırın diğer tarafına yönelebilir mi?
Bu üç sorunun üçüne de “evet, muhtemelen” cevabı verebiliriz.
Hatta olmalı, değişmeli, yeni bir yol haritası çizilmeli, bu artık
bir şekilde zorunluluk hali almıştır, diyebiliriz.
Kendi göbeğini kendi kesecek
Son günlerde hem dışarıda hem de içeride Türkiye'nin dış
politikasında, özellikle Suriye geneli itibarıyla bazı
değişiklikler olacağına dair sinyaller sanırım doğrulanacak. Bu
yönde içeride de
beklentiler olduğu malum.
Ama ne tür değişiklikler olacak? Bunu henüz bilmiyoruz. Detaylar
çok kısa zaman içinde öne çıkacaktır muhakkak. Türkiye'nin Suriye
konusunda geri adım atmasını bekleyenler yanılabilir. Değişiklik
geri adım atmak anlamını taşımıyor.
“Düşmanlarımızın sayısını azaltıp dostlarımızın sayısını
artıracağız” ifadesi bur ipucu verebilir mi? Ya da Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın birkaç kez “kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” cümlesi
yeni dönemin işareti olabilir mi?
Bunu da bekleyip göreceğiz.
Ancak Suriye meselesi, Türkiye'nin bütünlüğünü sarsacak noktaya
gelmiştir. Bu bir gerçektir ve bu gerçeğe göre adım atmak
zorundayız. Çünkü meselenin mahiyeti değişmiştir.
Türkiye'yi çevreleme, Güney'den kuşatma
ABD'den Avrupa ülkelerine, İran'dan Rusya'ya kadar “Türkiye'yi
çevrelemeye”, “Güney'den kuşatmaya” dönük bir cephe oluşmuştur.
Suriye savaşı Türkiye savaşına dönüşmüş, doğrudan Türkiye açık
hedef yapılmıştır.
PKK üzerinden başlatılan son saldırı furyası, terör değil, bu
kuşatmanın bir aşaması olarak planlanmıştır. Tıpkı Gezi ve 17-25
Aralık müdahalesi gibi.
Türkiye bugün, üç yıl önce yapması gereken noktadadır. Üç yıl önce
bugün yapılması gerekenler yapılamadığı için içeride bu kadar
sıkıntı yaşadık, Suriye krizi de bu kadar kilitlendi. İşin doğrudan
tarafı olan Türkiye iken, bir çok ülke Suriye'de açık savaşın
içindedir ve bizi dışarıda tutmaktadır.
Bize saldıranlar nereye kayboldu?
Biz, Suriye savaşının şehitlerini içeride verdik zaten. Savaşın
fiilen içinde olan hiçbir ülke bizim Güneydoğu'da verdiğimiz
şehitler kadar kayıp vermedi.
Maalesef, Suriye krizi ilk patladığında bu kaygıları hep yazmıştık.
Krizin birkaç yıl değil, on yılda çözülemeyeceğini, Suriye'nin
bölgesel bir düğüm noktası olduğunu, düğümü çözmenin kolay ama bir
daha düğümlemenin çok zor olduğunu, bu ülkenin en az on katı Lübnan
olarak düşünülmesi gerektiğini hep yazdık.
Bir ülkenin dış politikası, hele hele Suriye gibi yakıcı bir
meselesi küçük nüfuz gruplarının, dar çevrelerin, küçük cemaatlerin
insafına bırakılamazdı, onlara rehin verilemezdi. Ama bu
yapıldı.
O zaman bize çok ağır saldırılar yöneltildi. O saldırıları organize
edenler, krizin böylesine kilitlendiği bir dönemde, bugün,
ortalarda görünmüyor. Ankara'da ortak bakanlar kurulu toplantısı
yapıldığı gün, bize gelip; “Suriye'de isyan başlatacağız, bize
destek olun” diyenler bugün ortalarda görünmüyor.
İnsanlık trajedisi ve ahlaki zemin...
Zamanla savaşın mahiyeti değişti. Bir insanlık trajedisi halini
aldı. Şehirlerin, kasabaların harabeye çevrildiği, insanlık
suçlarının işlendiği, toplu kıyımların yaşandığı bir dönemde siyasi
analizlerin anlamı kalmadı. Ahlaki bir zemin öne çıktı ve biz bu
zeminde Suriye halkının yanında yer aldık, alacağız da.
Şimdi, geç de olsa, üç yıl önce yapılması gerekenleri de yeniden
düşünme zamanı. Suriye'nin onlarca yıl Türkiye'yi vuracak bir
cepheye dönüşmesine müdahale edemezsek, yarın bu ülkenin ödeyeceği
bedellerden sorumlu oluruz. Çünkü her geçen gün çok daha ölümcül
sonuçlar doğuracaktır.
Bugün vurmazsak, yarın küçüleceğiz!
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın birkaç kez tekrarladığı “kendi göbeğimizi
kendimiz keseriz” ifadesi ne anlama geliyor? Bir yumuşama mı,
doğrudan müdahale ihtimali mi? Diplomasi mi, güvenlik eksenli
girişimler mi?
Ama her halükarda bir değişiklik bekleniyor ve bu olacak. Sanırım
diplomasi alanında yoğun bir mesai harcanacak. Ama Türkiye'nin
güvenlik alanındaki pozisyonu çok daha net vurgu ve eylemlerle
ortaya çıkacak.
Ankara, kendi geleceğini uluslararası kurumlara ve iradeye teslim
etmenin vahametini hep göz önünde tutacak, ona göre davranacak.
Çünkü bu teslimiyetin bir intihar olduğunu, terör üzerinden
Türkiye'yi hem içeride hem de Suriye'de vuran gücün o irade
olduğunu anlamıştır. Tekrar edeyim, bugün Suriye konusunda yapmamız
gerekenleri yapamazsak iş Türkiye'nin küçülmesine kadar
gidecektir!
Putin ne demek istiyor?
Peki Rusya ile ilişkiler ne olacak? Çünkü bu ilişki, Suriye'deki
pozisyonumuzu birebir ilgilendiren hatta büyük ölçekte belirleyen
bir durumdur.
Rusya lideri Vladimir Putin'in “işleri yumuşatalım ama önce Türkiye
adım atsın” mealindeki son açıklaması, sadece Türkiye ile krizi
yumuşatmayı amaçlamıyor. Rusya'nın içinde bulunduğu sıkıntıyı da
ele veriyor. Türkiye, Rus uçağının düşürülmesi konusunda özür ve
tazminat meselesine şimdilik uzak. Çünkü uçağın Türkiye hava
sahasını ihlal ettiğini, Rusya'nın çok kez uyarıldığını söylüyor ve
haklı olduğumuzu vurguluyor.
Hatta Antalya'daki G20 zirvesinde Erdoğan konuyu bizzat Putin'e
söylemiş, o da Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'a hemen orada bu işi
halletmesini söylemiş. Ancak iki ülkenin içinde bulunduğu durumu
göz önünde bulundurursak Putin'in son açıklamasının öylesine
söylenmediği ve Türkiye'nin bu sözleri ciddiye aldığı
söylenebilir.
Moskova ile mesele sadece 'uçak' değil
Burada birkaç tespit yapmak istiyorum:
Türkiye'nin Rusya ile meselesi sanıldığı gibi sadece uçak krizi
değil. Rusya'nın Suriye'de açık bir şekilde Türkiye karşıtı
pozisyon alması söz konusu. Hatta sorun bunu bile aşıyor. Asıl
ölümcül mesele, Putin yönetiminin “Türkiye'yi çevreleme”
stratejisinde ana aktörlerden biri olmayı kabul etmesi
olmuştur.
Moskova her ne kadar Suriye üzerinden Ortadoğu'da bir jeopolitik
atılım planlamış olsa bile, İran'ın tetikçiliğini yapmış, Batılı
ülkelerle ortak hareket etmiş, örtülü bir şekilde Türkiye'ye savaş
açmıştır. Putin'in İran ve Batı ile birlikte Türkiye'ye “düşman
cephe”de bütün gücüyle varolmayı tercih etmesi, iki ülke
ilişkilerinin yüzlerce yıllık tarihinde ciddi kırılmalardan biri
olacaktır.
Rusya için tehdit Batı'dan gelecek
Ruslar bu durumu dikkatle düşünmelidir. Çünkü Rusya için öncelikli
mesele Suriye değil, Avrupa ile sınırlarıdır. Baltıklardır, Doğu
Avrupa'dır. Rusya'yı vuracak tehdit Batı'dan gelecektir,
Türkiye'den değil.
Ruslar yine düşünmelidir: Sovyetlerin dağılma süreci bitmemiştir.
Rusya ile hesaplaşma bitmemiştir, bitmeyecektir. Asıl “ikinci dalga
dağılma planı” için sistematik bir olgunlaşma süreci
uygulanmaktadır. Zamanı gelince de bu plan uygulanacaktır.
Putin, “Türkiye'yi çevreleme” planına ortak olarak nereye varmak
istiyor olabilir? Batı'yı memnun etmek mi? Bunu hiçbir zaman
başaramayacaktır. Türkiye'yi düşman kategorisine koyması Putin için
büyük bir siyasi basiretsizlik örneği olarak tarihe geçecektir.
Ayrıca, ne yaparsa yapsın, Suriye'yi kendine bırakmayacaklarını
bilmelidir. Zamanı gelince Rusya'yı oradan çıkaracaklardır.
Türkiye ve Rusya, bugün için çözülebilecek sorunların üstesinden
gelmeyi bilmelidir. Zaman geçtikçe küçük krizleri bile çözemeyecek
hale gelecekler, Doğu Akdeniz'den Karadeniz'e kadar daha ciddi
krizlerle yüzleşeceklerdir.
Daha güneyden yeni hat çizdiler
Suriye'de çözüme ilişkin somut bir adım kalmamıştır. IŞİD'le
mücadele bir göz boyamadır. ABD ve Türkiye'nin Batılı müttefikleri
PYD üzerinden Türkiye'ye fena bir tuzak kurmaktadır. “Savaş sebebi”
gördüğümüz Kuzey Suriye Koridoru, adım adım gerçekleşmektedir. 2013
yılından sonraki harita değişimlerine, PYD'nin alan genişletmesine
dikkatinizi çekiyorum.
Türkiye'nin geç de olsa müdahil olması bu koridor planını
“şimdilik” bir yerde durdurdu. Ancak daha güneyden yeni bir koridor
haritası çiziliyor. IŞİD'den boşaltılan yerlerin büyük çoğunluğu
PYD üzerinden denetim altına alınacaktır. Yani, Türkiye'nin
sınırdan müdahale edebileceği alanın güneyinden yeni bir hat
çizilmektedir.
İki cepheden kuşatılıyoruz
Burada büyük hesap Türkiye ile coğrafyanın bağlantısını
koparmaktır. Bunu Kafkaslarda yaptılar. Orta Asya, Türk dünyası ile
bütün bağlantılar koparıldı. Aynısını Güney'de yapıyorlar. Bu sefer
Müslüman dünya ile bağlantısı koparılıyor. Suriye savaşında büyük
hesap da, büyük hedef de bu yüzden Türkiye'dir.
Hırçın olanın değil, sabredenin kazanacağı bir jeopolitik
hesaplaşmaya tanık oluyoruz. Ancak sabır zaaf değildir. İlmik ilmik
işlenen bir stratejidir.
Rusya, Türkiye'yi çevreleme planının parçası olmaktan
vazgeçmelidir. İlişkileri yumuşatmanın tek yolu budur ve iki
ülkenin de buna ihtiyacı vardır.
Türkiye, coğrafya ile bütün bağlarımızı kesecek o planı boşa
çıkarmak için ne gerekiyorsa yapmalıdır. “Kendi göbeğimizi kendimiz
kesmek” de buna dahildir.