Yayına veda eden Zete'nin kurucusu: Biz başladığımızda Türkiye'de tablet satılmıyordu!
Gazeteci Nurcan Akad, Zete'nin yayına veda etmesinin ardından konuştu.
2011 yılında Türkiye'nin ilk tablet gazetesi olarak yayın hayatına
başlayan ve 1 Haziran 2016’da kapanan Zete’nin kurucusu
Nurcan Akad, Türkiye’de internet yayıncılığının halen
küçümsendiğini söyledi. “Arkasında büyük sermayesi olan gruplara
inanmıyorum. Hala 1990'ların internet yayıncılığını yapıyorlar”
diyen Akad, “Oysa dünya bunun farkına vardı. Son iki yıldır basılı
mecralar internetin gelirinin altına indi. Dünya bunun farkında,
buna göre şekilleniyorlar. Türkiye’de de bağımsız mecraların
güçlenmesi gerekiyor” diye konuştu.
Yayınını durduran Zete'nin kurucusu gazeteci Nurcan Akad,
Türkiye'de gazeteciliğin geldiği noktayı, Zete deneyimini ve yeni
medya çağında gazeteciliği Bianet’ten Elif Akgül’e anlattı. Akad’ın
açıklamaları şöyle:
Zete neden durdu?
Nedeni zaten çok belli. Radikal bile, arkasında koskoca Doğan Grubu
varken finansal güçlüklerle kapatıldı. Ben başından beri
sürdürülebilir bir iş projesi planlayamadım. Zete'yi para kazanacak
bir proje olarak görmedim. Benim için daha çok mesleki bir
adımdı.
Yıllarca geleneksel medyada çalıştıktan sonra bildiklerimi,
öğrendiklerimi bağımsız bir şekilde sürdürebileceğim bir dünya
açılmıştı önüme. Herkes internette, çok fazla para harcamadan yayın
yapabilir. Benim de amacım yeni çağın kullanıcılarına hitap eden,
değişik bir şey yapmaktı. İlk tablet uygulaması olarak başladık ve
biz bu işe başladığımızda Türkiye'de daha tablet satılmıyordu.
Çok eğitici bir süreç oldu. Beş buçuk yılın yarısında internet
sayfamız olmadı, uygulama olarak haber geçtik. Zannetik ki
kullanıcı her şeye parmağıyla dokunarak ulaşacak. Henüz böylesi bir
alışkanlık yok. Ama bugün hala herkes tarayıcı kullanıyor.
Uygulamanın gerçek zamanlı habercilik için uygun olmadığını anlayıp
internete geçtik. Bu durum finansal açıdan da zorlayıcı oldu.
Zete'nin ekonomik yapısı nasıldı?
Zete'yi kurduğumuzda benim arkamda hiçbir şey yoktu. Sadece ablam
Necla Zarakol maddi ve manevi destekte bulundu. Başta biz de reklam
alıyorduk ama getirisi çok düşüktü. Medya planlama şirketleri
reklamların çok büyük bir paydasını çok takipçili sitelere
ayırıyor, geri kalanı da bizlere serpiştiriyordu.
Oradan edinilen para bir editörün maaşı kadar olabilir ancak. Ama
ben hosting ödüyorum, sigorta, vergi ödüyorum.
Ben de nasıl finanse edebilirim diye düşündüm. Geleneksel medyada
edindiğim bilgi birikimiyle dijital yayıncılıkta edindiğim
know-how'ımı birleştirdim. Kurumsal yöneticilere eğitim verdim,
sunum yaptım, redaksiyon yaptım, bülten hazırladım.
"Kod yazan insanların dilinden konuşmayı
öğrendim"
Yıllarca geleneksel medyada çalıştıktan sonra çok başka bir
mecraya geçtiniz. Bu süreçte neler öğrendiniz?
Geleneksel medyadan gelirken kendimi dönüştürmem gerektiğinin
bilincindeydim. Oradaki birikimimi yanımda getirirken,
gazetelerdeki alışılageldik yazı işleri gibi örgütlenme
anlayışından sıyrılıp dijitale adapte oldum.
Misal dijitalde ofise gerek yoktu. Tabii ki zaman zaman biraraya
gelmek için bir yer gerekiyordu. Ama benim editörlerimin her gün
aynı yere sabah 9'da gelip akşam 6'ya kadar çalışması
gerekmiyordu.
Örneğin, bir arkadaşımızın sevgilisi Çanakkale'deymiş. Bana bir
hafta oradan çalışacağını söylüyor. Benim için önemli değil.
İsterse uzaydan çalışsın, önemli olan işini yapması.
Yatay örgütlenmeyi geliştirdik. Ben arkadaşlara birikimimi aktarsam
da genel yayın yönetmeni gibi davranmadım. Her konuda beraber
kararlar verdik. Bazen bir kelimeyi kullanıp kullanmayacağımızı
dakikalarca e-mail üzerinden tartıştık.
Dolayısıyla burada bambaşka bir dünya var. Burada yazılımcıların
dilini öğrendim. Kod yazmayı değil ama kod yazan insanlarla
konuşabilmeyi öğrendim. Bu çok kıymetli bir şey.
Bu işe başlamadan önce bilgisayar kullanıyordum ama internete
sadece Explorer'dan girildiğini sanıyordum. Evde, ofiste default
olarak onu kullanıyordum. Meğerse bir sürü tarayıcı varmış.
Tarayıcı nedir onu öğrendim bu sürede. Geleneksel medyada
çalışanlar hala bunları bilmiyor.
O zamana kadar bilmediğim bir dünyanın dilini öğrendim, bu dünyanın
işleyişini öğrendim, neler yapılması gerektiğini öğrendim. Ama
bunun için maddi güç gerektiğini de öğrendim.
Galatasaray Üniversitesi'deki derslerimde Guardian'dan New York
Times'tan çok güzel örnekler anlatıyordum. Ama bu örnekleri Zete'de
uygulayamıyordum, çünkü finansal imkan yoktu. Bu beni çok
zorladı.
"Türkiye'de hala internet küçümseniyor"
Şu an internet yayıncılığı daha popüler hale geldi. Dünyada
Independent gibi kağıdı terk edenler var, Türkiye'deyse Radikal
kağıdı terk etti ama bir süre sonra kapandı. Tüm bunları nasıl
yorumluyorsunuz?
Arkasında büyük sermayesi olan gruplara inanmıyorum. Hala
1990'ların internet yayıncılığını yapıyorlar. İnterneti
küçümsüyorlar. Bu dünyann ne olduğunu hala anlamadılar. İnternet
gelişecek bir ortam olarak görülmüyor.
Oysa dünya bunun farkına vardı. Son iki yıldır basılı mecralar
internetin gelirinin altına indi. Dünya bunun farkında, buna göre
şekilleniyorlar. Ama Radikal, kağıdı terk ederken bile ekonomik
nedenleri öne sürdü. Oysa bu perspektifi olsaydı çok daha iyi bir
şey olabilirdi.
"Bağımsız mecralar güçlenmeli"
Medya sahipliğinin ve haberin merkezileşmesiyle, çok sayıda
gazeteci çeşitli gerekçelerle işsiz kaldı. Bunun sonucu olarak pek
çok yeni haber sitesi bağımsız gazetecilik niyetiyle yayına girdi,
yeni alanlar kullanılmaya başlandı. Ama tüm bunların yanında Zete
de yayınını durdurdu. Bu girişimlerin devam etmesi için ne yapmak
gerekiyor? Gazeteciler kolektif mi kurmalı, okurlar mı destek
vermeli? Ne yapmalı?
Dünyada da bu sorun devam ediyor. Şimdilik en büyük kaynak reklam
olarak görülüyor. Şirketler de bunun için genelde büyük yerleri
tercih ediyor. Paralı olmasıyla çok zor çünkü bunun için
içeriğinizin özgün olması gerekir. Başka bir yerden edinebileceği
bir bilgi için okuyucudan para istemek anlamsız.
Girişimciler açısından da demokrasinin gelişmesi için bağımsız
mecraların gerektiği gibi bir anlayış yok. Girişimci altı ay sonra
ne kadar kazanacağını hesaplıyor. Çıkar bekliyorlar. Şirketlerden
yana beklenti içine girmek geleneksel medyanın içine düştüğü duruma
düşmek demek. Basın İlan Kurumu ise bu ülkenin tarihinde medyayı
mahveden kurumdur. Bağımsız gazetecilik için bundan uzak durmak
gerekiyor.
Çıkış yolu bağımsız mecraların güçlenmesinden geçiyor. Bunun için
de fonlanmaları gerekiyor. Burada da sivil toplum örgütlerine iş
düşüyor. Okura iş düşüyor.
Zete kapandığı için çok sayıda çok güzel mesajlar aldım. Çok
duygulandım. Ama keşke okuyucular bunu biz yayındayken
paylaşsalardı. Zete'nin tanınırlığını, paylaşımını arttırsalardı.
Ama bu düşüncelerini o mecrayı kaybedene kadar paylaşmadılar. Bu
durumda okuyucuların sorumluluk hissedip, bağımsız mecraları
yayması, bu mecraların daha fazla farkında olması gerekiyor.
Gazeteciliğe başladığınızda bugün geldiğiniz noktayı
tahmine edebiliyor muydunuz?
Çok büyük aşkla başladım mesleğe ve çok severek yaptım.
Hürriyet'ten emekli olurum diye düşünüyordum ama olmadı. Hayat hep
beklenmedik şeyleri karşıma çıkardı. Ben de buna uyum sağlamaya,
çağdan geri kalmamaya çalıştım. Yoksa, Milliyet'te azıcık daha
dişimi sıkıp ayrılmasaydım bugün hala Explorer'dan internete giren
bir gazeteci olacaktım.
Nurcan Akad kimdir?
Nurcan Akad gazeteciliğe Nokta Dergisi’nde başladı. Nokta
Dergisi’nin Ankara istihbarat şefi oldu. Sırasıyla Güneş Gazetesi
Ankara Temsilcisi; Hürriyet haber müdür yardımcısı, haber müdürü ve
yazı işleri müdürü ile haber koordinatörü; Akşam Gazetesi Genel
Yayın Yönetmeni olarak çalıştı. Son olarak, yayınını durdurana
kadar Türkiye’nin ilk online tablet gazetesi Zete’nin yayın
yönetmenliğini yaptı.