"YAZI YAZMAK HERŞEYDEN ÖNCE BİR 'BÜZÜK' MESELESİDİR,HERKESTE DE BULUNMAZ"!..ENGİN ARDIÇ CUMHURBAŞKANLIĞI KÖŞKÜ'NÜN TAMİR VE TADİLATI'NI ELEŞTİREN KÖŞE YAZARLARINA ÇATTI!..
Bu arkadaşlar, Abdullah Gül mütedeyyin bir adam olmasaydı da köşkte her akşam rakı sofrası kursaydı, Safiye Ayla hayatta olmadığından şarkı söylemesi için de Sezen Aksu´yu çağırsaydı, ne yazacaklardı?
Tornacının oğlu
Abdullah Gül cumhurbaşkanlığı köşkünde "tamirat ve tadilat" yaptırıyormuş, bu "anti demokratik" bir harcamaymış.
Demokratik harcama nasıl oluyor yahu, Rahşan Hanım´ın Gima´dan yeni bir hırka alması falan mı?
Oysa Ahmet Necdet Sezer, ne güzel, çivi bile çakmamışmış...
Cumhurbaşkanlığı bütçesi önümüzdeki yıl için yüzde 63 oranında arttırılmış, bu, "halk çocuğu Abdullah´a" yakışmıyormuş.
Peki kime yakışırdı, Gemlik eşrafından Mahmut Celal Bey´e mi, İslamköy çiftçilerinden Süleyman Efendi´ye mi?
Oysa Sezer ne tutumlu bir adammış, yedi yıl boyunca bütün harcamaları mıh gibi kısmışmış... Paraların bir kısmını da geri vermişmiş...
Köşke 55 milyon lira harcanacak, kimileri bunu "çok görünsün de okurları olan emekli memurlar kızsınlar" diye eski lirayla yazıyorlar: 55 trilyon!
"Saçı bitmedik yetim hakkı", "halktan toplanan vergiler" edebiyatı da sürüyor tabii bu arada.
Kimileri de atacak başka çamur bulamadıkları için "Hayrünnisa Hanım´ın dekorasyon bilgisi var mı bakalım" diye soruyorlar. Öyle ya, dekorasyon bilgisi ancak, Moda sosyetesinden ressam Emel Hanım´da bulunabilir, örneğin...
Elli beş milyon yeni, elli beş trilyon eski lira, bir memurun havsalasının alamayacağı bir paradır. Oysa devlet bütçesinde devede kulaktır. Parayı harcayan da Abdullah Efendi değil, biz beğensek de beğenmesek de Türkiye Cumhuriyeti´nin başkanıdır.
Bu arkadaşlar memur değiller, bunlar basın emekçileri, ama ruhları memur. Hepsi de CHP amigosu zaten.
Pardon, "eski usul memur", İsmet Paşa çocukları...
Bunlar harcama sevmezler. Harcama yapamadıkları için adını tutumluluk koydukları cimriliği "içselleştirmişlerdir".. Psikoloji biliminde buna "interiorization" deniyor, dertleri zevk edinmek hani... Acı çekmekten kurtulamayınca, acı çekmenin ne güzel olduğunu kabul etmek... İster bilinçaltında, isterse "rationalization" yöntemiyle bilinçüstünde.
Zülfü Livaneli´nin o pek güzel deyimiyle "yoksulluğu uzun ve sinsi bir hastalık gibi yıllarca taşımak", ve bu kasnağı kıramadığı için de yoksulluğun felsefesini yapmaya başlamak, onu erdem saymak.
Eh, Gül´e çamur atan arkadaşlar da yaşını başını almış, ama meslek hayatları boyunca pek de para kazanamamış emekçiler... İşin matrağı, Deniz Baykal´ın bir sürü para harcayıp CHP Genel Merkezi´ni dayayıp döşemesine de kızıyorlar!
İçlerinde çok para kazanmış olan birisi de yemiyor, akşamları çay demleyip yatıyor, parayı esas olarak gayrımenkule bağlayıp mıh gibi tutuyor, sonuçta olay aynı hesaba geliyor.
Çikita muz ithal edilince "dövizler elden gitti" diye Özal´a veryansın edenler de bunlardı (çünkü İnönü asla meyve ithal etmezdi), cumhurbaşkanı ve başbakan özel uçağa binince, sanki o uçak makama alınmamış, kişinin malıymış, çoluğuna çocuğuna kalacakmış gibi feryadı basanlar da bunlar oldular.
Başbakan Ankara´dan İstanbul´a onlar gibi Varan´la gitseydi, Bolu Dağı´nda da "çay ve ihtiyaç molası" verseydi mutlu olacaklardı ya, en iyisi Ulusoy ya da Pamukkale´ydi tabii! (Bayan yanı olmasın.)
Ayakkabıya pençe yaptırılan, gömlek yakası tersyüz edilen, aynı iplikten aranıp bulunup pantalon ördürülen bir devrin çocuklarıdır. Müşterilerine şirin görünmek için de bunun nostaljisini yapacaklar, tüketime küfür edecekler, her seçimi de kaybedeceklerdir.
Kayserili tornacının oğlu Abdullah, köşke para harcıyor... Yakışmamış... Eleştiril