10 Şub 2007 12:22 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:46

YAVUZ DONAT 40 YILLIK DOSTUNA DESTEK VERDİ: BOŞVER GEÇER BU GÜNLER ALDIRMA EMİN ALDIRMA!...

SABAH Yazarı Yavuz Donat, Hürriyet'te sıkıntılı günler geçiren ve istifanın eşiğine gelen Emin Çölaşan'a destek verdi: 20-30 yıl önce de sıkıldığı günler olurdu. Teselli ederdik. "Başın öne eğilmesin, aldırma Emin aldırma" diye...

Alman modeli

Frankfurter Allgemeine Zeitung. Alman merkez sağının en etkili gazetesidir. Haberleri objektiftir.
Köşe yazarları "Hıristiyan demokrat parti aleyhine" yazı yazamazlar.
Yazan olursa, patron (patronluk bir vakıf bünyesindedir) yazarı kovmaz.
"Gazete yönetimi" o yazarı "ince ince eritir, etkisizleştirir, istifaya zorlar."


***


BİLD, Almanya'da "gündem belirleyen" gazetedir.
"Yazamayacağı hiçbir şey" yoktur.
Ama BİLD gazetesinde "Yahudiler aleyhine tek satır yazılamaz."


***


Frankfurter Rundschau, Almanya'nın en önemli sosyal demokrat gazetelerinden.
Hatta "biraz daha solda."
Bu gazetenin hiçbir yazarı Alman Sosyal Demokrat Partisi'ni (SPD) eleştiremez.


***


Die Welt.
Berlin ve Hamburg'da matbaaları olan, itibarlı bir gazetedir.
Haberlerine güvenilir.
Ancak yazarları:
1. Solu övemez.
2. NATO aleyhine tek satır yazamaz.
3. ABD aleyhine pek yayın olmaz.


***


Süd Deutsche Zeitung.
Büyüklüğü tartışılmaz.
Gazetenin yazarları "sol eleştirisinde" bulunamaz.


***


Yukarıda da söylediğimiz gibi Almanya'da "patron" bu işlerle uğraşmaz.
Patron "tiraja, ilan gelirine, gazetenin etkinliğine" bakar ve yıl sonunda "hesap sorar."
"İşi" gazete yönetimi götürür.
Bu iş götürülürken de "inceliğe, nezakete, ilişkilere" aşırı özen gösterilir.
Açıkçası...
Medya-siyaset, gazete yönetimiyazar, başbakangazete patronu arasında bir "sorun" yaşanırsa...
Bundan pek kimsenin haberi olmaz.
///////////////
Başın öne eğilmesin

Kim kraldır, kim kraldan fazla kral, kimin kiminle hangi problemi var, siyaset ile medya ilişkilerinde yaşananlar, yaşanmayanlar...
Açıkta konuşulmayanlar.
Kapalı kapıların ardında olanlar.
Yazacaklarımıza "doğrudur" diyenler olacaklar. Belki de "birileri"
yalanlayacaklar.
Neyse "doğrusunu Allah bilir."
Okuyucularımız da bizim "polemikle, onunla, bununla yalanla, dolanla, dedikoduyla işimiz olmadığını" iyi bilir.


***


Keşke "böyle şeyler" hiç olmasa ama... Oluyor işte.
Bir gün "yönetim", çalışma arkadaşlarını uyarı veriyor:
Örneğin Oktay Ekşi'yi.
Tufan Türenç'i.
Bekir Coşkun'u.
Ve "en sert" de Emin Çölaşan' ı.
Sakın yönetici "uyarmadım" demesin.
Sakın uyarılanlar da "uyarılmadım."
"İşin cılkı çıktı."
İş "ayağa" düştü.
"İnternet sitelerine, meyhane muhabbetlerine" meze oldu.
"Olay, sorun kriz, bunalım" adı her neyse işte cıvıdı.


***


- Başbakan hakkında dikkatli olacaksınız.
- Maliye Bakanı hakkında da.


***


"Ötekilere" sarı kart.
"Bizim 7 ceddini tanıdığımız, Prof. Dr. Ümran Emin Çölaşan'ın oğlu, ele avuca sığmaz Emin'e" neredeyse kırmızı kart.
- Eleştirme.
- İstersen izne çık.
- İstifa edebilirsin.


***


Emin bir yazı yazdı "gazetecilik yaşamını, ilkelerini, duygularını, içinde esen fırtınaları" anlatan.
Okuyucu bunu "veda mektubu" diye algıladı.
"Yönetici" hemen Ankara'ya geldi.
"Rica" edildi, "kal" denildi, "ısrarda" bulunuldu.
Ve "Emin kaldı."
"İkna edilmeseydi" şu anda "kendi isteğiyle izinde olacaktı."
Artık döner miydi, dönmez miydi, dönmesi halinde neler olurdu "Allah bilir."
Seveni vardır, sevmeyeni vardır.
Yıllarca birlikte NTV'de program yaptık.
"Aman ne güzel