22 Kas 2015 08:27
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:11
Yaşasın Marks, Engels, Lenin, Ali Koç, düşüncesi!..
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, son günlerde işadamları tarafından dile getirilen “kapitalizm eleştirileri”ni ironik bir üslupla değerlendirdi…
Efendim; şu kapitalistlere bir şeyler oldu son günlerde. Hani “bindikleri dalı kesiyorlar” diyeceğim ama kapitalistler hesap kitap yapmadan öyle uluorta konuşmazlar. Ayrıca “Acaba akıllarını peynir ekmekle mi yediler?” diye soracağım lakin onlardaki aklın bende olmadığını düşününce vazgeçiyorum!
Neyse; kendi kendime; “Kapitalistler ne zamandan beri –hem de yana yakıla- gelir dengesizliklerini, sosyal adaletteki eşitsizlikleri dert ediniyorlar?” dedim. “Bakalım altından ne gibi bir ‘strateji değişikliği’ çıkacak?” Hayırdır İnşallah!..
KAPİTALİZM SORUNUNU PROLETERYA DEĞİL, BURJUVAZİ Mİ ÇÖZECEK?
Önce Ali Koç “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir” mealinde laflar etti. Bu sözler üzerine az daha dumur oluyordum. Tereddüde düştüm. “Acaba Ali Koç değil de, Marks, Engels, Lenin’den bir alıntı mı okuyorum?” dedim. Meğer doğruymuş. Şaştım kaldım!
Onu Bülent Eczacıbaşı izledi ve “Kapitalizm insanlık için istenen sonuçları vermedi, veremedi. Ne şekilde değişmesi ve yerini neyin alması gerektiği konusunda dünyada tartışmalar sürüyor.” şeklinde konuştu. Bir kez daha şok oldum. Eczacıbaşı bu sözleri 25 yıl kadar önce etse 141-142’den kesin yargılanırdı, işkencelerde, hapislerde sürüm sürüm sürünürdü herhalde. Hani “bir sınıfın diğer bir sosyal sınıf üzerinde…” diye başlayan malum metin gereğince!
Tam “Yüksek ateşli bir hastalık geçiriyorlar herhalde, sayıklama evresindeler” dedim ama onu Kale Grubu’ndan ve İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur’un “Bir türlü azaltılamayan gelir adaletsizliği, terörün yolculuğunu hızlandırdı. Ya vahşi kapitalizme bir dur deyip refahı yeryüzüne yayacak bir kapsayıcı büyüme dönemine geçeceğiz ya da terörün yarın hangi başkentin kapısını çalacağına dair papatya falı açmaya devam edeceğiz” deyince vazgeçtim. Bu kez de “bu işte bir bit yeniği var” diye şiddetli paranoyaya kapıldım!
Dedim ki burada garip bir durum var; “Bunlara toplu halde bir şeyler olmuş sanırım…” Kapitalistleri bir “Anti-kapitalizm” salgını sarmış ki vay hallerine. En “bilinçli işçi” bile böyle konuşmaz yahu. Kapitalizm sorununu proleterya çözemediğine göre kapitalistler çözecek herhalde. Hadi hayırlısı!
DÜNYANIN BÜTÜN KAPİTALİSTLERİ BİRLEŞİNİZ!
Geçmişte kapitalizmin yarattığı sosyal problemler, eşitsizlik ve adaletsizlikler birçok defalar kapitalistler ve kapitalizmin düşünürleri, ekonomistleri tarafından dile getirilmiş ve çözüm yolları aranmıştır. Fakat kapitalizm içinde bu sorunlara kesin çözüm bulunamayacağını anlamış olmalılar ki bir türlü net bir cevap getiremediler. Ancak gene de kapitalizm “ilkel sermaye birikimi” dönemini tamamlamış, (Hatta “tekelci” aşamaya geçmiş), vahşi dönemini atlatmış ve “sosyal yararlar”ı da (Sendikalizmin de etkisiyle) gözetmeye heveslenmişti. Maazallah devrim filân olurdu yoksa!
Aslında kökeninde Marksist akımın bir türevi olan (Tabii bizdekiler gibi değil!) “Sosyal demokrasi” bu arayışın bir ürünü olarak ortaya çıktı. Temelinde “Sınıfsal dengeleri gözeterek, çalışanlar lehine düzenlemeler yapmak ve devletin sosyal fonksiyonlarını arttırarak kapitalizmin yarattığı sorunları, şiddetli patlamalara yol açmadan gene kapitalizm içinde çözmek” demek olan sosyal demokrasi kısmen de bu arayışa cevap oldu. Bunun özünde ise o dönem dünyada etkin olan sosyalist akımların yükselişine ve sosyalist sisteme bir” alternatif model” arayışı mevcuttu. Hem Komünist-sosyalist modele bir tepki hem de özgürlükleri koruyarak gelişme anlayışıydı.
Bilhassa Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde (Ki, İsveç buna örnekti) uygulamaya kondu ve kısmen de başarılı oldu. Bir anlamda işçi sınıfına “uslu durmaları karşılığı”nda verilen bir tür rüşvetti aslında. Ancak bunun “uygulanabilir” olması için o ülkedeki artı-değer üretiminin belli bir seviyede ve milli gelirin belli bir ortalamanın üzerinde olması gerekiyordu. Denilebilir ki 2. Dünya Savaşı sonrası yıkıma uğramış Avrupa kapitalizmi yeniden sosyal demokrasi pratiğinde dirilebildi. Komünizm umacısı bu sayede Avrupa sınırları dışında tutuldu!
Ancak modelin handikapı ideolojisinin halen “sol” olması, ancak dünyanın belli başlı kimi ülkelerinde uygulanabilir oluşu ve krizlerden çabuk etkilenmesi idi. (Bilhassa yakın dönemde göç ve göçmen sorunları soruna yeni yük ve maliyetteler ekledi. Ayrıca kendi halklarında milliyetçi hatta “ırkçı” tepkilere yol açtı.) Sonunda 1980’lerde bilhassa İngiltere’de siyasi ifadesini Margaret Thatcher’de bulan “Neo-Liberal” dalgada kendini dışa vurdu. Ancak bu ilkel “bırakınız yapsınlar”cılık kısa sürede çuvallayacaktı!
Nitekim çok geçmeden o da tıkandı ve özellikle “küresel dönem”de sorunları da küreselleşti. Dünyadaki gelir dengesizliklerinin getirdiği sorunlar artık ülkelerin sınırlarını aşıp daha geniş bir boyut kazandı. Dünyanın neredeyse tüm imkânları bir avuç ülkenin (dolayısıyla şirketin) elinde toplanırken, dünya nüfusunun büyük bölümü neredeyse açlık ve sefalet sınırında yaşıyordu. Bunun getirdiği –başta terör olmak üzere- sorunlar ya katlanarak büyüyecekti ya da kapitalizm kendi içinde buna bir “çözüm” getirecekti. Birileri şimdilerde bunu “görüp” kafa patlamaya başladılar herhalde!
HO HO HO Şİ MİNH!.. İKİ ÜÇ DAHA FAZLA KIZIL KAPİTALİZM!..
İşte şimdi Koç’un, Eczacıbaşı’nın, Bodur’un beyanları bizde şaşkınlık yaratsa da aslında hiç “şaşırtıcı” değil. Bize “Bayram değil, seyran değil eniştelerimiz bizi neden öpüyor?” dedirten durum aslında kapitalizmin “küresel stratejisi”nde yeni bir dönüşümün “ilk sinyalleri” olarak okunabilir. O yüzden bu lafları “boş” yahut “esmişte söylenmiş laflar” kategorisinde okumamak lâzım. Yapabilirler mi o ayrı tartışma konusu. Demek ki “denemeye değer” bulmuşlar!
Çünkü artık sorun sadece” pasta bölüşümü” sorunu değil bir varlık ya da yokluk sorunu. Neo-Liberalizmin azgın ve tahripkâr dalgası frenlenerek yerine yeni bir “Sosyal kapitalizm” ya da “sosyal liberalizm” küresel çapta ikâme ettirilmeye çalışılacak anlaşılan. ( Bu düşüncenin kökleri aslında 19. yüzyıl İngiliz düşünürü T.H. Green’e kadar iner) Kapitalizmde bir “dönüşüm” hedeflenecek ve bu küresel bir dalga halinde yayılacak. Eminim ki şu an dünyanın “küresel kurmay merkezleri”nde (CFR, Bilderberg gibi) teorisi yapılmış, “araçları” üzerine kafa patlatılıyordur. İşaretler bunu gösteriyor. Küresel sistemde yeni bir hazırlığa tekabül ediyor. Tabii bir günde oturtulacak sistem değil. Ancak “hedef” bu anlaşılan.
KAPİTALİZMDE “REFORM” MU YAŞANACAK? PATRONLARIN YENİ ŞİARI “KAHROLSUN KAPİTALİZM” Mİ OLACAK?..
O halde 21. yüzyılda kapitalizm kendi içinde ve küresel çapta bir “reform” mu yaşayacak? Elini taşın altına koyup kendi yarattığı sorunlara “ilaç” mı arayacak? Ancak bu sefer ki sosyal demokrasi gibi “sol” etiketli değil, “sağ” ve “muhafazakâr” tandanslı olacağa daha çok benziyor. (AKP’ye uyar yani!) Burada duruma uygun modifiye edilmiş yeni motifler, yeni söylemler, yeni yapılar, yeni siyasal oluşumlar, devreye girecek sanırım. Kapitalistler biraz kârlarından fedakârlık edip, “pamuk eller cebe” yapabilirler. Tabii aralarından bunu istemeyenler, ayak direyenler çıkabilir. O zaman da “devlet sopası” onlara gösterilecek herhalde. Ya uyum sağlayacaklar ya silinecekler!
Şayet bu yeni bir “manevra”dan ibaret değilse önümüzdeki dönemde kapitalizmin bünyesinde hayli ilginç değişimler yaşanabilir. Tabii “Bu sorunları çözmez” diye itiraz edenler çıkabilir. Haklı olabilirler. Ancak benim bildiğim bu adamlar boşa kollarını sıvamaz. Dünyanın sorunlarını çözemeseler bile bir süreliğine kendi sorunlarını çözerler. Bu da –şimdilik- onlara yeter!
Küresel “kapitalist enternasyonal”in patronlarını yakınlarda “Yaşasın sosyalleşmiş sermaye!”, “İşçi sınıfıyla kapitalistler omuz omuza!”,”Bütün ülkelerin ezilen halkları küresel kapitalist devrimde birleşin!”, “Karl Marks yolumuzu aydınlatıyor!”, “Yaşasın devrimci mücadelemiz!”, “Zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz bir şey yok!” vb gibi sloganlarda sokaklarda yürümeye, birbirlerine “Yoldaşlar..” diye seslenmeye başlarlar ve yeni bir “Kapitalist Manifesto” kaleme alırlarsa hiç şaşırmayın!
Şakayla karışık olarak söyleyeyim ki; bu gidişle TÜSİAD’ın kapısında Orak-Çekiç simgesi bile görebiliriz Vesselam!..
22.11.2015.
[email protected]
Neyse; kendi kendime; “Kapitalistler ne zamandan beri –hem de yana yakıla- gelir dengesizliklerini, sosyal adaletteki eşitsizlikleri dert ediniyorlar?” dedim. “Bakalım altından ne gibi bir ‘strateji değişikliği’ çıkacak?” Hayırdır İnşallah!..
KAPİTALİZM SORUNUNU PROLETERYA DEĞİL, BURJUVAZİ Mİ ÇÖZECEK?
Önce Ali Koç “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir” mealinde laflar etti. Bu sözler üzerine az daha dumur oluyordum. Tereddüde düştüm. “Acaba Ali Koç değil de, Marks, Engels, Lenin’den bir alıntı mı okuyorum?” dedim. Meğer doğruymuş. Şaştım kaldım!
Onu Bülent Eczacıbaşı izledi ve “Kapitalizm insanlık için istenen sonuçları vermedi, veremedi. Ne şekilde değişmesi ve yerini neyin alması gerektiği konusunda dünyada tartışmalar sürüyor.” şeklinde konuştu. Bir kez daha şok oldum. Eczacıbaşı bu sözleri 25 yıl kadar önce etse 141-142’den kesin yargılanırdı, işkencelerde, hapislerde sürüm sürüm sürünürdü herhalde. Hani “bir sınıfın diğer bir sosyal sınıf üzerinde…” diye başlayan malum metin gereğince!
Tam “Yüksek ateşli bir hastalık geçiriyorlar herhalde, sayıklama evresindeler” dedim ama onu Kale Grubu’ndan ve İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur’un “Bir türlü azaltılamayan gelir adaletsizliği, terörün yolculuğunu hızlandırdı. Ya vahşi kapitalizme bir dur deyip refahı yeryüzüne yayacak bir kapsayıcı büyüme dönemine geçeceğiz ya da terörün yarın hangi başkentin kapısını çalacağına dair papatya falı açmaya devam edeceğiz” deyince vazgeçtim. Bu kez de “bu işte bir bit yeniği var” diye şiddetli paranoyaya kapıldım!
Dedim ki burada garip bir durum var; “Bunlara toplu halde bir şeyler olmuş sanırım…” Kapitalistleri bir “Anti-kapitalizm” salgını sarmış ki vay hallerine. En “bilinçli işçi” bile böyle konuşmaz yahu. Kapitalizm sorununu proleterya çözemediğine göre kapitalistler çözecek herhalde. Hadi hayırlısı!
DÜNYANIN BÜTÜN KAPİTALİSTLERİ BİRLEŞİNİZ!
Geçmişte kapitalizmin yarattığı sosyal problemler, eşitsizlik ve adaletsizlikler birçok defalar kapitalistler ve kapitalizmin düşünürleri, ekonomistleri tarafından dile getirilmiş ve çözüm yolları aranmıştır. Fakat kapitalizm içinde bu sorunlara kesin çözüm bulunamayacağını anlamış olmalılar ki bir türlü net bir cevap getiremediler. Ancak gene de kapitalizm “ilkel sermaye birikimi” dönemini tamamlamış, (Hatta “tekelci” aşamaya geçmiş), vahşi dönemini atlatmış ve “sosyal yararlar”ı da (Sendikalizmin de etkisiyle) gözetmeye heveslenmişti. Maazallah devrim filân olurdu yoksa!
Aslında kökeninde Marksist akımın bir türevi olan (Tabii bizdekiler gibi değil!) “Sosyal demokrasi” bu arayışın bir ürünü olarak ortaya çıktı. Temelinde “Sınıfsal dengeleri gözeterek, çalışanlar lehine düzenlemeler yapmak ve devletin sosyal fonksiyonlarını arttırarak kapitalizmin yarattığı sorunları, şiddetli patlamalara yol açmadan gene kapitalizm içinde çözmek” demek olan sosyal demokrasi kısmen de bu arayışa cevap oldu. Bunun özünde ise o dönem dünyada etkin olan sosyalist akımların yükselişine ve sosyalist sisteme bir” alternatif model” arayışı mevcuttu. Hem Komünist-sosyalist modele bir tepki hem de özgürlükleri koruyarak gelişme anlayışıydı.
Bilhassa Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde (Ki, İsveç buna örnekti) uygulamaya kondu ve kısmen de başarılı oldu. Bir anlamda işçi sınıfına “uslu durmaları karşılığı”nda verilen bir tür rüşvetti aslında. Ancak bunun “uygulanabilir” olması için o ülkedeki artı-değer üretiminin belli bir seviyede ve milli gelirin belli bir ortalamanın üzerinde olması gerekiyordu. Denilebilir ki 2. Dünya Savaşı sonrası yıkıma uğramış Avrupa kapitalizmi yeniden sosyal demokrasi pratiğinde dirilebildi. Komünizm umacısı bu sayede Avrupa sınırları dışında tutuldu!
Ancak modelin handikapı ideolojisinin halen “sol” olması, ancak dünyanın belli başlı kimi ülkelerinde uygulanabilir oluşu ve krizlerden çabuk etkilenmesi idi. (Bilhassa yakın dönemde göç ve göçmen sorunları soruna yeni yük ve maliyetteler ekledi. Ayrıca kendi halklarında milliyetçi hatta “ırkçı” tepkilere yol açtı.) Sonunda 1980’lerde bilhassa İngiltere’de siyasi ifadesini Margaret Thatcher’de bulan “Neo-Liberal” dalgada kendini dışa vurdu. Ancak bu ilkel “bırakınız yapsınlar”cılık kısa sürede çuvallayacaktı!
Nitekim çok geçmeden o da tıkandı ve özellikle “küresel dönem”de sorunları da küreselleşti. Dünyadaki gelir dengesizliklerinin getirdiği sorunlar artık ülkelerin sınırlarını aşıp daha geniş bir boyut kazandı. Dünyanın neredeyse tüm imkânları bir avuç ülkenin (dolayısıyla şirketin) elinde toplanırken, dünya nüfusunun büyük bölümü neredeyse açlık ve sefalet sınırında yaşıyordu. Bunun getirdiği –başta terör olmak üzere- sorunlar ya katlanarak büyüyecekti ya da kapitalizm kendi içinde buna bir “çözüm” getirecekti. Birileri şimdilerde bunu “görüp” kafa patlamaya başladılar herhalde!
HO HO HO Şİ MİNH!.. İKİ ÜÇ DAHA FAZLA KIZIL KAPİTALİZM!..
İşte şimdi Koç’un, Eczacıbaşı’nın, Bodur’un beyanları bizde şaşkınlık yaratsa da aslında hiç “şaşırtıcı” değil. Bize “Bayram değil, seyran değil eniştelerimiz bizi neden öpüyor?” dedirten durum aslında kapitalizmin “küresel stratejisi”nde yeni bir dönüşümün “ilk sinyalleri” olarak okunabilir. O yüzden bu lafları “boş” yahut “esmişte söylenmiş laflar” kategorisinde okumamak lâzım. Yapabilirler mi o ayrı tartışma konusu. Demek ki “denemeye değer” bulmuşlar!
Çünkü artık sorun sadece” pasta bölüşümü” sorunu değil bir varlık ya da yokluk sorunu. Neo-Liberalizmin azgın ve tahripkâr dalgası frenlenerek yerine yeni bir “Sosyal kapitalizm” ya da “sosyal liberalizm” küresel çapta ikâme ettirilmeye çalışılacak anlaşılan. ( Bu düşüncenin kökleri aslında 19. yüzyıl İngiliz düşünürü T.H. Green’e kadar iner) Kapitalizmde bir “dönüşüm” hedeflenecek ve bu küresel bir dalga halinde yayılacak. Eminim ki şu an dünyanın “küresel kurmay merkezleri”nde (CFR, Bilderberg gibi) teorisi yapılmış, “araçları” üzerine kafa patlatılıyordur. İşaretler bunu gösteriyor. Küresel sistemde yeni bir hazırlığa tekabül ediyor. Tabii bir günde oturtulacak sistem değil. Ancak “hedef” bu anlaşılan.
KAPİTALİZMDE “REFORM” MU YAŞANACAK? PATRONLARIN YENİ ŞİARI “KAHROLSUN KAPİTALİZM” Mİ OLACAK?..
O halde 21. yüzyılda kapitalizm kendi içinde ve küresel çapta bir “reform” mu yaşayacak? Elini taşın altına koyup kendi yarattığı sorunlara “ilaç” mı arayacak? Ancak bu sefer ki sosyal demokrasi gibi “sol” etiketli değil, “sağ” ve “muhafazakâr” tandanslı olacağa daha çok benziyor. (AKP’ye uyar yani!) Burada duruma uygun modifiye edilmiş yeni motifler, yeni söylemler, yeni yapılar, yeni siyasal oluşumlar, devreye girecek sanırım. Kapitalistler biraz kârlarından fedakârlık edip, “pamuk eller cebe” yapabilirler. Tabii aralarından bunu istemeyenler, ayak direyenler çıkabilir. O zaman da “devlet sopası” onlara gösterilecek herhalde. Ya uyum sağlayacaklar ya silinecekler!
Şayet bu yeni bir “manevra”dan ibaret değilse önümüzdeki dönemde kapitalizmin bünyesinde hayli ilginç değişimler yaşanabilir. Tabii “Bu sorunları çözmez” diye itiraz edenler çıkabilir. Haklı olabilirler. Ancak benim bildiğim bu adamlar boşa kollarını sıvamaz. Dünyanın sorunlarını çözemeseler bile bir süreliğine kendi sorunlarını çözerler. Bu da –şimdilik- onlara yeter!
Küresel “kapitalist enternasyonal”in patronlarını yakınlarda “Yaşasın sosyalleşmiş sermaye!”, “İşçi sınıfıyla kapitalistler omuz omuza!”,”Bütün ülkelerin ezilen halkları küresel kapitalist devrimde birleşin!”, “Karl Marks yolumuzu aydınlatıyor!”, “Yaşasın devrimci mücadelemiz!”, “Zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz bir şey yok!” vb gibi sloganlarda sokaklarda yürümeye, birbirlerine “Yoldaşlar..” diye seslenmeye başlarlar ve yeni bir “Kapitalist Manifesto” kaleme alırlarsa hiç şaşırmayın!
Şakayla karışık olarak söyleyeyim ki; bu gidişle TÜSİAD’ın kapısında Orak-Çekiç simgesi bile görebiliriz Vesselam!..
22.11.2015.
[email protected]