08 Şub 2009 13:47 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:32

'YAZIİŞLERİ' NASIL ORTAYA ÇIKTI?..RUŞEN ÇAKIR NİYE SAÇI SAKALI KESTİ?..PROGRAM İÇİN KİMLERİ BİR TÜRLÜ İKNA EDEMEDİLER?..UNUTULMAZ 'YAZIİŞLERİ TARTIŞMALARI' HANGİLERİ?..

NTV'de Yazı İşleri'ni hazırlayan Mirgün Cabas ve Ruşen Çakır'ın bugün Akşam gazetesinde röportajları yayınlandı. İşte o röportaj...

Röportajdan Öne Çıkanlar...


- Yazı İşleri'ne herkes konuk oluyor. Hayatta televizyona çıkmam diyen bir, iki kişi... Mesela eskiden çok çıkan Engin Ardıç, Güngör Mengi gibi... Çıkmıyorlar...


- Biz daha önce haber bültenlerinde sunucu-yorumcu şeklinde yan yana gelmiştik, öyle bir pratiğimiz vardı. Her ikimiz de kendi rolümüzü iyi biliyoruz; bu nedenle çatışma yaşamadık.


- Ruşen Çakır: Mirgün'ün yakışıklılığı altında ezildiğimi söyleyebilirim.


- Mirgün Cabas: Ruşen, süreç içinde ciddi bir televizyon insanı halini aldı. Konuk olduğu dönemlerde stüdyoda rahattı ama şimdi bir duruş gerektiriyor ya orada olmak, ev sahibisin; sakal tıraşı oluyor, kravatları daha renkli, elbiseleri daha bir jilet, saçı daha taralı... Öyle bir dönüşüm yaşadık Ruşen'de.


- Mehmet Barlas'la bir kere karşılaştım binada; bize haksızlık yaptığını düşünüyorum, bunu kendisine söyledim, o ise bunun doğru olmadığını söyledi. Ben hala öyle düşünüyorum, çünkü bize gerçekten haksızlık yaptı. Bize bunu yapmış olmasına da hala anlam veremiyorum. İkimizi de yıllardan beri tanır. O yayın nedeniyle birçok insan, programa bir şey olacağını, yayından kaldırılabileceğini düşündü ama hiçbir şey olmadı.


İşte Röporajın Tamamı


Siyaset medya üzerinden yürüyor

Haber kanalı NTV'de hafta içi hergün 11.15'te başlayan 'Yazı İşleri' programı, günün en dikkat çekici gazete haberlerini ve köşe yazılarını ekrana taşıyor.


Programı yapan ve sunan kanalın Danışmanı gazeteci, yazar Ruşen Çakır ve Haber Koordinatörü Mirgün Cabas.


14 tane günlük gazeteyi tarayıp seçtikleri haber ve yazıları yorumlarken, buna ek olarak her gün bir gazeteci veya köşe yazarıyla canlı yayında konuşuyor, gündemi birlikte değerlendiriyor, velhasıl kendileri 'o kadar da abartmayın' dese de neredeyse yeni bir gazete yapıyorlar.


Onları klasik 'gazete okuma programları'ndan ayıran da bu; muhabirlikten yetişme iki gazeteci, kendi bakış açılarıyla yan yana getirdikleri haber ve yazıları, yorumlarını ve konuklarının yorumlarını da katarak izleyiciye sunuyor.


Programın temeli gazeteler, konukları da gazeteciler olunca, en çok da gazetelerin yazı işlerinde yakından takip ediliyorlar.


'Biz medyanın açık yakalayıcısı değiliz' cümlesinin altını özellikle çiziyorlar ama kaçınılmaz olarak zaman zaman medya tartışmalarının ortasında kalabiliyorlar. Bir yılını doldurmak üzere olan 'Yazı İşleri'ni Çakır ve Cabas'la konuşurken biz de medya tartışmalarına, siyasete ve oradan da yine medyaya uzanan keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Ekrandaki ciddiyetin aksine çok eğlenen hallerini, esprili cevaplarını, gülüyorlar parantezleri açmadan yazarken şunu hatırlatmak istiyorum: Klasik röportaj bitirme cümlem; 'Teşekkür ederim, eklemek istediğiniz bir şey var mı?' Aldığım cevap: 'Eklemek değil ama çıkarmak istediğimiz çok şey var!' (gülüyoruz)


Program nasıl ortaya çıktı?


Mirgün Cabas: Haber ve yorum verme yelpazemize, nasıl yeni bir şey katarız diye düşünürken medya merkezli, o günkü gazetelerin haber ve yorum zenginliğini içine katabileceğimiz bir program fikri doğdu. Formatı nasıl olur, kiminle yapılır derken, Yazı İşleri ve bizim isimlerimiz çıktı.


Ruşen Çakır: Çerçeve belli ama içi belli değildi. Onu beraber bulduk... Üç aşağı beş yukarı alıntılar, caption'lar, en az bir konuk ve kendi aramızda konuşabileceğimiz konular baştan belliydi ki bu da bir riskti; kurum adına konuşanlar genellikle yorum yapmıyordu çünkü. Çok iddialı olacak ama ilk programdan itibaren 'tamamdır' demiştim. Bir de program belli bir ilgi uyandırdıkça, istediğimiz insanlara ulaşmamız kolaylaşıyor. Başından beri ulaşmak istediğimiz herkese ulaştık. İstisnalar da başka sebepleri olan kişiler.


Kimler mesela?


Ruşen Ç.: Hayatta televizyona çıkmam diyen bir, iki kişi... Mesela eskiden çok çıkan Engin Ardıç, Güngör Mengi gibi... Çıkmıyorlar.


GÜNDEM TOPLANTISI VAPURDA


Gazeteler bir gün önceden basılıyor ve siz de erken bir saatte yayına giriyorsunuz. Konuğun bir gün önceden belirlenmesi gerektiği düşünülünce hem konuk seçimi için hem de hazırlık aşamasında fazla vaktiniz yok gibi. Bu süreçler nasıl işliyor?


Ruşen Ç.: Haber kanalıyız, bugünkü aktüaliteden yarınki gündem ne olur öngörüp konuğu belirliyoruz.


Mirgün C.: Ruşen bir hayli erken kalkarak internetten gazeteleri, köşe yazarlarını okuyor. Ben de o arada işe gelmiş ve gazeteleri taramış oluyorum. Ruşen yoldayken bir telefon toplantısı yapıyoruz.


Ruşen Ç.: Vapurdan arıyorum. Her sabah...


Mirgün C.: 20 dakikalık bir toplantı yapıyoruz.


Ruşen Ç.: Ankara'ya gittiğim salı günlerinde de havaalanından Meclis'e giderken ama genellikle Kadıköy-Beşiktaş vapurunda.


Mirgün C.: O arada ben notlarımı alıyorum. Onun dikkat çektiği yazarları, haberleri, alıntı yapacağımız yerleri işaretliyorum; editör ve prodüktör arkadaşlarıma veriyorum.


Ruşen Ç.: Geldimde, tekrar üzerinden geçiyoruz.


Mirgün C.: Son akışımızı yapıp hangi haber, hangi yorum nerede girecek; konuğu nerde alacağız gibi ayaküstü konuşuyoruz. İş, o kadar kendiliğinden ilerliyor ki yayında akıyor.


Egoların güçlü olduğu bir mecrada, kendi kulvarlarında başarılı olmuş isimlersiniz. Bir araya gelince bir çatışma yaşandı mı?


Mirgün C.: Hiç olmadı. Biz daha önce haber bültenlerinde sunucu-yorumcu şeklinde yan yana gelmiştik, öyle bir pratiğimiz vardı. Her ikimiz de kendi rolümüzü iyi biliyoruz; bu nedenle çatışma yaşamadık. Bazen konuşurken fikir çatışmaları oluyor; aynı şeyleri söyleyen iki kişi ya da konukla tartışan iki kişi olmaktansa bu daha ilginç bence.


Ruşen Ç.: Eylülden beri gazeteye dışarıdan yazıyorum ve artık burada beraber mesaimiz var, yıllardır da birbirimizi tanırız. Biz, işi kurumu gözeterek yapıyoruz. Burada öne çıkıyoruz ama kişilerle kaim bir şey değil.


YAKIŞIKLILIĞI ALTINDA EZİLİYORUM


İkili olmak bu kadar ciddi bir şey olmasa gerek; aksatan, güldüren yanları vardır herhalde...


Ruşen Ç.: Mirgün'ün yakışıklılığı altında ezildiğimi söyleyebilirim.


Mirgün C.: Ruşen, süreç içinde ciddi bir televizyon insanı halini aldı. Konuk olduğu dönemlerde stüdyoda rahattı ama şimdi bir duruş gerektiriyor ya orada olmak, ev sahibisin; sakal tıraşı oluyor, kravatları daha renkli, elbiseleri daha bir jilet, saçı daha taralı... Öyle bir dönüşüm yaşadık Ruşen'de.


Ruşen Ç.: Ben köşe yazıyorum ama belli günüm yok, oldukça yazıyorum, röportaj da yapıyorum. Burada haftada 5 gün, çok acayip bir şey yapıyoruz. Benim bazen neyi, nerede söylediğimi şaşırdığım oluyor. Yazdım mı, söyledim mi?


Alıntı yaptığınız köşe yazarlarını nasıl seçiyorsunuz? Yani 'bu isimden hiç alıntı yapmamıştık, alalım' gibi kaygılar ya da fikirlerine katılmak, katılmamak gibi kıstaslarınız var mı?


Mirgün C.: Dünya görüşüne, yazdığı gazeteye, kişiliğine hiç bakmıyoruz; özellikle bu konuda objektifiz. O gün gerçekten bir satır bile olsa üzerine konuşmaya, alıntılamaya değer ilginç bir şey söylediyse, o satırı bulup çıkarmaya çalışıyoruz. Beğendiklerimizi alalım, savunduğumuz görüşleri buraya dolduralım diye bir şey yok. Bazısını doğru bulup, bazısını eleştirmek, bazen de iki farklı görüşü karşılaştırmak için alıntılıyoruz.


Ruşen Ç.: Kimi durumda hiç beğenmediğimiz yazıları, sırf bazı şeyleri gösterebilmek için alıntılıyoruz. Hangi açıdan olursa olsun yeni bir şey söylemek önemsediğimiz bir kriter. Ya bir açı göstermeli ya da var olan genel eğilimi çok özlü bir şekilde ifade etmeli. Çok alıntı yaptığımız yazarlar olabiliyor. Onlar bence, diyecek sözü çok olanlar.


Mirgün C.: Ama şu da var, herkesin bir 'günü geliyor'. Mesela Yiğit Bulut'tan hiç alıntı yapmamıştık, bunun çeşitli sebepleri vardı ama öyle bir şey yazdı ki geçtiğimiz hafta sonunda, onu konuk etmek farz oldu. Çünkü bugüne kadar eleştirdiği Başbakan'a 'helal olsun' demişti, yani okur ve izleyici nezrinde toplumsal karşılığı var bunun. Yazarlara bakışımız kategorik değil, konuya ve söylediği söze göre bu yayının parçası oluyor ya da olmuyor.


Bazen de yazarları kendi yazıları çerçevesinde değerlendiriyorsunuz...


Mirgün C.: Programın bir yazarın bir süre önce söylediği bir şeyle, daha sonra yazdığını hatırlayıp karşılaştırmak gibi bir hafızası var.


Bugün yayında Yasemin Çongar örneği vardı...


Ruşen Ç.: 'Böyle Başbakan'a böyle Komutan'dedikten sonra 'Türkiye'nin sahici Başbakanı'na döndüğü zaman, 'Böyle sahici Başbakan'a böyle sahici Komutan' demek de olur.


Mirgün C.: Bugün Fehmi Koru'nun yazısı da Başbakan'a yönelikti, beğeniyor, övüyor ama 'Sevsinler seni' diyen Başbakan'la, 'Daha da gelmem Davos'a' diyen aynı Başbakan. Üslup da aynı üslup. Birinin mağduru oluyorsun, öbürünü alkışlıyorsun.


Ruşen Ç.: Bu medya tartışmasına girmek çok da meraklısı olduğumuz bir şey değil ama bazı durumlarda insan hakikaten kendini tutamıyor. Burada özellikle siyaset tartışıyoruz. Siyaset tartışmamıza katkıda bulunduğu ölçüde de bunlara giriyoruz. Ekim ayından şubat ayına kadar Başbakan ne yaptı? Nazım Hikmet'e vatandaşlık ve Kürtçe televizyon. Nasıl bir değişim yaşandı? Yoksa Başbakan aynı kalıyor da başkaları mı değişiyor? Bunlar önemli sorular. Sonuçta Türkiye'de siyaset büyük ölçüde medya üzerinden yürüyor, olaya bu boyutuyla bakmakta yarar var. Ben birçok durumda siyasetin medyadan daha istikrarlı olduğunu görüyorum. Hele bu programı yapmaya başladıktan sonra daha net gördüğümü söyleyebilirim.


Sadece köşe yazıları değil, haberler de var...


Mirgün C.: En çok hoşumuza giden de iyi haber üzerine konuşmak; o haberi yapandan söz etmek.


Ruşen Ç.: Çok yapamadık ama muhabirleri de konuk etmeye çalışıyoruz. Medyayı gerçekten taşıyan insanlara, değerini vermeye çalışıyoruz, tam yapabildiğimizden emin değilim ama aklımızın bir yerinde olduklarını bilmeleri lazım.


KLASİK DEĞİL POPÜLER


Programın evrim geçirip dönüşmesi mümkün mü? Konuklar, gazeteci yerine siyasetçi olabilir mi?


Mirgün C.: Aslında bu, eskime riski en az olan formatlardan biri. Tamamen günlük bir ürün; gazetelere ve konuk zenginliğine dayandığı için içerik sıkıntımız yok. İçerik de formatı belirliyor, dolayısıyla kanal ya da izleyiciler ikimizden sıkılmadığı müddetçe formatın değişmesine gerek yok ama 'bu adamları değiştirin' diyebilirler tabii, buna bir şey diyemem.


Ruşen Ç.: Önümüzde yerel seçimler var, çok yoğun bir süreç olacak. Bu program zaten Ergenekon, kapatma davası gibi çok acayip gündemlere denk geldi. Türkiye'de konu var Allah için...


Klasikleşecek bir program diyebilir misiniz?


Mirgün C.: Biz klasik değil popüler olmasının peşindeyiz. Amerika'dakiler gibi uzun yıllar yayınlanabilir.


Ruşen Ç.: Eşim de öyle düşünüyor ama benim hala gözüm muhabirlikte olduğu için, haftanın beş günü böyle bir yoğunlukta çalışmak benim bazı işlerimi karartıyor gibi.

Unutulmaz 'Yazı İşleri' tartışmaları

Bazı olaylı yayınlarınız da oldu. Mesela Mehmet Barlas'a Sabah Gazetesi'nden aldığı transfer parasıyla ilgili tartışmaları hatırlattığınızda verdiği tepki... O programdan sonra konuştunuz mu kendisiyle?


Mirgün C.: Bununla ilgili konuşmak istemiyorum çünkü NTV'de hala birlikte iş yaptığımız biri. Gerçi bu olaydan sonra hiç karşı karşıya gelmedik. Bu söyleyeceklerim nedeniyle karşı karşıya gelmeyi de istemem. O nedenle susmayı tercih ediyorum.


Ruşen Ç.: Bir kere karşılaştım binada; bize haksızlık yaptığını düşünüyorum, bunu kendisine söyledim, o ise bunun doğru olmadığını söyledi. Ben hala öyle düşünüyorum, çünkü bize gerçekten haksızlık yaptı. Bize bunu yapmış olmasına da hala anlam veremiyorum. İkimizi de yıllardan beri tanır. O yayın nedeniyle birçok insan, programa bir şey olacağını, yayından kaldırılabileceğini düşündü ama hiçbir şey olmadı. Program yürüdü, tabii bizim moralimizi olumsuz etkilemiştir. Ama artık kapansın bu konu, bizim çok fazla keyifli programlarımız ve bunun dışında tartıştığımız başka konuklarımız da oldu.


Mesela Fehmi Koru...


Ruşen Ç.: Onu ilk çıkardığımızda Mirgün'le küçük çaplı bir tartışma yaşandı. Ama daha sonra iki kere daha konuk oldu... Başbakan Erdoğan'a yönelik 'Obama gibi geldi, Bush gibi oldu' benzetmesinin çıkışını ikinci konuk oluşunda yaptı. Benimle Ahmet Taşgetiren arasında da bir şey olmuştu, bunlar oluyor; ama birçok insan da bizim programda söyledikleriyle daha fazla tartışıldı. Öyle bir özelliği de var, o nedenle sadece arızalarla hatırlanmak iyi bir şey değil. Barlas olayı bir kazaydı. Kazanın sorumlusu biz değiliz. Bizden dolayı olmadı, 'yaya geldi çarptı'...


Ali Bayramoğlu ve Nuray Mert'in tartışması da unutulmazlar arasında...


Ruşen Ç.: Onda da benim 'Özel işlerinizi burada tartışmayın' dememe kızmış birileri. Hikayesi uzun ama öyle bir müdahale gerekiyordu. Zaten sonra çok da güzel bir program oldu. Programınıza iki kişi gelmiş, tartışıyor, salak mıyım niye engelleyeyim? Ama onun bir evveliyatı olduğu için tartışmanın kişisel bir yere seyretme imkanı vardı ve bence yerinde bir müdahaleydi.


Hıncal Uluç'un yazılarına programınızda yer veriyorsunuz ancak kendisine bir 'tavrınız' olduğunu yazdı. Hıncal Uluç'u satır aralarında aşağılamak gibi bir kastınız var mıydı?


Ruşen Ç.: Onu küçümseme, onunla alay etme gibi bir niyetimiz kesinlikle olmadı. Hatta tam tersine onun siyasi yazılarını çok önemsedik. Bence kendisi fazla ve gereksiz bir alınganlık yapıyor. Onun bizi yok sayma lüksü olabilir ama bizim Hıncal Uluç'u yok sayma lüksümüz kesinlikle olamaz.

Başbakan Davos'un geleneğini değiştirdi

Mirgün Bey, geçtiğimiz hafta Davos'taydınız, 'daha Davos'a gidecek misiniz?


Daha Davos'a giderim, bundan sonra kesin giderim. Zaten Başbakan gelmeyeceği için eskisi kadar yoğun olmayacaktır.


Bekliyor muydunuz böyle bir şey?


Kimse beklemiyordu. Ama o oturumun olacağını haber aldığım andan itibaren söylüyordum, 'çok önemli' olduğunu. Oturumu izlemeye girdiğimde de bir şeylerin ters gideceği çok belliydi.


Niye?


Bir kere çok dengesiz bir yapı kurulmuştu. Bir tane İsrail Cumhurbaşkanı ve onu eleştiren üç farklı ve önemli kişi. Ve Peres'in tavrı acayip irrite ediciydi. Oradaki kırılma noktası, o oturumu yöneten kişinin büyük beceriksizliğiydi. Başbakan, Peres konuştuğu müddetçe not aldı, o notlar boşuna alınmaz... O insanın konuşma arzusu duyduğunu anlaması gerekirdi. Forumun formatına fazla bağlı kaldı ama ipleri elinden kaçırdı. Dolayısıyla daha Peres konuşurken 'burada bir şey oluyor'u fark ederek yayın yönetmenimize mesaj attım. Canlı yayınlıyorduk; Erdoğan'la Peres'in bölümlerini kesip bu gece ve yarın tekrar yayınlayalım derken Başbakan ipleri kopardı. Aslında yapılmaması gereken bir oturumdu. Böyle sıcak bir konu, konunun taraflarıyla, bu kadar gerçek ve içinde bu kadar büyük trajediler barındırırken, öyle steril bir şekilde 'konuşup el sıkışıp kalkalım' diye konuşulamazdı. Sanırım bundan sonra bu tür panelleri düzenleme konusunda Forum'un yöneticileri, daha dikkatli olacak. Dilleri çok sağlam yandı ve bu Forum'un geleneğini değiştirecek bir olay oldu.

GÜLAY ALTAN/AKŞAM