22 Tem 2012 10:35 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:56

''YAZGÜLÜ ALDOĞAN'IN 'PİS TÜRKLER' DİYEN MİNE KIRIKKANAT'TAN NE FARKI VAR?''

Taraf yazarı Barbaros Altuğ, halkın arasına karışıp insanların ne okuduğunu merak etti ve ortaya çarpıcı bir sonuç çıktı.

Halkın köşesi

Bunu da yaptım! Siz seçkin, zengin ve Foucault’dan başka kuş tanımam diyen, rezidansta Türkmen hizmetçili evsahibi okurlarım için geçen hafta tebdil-i kıyafet halka inmeye, sokağın nabzını tutmaya ve Türkiye gerçeğini kavramaya çalıştım. Her laboratuar deneyi gibi bu da yorucu, zahmetli ve ruhumdaki yan etkileri belki de seneler sonra belli olacak bir süreç oldu.

Ama ben alkışlarla yaşıyorum, mayolu fotoğrafım çıkmasın diye denize dahi girmiyorum; bunu mu yapmayacaktım?

Halk ne okuyor?

Cevap: Gazete. Daha doğrusu gazeteye benzer bir şeyler.

Benim abone olduğum tek Türk gazetesi New York Times olduğu için halkın okuduğu gazeteleri, istediğim her şeyi ânında bulan bakkalımıza ısmarladım. Mahallemizde bu “gazete”yi isteyen sanırım ilk insanoğlu olduğum için önce acaba yanlış mı anladım diye birkaç kez tekrarladı: Posta, Posta, Posta...

15 dakika sonra halkın gazetesi ve satışı en çok olan Posta kâşaneme ulaştı. Üst kattaki terasta Boğaz’a bakarak, elimde Laurent Perrier ile okuyacakken deneyimin amacını hatırladım ve klimayı dahi kapatıp alt kattaki salonda filtre kahve yerine Türk çayı ve Lale Devri dizisinin tekrarları eşliğinde okumaya başladım.

Hayat bir fotoroman...

Ve daha çayımdan ikinci yudumu alırken deneyin bu kısmının çabucak bitebileceğinin ayırdına vardım! Zira 36 sayfalık Posta aslında okumak değil bakmak için yapılmıştı. Ben de bu deneyden kaçınmak artık mümkün değil madem diyerek zevk almaya karar verdim.

Posta’nın ilk sayfasının en üstteki yarısı (en değerli parçası) yan yana dizilmiş şu haberlerden müteşekkildi: Oktay Usta’dan Çikolatalı Tatlılar, Ramazan’da Sağlıklı Beslenme, En Güzel Çocuklar (ve nazar boncuklu Posta logosunun yanında, dev bir zengin, mavi gözlü Norveçli çocuk fotoğrafı), Dörtlü Pastel Boya Hediye ve Yaz Neşesi üç sayfa Magazin.

Bu birbirinden mühim ve her biri şehrin dört bir yanından pıtrak pıtrak çoğalan Rixos parselleri büyüklüğündeki anonsların kapladığı ilk sayfadan sonra diğer sayfalardaki önemli haberlere geçtim.

Çantası ile sevgilisinin pipisini kapayan Irmak Ünal’ın beden dili üzerine bir yorum yazısı, Eda Taşpınar’ın baklavaları ile ilgili bir başka mühim yazı (bu haberler magazin sayfalarında değil bu arada, yani magazin sayfalarını tahayyül ediverin bir zahmet; o kadar Murat Belge yazısını boşa okumadınız), bir tam sayfa çikolatalı pasta tarifi (ki ileriki sayfalarda ayrı ayrı yemek sahifeleri de mevcut), Tarihçi Baba-Oğul (sayfanın adı bu) sayfası, bir sayfa iftar sonrası şişkinlik hissedenlere öneriler, dokuz sayfa seri ilan (36 sayfalık gazetenin dörtte biri) ve bir sayfa Yurdumun Şairleri (Buradaki her şiir ayrı ayrı birer Semih Gümüş kompozisyonunu hak ediyor: Burçin’im isimli şiirini mesela “çok sevdiği Burçin”e ithaf ediyor bir şair. Ben Muhsin’e yazıldı sanabilirdim söylemese).

Posta elbette her Türk gazetesinde olduğu gibi mebzul miktarda köşe yazarına da sahip; ama sanıyorum koyunlar daha gazeteye benzer şeylerde yazmayı tercih ettiklerinden bunlar daha ziyade Abdurrahman Çelebi. Haklarını yemeyelim; bazıları tesbit ustası bu köşebazların. Mesela Yazgülü Aldoğan’ın Ramazan temalı yazısındaki “insan oruç tutunca elbette bütün gün yemek içmek düşünüyor”unun Mine Kırıkkanat’ın “pis Türkler” yazısından eksiği ne? Fazlası dahi bulunabilir.

Deneyime ileriki günlerde Sözcü okumak, metrobüs diye bir aracın gerçekten var olup olmadığını keşfe çıkmak, Rahmi Koç ile simit yemek ve Ahmet Hakan’ın beğeni düzeyini anlamaya çalışmakla devam edecektim. Ama ilk safha beni epey yıprattı; bundan sonra sizin için yapacağım en büyük fedakârlık kafasına mum takmış Nil klipi izlemek olabilir. Fazlasını isteyene Posta aboneliği benden hediye...

Barbaros ALTUĞ / TARAF