01 Tem 2010 10:15
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:25
YAZA YAZA BUNU MU YAZDIN ECE!
Star yazarı Elif Çakır da "taciz" polemiğine katıldı. Ancak Çakır konuya bir farklı yaklaştı
Uçkur medyası
Stendhal’ın “Kırmızı ve Siyah” romanının bir bölümünde epigraf olarak, Sieyes’in bir cümlesi yer alır: “İşte uygarlığınızın yüksek mucizesi! Aşkı sıradan bir şey yaptınız.”
Halit Ziya Uşaklıgil’in neredeyse yüz yıl önce, çürüyen toplum yapısını göstermek için kaleme aldığı Aşk-ı Memnu romanından uyarlanan bir dizi, sanki günümüzde bu olayların yeniden yaygınlaşmasını isteyen bir medya organizasyonuna dönüştürüldü. Dizi henüz bitmişken, medyaya “İşte gerçek Aşk-ı Memnu” diye yansıyan Defne Samyeli-Eren Talu rezaleti ve aynı dönemde kendisine gazete köşesi verilmiş bir hemcinsimin, THY’nin Afrika açılımı vesilesiyle gittiğimiz Tanzanya’dan yazı diye bir taciz hikayesi çıkarması ve bunu büyüttükçe büyütmesi, hiç girmek istemediğim bu konulara mecburen itti beni.
Özellikle medya ve sanat! dünyası mensuplarının “evlilik” ya da “aşk” anlayışında yaşanan çürümüşlüğün her gün toplumun önüne sayfalarca sunulması, artık dayanılmaz boyutlara ulaştı.
Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu’yu yazdığı aynı dönemde Mehmet Akif de, “Hayâ sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde / Meğer ne çirkinlikler örtermiş bir incecik perde” diyordu.
Şimdi de aynı. Yüz yıl sonra değişen
bir şey yok.
Belki tek farkı, artık tüm hayâsızlıkların medya tarafından köpürtülmesi, adeta teşvik edilir gibi sürekli bu hayatları yaşayanların ve konuşanların gündemde tutulması. Hatta medya ve sanat! camiası o hale gelmiş ki, ne kadar rezillik o kadar vezirlik!..
Rezillik dediğime bakıp yanlış anlamayın.
“İlk taşı günahsız olan atsın” düsturu üzere, kişileri suçlayıp onlara taş atmak niyetinde hiç değilim.
Vurgulamak istediğim tek husus, bunların gazete ve televizyonların gündemi olmaktan çıkması, kişilerin özel hayatları olarak kalmasıdır.
İnsanlar diledikleri gibi yaşayabilirler. Hiç kimse bir şey diyemez.
Ama yapıp ettiklerini yazılı/görsel medya önünde anlatmaya kalkmasınlar. Hele medya, hiç böyle insanların peşine düşüp kamera tutarak, teyp açarak rağbet göstermesin.
Ünlülerin hayatı özel olmaktan çıkar, herkesi ilgilendirir martavalıyla (kim uydurmuşsa böyle bir şeyi) kimseyi de kandırmaya kalkmasınlar.
Dizilerle, ünlülerin her gün toplumun gözüne sokulan yaşantılarıyla verilen mesaj çok açık son zamanlarda: Aşk her şeyi mübah kılar.
Hayır. Aşk, hiçbir çürümenin mazereti olamaz.
Modern hayat denilen şey de her ne haltsa, ucu açık bir yol... Git git bitmiyor. İnsanlık bitiyor, ahlak bitiyor, tahammül bitiyor ama kim ne kadar modern, bir türlü kararı yok bu meretin.
Bizzat medya mensuplarının, üçüncü sayfa haberlerinin malzemesi olması ise artık sap ile samanın iyice birbirine karıştığının göstergesi olması üzücü.
Toplumun -bu kişiler için söylemek çok zor ama- kanaat önderi konumundaki medya mensuplarının çürümüş hayat tarzlarına hem malzeme olması hem malzemesini sürekli buradan sağlamaya çalışması, bir kısır döngü haline geldi.
Mesela, Tanzanya gezisinde, hem diplomatik olarak, hem ekonomik olarak, hem de milli havayolu şirketimizin yeni bir uçuş noktası olarak birçok konu işlenebilecekken, bu açılışa katılan bayan köşe yazarının, Zanzibar’ın ne kadar seksi bir ada olduğundan bahsedip, “taciz edildik”le biten bir yazı yazmasının anlamı nedir bu ülke için?
THY gibi önemli bir kurumun, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi açılımını da gösteren bir iş gezisinden, çıkara çıkara, kendisinin yüz göz olduğu 16-17 yaşlarındaki otel görevlisinin taciz iddiasını çıkarmış. Bunu da köşe yazısı olarak yazmış. Oraya yüz küsur kişi gittik ki, işadamları, gazeteciler, siyasiler vardı. Türkiye’nin bir Afrika ülkesine çok gecikmiş bir çıkarmasıydı. Bu önemli gezinin anlam ve önemi “en seksi adaya” gitmek midir, alkollü bir kafayla buradan taciz hikayesi üretmek midir?
Kimin eli kimin cebinde programları daya, halk istiyor...
Aşkın canına okuyup toplumu dejenere edenleri gazete köşelerine yerleştirin, okur istiyor...
Bu canına yandığımın Türk halkı ne yazık ki kendisine yapılan aptal muamelesine bir türlü itiraz etmiyor...
Dördüncü kuvvet medyaymış... Medyasıyla, yazarıyla sit-com olduk...
Stendhal’ın “Kırmızı ve Siyah” romanının bir bölümünde epigraf olarak, Sieyes’in bir cümlesi yer alır: “İşte uygarlığınızın yüksek mucizesi! Aşkı sıradan bir şey yaptınız.”
Halit Ziya Uşaklıgil’in neredeyse yüz yıl önce, çürüyen toplum yapısını göstermek için kaleme aldığı Aşk-ı Memnu romanından uyarlanan bir dizi, sanki günümüzde bu olayların yeniden yaygınlaşmasını isteyen bir medya organizasyonuna dönüştürüldü. Dizi henüz bitmişken, medyaya “İşte gerçek Aşk-ı Memnu” diye yansıyan Defne Samyeli-Eren Talu rezaleti ve aynı dönemde kendisine gazete köşesi verilmiş bir hemcinsimin, THY’nin Afrika açılımı vesilesiyle gittiğimiz Tanzanya’dan yazı diye bir taciz hikayesi çıkarması ve bunu büyüttükçe büyütmesi, hiç girmek istemediğim bu konulara mecburen itti beni.
Özellikle medya ve sanat! dünyası mensuplarının “evlilik” ya da “aşk” anlayışında yaşanan çürümüşlüğün her gün toplumun önüne sayfalarca sunulması, artık dayanılmaz boyutlara ulaştı.
Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu’yu yazdığı aynı dönemde Mehmet Akif de, “Hayâ sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde / Meğer ne çirkinlikler örtermiş bir incecik perde” diyordu.
Şimdi de aynı. Yüz yıl sonra değişen
bir şey yok.
Belki tek farkı, artık tüm hayâsızlıkların medya tarafından köpürtülmesi, adeta teşvik edilir gibi sürekli bu hayatları yaşayanların ve konuşanların gündemde tutulması. Hatta medya ve sanat! camiası o hale gelmiş ki, ne kadar rezillik o kadar vezirlik!..
Rezillik dediğime bakıp yanlış anlamayın.
“İlk taşı günahsız olan atsın” düsturu üzere, kişileri suçlayıp onlara taş atmak niyetinde hiç değilim.
Vurgulamak istediğim tek husus, bunların gazete ve televizyonların gündemi olmaktan çıkması, kişilerin özel hayatları olarak kalmasıdır.
İnsanlar diledikleri gibi yaşayabilirler. Hiç kimse bir şey diyemez.
Ama yapıp ettiklerini yazılı/görsel medya önünde anlatmaya kalkmasınlar. Hele medya, hiç böyle insanların peşine düşüp kamera tutarak, teyp açarak rağbet göstermesin.
Ünlülerin hayatı özel olmaktan çıkar, herkesi ilgilendirir martavalıyla (kim uydurmuşsa böyle bir şeyi) kimseyi de kandırmaya kalkmasınlar.
Dizilerle, ünlülerin her gün toplumun gözüne sokulan yaşantılarıyla verilen mesaj çok açık son zamanlarda: Aşk her şeyi mübah kılar.
Hayır. Aşk, hiçbir çürümenin mazereti olamaz.
Modern hayat denilen şey de her ne haltsa, ucu açık bir yol... Git git bitmiyor. İnsanlık bitiyor, ahlak bitiyor, tahammül bitiyor ama kim ne kadar modern, bir türlü kararı yok bu meretin.
Bizzat medya mensuplarının, üçüncü sayfa haberlerinin malzemesi olması ise artık sap ile samanın iyice birbirine karıştığının göstergesi olması üzücü.
Toplumun -bu kişiler için söylemek çok zor ama- kanaat önderi konumundaki medya mensuplarının çürümüş hayat tarzlarına hem malzeme olması hem malzemesini sürekli buradan sağlamaya çalışması, bir kısır döngü haline geldi.
Mesela, Tanzanya gezisinde, hem diplomatik olarak, hem ekonomik olarak, hem de milli havayolu şirketimizin yeni bir uçuş noktası olarak birçok konu işlenebilecekken, bu açılışa katılan bayan köşe yazarının, Zanzibar’ın ne kadar seksi bir ada olduğundan bahsedip, “taciz edildik”le biten bir yazı yazmasının anlamı nedir bu ülke için?
THY gibi önemli bir kurumun, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi açılımını da gösteren bir iş gezisinden, çıkara çıkara, kendisinin yüz göz olduğu 16-17 yaşlarındaki otel görevlisinin taciz iddiasını çıkarmış. Bunu da köşe yazısı olarak yazmış. Oraya yüz küsur kişi gittik ki, işadamları, gazeteciler, siyasiler vardı. Türkiye’nin bir Afrika ülkesine çok gecikmiş bir çıkarmasıydı. Bu önemli gezinin anlam ve önemi “en seksi adaya” gitmek midir, alkollü bir kafayla buradan taciz hikayesi üretmek midir?
Kimin eli kimin cebinde programları daya, halk istiyor...
Aşkın canına okuyup toplumu dejenere edenleri gazete köşelerine yerleştirin, okur istiyor...
Bu canına yandığımın Türk halkı ne yazık ki kendisine yapılan aptal muamelesine bir türlü itiraz etmiyor...
Dördüncü kuvvet medyaymış... Medyasıyla, yazarıyla sit-com olduk...