16 Haz 2010 11:45
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:23
YAZIKLAR OLSUN SANA! İFTİRANDA BOĞUL İNŞALLAH!
Ayşe Özyılmazel, Tanem Sivar hakkında şok iddialar ortaya atan Aykut Işıklar'a çattı, 4 yıl önce kendi başına gelen olayı hatırlatarak Tanem Sivar'a destek çıktı.
İftiranda boğul inşallah
Oh maşallah, maşallah!
Elinde kalem var ya, yaz gitsin be usta. Salla gitsin. Çamur at, bir genç kızın dünyası kararıversin.
Sana ne onun gözyaşlarından, sana ne onun acıyan kalbinden, sana ne onun geleceğinden, sana ne onun namusundan, şerefinden, ailesinden.
Şimdi ismini köşemde anmak istemediğim bir magazinci abi, Tanem Sivar’la ilgili rezil bir yazı yazdı.
Beyaz’ın biricik sevgilisi Tanem, Acun’un yıllardır "kardeşim" deyip yanında yetiştirdiği o güzel Tanem için.
Tanem’i yakından tanıyan herkes çileden çıktı. Çünkü Tanem iyiliğinin, temizliğinin, lekesiz yüreğinin altına imza atılabilecek nadir insanlardan biridir.
Bir yazıyla kalbi parça parça oldu Tanem’in.
Aklıma dört yıl öncesi geldi. Benimkisi deja vu misali... Dört yıl önce bir pazar sabahı ruhu kara, beyni ihtiyar bir amcanın rezil yazısına uyanmıştım.
Bana attığı iftiranın, ettiği hakaretin haddi hesabı yoktu. Dünyam kararmış, gözyaşlarına boğulmuştum. Kahrolmuştum.
Haftalarca bütün medya bu yazıyı konuşmuş, beni tartışmıştı. Sanki haklarıymış gibi...
Düşmanlar bayram etmiş, dostlar elimden tutmuştu. 25-26 yaşında bir kızın yaşadığı sıkıntıyı, çektiği acıyı, içinde biriken korkuları hayal bile edemezsiniz.
Onların hasetle, intikam hisleriyle yazdıkları bir yazı beni gecelerce uykusuz bırakmış, ağlamaktan bayıltmış, kalbimde kapanmaz yaralar açmıştı.
Şimdi aynısı Tanem’in başına geldi. İnsanın vicdanı yoksa kötülüğüne kim engel olabilir ki.
İşte bu kadar basit, bu kadar kolay bir hayatı karartmak! Her şeyin masaldan kâbusa dönüşmesi bu kadar kolay!
Kötülüklerin, acımasızlığın, kinin, nefretin, mutluluk düşmanlarının, şeytanların, Allah’tan korkmayanların dünyasında yaşıyoruz, maalesef.
Koca koca adamlar küçücük kızların hayatıyla oynamayı marifet sanıyorlar.Yazıklar olsun!
Tanem’e 7 tavsiye
1. Artık hayatında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; gözler üzerinde, meraklı kulaklar gölge gibi peşinde olacak.
Olsun! Şimdi ya kendi kurallarını koyacaksın ya da rüzgâr nereye giderse oraya gidip onların oyuncağı olacaksın. Karar ver!
2. Kulisli, yalanlı, entrikalı, kıskançlık dolu şov dünyasına hoş geldin! Senin gibi temiz kalpli, iyi niyetli, güzel insanlara bu dünya alışkın değildir. O yüzden bombalamalar ve iftiralar devam edebilir.
Durumla dalga geçebilmeyi bugün olmasa da en kısa zamanda öğreneceksin.
Kendine zaman ver.
3. "Neden ben? Neden benim başıma geldi?" sorusunu sorup, cevap bulamadığın için sakın kendini hırpalama.
Bu sorunun cevabı bellidir; yeni olan, güzel olan, lekesiz olan herkese çamur atmak isterler.
4. Birkaç iftira ile kendini ve ilişkini yorma! O güzel gözlerini yaşla doldurma! Bu senin başına gelen ilk olay. Zamanla umursamamayı öğreneceksin.
Fakat unutma; senden ve hayatındaki o şahane adamın aşkından daha önemli bir şey yok!
5. Kim ne derse desin, kim ne palavra sıkarsa sıksın sen kendini biliyorsun. İşte bundan sonra elindeki en değerli hazinen budur Tanem. İnadına gül Tanem.
6. Hıncalım söylediğinde dinlememiştim, kafam basmamıştı, sen beni dinle. Biliyorum ürkek bir ceylansın ama lütfen hayatını zindan etme!
Çıkan haberler, magazinin, basının an be an peşinde olması seni yaşamaktan alıkoymasın!
Evlere kapanma, korkma, sinme!
Sen bildiğin, istediğin, canının çektiği gibi yaşamaya devam et. Neşene, hayat enerjine, hayallerine ket vurma. Sonra çok pişman olursun, geçen günler geri gelmiyor, unutma.
7. Çok şanslısın, armağanlısın, bi’tanesin, sevgilinin biricik sevgilisi, arkadaşlarının gözbebeğisin, eğlenmene bak. İftira atanlar elbet cezalarını bulur.
Uzun vadede kötüler kaybeder, iyiler kazanır
Ayşe Özyılmazel/Sabah
HASAN PULUR’UN DÖRT YIL ÖNCE KALEME ALDIĞI O YAZI...
Köşe yazarı nasıl olunur?
"KÜÇÜK Hanım"ın canı gazeteci olmak, yazı yazmak istiyormuş, ne yapsın?
Bize göre en doğrusunu yapmış, yazılarını Hıncal Uluç’a vermiş:
"Ben mesleği öğrenmek, haber yapmak, koşmak, masaların üzerinde sürünmek istiyorum; beni harcayın, köpek edin!" demiş...
İçini, ne kadar içtenlikle dökmüş değil mi?
Ya adam seçimindeki isabet!
Hıncal Uluç, sağ olsun kızcağızı fazla köpek etmemiş, "Gel benim köşemde takma isimle yaz!" demiş...
Bir hafta, iki hafta, üç hafta; bir bakmış yazısı Hıncal’ın köşesinde "Sevginin Günlüğü" diye yayımlanmış...
* * *
O gün bugün talihi açılmış, herhalde başta Hıncal Uluç, elini tutan "Yürü ya kızım!" demiş ki, çok yol almış çokkk!
"Küçük Hanım" eskilerin deyimiyle, Hıncal Uluç’a medyunu şükran, "Onu sırtımda Kâbe’ye götürsem hakkını ödeyemem!" diyor.
Buyurun bakalım, hac kontenjanına iki kişilik yer daha ayırın, "Küçük Hanım" iki büklüm Hıncal Uluç sırtında, malum kahkahalarını atarak hac yolundalar. Başlarına bir kaza gelmese de...
* * *
ŞİMDİ şakayı bırakalım da, her güzel, zeki kız yazılarını Hıncal Uluç’a gönderse olur mu?
Hiç olur mu? Bu işler bu kadar ucuz mu?
Ya nasıl olacak?
"Bu dünyada doğru yerde, doğru zamanda, doğru insanla karşılaşacaksın!"
Bir de bu işlerin ya erbabı olacaksın ya da erbabını bileceksin!
* * *
SONRA gel zaman git zaman "Vatan"dan teklif gelmiş, o da kalkmış gitmiş. İş görüşmesini Haşmet Babaoğlu yapmış. İş miş derlerken mercimeği fırına vermişler.
Ama günahına girmeyelim, Haşmet Babaoğlu, alışılanın dışında, kızımıza asılmamış...
Tam tersi olmuş, kızımız Haşmet Babaoğlu’na asılmış. Asılmış ama tam dört ay...
Haşmet Babaoğlu dört ay kaçmış, hanım kızımız da dört ay asılmış, kovalamış, sonunda teslim olmuş...
"Hiç de pişman değilmiş!..
Eğer ısrar etmeseymiş, adam elden gidermiş, öyle diyor. Şimdi iki yıldır beraberlermiş...
Aralarında 24 yaş fark varmış, lakin çok şeyde uyuşuyorlarmış. O yaşı gereği hiperaktifmiş, Haşmet Babaoğlu ise Boğa burcu, oturaklı adammış. Onu zaptetmeye çalışıyormuş, patlatıyormuş kafasına bir tane otur aşağı diye?
Peki Hıncal Baba’sı bu "seviyeli birliktelik"e ne diyormuş ya da ne demiş?
Gülmüş, hanım kızımıza "Seni iş için yolluyoruz, yaptığın işe bak!" demiş... (x)
Sanki bu iş değil?
* * *
DİYECEKSİNİZ kim bu?
Kim bu "Küçük Hanım" ya da hanım kızımız?
Ayşe Özyılmazel...
"Sabah" gazetesinin eki "Günaydın"ın köşe yazarı...
Biz "Gazetecilik, köşe yazarlığı meslek değildir" dediğimiz zaman tepesi atanlara saygıyla sunarız.
Gazetecilik, köşe yazarlığı "meslek" değil, iştir iş!
Nasıl iş?
İşte böyle bir iş!
Sinemanın kadın, kız oyuncularına yakıştırılan hoş olmayan bir deyim vardır:
"Onların yolu, yönetmenin yatak odasından geçer!" diye...
Artık bu iftiradan vazgeçsek iyi olacak...
Oh maşallah, maşallah!
Elinde kalem var ya, yaz gitsin be usta. Salla gitsin. Çamur at, bir genç kızın dünyası kararıversin.
Sana ne onun gözyaşlarından, sana ne onun acıyan kalbinden, sana ne onun geleceğinden, sana ne onun namusundan, şerefinden, ailesinden.
Şimdi ismini köşemde anmak istemediğim bir magazinci abi, Tanem Sivar’la ilgili rezil bir yazı yazdı.
Beyaz’ın biricik sevgilisi Tanem, Acun’un yıllardır "kardeşim" deyip yanında yetiştirdiği o güzel Tanem için.
Tanem’i yakından tanıyan herkes çileden çıktı. Çünkü Tanem iyiliğinin, temizliğinin, lekesiz yüreğinin altına imza atılabilecek nadir insanlardan biridir.
Bir yazıyla kalbi parça parça oldu Tanem’in.
Aklıma dört yıl öncesi geldi. Benimkisi deja vu misali... Dört yıl önce bir pazar sabahı ruhu kara, beyni ihtiyar bir amcanın rezil yazısına uyanmıştım.
Bana attığı iftiranın, ettiği hakaretin haddi hesabı yoktu. Dünyam kararmış, gözyaşlarına boğulmuştum. Kahrolmuştum.
Haftalarca bütün medya bu yazıyı konuşmuş, beni tartışmıştı. Sanki haklarıymış gibi...
Düşmanlar bayram etmiş, dostlar elimden tutmuştu. 25-26 yaşında bir kızın yaşadığı sıkıntıyı, çektiği acıyı, içinde biriken korkuları hayal bile edemezsiniz.
Onların hasetle, intikam hisleriyle yazdıkları bir yazı beni gecelerce uykusuz bırakmış, ağlamaktan bayıltmış, kalbimde kapanmaz yaralar açmıştı.
Şimdi aynısı Tanem’in başına geldi. İnsanın vicdanı yoksa kötülüğüne kim engel olabilir ki.
İşte bu kadar basit, bu kadar kolay bir hayatı karartmak! Her şeyin masaldan kâbusa dönüşmesi bu kadar kolay!
Kötülüklerin, acımasızlığın, kinin, nefretin, mutluluk düşmanlarının, şeytanların, Allah’tan korkmayanların dünyasında yaşıyoruz, maalesef.
Koca koca adamlar küçücük kızların hayatıyla oynamayı marifet sanıyorlar.Yazıklar olsun!
Tanem’e 7 tavsiye
1. Artık hayatında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; gözler üzerinde, meraklı kulaklar gölge gibi peşinde olacak.
Olsun! Şimdi ya kendi kurallarını koyacaksın ya da rüzgâr nereye giderse oraya gidip onların oyuncağı olacaksın. Karar ver!
2. Kulisli, yalanlı, entrikalı, kıskançlık dolu şov dünyasına hoş geldin! Senin gibi temiz kalpli, iyi niyetli, güzel insanlara bu dünya alışkın değildir. O yüzden bombalamalar ve iftiralar devam edebilir.
Durumla dalga geçebilmeyi bugün olmasa da en kısa zamanda öğreneceksin.
Kendine zaman ver.
3. "Neden ben? Neden benim başıma geldi?" sorusunu sorup, cevap bulamadığın için sakın kendini hırpalama.
Bu sorunun cevabı bellidir; yeni olan, güzel olan, lekesiz olan herkese çamur atmak isterler.
4. Birkaç iftira ile kendini ve ilişkini yorma! O güzel gözlerini yaşla doldurma! Bu senin başına gelen ilk olay. Zamanla umursamamayı öğreneceksin.
Fakat unutma; senden ve hayatındaki o şahane adamın aşkından daha önemli bir şey yok!
5. Kim ne derse desin, kim ne palavra sıkarsa sıksın sen kendini biliyorsun. İşte bundan sonra elindeki en değerli hazinen budur Tanem. İnadına gül Tanem.
6. Hıncalım söylediğinde dinlememiştim, kafam basmamıştı, sen beni dinle. Biliyorum ürkek bir ceylansın ama lütfen hayatını zindan etme!
Çıkan haberler, magazinin, basının an be an peşinde olması seni yaşamaktan alıkoymasın!
Evlere kapanma, korkma, sinme!
Sen bildiğin, istediğin, canının çektiği gibi yaşamaya devam et. Neşene, hayat enerjine, hayallerine ket vurma. Sonra çok pişman olursun, geçen günler geri gelmiyor, unutma.
7. Çok şanslısın, armağanlısın, bi’tanesin, sevgilinin biricik sevgilisi, arkadaşlarının gözbebeğisin, eğlenmene bak. İftira atanlar elbet cezalarını bulur.
Uzun vadede kötüler kaybeder, iyiler kazanır
Ayşe Özyılmazel/Sabah
HASAN PULUR’UN DÖRT YIL ÖNCE KALEME ALDIĞI O YAZI...
Köşe yazarı nasıl olunur?
"KÜÇÜK Hanım"ın canı gazeteci olmak, yazı yazmak istiyormuş, ne yapsın?
Bize göre en doğrusunu yapmış, yazılarını Hıncal Uluç’a vermiş:
"Ben mesleği öğrenmek, haber yapmak, koşmak, masaların üzerinde sürünmek istiyorum; beni harcayın, köpek edin!" demiş...
İçini, ne kadar içtenlikle dökmüş değil mi?
Ya adam seçimindeki isabet!
Hıncal Uluç, sağ olsun kızcağızı fazla köpek etmemiş, "Gel benim köşemde takma isimle yaz!" demiş...
Bir hafta, iki hafta, üç hafta; bir bakmış yazısı Hıncal’ın köşesinde "Sevginin Günlüğü" diye yayımlanmış...
* * *
O gün bugün talihi açılmış, herhalde başta Hıncal Uluç, elini tutan "Yürü ya kızım!" demiş ki, çok yol almış çokkk!
"Küçük Hanım" eskilerin deyimiyle, Hıncal Uluç’a medyunu şükran, "Onu sırtımda Kâbe’ye götürsem hakkını ödeyemem!" diyor.
Buyurun bakalım, hac kontenjanına iki kişilik yer daha ayırın, "Küçük Hanım" iki büklüm Hıncal Uluç sırtında, malum kahkahalarını atarak hac yolundalar. Başlarına bir kaza gelmese de...
* * *
ŞİMDİ şakayı bırakalım da, her güzel, zeki kız yazılarını Hıncal Uluç’a gönderse olur mu?
Hiç olur mu? Bu işler bu kadar ucuz mu?
Ya nasıl olacak?
"Bu dünyada doğru yerde, doğru zamanda, doğru insanla karşılaşacaksın!"
Bir de bu işlerin ya erbabı olacaksın ya da erbabını bileceksin!
* * *
SONRA gel zaman git zaman "Vatan"dan teklif gelmiş, o da kalkmış gitmiş. İş görüşmesini Haşmet Babaoğlu yapmış. İş miş derlerken mercimeği fırına vermişler.
Ama günahına girmeyelim, Haşmet Babaoğlu, alışılanın dışında, kızımıza asılmamış...
Tam tersi olmuş, kızımız Haşmet Babaoğlu’na asılmış. Asılmış ama tam dört ay...
Haşmet Babaoğlu dört ay kaçmış, hanım kızımız da dört ay asılmış, kovalamış, sonunda teslim olmuş...
"Hiç de pişman değilmiş!..
Eğer ısrar etmeseymiş, adam elden gidermiş, öyle diyor. Şimdi iki yıldır beraberlermiş...
Aralarında 24 yaş fark varmış, lakin çok şeyde uyuşuyorlarmış. O yaşı gereği hiperaktifmiş, Haşmet Babaoğlu ise Boğa burcu, oturaklı adammış. Onu zaptetmeye çalışıyormuş, patlatıyormuş kafasına bir tane otur aşağı diye?
Peki Hıncal Baba’sı bu "seviyeli birliktelik"e ne diyormuş ya da ne demiş?
Gülmüş, hanım kızımıza "Seni iş için yolluyoruz, yaptığın işe bak!" demiş... (x)
Sanki bu iş değil?
* * *
DİYECEKSİNİZ kim bu?
Kim bu "Küçük Hanım" ya da hanım kızımız?
Ayşe Özyılmazel...
"Sabah" gazetesinin eki "Günaydın"ın köşe yazarı...
Biz "Gazetecilik, köşe yazarlığı meslek değildir" dediğimiz zaman tepesi atanlara saygıyla sunarız.
Gazetecilik, köşe yazarlığı "meslek" değil, iştir iş!
Nasıl iş?
İşte böyle bir iş!
Sinemanın kadın, kız oyuncularına yakıştırılan hoş olmayan bir deyim vardır:
"Onların yolu, yönetmenin yatak odasından geçer!" diye...
Artık bu iftiradan vazgeçsek iyi olacak...